SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Taştekin’in Gazete Duvar’daki yazısı: Putin, Erdoğan gibi eli mahkum olmadığı için kendini özellikle Kürtler konusunda Ankara’nın istediğini vermek zorunda hissetmiyor.
Bugünlerde Rusya ile uyum görüntüsü Türk dış politikasının biçare mimarlarının yegâne tesellisi. Rusya dikkatle izlenilmesi gereken bir oyuncu. Hayata geçirdiği stratejilerdeki nüanslar önemli içerikler barındırıyor.
1970’lerin sonundan itibaren Ortadoğu’da inisiyatifi ABD’ye kaptırmış olsa da bölgedeki diplomatik kalibresinden bir şey kaybetmedi. 2015’te Suriye savaşına müdahil olduğundan beri de hiç olmadığı kadar Ortadoğu’da Amerikan planlarına ayar verecek konuma geldi.
Kürtler, Rusların önünde de en önemli sınav. Hem Irak hem Suriye’de farklı aktörlerle gelişen yeni süreçte Rusya makas değişikliklerine izin veren ikili bir siyaset izliyor. Birincisi, merkezi hükümetleri muhatap alıp toprak bütünlüğüne vurgu yapmak. İkincisi ise ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını teslim etmek.
Türkiye’nin Irak Kürdistan’ında 25 Eylül’de yapılan bağımsızlık referandumuna karşı sınırları kapatıp Kürtleri aç bırakma, hatta Bağdat’ta talep gelirse ya da Türkmenlere bir şey olursa müdahalede bulunma tehdidiyle meseleyi ‘öfke şovuna’ çevirdiği bir sırada, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin, Ankara’da ağırlandı. Belli ki Putin’in referanduma Erdoğan’ın paralelinde bir tepki vermesi önemseniyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan görüşme sonrası basın açıklamasında Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda Putin’le hem fikir olduklarını söyledi. Temkinli duran Putin ise “Bizim ilkesel tutumumuz Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında yer almıştır” demekle yetindi. Putin’in atıf yaptığı Rus Dışişleri’nin açıklaması şuydu:
“Halihazırda krizlerle dolu Ortadoğu’da durumun daha da karmaşık hale gelmesi ve istikrarsızlaşmasına yönelik tüm risklerin önlenmesini önemli. Irak ve diğer Ortadoğu ülkelerinin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve birliğinin korunmasına yönelik desteğimiz sürüyor.”
Türkiye’nin pozisyonuna destek olarak yorumlanan bu açıklama Rusya’nın klasik devlet refleksini yansıtıyor.
Açıklamanın bir de koşulların değişmesine ya da doğacak fırsatlara göre diplomasiye manevra alanı bırakan ikinci bölümü var:
“Moskova Kürtlerin ulusal arzularına saygı duyuyor… Irak federal hükümeti ile Kürt Özerk Bölgesi arasındaki bütün sorunların, birleşik Irak devleti çerçevesinde tüm tarafların kabul edeceği bir arada yaşama formülünü bulma amacını taşıyan yapıcı ve saygılı diyalog yoluyla çözüleceğine inanıyoruz.”
Rus siyasetindeki nüans ikinci bölümde. Özerk cumhuriyetler ve bölgelerden oluşan Rusya Federasyonu’nun henüz bölünme sendromundan kurtulamadığı 1990’lar ve 2000’lerin başında toprak bütünlüğü ilkesi güçlü vurgulara sahipti. Rusya, eski SSCB alanında nüfuzunu yeniden diriltmeye hatta toprak kazanmaya başlayınca bu ilke çift anlamlı okumaya bırakıldı. Toprak bütünlüğü ilkesi Kosova’nın tek taraflı tanındığı süreçte şiddetle dillendirildi. Rusya, Türkiye tarafından da ivedilikle tanınan Kosova’nın intikamını daha sonra Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıyarak aldı. 2014’te Kırım’ın iltihakıyla da ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı biraz daha öne çıktı.
Her iki ülke de Irak’ın bütünlüğünden bahsediyor ama Rusya’nın çizgisi bir yerden sonra paralel hattan çıkıyor.
Mesela Türkiye referandumun sonuçlarının iptalini istiyor, bir bakıma Mesud Barzani’den nedamet bekliyor. Rusya’nın böyle bir beklentisi yok. Moskova yaptırımlar kervanına da katılmıyor. Kırım’da referandum düzenlerken Kürdistan’dakine cephe açmak çelişki olurdu.
Eski Irak Dışişleri ve Maliye Bakanı Hoşyar Zebari, referandum konusunda çok iyimser bulduğu Rusya’nın tutumunu “Bekleyip görelim” diye özetlemişti. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da 24 Temmuz’da Rudaw’a verdiği röportajda “Referandumu Kürt halkının kendi arzularını ifade etmesi olarak görüyoruz” demişti. Lavrov temmuzda St. Petersburg’da görüştüğü Kürt heyetine de benzer mesajlar vermiş, Kürtler bunu Rus politikasında ciddi bir tutum değişikliği olarak not etmişti.
Birçok ülke gibi Rusya da Kürdistan realitesini tanıyor ve bölgeye şimdiden yatırım yapıyor. ABD’den farklı olarak daha dikkatli ve temkinli gidiyor.
Suriye üzerinden Ortadoğu’ya yeniden dönerken Irak’ta da yavaş yavaş ABD’ye alternatif kanallar açan Rusya, 1991’den beri ABD’nin himayesindeki Kürdistan’a geçen bir yılda şaşırtıcı bir giriş yaptı. Aralıkta bölgeye giren Rosneft’in, Erbil’le doğalgaz ve petrol alanındaki yatırımları 4 milyar doları buldu. İşbirliği ham petrolün satın alınıp Almanya’daki rafinerilerde işletilmesini öngören 20 yıllık bir anlaşmayı da içeriyor. Bu anlaşma haziranda imzalandı. Referandum tartışmasının tam ortasında 18 Eylül’de Rosneft, Kürdistan’da yıllık 30 milyar metreküp kapasiteye sahip bir doğalgaz boru hattı projesini finanse edeceğini duyurdu.
Putin Ankara’dayken Gazprom Neft, Halepçe’de mayınlı bölgenin maliyetini gerekçe gösterip petrol kuyusu açmaktan vazgeçtiğini duyurdu. Bu karar Ankara’ya bir jest olarak görüldü. Bunun dışında diğer anlaşmalarda bir değişiklik yok. Ayrıca Rusya Kürtlerle ortaklığı, Bağdat’ı ihmal ederek yapıyor da değil.
Rusya bölgede temkinli çünkü öngörülür olmayan denklemlere girmekten kaçınıyor. ‘Bekle gör’ siyasetine iten iki önemli faktör var: Biri ABD’nin hem Bağdat hem de Erbil üzerindeki etkisi. Diğeri İran ve Türkiye’nin bölgedeki ‘blokaj kapasitesi’.
Rusya, Suriye defterini salimen kapatabilmek için bir tarafta ABD ile diğer tarafta Türkiye ve İran’la yakın çalışmak zorunda. Bu kritik dönemeçte özellikle Astana’da başlayan sürecin tökezlemesini istemiyor. Putin, Rus uçağının düşürülmesi ve Rus büyükelçisinin öldürülmesinden sonra eline geçene kozu, Ankara’yı Suriye’de politika değişikliğine zorlamak için ustaca kullandı. Bunun ötesinde nükleer santral, enerji hatları ve S-400 anlaşmalarıyla Türkiye’nin küresel ittifak düzenindeki yeri değişiyor. Bu, Rusya açısından çok değerli bir stratejik kayış. Fakat Putin, Erdoğan gibi eli mahkum olmadığı için kendini özellikle Kürtler konusunda Ankara’nın istediğini vermek zorunda hissetmiyor.
Sözgelimi Halep’ten sonra İdlib’de kontrolün Suriye ordusuna geçmesi konusunda Türkiye’nin üstlenebileceği role ciddi önem atfediyor. Ama Rojava’daki fiili özerkliğin anayasal çerçeveye kavuşması konusunda Ankara’nın sinirlerini zıplatacak bir açılımı da zorluyor. Dahası Putin, sadece Kürtler değil, başka alanlarda da Erdoğan’a daha fazla elini uzatmak için uluslararası ve stratejik konularda öngörülebilir bir ortaklık profili arıyor. Öylesi bir tutarlılığı tutturacak ne diplomatik akıl kaldı ne de siyasal-kurumsal omurga.