Radikal Gazetesi yazarlarından Murat Yetkin, AKP’nin, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşın bir an önce bitmesi için, başında Beşar Esad’ın bulunduğu süreli bir geçiş yönetimine iki şartla onay verdiğini yazdı.
Aralarında Türkiye'nin yanısıra ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin olduğu dokuz ülke Suriye'deki iç savaşın bir an önce bitmesi için, başında Beşar Esad'ın bulunduğu süreli bir geçiş konusunda uzlaştılar. Radikal Gazetesi yazarlarından Murat Yetkin, AKP’nin, Suriye’deki iç savaşın bir an önce bitmesi için, başında Beşar Esad’ın bulunduğu süreli bir geçiş yönetimine iki şartla onay verdiğini yazdı. Şartlı geçişte bahsedilen iki şarttan biri, bu sürecin mutlaka Esad’ın görevden kesin olarak ayrılmasıyla sonuçlanması, diğeri ise, askeriye ve istihbarat birimleri başta olmak üzere hiç bir önemli kurumun kendisine bağlı olmaksızın Esad’ın “Almanya gibi” tamamen sembolik bir başkan olarak bu geçiş sürecini tamamlaması. Ve bu iki şartın hayata geçirilmesi için hesaplanan geçiş süresi altı ay.
Şartlı geçiş görüşmeleri New York’ta , Türkiye’nin Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki bir heyetle temsil edildiği Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmaları sırasında yapılmış. Görüşmelere Türkiye’nin yanı sıra ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin olduğu dokuz ülke katılmış ve ili şart çerçevesinde mutabakat sağlanmış. Mutabakat sonrasında, ABD’nin bu öneriyi Rusya’ya sunması kararlaştırılmış ve ABD öneriyi Rusya’ya sunmuş.
Yetkin’in yazısı şöyle devam ediyor:
‘‘Şartlı geçiş kararı Türkiye’nin Suriye politikasında İncirlik Üssü'nün ABD liderliğindeki koalisyon uçuşlarına açılması ve IŞİD’e karşı ortak operasyonlara başlanmasından daha önemli bir değişiklik anlamına geliyor. Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, gerekse Başbakan Davutoğlu daha 2011 Eylül ayından bu yana Esad’ın bir gün daha koltuğunda oturmaması gerektiğini, geçiş sürecinin amacının Esad’dan kurtulmak olması gerektiğini, dolayısıyla Esad’ın o sürecin parçası olamayacağını söylediler. Şimdi, önemli iki şartla da olsa, Türkiye’nin Suriye savaşının bir an önce bitmesi için siyaset değişikliğine gitmeyi göze aldığını, uzlaşma adımı attığını görüyoruz.
Rusya’nın cevabına gelince; Rusya henüz buna olumlu ya da olumsuz bir cevap vermiş değil. Ama o arada Suriye iç savaşına askeri olarak müdahale etmiş bulunuyor. ABD Başkanı Barack Obama ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin New York’ta, BM çalışmaları sırasında 28 Eylül’de görüştüler. Rusya 30 Eylül’de hazırlıklarına bir süredir devam ettiği Lazkiye yakınlarındaki hava üssünü harekete geçirdi, ilk operasyonlarını düzenledi.
Gerek Türkiye, gerekse ABD: Rusya’yı, iddia ettiği gibi IŞİD hedeflerinden çok Esad’a karşı mücadele eden Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) vurmakla suçluyor. Rusya bu eleştirilerden sonra IŞİD’e de saldırılar düzenledi ama, Putin asıl hedefinin Esad’ı güçlendirmek olduğunu gizlemiyor zaten. Oradaki gizli aktör ise İran. Ankara, Rusya’nın askeri harekatına İran’ın, “Aksi halde Esad’ın düşmek üzere olduğu” yolundaki ısrarlı talepleri sonucu ikna olduğuna inanıyor.
Irak’ta IŞİD’i Tikrit’ten pürkürten İran Devrim Muhafızları'nın dış operasyonlar birimi Kudüs Tugayları'nın komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani’nin Moskova’ya yaptığı iki ziyaret hem Ankara, hem Batı istihbaratlarınca dikkatle izlenmiş. Bildirildiğine göre, yakın zamana dek Bağdat’ta yaşayan Süleymani evini Şam’a taşımış; sadece Lübnan Hizbullah’ına bağlı milisler değil, İran Devrim Muhafızları'na bağlı Şii ve Esad yanlısı milisler de fiilen onun komutasında. Batılı istihbarat örgütlerinin Süleymani’ye “Kara Şövalye”, Şii mücahitlerin ise “Yaşayan Şehit” lakabını takması boşuna değil: Şu anda Ortadoğu coğrafyasındaki en etkili şahıslardan birisi.
Suriye’de İran ve Rusya birlikte hareket ediyor. Mesela Rusya havadan vuruyor, İran’ın kara desteğiyle PYD Halep ve Efrin arasında bir koridor açmak istiyor ÖSO’yu sıkıştırmak için, Ankara’nın iddiasına göre.
Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihal etmesi, ardından Suriye uçak ve füzelerinin Türk uçaklarına “füze radarı kilitleyerek” taciz etmesi, Rusya ile gerilimi birden yükseltti. Erdoğan Janponya yolunda Putin’e o zamana dek hiç alışık olunmayan şekilde çıkıştı. Putin’den “Türkiye’yle dostuz” gibi bir açıklama geldi, tırmanış durdu, ama ortadan kalkmadı. Çünkü tek sorun kaynağı bu değil, mesela PYD de var, az önce söylediğim gibi.
PYD, Ankara’nın tıpkı ABD ile olduğu gibi Rusya ile de ciddi bir sorunu. ABD Esad’a karşı Türkiye gibi ÖSO’yu meşru güç görüyor ama, IŞİD’e karşı PYD ile de işbirliği yapıyor. Bu Türkiye’yi kızdırırken şimdi bir de Suriye sahasında Esad ordusundan geri kalanlar dışında PYD’yi meşru güç gördüğünü söyleyen Rusya çıkmış bulunuyor sahneye. Daha önce PYD’nin Türkiye’ye saldırması, hatta hedef almasına dahi karşılık vereceğini açıklayan –bir kez de veren- hükümet, şimdi, ABD’nin PYD’ye havadan sağladığı yardım sonrasında buna bir madde daha ekleyip ABD’ye iletmiş durumda.
Buna göre, son harekatlarla PKK’nın cephaneliklerine ağır darbe vurduğuna inanan Ankara, o silahlar PYD’nin, PKK’nın eline geçip Türkiye’ye karşı kullanılırsa PYD’yi vuracağını bildirmiş Washington’a. Tabii IŞİD’in Ankara’da intihar bombacısı saldırısıyla 102 kişiyi öldürdüğü bir sırada hükümetin görünüşte bütün gücünü IŞİD’le savaşan PYD’ye yoğunlaştırıyor görüntüsü içeride de, dışarıda da dikkat çekiyor. Hükümet kaynakları ise, El-Kadie’nin Suriye kolu El-Nusra’nın IŞİD’e PYD’den çok daha fazla hasar verdiğine dikkat çekerek, “Ona terörist olduğu için silah vermiyoruz, buraya da verilmesin” diyor.
Tabii bütün bunlar Türkiye’deki Kürt meselesiyle, PKK ile mücadeleye, buzdolabındaki çözüm sürecine ve ister istemez yaklaşan 1 Kasım seçimlerine bağlanıyor. İki önemli şartla Esad’tan Esadlı yönetimle kurtulma formülünü benimseme, Türkiye’nin 2011-2014 arası izlediği sorunlu Suriye politikasından ders çıkarmaya başladığı anlamına gelir mi? Umarım gelir.’’