Çeviri: Cengiz Onur
Ukrayna savaşının arka planını anlamak için, Vladimir Putin’in liderliğinde önemli ölçüde değişen Rus iktidar aygıtını analiz etmekte fayda var.
Ukrayna’nın işgali Kremlin için askeri bir fiyaskoya dönüşüyor, ancak iç cephede saldırı istenen etkileri yaratıyor gibi görünüyor. Nüfus büyük ölçüde savaş rotasının arkasında duruyor. Rus ordusu Nisan ayı başında Kiev bölgesinden ve Kuzey Ukrayna’dan ağır insan ve malzeme kaybıyla çekilirken, geride büyük miktarda askeri hurda, toplu mezarlar ve birçok savaş suçu belirtisi bırakırken, Vladimir Putin’in tutumuna yönelik onay oranları her zamankinden daha yüksek seviyelere tırmandı.
Anketlere göre, Mart ayı sonunda Rusya Federasyonu vatandaşlarının yaklaşık yüzde 83’ü Kremlin’deki dar bir iktidar çevresi tarafından planlanan işgali destekliyordu. Şubat ayında Putin’in Ukrayna politikasına yönelik onay oranı yüzde 71, Ocak ayında yüzde 69 idi. Halk arasında artan destek sadece savaşan devletlerde çatışmaların başlamasından sonra ortaya çıkan olağan ateşkes politikasından kaynaklanmıyor – örneğin ABD’nin Irak’ı işgalinde de durum böyleydi. Bu destek aynı zamanda Batı’nın yaptırımlarına karşı meydan okuyan tepkilerden de güç alıyor. Dahası, Rus nüfusunun büyük bir kısmı, Ukrayna’nın NATO’ya yaklaşması halinde büyük bir güç olan Rusya’nın jeopolitik düşüşünün engellenmesini görmek istiyor.
Rus emperyal gücünü sürdürme ve genişletme yönünde halk arasında olan yaygın irade, Batı’da Putin’i makul gören sözde solcular tarafından Sovyetler Birliği ile ilgili olarak nostaljik bir şekilde yüceltilmektedir ve bu durum, Rusya’nın devlet olarak parçalanmasına yönelik kolayca harekete geçirilebilen bir korkuyla el ele gitmektedir. Rus politikacılar şu anda Batı’nın nihayetinde ülkeyi yok etmeye çalıştığı konusunda uyarıda bulunurken, derinlere kök salmış korkuları ele alıyorlar. Putin’in, özellikle Sovyetler Birliği’nin çöküşünü yaşamış olan eski nesil arasında sahip olduğu popülerlik, Rusya’nın toplumsal çürüme ve vahşi oligarşik yönetimle karakterize edilen kaotik dönüşüm aşamasını sona erdirme konusundaki tarihsel başarısına dayanmaktadır.
Putin halk tarafından ‘düzen getiren’, güçlü Rus devletinin kişileşmiş hali olarak Sovyet sonrası sosyal çürümeyi durduran, oligarkları güçsüzleştiren, yoksulluğu dizginleyen ve Rusya’nın küresel siyasi önemsizliğe düşmesini durduran adam olarak görülüyor. Putin’in Rusya’yı emperyal bir güç kutbu olarak istikrara kavuşturması, Recep Tayyip Erdoğan gibi kitle katliamcılarıyla yakın işbirliği yapmaktan çekinmeyen Batı tarafından asla affedilmeyecektir.
Mevcut Rus rejiminin yapısı, başında Kremlin’in bulunduğu kötü şöhretli ve dikey yapılanmış olan derin devlet gücü, 21. yüzyılın başında, ayyaş Yeltsin döneminde iflas etmiş Sovyet ekonomisinden kalma mirasın tasfiye satışında ve politik olarak parçalanma sürecinde oligarşik güçler ile olan mücadele içinde biçimlenmiştir. (Boris Yeltsin, kriz yılı 1996’da, başkanlık seçimlerini ancak yeni oluşan oligarklardan aldığı muazzam para yardımı sayesinde kazanabilmişti).
Putin’in ilk cumhurbaşkanlığı dönemindeki anlaşmazlıklar sırasında, birkaçı Putin’in siyasi kariyerini teşvik eden üç güçlü oligark iktidardan uzaklaştırıldı: Boris Berezovski ve Vladimir Gusinsky sürgüne gönderildi, Mihail Hodorkovski birkaç yıl Rus ceza kamplarında geçirmek zorunda kaldı.
Esas olarak Sovyet nomenklaturasının(1) işlevsel elitlerinden toplanan ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü sırasındaki vahşi özelleştirme döneminde çok kısa bir süre içinde büyük servetler biriktirebilen geri kalan oligarklar ve kriz vurguncularının çoğunluğu ise, edindikleri mülkiyetleri elde tutabilmenin resmi olmayan garantisinin bedelini siyasi olarak güçsüz duruma düşme ve Kremlin’e koşulsuz olarak bağlı kalma olarak ödemişlerdir. Putin iktidara gelmeden önce, Yeltsin ailesi olarak adlandırılan ve ilk Rus devlet başkanıyla olan aile bağlantıları sayesinde şirketlerde hisse sahibi olabilen özelleştirme vurguncuları da büyük ölçüde yerine getirilen mülkiyet garantileri aldılar.
Putin’in yolunu açan ve zamanında şirket hisselerini iyi bir fiyata Rus devletine satan milyarder Roman Abramoviç ve Kremlin’e özel yakınlığı sayesinde imparatorluğunu elinde tutabilen sanayi patronu Oleg Deripaska’da siyasi olarak kısırlaştırılmış olan, Yeltsin döneminden kalan eski oligarklara en uygun örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca Arkady Rotenberg gibi siyasi olarak iyi bağlantılara sahip milyarderler de var ki bunlar yükselişlerini Putin döneminde yaşadılar ve şirket imparatorluklarını Kremlin’le yakın ilişkilerine borçludurlar – bu durum özellikle Putin’le kişisel tanışıklık ve işbirliği içinde olan Arkady Rotenberg için söz konusudur. Bu güç mimarisi bir bakıma Putin’in el üstünde tuttuğu Çarlık dönemini anımsatıyor, zira 18. ve 19. yüzyıllarda da Rusya’da tüccarların ya da sanayicilerin ekonomik başarısı çok sık olarak siyasi güç merkezinin olumlu niyetine bağlıydı.
Kelimenin tam anlamıyla, bugün Rusya’da artık bir oligarşi yoktur, en azından bu terimden, absürt derecede zengin bireylerin devlet aygıtının bazı bölümlerini gayri resmi olarak ele geçirerek ya da araçsallaştırarak kendi özel çıkarlarını savunmaları anlaşılıyorsa. Rusya’nın ekonomik işlevsel eliti, hala var olan süper zenginler tabakası, siyasi olarak devlete, daha doğrusu devlet aygıtını ele geçirmiş olan yönetici tabakaya tabidir.
Ancak Putin, oligarşiyi siyasi olarak tek başına değil, KGB’den doğan gizli servis ağlarına dayanarak ve en geniş anlamda güç kullanımı üzerindeki devlet tekelini uygulayan Rusya’nın ‘güçlü bakanlıkları’ndan grupları devreye sokarak iktidardan uzaklaştırdı.
Putin’in kendisinin de içinden geldiği ve en yakın sırdaşlarının birçoğunun hala içinden yetiştiği Rus devlet güç aygıtındaki bu baskın katmana, Rusça güç anlamına gelen Sila kelimesine atıfla Siloviki deniyor. Bu silovokiler oligarşinin devlet aygıtındaki etkisini geri püskürttüler, vergi tahsilatı gibi temel devlet işlevlerini biraz acımasızca uyguladılar ve oligarşinin özellikle altyapı, hammadde çıkarma ve enerji kaynağı üretimi alanlarındaki stratejik şirketlerini devlete satmaya zorladılar. Ücretler ve emekli maaşları yeniden güvenilir bir şekilde ödenmeye başlandı ve Rusya’dan büyük sermaye çıkışları durduruldu; bu da ülkenin siyasi ve ekonomik istikrarına katkıda bulundu.
Putin ve Siloviki kendilerini ülkeyi açık ve kaotik oligarşik yönetim altında parçalanmaktan kurtaran Rusya’nın kurtarıcıları olarak görmektedirler. Ve sonuçta, birçok devlet işletmesini yönetmeye Rusya’nın kurtarıcısından daha uygun kim olabilir? 1990’larda özelleştirilen şirketlerin (Aeroflot, petrol ve gaz endüstrisinin bir kısmı gibi) yeniden kamulaştırılmasına, silovikilerin şirketlerin yönetimini devralması eşlik etti. Böylece yeni bir işlevsel elit tabakası oluştu: devlet oligarşisi. Sonuç olarak gerçi Putin Rus oligarşisinin egemenliğini kırdı, ancak bunun bedeli merkezi bir ekonomik aktör haline gelen devlet aygıtında oligarşik yapıların ortaya çıkması oldu. Elbette Silovikiler de devlet işletmelerinin yöneticileri olarak inanılmaz derecede zengin oldular. Yeni devlet oligarşisi istikrarı sağlamış olsa da, kendisi Rus ekonomisinin modernizasyonundaki başarısızlıktan da sorumludur. Bu da, eski Sovyet coğrafyasına giderek daha fazla nüfuz eden Batılı propagandacıların Rusya’yı İtalya’nın ekonomik ölçeğinde nükleer füzelerle donanmış bir benzin istasyonuna benzeterek alaya almasına yol açmaktadır.
Eski Sovyet nomenklaturasının silovikilerle bağını koparmamış eski bir üyesi Financial Times’a yaptığı açıklamada, Sovyet döneminde insanların renkli bir televizyon ve birkaç Batı ürünüyle yetindiğini hatırlıyor. Ancak şimdi kendisine göre, eski partili yoldaşları, kendilerini devletin temsilcileri olarak gördükleri ve bu nedenle ‘bir avuç iş adamından’ daha fakir olmayı bir ‘aşağılanma’ olarak algıladıkları için ‘bu ölçekte hırsızlık’ yapmaktadırlar. Bugünün devlet oligarşisi ile Sovyet sonrası ilk nesil soyguncu baronların arasındaki fark, her şeyden önce Putin’in devlet aygıtındaki adamları büyük sermaye ihracına girişmemektedirler ve dışa karşı oligarkları durduruyormuş gibi bir görünüş sağlayabilmek için kendilerine ait zenginlik ile böbürlenmemektedirler. Buna ilaveten bu devlet oligarşisinin münferit fraksiyonları arasındaki güç ve alan savaşları bugün kamuoyuna neredeyse hiç yansımamaktadır.
Rus iktidar aygıtında kariyeristler ne kadar yükselirse, dahil oldukları topluluk o kadar ayrıcalıklı hale gelmekte. Putin’in etrafındaki iç çember, sadakat yükümlülükleriyle ekonomik/sosyal açıdan birbirine bağlı insanlara benzeyen, nihayetinde on yıllar önce St. Petersburg’daki kişisel ilişkiler aracılığıyla basit olarak biçimlenen bir çetedir. Hükümdarlığının ilk günlerinde hâlâ temkinli davranmak ve farklı güç gruplarını hesaba katmak zorunda olan Putin, ‘kendi’ adamlarını St. Petersburg’dan Moskova’ya getirmiştir ve bunlar daha sonra devlet aygıtındaki en önemli pozisyonların çoğuna ardı ardına yerleştiler.
Bu grupta örneğin eski Devlet Başkanı ve Başbakan Dimitri Medvedev, Gazprom’un patronu Alexei Miller, şu anda yarısı devlete ait Sberbak’ın yönetim kurulu başkanlığını yürüten eski Ekonomi Bakanı Herman Gref ve eski bir KGB ajanı olan ve şu anda Rusya Güvenlik Konseyi’nin başında bulunan Nikolai Patrushev yer alıyor. Eski Leningrad’dan bir başka KGB mensubu 2008’den beri Rus FSB’sinin başında: Alexander Bortnikov. Putin’le birlikte KGB’nin yüksek okuluna giden ve 2004 yılında Moskova’ya gelen Sergei Naryshkin, FSB’nin dış işleri bölümünden sorumlu. Putin’e sadık oligark Arkady Rotenberg bile kariyerine St. Petersburg’da bir güvenlik şirketi ve bir benzin istasyonu zinciri ile başladı. Siloviki ve St. Petersburg bağlarına ek olarak, sağcı liberal güçler de başlangıçta Kremlin’de belirli bir rol oynadı ve genellikle bunlarda eski Leningrad’dan gelmişlerdir.
Rus iktidar aygıtı içindeki bir fraksiyonun etkisi, onun Kremlin’deki iktidar olanlara ve hepsinden önemlisi de cumhurbaşkanına erişimiyle ölçülür. Bu, otoriter sistemlerin karakteristiği olan ve nihayetinde onların işleme yeteneklerini baltalayan bir süreçtir: Putin üzerinde hala etkili olabilecek insan çemberi ya da siyasi ve ideolojik yelpaze gözle görülür şekilde daralmaktadır.
Dahası, Kremlin’de çekişmeli tartışmalar, hatta çelişkiler pek mümkün görünmüyor. Putin iktidarını ne kadar sağlamlaştırabilirse, dalkavuğa dönüşen danışmanları da temel konularda bile onunla ters düşmeye o kadar az istekli olacaklardır. Bu durum, zaman zaman yüzde 60’lara varan enflasyon oranına rağmen ‘faiz karşıtı’ yanılsamasına itirazsız sarılabilen Erdoğan’ın Türkiye’deki yönetimine de benziyor.
Bu da bizi Kremlin’in Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı bir işgal başlatma yönündeki çılgınca görünen kararına getiriyor. Ukrayna’nın doğusunda için için yanan da iç savaşa Rusya’nın nasıl olursa olsun müdahale etmesi Rus emperyal mantığı açısından gerçi kaçınılmazdı. Çünkü, Rusya kendisinin emperyal güç statüsünü, güneybatıdaki jeopolitik ‘ön bahçesini’ orta vadede kendi etki alanı olmadan koruyamazdı. Fakat bir darbe ile tüm Ukrayna’yı ele geçirmek ve Kiev’de bir rejim değişikliği gerçekleştirmek isteyen megaloman Putinist maksimalizm, yerleşik otoriter yapıların yukarıda bahsedilen güç politikasının işlevsizliğinin bir sonucu gibi görünüyor.
Rus muhalif medya, Rusya’nın saldırı savaşını başlatmasından birkaç hafta sonra, Moskova’daki bir dizi üst düzey FSB yetkilisinin ev hapsine alındığını ve aygıtta bir tasfiye sürecinin başladığını bildirdi.
Açıkçası, savaş öncesinde, istihbarat servislerinde kutsalların kutsalı Putin’e ulaşmak için, birbiriyle kıyasıya rekabet halinde olan uşakları tarafından, Putin’in Rus-Ukrayna kader birliğine yönelik istekleriyle örtüşen bilgiler verildi. Bu bilgiler hiçte NATO tarafından acil olarak silahlandırılan bir Ukrayna’yı, Batı Ukraynalı aşırı sağ yanlılarının askeri ve devlet aygıtında artan bir etki kazanıp vurucu güçleriyle fanatik bir şekilde Rus karşıtı savaş birlikleri oluşturduğunu içermiyordu.
Askeri ve jeopolitik fiyaskonun sorumluluğu tam da Putin’in FSB elitinin üstüne yıkılıyor gibi görünüyor, fakat bu elit aynı zamanda basitçe iktidardan mahrum bırakılamaz. Rus devlet başkanı Narışkin ve Bortnikov ile gerçi acemi fakat sadık emir kullarına sahip. Örneğin Narışkin savaşın patlak vermesinden kısa bir süre önce alenen küçük düşürülmüştür, ancak kendisinin güvenilirliği özellikle kriz zamanlarında vazgeçilmezdir. Ve istikrarın sağlandığı bir ortam iç politikada en yüksek önceliğe sahiptir.
Rus halkına benzer şekilde, iktidar aygıtı ve devlet oligarşisi içindeki safların kısa vadede dolması muhtemeldir; bu da Batı’nın Kremlin’de darbe planları olduğuna dair iddialarını sadece hüsnükuruntu gibi göstermektedir. Ancak Batı’nın tarihte eşi benzeri görülmemiş ekonomik yaptırımlarının sosyal ve ekonomik sonuçları Rus toplumunu tamamen etkisi altına aldığında, ancak Ukrayna’nın doğusunun fethi de başarısızlığa uğradığında, halkta ve Rus iktidar aygıtında bir ahenk değişikliği olabilir.
Söyleşinin orijinali buradan da okunabilir: https://www.konicz.info/2022/05/25/rackets-und-rockets/
Dipnotlar
(1) Nomenklatura (Rusça: номенклату́ра; Latince: nomenclatura), Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Bloku ülkelerinde bürokraside çeşitli kilit idari görevleri ellerinde tutan elitlerdi. Bu kişilerın çoğu komünist parti üyesiydiler.