Hakan Deniz yazdı
Paris’te Charlie Hebdo’ya gerçekleştirilen saldırı, Avrupa’nın ve Avrupalılar’ın Ortadoğu’daki savaşlarla ilişkilerinde yeni bir dönemi işaret ediyor. Bu yeni dönem Avrupalılar’ın kendi ülkelerinde, kendilerinden olmayanla kurdukları ilişkide ve siyasette de kısa zamanda karşılığını bulacak.
Spekülasyonlar ve komplo teorileri çıkmazına sapmadan, karikatüristlere yönelik bu canice saldırının anlamını ve sonuçlarını açığa çıkarmak için şu belirlemeleri yapabiliriz:
1) Saldırının boyutunun anlaşılması sonrası kendini açık eden ilk endişe hem başlı başına olayın kendisinin hem de ekranlara yansıyan görüntülerin yarattığı korku ve dehşetle Avrupa’da bir süredir görünür hale gelen ırkçılığa hatırı sayılır bir ivme kazandıracağı gerçekliği. Fransa’da Le Pen ailesinin ırkçı partisinde somutlaşan bu yükseliş, Avrupa genelinde çeşitli oluşumların gördüğü ilgiyle bir süredir adından söz ettiriyor ve bu ilgi sandıklara da yansıyordu. Paris’te yaşanan ve Ortadoğu’daki savaşın Avrupa’ya da taşınması anlamına geliyor olabileceğini düşündüğümüzde devamının geleceğini öngördüğümüz saldırı, ‘ötekileştirmenin sıradanlaşması’ diyebileceğimiz, sokaktaki insanın başta göçmenler olmak üzere her türden farklılığa tepkiselliğinin artması, faşizmin kendisine zemin bulması riskini de gerçek kılıyor. Bu gerçekliğe karşın umut ve beklentimiz ise bu aksiyonun karşısında güçlü bir anti-faşist reaksiyon bulması.
2) Sadece Fransa’da değil, Avrupa’nın geneli ve ABD’de devlet aygıtlarının yeni ‘güvenlik paketlerini’ devreye sokacaklarını öngörebiliyoruz. Ekonomik krizde yeni bir evrenin işaretlerini aldığımız, fay hatlarında Yunanistan’dan başlayan yeni çatlaklar beklediğimiz ve Avrupa genelinde sokakların hareketleneceğini umduğumuz bir dönemde bu paketlerin kullanım alanının çok geniş olacağından ise kimsenin şüphe duymaması gerekiyor.
3) İfade özgürlüğünün üzerinde sallanan çifte kılıçtan söz edebiliriz. Paris katliamının, bu türden infazlara alışık almayan Avrupalı sanatçı ve düşünce insanları üzerinde bir korku dalgası yaratmayı amaçladığı söylenebilir. Saldırının amacına ulaşıp ulaşmadığını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Diğer yandan yukarıda bahsettiğimiz ‘güvenlik önlemleri’nin hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü olacaktır.
4) Paris katliamının ‘ama’sı olarak değil, bu katliam vesilesiyle bir kez daha belirtmek gerekiyor ki: Fransa, dünyanın dört bir yanından cihatçıların organize bir şekilde ilk sahneye çıktığı Libya’daki en faal aktörlerden biriydi. Bu katliamların gerçek sorumlusu bu tetikçileri kendilerinin istemedikleri yönetimleri değiştirmek, kendi çıkarları doğrultusunda coğrafyayı şekillendirmek için bir araya getiren, organize eden, besleyen, donatan Batı’nın egemenleri, muktedirleridir. Halklar, Ortadoğu’yu egemenliği altına alan ve kendilerinin de tanıştığı bu karanlıkla, kaynağının kendi başkentlerinde bulunduklarını anladıkları ölçüde savaşabilirler.
5) Paris’teki trajedinin boyutlarını küçümsememekle birlikte bir kez daha hatırlatmak gerekiyor ki: Avrupalı dostlar, birkaç dakikasını izlediğiniz dehşet, Ortadoğu’da günlük yaşamın gerçeği. Emperyalizmin yarattığı bataklıkta milyonlarca insan günlerini, aylarını, yıllarını bombaların, kurşunların altında geçiriyor. Her gün onlarca insan ölüyor. Paris sokaklarına akan kan, katliamların rutinleştiği coğrafyanın halklarını anlama, hissettikleriyle empati kurma yolunda bir başlangıç olabilir.
Karanlıkta sinek avlayanlar
Olay haber bültenlerinde geçmeye başladığı andan itibaren özellikle İslami çevrelerde amaç ve olayın failleri noktasında ‘derin’ bağlantılara ilişkin açıklamalara ve referanslara çoktan başvurulduğunu gördük. İki gerçeklik: Toplum mühendisliğinin bir unsuru olarak kamuoyunda korku, algı ve rıza oluşturma amaçlı olarak ‘ses getiren eylem’ unsurunun kullanıldığı yönünde şüpheyi aşan bir genel kabul var. İkincisi, başta 11 Eylül olmak üzere bu tip uluslararası siyasete ilişkin hamlelere zemin ve gerekçe oluşturma gücüne sahip eylemlerden sonra, her zaman, bahsettiğimiz türden şüphe ve gerekçelendirmeler dillendirilir. Kimi durumlarda bunlar gerçekliğe de işaret ediyor olabilirler. Ancak olmayabilirler de ve bunu hiçbir zaman bilemeyiz. Dolayısıyla söz konusu olasılıklar dillendirilmekle sınırlı kalmaya mahkumdurlar; zira bu türden teoriler üzerinden yapılacak analizler karanlıkta sinek avlamaya çalışmaya benzer. Dolayısıyla ‘söz söyleme’ çabası somut verilerle yetinmeye mahkumdur ve sonuçlara odaklanmak zorundadır.