TÜLAY HATİMOĞULLARI – Diğer Yazıları …
ABD, Batı, İsrail, gerici Arap Emirlikleri Ortadoğu’da zahiri ve batıni oyunlarına devam ediyor. En acemi oyuncu Türkiye ise her şeyini zahiri oynuyor. Yakın zamandan bakacak olursak; 2006’da Lübnan’a saldıran İsrail, Hizbullah karşısında hiç beklemediği büyük bir yenilgiye uğradı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rice bu yenilgiyi, yeni Ortadoğu’nun kurulması önünde engel olarak değerlendirdi. “Arap Baharı” süreci oyuna farklı kulvardan devam etmenin önünü açtı. Oldukça karmaşık denklemlere sahip olan bu oyunun başyönetmeni ABD olsa da, senaryo tıpatıp hayata geçemedi. Oyun sahası Suriye, aktörler yukarıdakilerin yanı sıra Rusya, İran, Çin. Yaşanan küresel ekonomik kriz nedeniyle oyunun bir an önce nihayetlenmesi ve sonuç alınması için sayısız taktikler geliştirildi.
ABD Hırsızın Ortağı, Kafilenin Yoldaşı
Musul’da önü açılan IŞİD’in konumu süreç geçtikçe biraz daha netlik kazanıyor. IŞİD ile mücadele değişik cephelerden veriliyor. Bunlardan biri, bu konuda objektif olarak koalisyon güçleriyle paralel davranan İran cephesidir. IŞİD’e önemli operasyonlar düzenleyen İran, bunu yeni yeni yarım ağızla ifade ediyor. Ama koalisyon güçleriyle anılmak istemiyor. Öte yandan ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri şu ana kadar isteseydi IŞİD’i tamamen bitirirdi. Düşük yoğunluklu, gerileten ama yok etmeyen operasyonlar yapılıyor. Aynı zamanda IŞİD’e desteği de tamamen kesmemek/kestirmemek bu plan dâhilinde akıyor. IŞİD ve paralelindeki çeteler aracılığıyla Irak’ta açıktan, Lübnan’da üstü kapalı çatışmalar tırmandırılıyor. Böylece İran Irak’a, Hizbullah Lübnan’a çekilmeye çalışılıyor. Bu durumda Suriye yalnızlaştırılarak, projelerinin akışının kolaylaştırılması hedefleniyor.
Obama’nın “IŞİD ile mücadele uzun sürecek” söylemi, bu projenin devrede olduğunun göstergesi olsa gerek. İranlı gazeteci Hadi Muhammedi’nin “ABD hırsızın ortağı, kafilenin (kervanın) yoldaşı” ifadesiyle koalisyon güçleri içinde ABD’nin konumunu çok iyi özetliyor.
Rusya-Türkiye
Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye ziyareti gündemde. Ziyaret sebebi, zahiri olarak Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı. Özü itibariyle ziyaretin amacı, son süreçte Batıyla ilişkilerinde Türkiye ile benzeşen durumu ve kader ortaklığını vurgulamak olsa gerek. Rusya açısında çıkmazlar: Rusya’nın Kırım’ı kendi yönetimine bağlaması Batı tarafından hala kabullenilmedi; Ortadoğu ve Suriye’de AB ve ABD hattı dışında bir çizgi izlemesi; ekonomik ilişkilerini Çin, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerle geliştirmesi…
15-16 Kasım’da Avustralya’da gerçekleşen G-20 liderler zirvesinde Rusya’ya uygulanan siyasi izolasyon iyice belirginleşti. Rusya buna karşın ataklar yapmak durumundadır. Bunlardan biri Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek. Putin’in gelişiyle netleşmese de varılan sonuçlar; ticaret hacmini 35 milyar dolardan 100 milyar dolara çıkarmak, doğal gaz anlaşmaları, Akkuyu Nükler Santrali’nin yapımını hızlandırma/vergisini indirme vs. İki ülke arasındaki ticareti Ruble/TL olarak yapmayı dile getirmek de ABD’ye ciddi bir ekonomik gönderme yapmak anlamına gelir.
Türkiye-Rusya ekonomik ilişkileri çok gelişkin olmasına karşın siyaseten ciddi ayrılıklar var. Rusya’nın Türkiye ile ilgili birçok tereddüdü mevcut: Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını Türkiye’nin resmen tanımaması; Kıbrıs meselesi; Malatya Kürecik’teki NATO Radar Üssü ve patriotlar; en önemli konulardan biri de Suriye ile ilgili farklı konumlanma. Bunlar Rusya ile Türkiye’nin daha yakın bir işbirliği içine girmesinin önündeki engellerdir.
ABD-Türkiye
İlişkiler kısmi bir gerginlik içinde yürüyor. Türkiye’yi ziyaret eden ABD Devlet Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın taleplerini özetleyecek olursak; Türkiye Kıbrıs’tan çekilmeli, İncirlik Hava Üssü ve İskenderun Limanı koalisyon güçlerine açılmalı, İsrail’in Akdeniz’de Rumlar ile doğal gaz işbirliği desteklenmeli. Bu konularda tereddüt eden Türkiye’nin, IŞİD’e koalisyondan bağımsız olarak desteğini sürdürmesi, tampon bölgede ısrarcılığı, Kürtlerin önünü kesme konusunda kör inadını devam ettirmesi strateji geliştirmesini engelliyor. Müttefikleriyle de gerilimli olmasına neden oluyor.
Bağdat-Erbil Uzlaşısı
Birkaç ay öncesine kadar merkezi hükümetin inisiyatifi dışında davranma eğilimi güçlenen Erbil, petrol satışlarını tek başına yapma projeleri geliştiriyordu. Hatta her anlamda Bağdat’tan koparak, özgürlüğünü ilan etmeyi gündemleştiriyordu. Ancak gelinen noktada her iki tarafın yaşadığı maddi-manevi kayıplar, güvenlik sorunu, Maliki’nin başbakanlığı bırakması, Haydar el Abadi liderliğinde yeniden kurulan Irak Hükümeti’nde yer almalarını sağladı. Geçen hafta petrol anlaşmasına imza atmaları uzlaşıyı somutlaştırdı. Bu uzlaşı Ortadoğu açısından oldukça önemlidir. İran ve ABD için olumlu sayılabilecek bir gelişmedir. Türkiye açısından ise ciddi bir kayıptır.
Suriye/Rojava
Yukarıda kısaca bahsettiğimiz ilişkiler ne yazık ki bir süredir Suriye topraklarında verilen vekâlet savaşının asli konularıdır. Ekonomik, siyasal, sosyal ve askeri olarak devam eden Suriye savaşında da zahiri/batini oyunu devam ediyor. Bir yandan Esad’lı ve Esad’sız çözümler masaya yatırılıyor. Uluslararası dengeler ve Esad’a devam eden iç destek nedeniyle Esad’ı gönderemiyorlar. Esad ile devam etmek için de, onun müttefiklerinden tavizler koparılmaya çalışılıyor. “Pat” durumu devam ediyor denebilir. Basına yeterince yansımasa da, Suriye’de Rojava bölgesi dışında da çatışmaların devam ettiği biliniyor. Suriye hükümetinin son süreçte askeri üstünlük elde ettiği görülüyor.
Rojava’da da durum farklı değil. Orada da IŞİD’in aldığı darbelere ve Kürt halkının verdiği muazzam mücadeleye rağmen “pat” durumu var. Öcalan’ın “tıpkı Filistin gibi savaş haline alışılmalı” şeklindeki sözleri bu durumu tarif ediyor. IŞİD’in Suriye, Irak, Lübnan ve gücü yetseydi İran’da görevleri henüz bitmedi. Şu an daha çok varlık gösterdiği Rojava ve Irak’ta, yukarıda da bahsettiğimiz gibi geriletilecek ama yok edilmeyecek. O nedenle yakın zamanda Rojava’da nihai bir sonuçtan bahsetmek oldukça zor görünüyor.
Yüz Binlerce Ölüm Küresel Güçlerin Kenar Süsü
Küresel hegemonik güçlerin oynadığı zahiri oyun, derinlerde yatan hesaplar ve kazançlar için oynanıyor. Oyunun kuralında; bu hesapların asli unsuru olmayan insanların ölümleri, yaşam alanlarının yok edilmesi, göç etmesi, tecavüze uğraması var. İnançların, etnik kökenlerin kullanılması; halkların birbirine kırdırılması var. Sadece son dört yılda yüz binleri aşkın insanı kaybetmek, küresel sermaye için ufak bir ayrıntı, bir kenar süsüdür yalnızca. Sermayenin Ortadoğu’da çevirdiği topu elinden almak güçlü bir mücadeleyi gerektirse de, imkânsız değil!