Orada bir halk var. Çok uzakta değil, yakında. Sınırların içinde. Aynı toprakların üstünde, ortak vatan/ ortak coğrafyada… Ortak tarihin, zamanın, yaşayışın yapıcısı, asli öğesi bir halk; yani Kürtler! Ortak vatanı benimseyen, sınırlar çizmeyen, ayrılmayı/ ayrışmayı düşünmeyen; kendini bilen ve bilgeliğiyle, yeni özgür Türkiye’nin kurucu öğesi olmak isteyen üretken bir halk!
***
Orada bir halk var, yakında!
O halkın bir de kendi aidiyeti, kendi tarihi, kendi kimliği, kendi kültürü, yaşayışı, ruhsal birliği, şekillenişi; halk olma özelliği, bu özellikten kaynaklı hakları, istekleri var!
Derler ki: “Tek dil, tek bayrak, tek vatan!”
***
Orada bir halk var, yakında!
O halkın var olma çabası, emeği, kanı, kazanımları, siyasal temsili, kurumları, birlikleri, örgütleri, meclisleri, yönetimleri, yerel yönetimleri; kadın ve gençlik hareketleri; gönüllüleri, aktivistleri var. Yokluk ve zorluklara rağmen; büyük engeller aştılar. Yol yürüdüler, yol aldılar.
Ama derler ki: “Tek dil, tek bayrak, tek vatan!”
***
Orada bir halk var, yakında!
Ateşe su döktüler. Silahları susturdular. Demokratik barışçıl çözüm için adımlar attılar. Vuruldular, yoksandılar, tutuklandılar, işkence gördüler, gasp edildiler, el konuldular, rehine alındılar, tacize/tecavüze uğradılar. Barışçıl etkinliklerde bile saldırıya uğradılar, gaz yediler, sakatlandılar, can verdilerÖ
“Kendimizi de kentimizi de biz yönetelim” dediler!
Derler ki: “Tek dil, tek bayrak, tek vatan!”
***
Orada bir halk var yakında!
O halkın haklı ve meşru mücadelesine rağmen karşılanmayan talepleri, statü istekleri, demokratik özerklik talepleri, kendi dillerinde eğitim, öğrenim hakları, demokratik ekolojik toplum arayışları var. Karşılanmadılar. Hep ertelediler, oyaladılar. “Kürt vardır” demelerine rağmen Kürtçeyi “bilinmeyen dil” saydılar! Siyasal soykırım ve asimilasyona hız verdiler. Barışa karşılık, şiddet araçlarını büyüttüler, yollar, barajlar, zindanlar, kalekoller yaptılar.
Derler ki: “Tek dil, tek bayrak, tek vatan!”
* * *
Orada bir halk var, çok yakında, yanı başımızda!
Öyle bir halk ki, devletten beklemeyen… Evini, iş yerini kendi yapmak; bağını bahçesini kendi ekmek, dilini kültürünü geleneklerini kendi yaşatmak isteyen bir halk! Beklemediler, varlıklarını varlıklarına kattılar kolektive oldular kendi ortak alanlarını, aş evlerini, taziye yerlerini, ibadet mekanlarını, dil, eğitim, sağlık kurumlarını, okullarını devletten tek kuruş almadan ve istemeden kendileri yaptılar.
Ama kabullenmediler… Dediler ki: “Ne demiştik? ‘Tek dil, tek bayrak, tek vatan’ demiştik!”
Öyle bir müstemleke ki bu; durmadılar, durmaksızın okulları, anadilde eğitim yuvalarına yöneldiler, yıktılar, dağıttılar, yasakladılar; bir halkı, tarihi, yaşayışı, mücadeleyi, istekleri, isyanı, itirazı mühürler gibi mühürlediler. O mühür ki bir halka vurulmuştur, ezeldir. O mühür ki lal etmiştir. O mühür ki köleliktir. O mühür ki yurtsuzluktur, yoksunluktur. O mühür ki sükut olsa, biat etse ebet olacaktır.
O mühredir tepkiler!
Kavga mühredir!
Bütün karşı koyuşlar sahip çıkmalar, haykırışlar, istekler; bütün dillerin, dinlerin, kültürlerin, renklerin feryadı, öfkesi mühredir!
***
Derler ki: …