İsa Artar yazdı: Neden sorumlusu AKP?
Türkiye’de biz solcular tarafından her şeyin sorumlusu AKP olarak görülüyor. Çocuk ölse, bomba patlasa, hatta IŞİD YPG’ye saldırsa bile sorumlusu AKP diyoruz. Ya bu parti ne yaptı?
Hakikaten bu AKP, Erdoğan, Davutoğlu bize ne yaptı da her şeyin sorumlusu oldu?
Az biraz başlara dönelim.
Türkiye’de demokratik eylemler-talepler AKP iktidarından önce de sonra da vardı. 90’lar korku dolu yıllar olarak anlatılırdı. Gözaltına gidenlerin geri gelmediği, faili meçhullerin çok olduğu dönem. AKP iktidarının ardından da eylemlikler artarak devam etti. AKP iktidarı, önceki iktidarların rezilliğinden pay çıkarıp ‘artık gözaltında kayıplar yok’ diyerek övünüyordu. Öncesinde ne olduysa, bunların artık olmayışıyla övünen bir iktidar vardı. AKP iktidarı kan, zulüm ve gözyaşını bu topraklardan silmiş gibi davranıyordu…
Kürdistan’da hiç bitmedi
Ama Kürdistan’da zulüm hep devam etti. Hiçbir dönem yok edilmedi. Sistemli, planlı bir şekilde, AKP yokken de, iktidardayken de Kürdistan’dan ölüm haberleri geldi.
2014’ün başından itibaren ana akım medyada bu saldırılar kısmi olarak yerini bulsa da, öncesinde polisin infaz ettiği küçücük çocuklar ‘teröristlerle çatışma’ olarak lanse ediliyordu. Kürdistan’daki halkın neden çatısına ‘çift çanak’ taktırdığını anlayalı çok uzun süre olmamıştı…
AKP iktidarı çirkindi, yalancıydı. Siyasi erki elinde bulunduran bir partinin canavar kimliğini saklaması da geç olmayacaktı.
Gezi direnişi
Kürdistan’ın dışında, şiddetini ve saldırısını tepelere ulaştırdığı dönem Gezi Parkı Direnişi oldu. AKP iktidarı, 31 Mayıs günü yüzlerce kez biber gazı yemiş ve TOMA suyuyla ıslatılmış solcularının bile öngöremediği bir vahşilikte, ‘3-5 ağaç’ için toplanan binlerce insana ölümüne gaz ve copla saldırmıştı. Bu vahşetin karşılığı direniş oldu. Türkiye’nin dört bir yanında, muhalefetin, eylemlerin şekli ve şemali değişti. Artık Türkiye’nin suyu ısınmış, saldırıya direniş ile karşılık verme vakti gelmişti.
O günlerde gördük biz devleti. Polis Berkin’i o günlerde katletti, Ethem’in başına sıkılan kurşun, Ali İsmail’in dövülerek öldürülmesi o günlerde gerçek oldu. Bunları yapanların kimliği açıktı, ortadaydı. Ama halkın zihninde var olan devlet ‘mit’i, “bunu devlet yapmış olamaz” diyordu. Halk Valilerden, Başbakan’dan katil polisleri cezalandırmasını istiyordu.
İşte devlet ‘mit’i, o günlerde ağzından çıkan bir cümleyle özetledi kimliğini: “Emri kim verdi diye soruyorlar, emri ben verdim ben!"
Emirlerin ardı arkası kesilmedi. Türkiye öldürülmeye alıştı, katiller öldürmeye. Yandaşlar ise nasıl savunacaklarını şaşırdılar. Ölen çocuklar için ‘orada ne işi vardı’ denilmeye başlandı. Polisin hiç suçu yoktu, onlar ‘kahraman’ Türk polisiydi. Öldürülen gencecik bedenler ise terörist!
Ana akım medya bunları servis etti, etmeye devam etti. Gezi geldi geçti, acılar tazeyken, Ortadoğu’da IŞİD denilen mutantlar güruhu ortaya çıktı. Ardından da ‘Türün mutantla savaşı’ başladı. Rojava’da barışı ve kardeşliği inşa edenlere, IŞİD var gücüyle saldırdı. İnsanlık savaşçıları, mutantlara karşı Kobane’yi vargücüyle savundu.
Peki bunlar olurken Türkiye’deki siyasi erk ve onun aygıtları ne yaptı? Başbakan Ahmet Davutoğlu IŞİD için ‘IŞİD terör örgütü değil, öfke ile bir araya gelmiş bir topluluk’ dedi. Havuz medyasından Sabah Gazetesi o günlerde ana manşetinden ‘PYD, IŞİD’den daha tehlikeli’ yazdı.
Başka ne mi yaptı? MİT TIR’ları ile Ortadoğu’daki çetelere silah taşıdığı kanıtlandı. MİT TIR’larıyla beraber, Gezi’de katil, yolsuzluk operasyonlarında hırsız ilan edilen AKP iktidarı, artık bir de savaş suçlusuydu. Tüm bunlar bile, Türkiye’de yaşanan her kanlı olaydan neden AKP’nin sorumlu olduğunun kanıtı olmaya yetiyor, artıyordu.
Seçimler
7 Haziran seçimleri, Türkiye’de bir eşik anlamına geliyordu. Temelde iki seçenek vardı: ya Erdoğan 400 vekili alarak başkanlık koltuğuna oturacak, ya da HDP barajı geçerek bu hayalleri suya düşürecekti. Hayaller suya düştü. 400’ün yanından geçemeyen AKP iktidarı, tek başına iktidar kuracak sayıya dahi ulaşamadı.
HDP bu oy oranına kolayca ulaşmadı. Altında yılların emeği ve saldırılara gerilen göğüsler vardı. Mersin ve Adana’da kargoyla gelen bombalar, Diyarbakır mitinginde patlatılan bombaların ardından, kanlı ellere rağmen kazandı bu başarıyı.
HDP’nin seçime parti olarak girmesi, barajın seçim suçu olduğunu gözler önüne serdi. Diyarbakır’dan bağımsız 6 vekil çıkarabilen HDP 7 Haziran’da sayıyı 10’a yükseltti. AKP Kürdistan’da oy alamayınca yönünü batıdaki milliyetçilere çevirdi.
Saldırılar bitmedi, dökülen kanlar yetmedi. Beraber savunduk,beraber inşa edeceğiz’ diyerek Kobane’ye yola çıkan SGDF’li gençler, beraber aynı eylemde, aynı kavgada yol yürüdüğümüz yoldaşlarımız, Suruç’ta alçakça yapılan saldırıda katledildiler.
Unutmayın, bir yerlere not edin bu tarihi sahneyi: AKP’nin IŞİD’i vurmak için kaldırdığı uçaklar PKK’yi vurdu!
Sanki Suruç yeni yaşanmamış gibi, gündem yerini savaşa bıraktı. AKP Suruç bombasının faili IŞİD örgütünü değil, PKK’yi vuruyordu. Cizre’de, Silvan’da polis tanklarla girdi sokaklara. Ölüler ana akım medyadan ‘terörist’ diye duyuruldu. Ama çocuklar, yaşlılar ve onların görüntüleri her yerdeydi. Gizleyemiyorlardı gerçekleri evet ama, AKP Kürdistan’da katliam yapıyordu ve hiç kimse ses çıkarmıyordu.
Süreç böyle gelişti. Savaş ortamında seçime girmeyi kimse istemiyordu. Kimse savaş istemiyordu esasında. Bunun için DİSK, KESK, TMMOB, TTB çağrısıyla onbinlerce insanı topladılar Ankara’ya. Tek ses, tek talep haykırılacaktı: Barış!
10 Ekim’den bir gün önce, 9 Ekim’de İstanbul’da yapılan basın toplantısında, Disk Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu "13 yıllık AKP politikalarından mağdur olan herkes o gün Ankara'da buluşacak" dedi. Doğru söyledi, Ankara’ya toplanan onbinlerce insan, AKP politikalarından mağdurdu.
Hepsinin ağzından en az bir defa ‘Hırsız, Katil Erdoğan!’ sloganı çıkmıştı.
Halay çeken yoldaşlarımız, kanla yazılan tarihe bestelenmiş sözlerini söylüyordu: “Bu meydan kanlı meydan, ok fırladı çıktı yaydan…”
Diyemeden patlattılar bombayı, ardına ikincisini… 5 ayda akıtılan kanın hesabı yoktu. HAZİRAN grubunun açtığı pankart özetliyordu o gün her şeyi: “Ne kadar da çok özlemişiz, gökyüzüne kansız bakmayı!”
Türkiye’de bombalar, AKP karşıtlarının üzerine patladı hep. Son 13 yıldır, AKP karşıtı siviller öldü hep bu ülkede, polis tarafından, asker tarafından, IŞİD tarafından…
Bombalar patlıyor, komplo teorileri dönüyor. Neresinden nemalanırız, neresinden haklılık buluruz diye. Gezi’de yaptıkları gibi. “Berkin’in eline sapan vardı” diyenler patlamanın ardından “Bir tane Türk bayrağı yoktu ellerinde” diyordu. Sanki tüm bunlar katledilmeyi meşru kılıyormuş gibi iki dakika olsun susmuyorlardı, yas tutmamıza izin vermiyorlardı…
Tüm bunların ardından…
Neden mi AKP? Ayakkabı kutularından çıkan paralarla yolsuzlukları kanıtlanırken bunu halka ‘darbe girişimi’ diye yutturmaya çalıştılar.
Neden mi AKP? Çünkü Ortadoğu’da cihatçıların güçlenmesini sağladı. Çünkü elinde dergisiyle yürüyen sosyalist bir genci takip eden istihbarat, bombacıların önüne geçmedi. Kimin bombacı, kimin çeteci olduğunu bildiği halde, önlemedi.
Neden mi AKP? Çünkü Ortadoğu’nun birbirine katılması için iki eliyle uğraştı. Politika ürettikçe daha çok kan aktı.
Neden mi AKP? Çünkü Suruç’un ardından katliamların araştırılması için meclise verilen önergeye ret oyu verdi!
Çünkü AKP, Ankara’da toplanan onbinlerce insanın karşısına aldığı partiydi! Mitingin başlaması mümkün olsaydı, orada atılacak sloganlardan bir tanesi de ‘Hırsız, Katil Erdoğan’ olacaktı! Ankara'da toplanan herkes, Gezi'de, Suruç'ta, Soma'da, sokağa çıkmış insanlardı. Barış için oradaydılar…
Failleri bulunamayan bir katliamda "güvenlik zafiyeti yoktur" diyerek yalan söyleyenler, patlamanın açık sorumlusudur…