Türkiye’deki öğrenci hareketinin genel durumunu görmek için 6 Kasım önemli bir gündür. YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan bu tarihte düzenlenen yürüyüşler, mitingler, bizlere öğrenci hareketinin sorularını, sorunlarını, gücünü, kitleselliğini, yeterliliğini tespit edebilme imkânı sağlar. Bu yıl yapılan eylemler üzerinden öğrenci hareketinin genel durumunu ve gelecek imkânlarını değerlendirelim.
1- Yapılan eylemlerin kitleselliği üzerinden bir değerlendirme yaparsak, son yılların en zayıf 6 Kasım sürecini geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi öğrenci nüfusunun yoğun olduğu metropollerde eylemlere katılım beklentilerin çok altındaydı. Elbette bunda, AKP hükümetinin son çıkardığı “İç Güvenlik Paketi”yle sokak eylemlerini polis şiddetinin dozunu artırarak bastırma çabalarının, TV ekranlarında bütün muhalif kesimlere savrulan tehditlerin etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Ancak bu durumun kendisi, iyi yürütülen bir çalışmayla öğrenci hareketi lehine çevrilebilirdi.
2- Yapılan eylemlerin birçoğu içerik yönünden de kısıtlıydı. YÖK’ün kaldırılması talebiyle sokağa çıkan üniversite öğrencileri elbette ülkede yükselen gericiliğe, savaş çığırtkanlığına, AKP’nin baskılarına karşı sözünü söyleyecektir. Ancak üniversite öğrencilerini tamamen benzer sorunları yaşayan, homojen bir yapı değil, kendi içinde sektörlerden kaynaklı spesifik farklılıkları, sorunları, mücadele dinamikleri olan kompleks bir yapı olarak değerlendirirsek, salt ortak noktalar üzerinden bir araya gelmenin, hareketi ne denli kısıtlayabileceğini görürüz. Bu yüzden üniversite öğrencilerinin ortak, herkesi kesen talepleri dışında, sektörlerinden kaynaklı farklı sorunları üzerinden de sözünü ve taleplerini söyleyebileceği eylemler hem içeriği hem katılımı zenginleştirecektir.
3- Üniversitenin öğrenciler dışında diğer bir bileşeni olan akademisyenlerin, AKP iktidarı tarafından çıkarılmaya çalışılan yeni YÖK yasasıyla, güvencesiz, geleceksiz çalışmaya mahkûm edilmek istendiği bu süreçte, öğrencilerle daha sıkı bir ortak mücadele ve dayanışma ilişkisi kurması gerekir. Önceki yıllarda yapılan çoğu 6 Kasım eyleminin örgütleyicisi durumunda olan Eğitim-Sen Üniversiteler Şubesi, bu yıl 6 Kasım’la ilgili merkezi bir kampanya yürütemedi ve birçok ilde, sadece yazılı açıklama yapmakla yetindi. Hâlbuki AKP tarafından her yıl önümüze sürülen yasa tasarılarının asıl hedefinin, öğrenim meselesinden çok, akademisyenlerin çalışma yaşamı ve koşullarının sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden düzenlenmesiyle ilgili olduğu açıktır.
4- Son olarak öğrenci hareketinin kendi içinde en büyük sorunlarından biri olan “rekabetçilik” bu 6 Kasım’da da kendini göstermiştir. YÖK protestoları hiçbir ilde, bütün öğrenci örgütlerinin katıldığı ortak zeminlerde örgütlenememiş, ortak zeminler çeşitli gerekçelerle çok kolay terk edilivermiştir. Örneğin Ankara’da aynı sloganlarla, aynı güzergâhta 3 farklı yürüyüş yapılmak istenmiş, polis 3 yürüyüşü de engellemiştir. Bu durum bir şeyin sebebi değil, sonucudur. Bu durum öğrenci hareketinin parçalılığının, harekete hâkim olan dar grupçu ve sekter anlayışın sonucudur. Bu durum her geçen gün daralan ablukanın dağıtılmasında en büyük engellerden biridir.
Güçlü ve militan bir “Öğrenci Hareketi” için bir adım öne
Sonuç olarak; bugünki öğrenci hareketinin önünde yerine getirmesi gereken net bir görev duruyor. Bu görev her şeyden önce; çok parçalı, dar grupçu anlayışların yerine çoğulcu, ortak hareket edebilme yeteneğine sahip güçlü ve militan bir öğrenci hareketi yaratmak ve bu hareketle üniversitenin diğer bileşenlerini kapsayarak yenilgi döneminin izlerini silip, kaybedilen akademik ve demokratik niteliğin kazanılmasına öncülük etmektir. Öğrenci hareketi, bu görevi yerine getirecek koşullara, birikime ve iradeye sahiptir. Yeter ki bu göreve talip olanlar bir adım ileri çıksın!