Şiir, söylenmek isteneni hem olabildiğince açık hem da alabildiğine okurun düşlemine bırakan, özgür ruhlu dizeler toplamı. Muhakkak ki, herkesin kendince şiir tanımı vardır ve kendince betimler. Kimi yüksek sesle dillendirilebilendir, kimiyse kendi sesinin gücünü benimsemiştir. Fısıltıyla bile arzulanan duyguyu taşır günler ötesine, sınırları aşarak.
Lokman Kurucu, “.n sest”te okuru duvardan duvara vururcasına etkiliyor, sarsıyor, bir yerden alıp başka bir yere taşıyor. Kolay değil, kimse(ler)in, bırakın üzerine yazmayı, değinmeye bile çekindiği konuda yazmak. Cesaret ve kararlılık gerektiriyor. Bir de birikim kuşkusuz. Yani ara(ştır)mak, değerlendirmek, incelemek, ama en çok da okumak gerektiriyor.
Toplumsal tabu…
Lokman Kurucu; Sezai Sarıoğlu, “bize tabu da, tapu da uzak” diye dillendirse de kimselerin cesaret edip de oylumlu kitap haline getiremediği ensesti, yeraltı edebiyatının güçlü imgeleriyle okurun tartışmasına açıyor. Şiir tartıştırır mı diye sormayın, çünkü şiir her şeye kadirdir ve bir deniz feneri aydınlığında kurtarıcıdır da…
Bir yerlerde okumuştum (niye not almamışım ki…) mealen: “Bu dizelerin hepsi aynı şairin olmayabilir, egemen erkin baskı ve zulmünden korkan yazar ve şairler anonim eklemeler yapmış olabilirler. Buna da bağlı olarak imzaya değil içeriğe odaklanalım.”
“O her tanrının babası”
“babama döndü bu uzaklık kasıklarım şişiyor / bin adam birkaç fahişeden çıkıp bir kızın rahmine yerleştim / cenin emin bekliyorum akmayı avuçlarım kuruyor /girersen kendine akan bir nehre döneceğim / kendine varan bir deniz hep deniz /gir, var adımıza hayat demesinler / bir zerreden birbirine karışan evrenler yaratan /zamandan ve mekândan münezzeh o her tanrının babası / bizim kalbimizi arzudan koparmasınlar!”
16. yüzyılda, bilim insanları mikroskop altında inceledikleri spermlerde elleri ayakları tam küçücük insanlar gördüklerini, buna da bağlı olarak erkeklerin yaşamda belirleyici olduğunu iddia etmişler. Bu, erkek egemen bakışın bilime de yansıması kuşkusuz. Bununla da kadınları daha bir sömürmek mümkün olabilir. Lokman Kurucu bu anekdotu biliyor muydu “.n sest”i yazarken; her ne kadar cinsiyetsiz gibi görünse de (ya da hem erkek hem kadın dilinden dizelerle çıksa da karşımıza) şiirinin temelinde cinsiyet ayrımcılığına karşı duruş var.
İsa’nın çarmıha gerildiğindeki seslenişi “eli, eli, leva şevaktani”, Kurucu’nun şiirinde Meryem’e dönüşür, çünkü sığınması gereken tek gerçek annesidir. Babayı reddetmenin veya istememenin ötesinde, altında yatan gerçekliğin gün yüzüne çıkmasını, konuşulmasını, tartışılmasını, toplumsal tabuların artık bitmesini ister.
Şiir metaforlarla yazılır
Hilmi Yavuz’a göre şiir, sözcüklerle değil metaforlarla yazılır; şairin işi de hakikati aramaktan öte hakikati aramakla örtmek arasında bir yerdedir. Tabii ki, Hilmi Yavuz’a katılmayabilirsiniz, ama burada Lokman Kurucu’nun biz okurlara işaret ettiği hakikatin ta kendisidir. Artık ne kadarı örtülü ne kadarı çıplak, karar sizin.
“Başa dönelim bütün sular sussun / Miriam bir yoklukta ayna kırığı / Kırığın başında kadın sonunda bir kızlıkta terleyen adam / O ince kumlu arktan her gece akan arzu / Olana olmayanı katan; / Sokağa büyüyen sevgili İsa,/ Hasta bir buluttan aşağı / Çocuk, tanrı ve o bölen fısıltı; / Amran, Amran, Amran / Beni bırakma!”
İmgesi ve düşleri (birikimini göz ardı etmeden) en etkin gücüdür Lokman Kurucu’nun. Her şiirinde, hatta her dizesinde durmak (belki sindirmek belki açılan yeni bir pencereden ufka bakmak) gerekiyor. Anlam katmanlarının arasından arzu ettiğinizi seçmek şiirin rehberliğinde size kalmış.
.n sest
Lokman Kurucu
Şiir
Kaos Çocuk Parkı Yayınları, 2022, 67 s.