SEÇTİKLERİMİZ – Ercüment AKDENİZ’in Evrensel’deki yazısı: 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde -geçtiğimiz birkaç yıl içinde- imzalanan üç kritik anlaşma köleliğe yeniden yol verdi. Libya’da izlediğimiz o vahşi satış görüntüleri de bundan.
Amerikan CNN’nin Libya’da çektiği görüntüler dehşet verici: Karanlığın ortasında patlayan spot ışıkları kara derili mültecileri teşhir ediyor. Aynı anda fonda iğrenç bir ses:
“1000.. 1000… 1100.. 1100..
Yok mu artıran?
Çiftlik işleri için iri yarı büyük erkek!”
İzlediğimiz şey bir “Kunta Kinte” ya da “Köle İsaura” filmi değil. Burası Libya’nın Trablus kenti. Zaman 21. yüzyıl!
Konuşmalardan anlaşılan kölelerden biri Nijeryalı. Alıcılar çiftlik sahipleri. Üstelik Libya’da köle satışı sadece burada değil onlarca noktada yapılıyor. Nijerya, Mali, Gana, Nijer gibi ülkelerden kaçan mülteciler, sıkışıp kaldıkları Libya’da, kelle başı fiyatla satılıyor.
‘Siyahız, biz insanız'
Gelişmiş kapitalist ve aynı zamanda bilcümle ‘medeni ağız’ yaptıkları açıklamalarla bu görüntülere isyan ediyor. Bir örnek… BM Genel Sekreteri Guterres konuşuyor:
“Köleliğin dünyamızda yeri yok ve bu korkunç insan hakları iddiaları insanlığa karşı suç teşkil ediyor…”
Köleliğin dünyamızda yeri yok mu gerçekten?
İlkel kölelik; kısmen, belki, şimdilik…
Peki ama ya modern mülteci köleler?
Dünyada yüzer gezer mülteci sayısı 70 milyona ulaşmışken ve bunlardan birçoğu emek gücü olarak -topluca ve kayıt dışı- alınıp satılırken; “köleliğe dünyamıza yer yok” demenin ne karşılığı var?
BM her zamanki gibi üç maymunu oynuyor. Köle tüccarlarına ciddi bir yaptırım yok. AB ise mülteciler konusunda yine ceberut.
Öyle ki Libya’daki utanç görüntülerini Paris’te -Avrupa’nın göbeğinde- protesto etmek isteyen insanlara polisler tekme tokat saldırdı. Didier Drogba, Sonia Rolland gibi isimlerin ve kölelik karşıtı grupların çağrısıyla yapılan bir gösteriydi bu. Polisin gaza boğduğu insanlar şu sloganları haykırıyordu: “Libya’da köleliğe hayır”, “Siyahız, biz insanız!”, “Kardeşlerimize özgürlük”
Kimler yol verdi?
Köleliğin yeryüzünde resmen kaldırılması ve kanunlarla yasaklanmasının tarihi aslında çok eski değil. Binlerce yıl devam eden kölelik sistemi Avrupa ve Amerika’da ancak 19. yüzyılın ilk çeyreğinde yasaklanabildi. Yani çok değil sadece 200 yıl önce! Sadece kuzeyde değil ama bütün ABD’de kölelik yasaklandığında tarih 1862 idi. BM’de köleliğin yasaklanması da ancak 1926’da sağlanabildi.
Ve fakat…
21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde -geçtiğimiz birkaç yıl içinde- imzalanan üç kritik anlaşma köleliğe yeniden yol verdi. Libya’da izlediğimiz o vahşi satış görüntüleri de bundan.
Önce Libya ile İtalya arasında imzalanan anlaşmaya bakalım:
Anlaşmayı tetikleyen şey Akdeniz’de yaşanan mülteci ölümleriydi. Anlaşmanın amacı ise Sahraaltı Afrika’dan Akdeniz’e akan kara derili mültecileri Libya’da tutmak daha doğrusu hapsetmekti. Nitekim imzalar atıldıktan hemen sonra açıklama yapan İtalya Başbakanı Paolo Gentiloni şunları söyledi:
“Bu anlaşma İtalya ve Libya arasındaki iş birliğini birçok alanda güçlendirecek. Gelişme, istikrar ve birliğin yeniden sağlanması için iş birliğine ihtiyaç var. Diğer yandan bu anlaşma İtalya’nın Libya’yı desteklemeye yönelik tüm taahhütlerini kapsıyor.”
İşin gerçeği Avrupa Birliği, Trablus hükümetine daha fazla mali destek (Siz buna rüşvet de diyebilirsiniz) vererek göçmenleri Libya’da durdurmayı hedefliyordu. Bu çerçevede Libya’da mülteci kamplarının inşası ve Libya sahil güvenliğinin eğitilmesi planlanıyordu.
Ve hedef amacına kısmen ulaştı. Ama anlaşmadan geriye devasa hapishaneler, insanlık dışı kamplar, dayak, işkence ve tecavüz görüntüleri kaldı. Bu kadar büyük bir nüfuzun “atıl” halde bekletilmesi akıl dışı bulunmuş olsa gerek ki ülkenin her yanında Trablus’taki gibi köle pazarları açıldı!
Anlaşmada model ülke Türkiye
Aslında Libya ile İtalya (dolaylı olarak AB) arasında böyle bir anlaşmanın imzalanması kolay değildi. Çünkü mülteci geçişinin bu şekilde engellenmesi 1951 BM mülteci anlaşmalarına aykırıydı. Bunun için biraz beklenmesi ve Türkiye adına dönemin Başbakanı Davutoğlu ile AB adına Merkel arasında yaşanan pazarlık trafiğinin sona ermesi gerekecekti.
AB ile Türkiye arasında imzalanan “Geri Kabul Antlaşması” 1951 antlaşmasında açılan ilk büyük bir delik oldu. Ege’deki ölümleri durdurmak adına yapılan antlaşma neticesinde Ortadoğu, Asya ve Afrikalı mültecilerin Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçiş hayalleri büyük ölçüde suya düştü. Böylece çoğunluğu Suriyeli milyonlarca mülteci, Türkiye’de sıkışıp kaldı. Elbette emperyalist merkezler için büyük değer taşıyan bu anlaşmanın mali bir karşılığı da olacaktı: Kelle başına değil belki evet ama mültecileri topluca Türkiye’de tutmak adına milyon dolarlara, avrolara imza atıldı.
Ve bayrak İsrail'in elinde…
Mültecileri, kendi topraklarında karşılama yerine başka topraklarda tutma taktiği doğrusu biraz George W. Bush’un “önleyici savaş doktrini”ni andırıyor. Şimdi bu doktrinin bayrağı İsrail’in ellerinde. Nitekim bu yönde bir kritik anlaşma zemini de İsrail ile Ruanda arasında sağlandı.
Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan İsrail yönetimi işi önceki anlaşmalardan da ileri götürerek toplu pazarlıkları kelle başı pazarlığa çevirdi. Ve İsrail, Ruanda’ya kabul edeceği her Afrikalı mülteci için 5 bin dolar ödemeyi taahhüt etti! Peki kim bu iade edilecek mülteciler? Middle East Eye’ın haberine göre İsrail’de 40 bin Afrikalı mülteci bekliyor. Bunlardan 27 bin 500’ü Sudanlı, 7 bin 800’ü ise Eritreli. Bin kadar mülteci de Necef çölündeki Holot gözaltı merkezinde tutuluyor. İsrail devleti işte bu ‘yükten’ kurtulmak istiyor. İsrail’in mültecilere bir de ‘bonus’u var! Zira İsrail’den ayrılmayı kabul eden her mülteciye 3 bin 500 dolar verileceği açıklandı.
Libya’dan sonra Ruanda’dan da köle pazarı haberleri gelirse kimse şaşırmasın!
Sıra Arakanlılarda mı?
Makaleye üç kritik anlaşma ile başlarken bir anlaşma haberi de Myanmar’dan geldi! Ne de olsa orman kanunu bu, hızına yetişene aşk olsun.
Myanmar Ordusu ve bağlı milislerin zulmünden kaçan ve Bangladeş’e sığınan Arakanlı (Rohingyalı) Müslümanlara dönüş yolu göründü. Savaş, çatışma ve kırımdan kaçan sivilleri tekrar aynı yere göndermek elbette bir felaket. Fakat bu felaketin acıklı yolu Türkiye-AB, Libya-İtalya, İsrail-Ruanda anlaşmalarında çoktan döşenmişti bile.
Bengal körfezinde kölelerin kapatıldığı gemiler yüzedursun, bakalım Myanmar’a teslim edilen mülteciler ne zaman satışa çıkarılacak?
Kıssadan hisse; mülteciler sorunu köleliğe karşı da mücadele sorunu artık.