Şili’de ya da Türkiye’de fark etmiyor, dünyanın her yerinde kadınların hayatları aynı.
(*) Bizim hayatımız
Şili’de takip ettiğim feminist hesaplardan birinden dizinin tanıtım afişi önüme düştü, aynı gün yayınlanacaktı. Biraz araştırdım tabii, erkekler tarafından öldürülmüş, tecavüze uğramış, psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kalmış 16 kadının yaşamından dizi film olarak çekmişler. Dizi TVN televizyonunda yayınlanıyor, TVN devlet televizyonu, bizdeki TRT1 yani.


Dizinin yönetmeni ve senaryo yazarı bir kadın (Bárbara Barrera Morales), ayrıca tüm ekibin yüzde 70’i de kadın. Hikayelerini seçerken çok titiz bir çalışma yürütmüşler, Şili de kadına yönelik suçlarda bizden farklı değil. Dizide rol alan kadroda Şili sinemasından önemli isimler rol alıyor (ben tanımasam da).
İlk bölümde üç kadının yaşamından kesitler vardı. Birincide, uyuşturucu kullanan ve satıcı olan kocasının, kendisine ve çocuklarına uyguladığı şiddeti ve sonunda öldürüldüğü anlatılıyor. Annesi ve babası defalarca polise başvuruyor fakat bir sonuç alamıyor, tüm delillere rağmen bir soruşturma yapılmıyor. Bu arada küçük çocuğunu da devlet ailenin elinden alıyor. Baba iki yıllık çalışma sonucunda dosyayı polise kabul ettiriyor, uzun bir aradan sonra torunlarını da görme olanağı buluyorlar.
İkinci kadın yerli halklardan, hikayesi Mapuche dilinde çekilmiş, kendi konuşmaları İspanyolca alt yazı ile anlatılmış. Yaşadığı şiddetin sonucunda kocasını öldüren hamile bir kadının hapishanede yaşadıkları. Doğum başladıktan sonra bile hastaneye kaldırmamak için yönetimin gösterdiği direnç çok çarpıcı. Hastaneye götürüldükten sonra doğum odasında doktorlar, hemşireler ve jandarmayı görüyoruz. Doktorların uyarısına rağmen odayı terk etmeyi reddediyor.
Üçüncü ise kaybolan ve sonra ölü bedeni bulunan çok genç bir lezbiyen kadının hikayesi. Kadının annesi ama özellikle kadın kuzeni genç kadını bulmak için sokaklara afiş asmaktan savcılığa başvuruya kadar her yolu deniyorlar fakat erkek devlet kılını kıpırdatmıyor. Sonunda bedeni bulunduğunda, kuzeni adliyede katilinin bulunması için savcıyı azarlarken, bir feminist avukat tanık oluyor ve yardım teklif ediyor. Feministler davayı sahipleniyor ve pek çok eylem yapıyorlar. Kamuoyunda duyulduktan sonra mecbur kalan savcılık sonunda katili buluyor. Birlikte çalıştığı iş yerinden bir adam. Savcılığın müdahale etmediği süre içinde iki küçük kız çocuğuna daha tecavüz ettiği ve bir kadını daha öldürdüğü ortaya çıkıyor.
Dizide, tüm kadınların hikayelerinin sonunda gerçekte bunları yaşamış kadınların da görüntüleri veriliyor.
İsimler değişiyor ama yaşananlar aynı, bu nedenle bana kalan, kadın yaşamlarımızın dünyanın her köşesinde aynı olduğuydu. Umut ediyorum biz de bir gün devlet televizyonunda; Nevin’in, Pınar’ın, Münevver’in ve isimleri buraya sığmayacak kadar çok kadının hayatlarını, yaşadıkları erkek şiddetini ve faillerini koruyan devletin suçlarını izleyeceğiz.