SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Taştekin Duvar’a yazdı: ” Rusya dünya atlasının birçok köşesinde ters köşelerde durduğu önemli bir aktörle bu tür bir stratejik açılımı kovalıyor. Zıtlıklardan ortaklık devşiriyor. Büyük devlet refleksi böyle bir şey!”
FEHİM TAŞTEKİN
Boş hayalle kurulan ittifakların bir öfkeyle yerin dibine battığı ve başka bir öfkeyle yeni ittifakların doğduğu günlerden geçiyoruz. Örnek mi? Körfez’in ağalarıyla kol kola girip Suriye ve Irak’ta kafa kafaya geldikten sonra Kürtlere karşı İran’la ittifakı derinleştiren Tahran çıkarması. Halbuki esprili olan İran’la gerilimde ortaklık değil Ortadoğu’da sorunların çözümünde ortaklıktı.
Ben bugün bu satırlara hikâyenin diğer türlüsünü geçirmek niyetindeyim. Suriye’de yaptığı feci hatalarla ayaklarına bağ atan Türkiye’yi kendi limanına çeken Rusya, Körfez’in büyük balığı Suudi Arabistan’ı rıhtıma indirmeyi başardı. Suudi Arabistan Kralı Selman defalarca yeniden planlanan Moskova ziyaretine önceki gece başladı. İki taraf için de bu tarihi bir ziyaret. Rusya, Suudi Arabistan Krallığı’nın selefi olan Hicaz ve Necd Krallığı’nı 1926’da tanıyan ilk ülkeydi. Buna rağmen geçen 91 yıl içinde Rusya’yı ziyaret eden bir Suudi kralı olmadı.
Rusya yani SSCB, Soğuk Savaş döneminde Suudi Arabistan’ı rakibi Amerika’ya kaptırdı. Suudiler ABD’nin komünizmle mücadele planında İslamcılık silahıyla başta Afganistan olmak üzere pek çok yerde Rusların başını ağrıtırken Moskova da Yemen’in komünist parçasını yani güneyi destekleyerek Riyad’ın karabasanı oldu. Ruslar Ortadoğu’da ABD’nin, dolayısıyla Suudi Arabistan’ın ne kadar hazzetmediği ülke varsa onların dostuydu. Suriye’nin askeri müttefiki, Irak’ın ‘sönük’ ortağı, 1979 sonrasında İran’ın işini kolaylaştıran ‘adsız’ partneriydi. 1938’de kesilmiş diplomatik ilişkiler SSCB’nin dağılmasının ardından 1992’de onarılsa da esasen bu dengelerde değişen fazla bir şey olmadı. Afganistan’da küresel mücahitlerden acı bir tecrübe edinen Ruslar, 1990 sonrası Kuzey Kafkasya’daki Vehhabileşme ve militanlaşmadan dolayı Suudileri de sorumlu tutuyordu.
2011’de Suriye krizinde iki ülke yine karşı karşıya geldi. Rusya’nın 2015’teki müdahalesinden bu yana Suriye’de Suudi Arabistan ve Katar’ın finanse ettiği gruplar fena halde yenilgiye uğradı. (Tabii muzafferan dizininde İran ve Hizbullah da var.) Buna ilaveten Rusya 2015’te Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesine de karşı çıkarak Riyad’ın keyfini kaçırdı.
Kremlin bu ziyareti kolaylaştırmak için kral hazretleri için ufak tefek jestler yaptı. Kral Selman, veliaht prensi kızağa alıp oğlu Muhammed bin Selman’ı tahta varis yaparken uluslararası aktörlerin desteğini de alma gereği duydu. Öncesinde ABD’nin zaten desteğini almış olan Muhammed bin Selman’ın veliaht prensliğe terfi eder etmez 30 Mayıs’ta Moskova’yı ziyaret etmesi anlamlıydı. Muhammed bin Selman Haziran 2015’te Savunma Bakanı sıfatıyla St. Petersburg’taki ekonomi forumuna katılmıştı. Oğulun bu ziyaretleri, babanın ziyaretine zemin oldu. Bir jest de Yemen politikasına dairdi. Putin, Suudilerin Yemen’de meşru lider olarak tanıdığı Abd Rabbu Mansur Hadi’nin Moskova’ya büyükelçi olarak atamak istediği Ahmet el Vahşi’yi kabul etti. Putin daha önce Hadi’nin önerdiği üç ismi reddetmişti.
***
Peki neden Suudi Kralı Moskova ziyaretine razı oldu ve neden Rus lider Vladimir Putin kralın ayaklarına kırmızı halı sermek için bu kadar uğraştı?
En başta şunun altını çizelim: Moskova ABD ile Rusya arasındaki kamplaşmalara rağmen Arap ve İslam dünyası ile ilişkilerini her zaman iyi tutmaya çalıştı.
Güncele gelirsek; Rusya, son iki yılda Suriye’deki savaşı kritik bir eşiğe taşıdı. Astana süreciyle çatışmasızlık bölgeleri oluşturmaya çalışırken kuzey cephesinde Türkiye, güney cephesinde Suudi Arabistan’ın desteği olmadan bu cehennem torbasının ağzını bükemez. Türkiye’yi Astana’da ortak ederek Halep’in tekrar Suriye ordusunun kontrolüne geçmesini sağladı. Sırada İdlib var. Ürdün üzerinden beslenen güney cephesindeki çatışmasızlık hali için de kilit aktör Suudi Arabistan. Suudilerin yönlendirdiği gruplar Rusya ile birkaç kez Kahire’de bir araya geldi. Muhaliflerle Doğu Guta ve Rastan’da sağlanan mutabakat Kahire’deki toplantılar sayesinde oldu.
Rusya Ortadoğu’ya bu denli güçlü bir şekilde dönerken birçok dönemeçte kafa kafaya gelebileceği aktör Suudiler. Tersinden aynı sebeple Suudiler de Ortadoğu’da ABD’yi dengeleyen bir güç olma iddiasını taşıyan Rusları daha fazla gözardı edemez. Riyad, ABD’yle gecikmeli bir senkronizasyonla Esad yönetiminin devrilemeyeceği gerçeğini kabullendi. Bu noktadan sonra Suudiler için iki husus öne çıkıyor: Birincisi Suriye’de yenilgiye uğrayan milis güçlerinin tamamen yok olmadan bundan sonraki siyasi sürece sokulmaları. Bunun için de Rusya ile çalışmak kaçınılmaz. İkincisi İran’ın dengelenmesi. İran Suudiler için en büyük kâbus. Suudiler yenilgiden sonra Suriye’de belirleyici faktör olarak İran değil Rusya’nın öne çıkmasını tercih eder. Aynı zorunlu tercih ABD ve İsrail için de geçerli.
***
Ortadoğu’da sıraladığım bu dengelerin yanı sıra ekonomik alanda da petrol üreticisi iki ülkenin birbirine ihtiyacı son zamanlarda çok arttı. Petrol fiyatları 2014’ten itibaren yarıya düşünce Rusya ve Suudi Arabistan’ın gelecek vizyonları tökezledi. Rusların tercihi arzın kısılarak fiyatların stabilize edilmesiydi. Suudiler arzdaki istikrarın ‘garantörü’ pozisyonunu kaybetmemek için bu konuda Rusya’nın suyuna gitmekte direndi. Ancak ABD’nin petrol arzını artırmasına paralel olarak Rus-Suud ortaklığı kaçınılmaz hale geldi. Aralık 2016’da Rusya ve Suudi Arabistan OPEC ve OPEC üyesi olmayan 11 ülkeyi petrol arzını günlük 1,8 milyon varille sınırlama konusunda ikna etti. Geçen mayısta iki ülke arzın kısılması için takvime Mart 2018’i hedef olarak işaretledi.
***
Suudiler, özellikle Obama döneminde, İran’la nükleer anlaşma yapması, Suriye’de rejimi devirmeye yönelik askeri müdahaleden kaçınması, Mısır ve Tunus’ta Müslüman Kardeşler’i iktidara taşıyacak şekilde izlenen politikalar ve 11 Eylül hava korsanlarının Suudi hanedanlığıyla ilgisini gösteren dosyalar üzerindeki gizliliğin kaldırılıp yargı yolunun açılması nedeniyle ABD ile sıkıntılar yaşadı. Bir ara Suudiler ABD’ye “Başka ortaklar buluruz” resti bile çekti.
Suudiler özellikle enerji ve savunma sektöründe ortaklığı çeşitlendirmekten söz ederken topa giren iki aktör var: Fransa ve Rusya.
Putin, Kral Selman’ın Vizyon 2030 Planı’nın sunacağı yatırım fırsatları için avuçlarını ovuşturuyor.
Muhammed bin Selman’ın ziyaretinin ardından Moskova ve Riyad 3,5 milyar dolarlık askeri işbirliği anlaşması için ön mutabakat sağladı. Suudiler Rus savunma sistemi ve balistik füzeleriyle de yakından ilgileniyor.
Ayrıca Suudiler İran’dan sonra Körfez’de ikinci nükleer güç olmak için can atıyor. Riyad’ın 16 nükleer elektrik santrali için düşündüğü bütçe 80 milyar dolar. Rusya’nın bu projeleri kapmak için Fransa, Güney Afrika ve Çinli rakiplerini alt etmesi gerekiyor. Aramco, Rus petrokimya devi Sibur Holding PJSC ile Suudi Arabistan’da ortak sentetik kauçuk üretim projesi üzerine çalışıyor. Suudiler de Arktik’te bir LNG projesine ortak olmayı hedefliyor.
Daha genel çerçevede Rus Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) ile Suudi Kamu Yatırım Fonu (PIF) 2015‘ten bu yana 10 milyar dolarlık bir ortak yatırım alanı oluşturmaya çalışıyor. Enerji alanındaki ortak fonun miktarı 1 milyar dolar.
Rusya dünya atlasının birçok köşesinde ters köşelerde durduğu önemli bir aktörle bu tür bir stratejik açılımı kovalıyor. Zıtlıklardan ortaklık devşiriyor. Körfez’in Katar ile krizinde de tarafsız kalarak ve arabuluculuk önererek hem Riyad hem de Doha ile ilişkilerinin yara almamasını sağladı. Büyük devlet refleksi böyle bir şey. Bir de dönüp havasından geçilmeyen Ankara’nın haline bakın!