Siyasi HaberSiyasi Haber

    Güncel Kalın

    Türkiye ve dünyada neler olup bitiyor ilk siz bilgi sahibi olun

    Göz attınız mı?

    Yeni dönem açısından önceliğimiz ve HDP’nin misyonu

    19 Şubat 2020

    Kıvılcımlı külliyatı: Bilimsel sosyalizmin doğuşu

    15 Eylül 2015

    “Sanat İçin Alan Yaratmak”: Sanat bütün kötülükleri yener!

    12 Temmuz 2021

    Erdoğan Saray’dan indirilmeli, Lahey’de yargılanmalı!

    1 Aralık 2015
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Haberler
      • Gündem
        • Ekonomi
        • Politika
        • Ortadoğu
        • Spor
        • Sağlık
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Haklar ve Özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen Hakları
        • Çocuk Hakları
      • Bilim Teknoloji
      • Kültür Sanat
    • Yazılar

      El Tema!

      26 Eylül 2023

      Savas Tamtamlarına Karşı Halklarımız Barış İster!

      21 Eylül 2023

      Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)

      19 Eylül 2023

      Güvenlik ve sürdürülebilirlik

      19 Eylül 2023

      Devlet sahipsiz mi, sahipleri kimler?

      18 Eylül 2023
    • Yazarlar
    • Seçtiklerimiz
    • Söyleşiler
    • Dosyalar
    • Çeviriler
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Kötülük ve Cezasızlık

    Kötülük ve Cezasızlık

    BÜLENT TEKİN yazdı: HDP üzerinden aslında Kürtler hain ilan edildi, aşağılandı. HDP kapatılmak isteniyor. Aslında kapatılmak istenilen ya da yok sayılmak istenilen Kürtlerdir. 14 Mayıs seçimlerinde Kürtler yok sayılmak isteniyor.
    Bülent Tekin- Bülent Tekin16 Mart 20235 dk. okuma süresi
    Paylaş
    Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email

    Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Ekâbirin bu
    dokunulmazlığı emekçinin, garibanın, ezilenin daha fazla ezilmesine neden oluyor. Bu
    cezasızlık bana yazarın (1) 1700’li yılarda olan ve bir hırsız ve yankesicinin anlattığı bir
    ceza uygulamasını hatırlattı: “Etrafımıza hayran hayran bakarken, hiç ummadığımız,
    çok şaşırdığımız bir şey gördük. İnsanlar, yaklaşan tuhaf bir şeyi görmek için birden
    koşmaya başladılar. Gerçekten de tuhaftı: Belden yukarısı çıplak iki adam rüzgâr gibi
    yanımızdan geçti. İki adamın bahse tutuştuklarından, kim kimi geçecek yarışına
    giriştiklerinden başka bir şey hayal edemedik. Sonra birden gördük ki adamlara bağlı
    ve gevşek durumdaki sicime benzeyen iki uzun ip aniden çekildi, iki yarışçı zınk diye
    durdu, sonra da birbirine yakın vaziyette durup hiç kımıldamadılar. Neler oluyordu
    acaba? Okuyucu, bu iki adamın peşinden elinde iki ipin ucunu tutarak gelen ve onlara
    yetiştiğinde de diğer elinde tuttuğu kırbacı ya da kamçıyı sırtlarında şaklatıp, korkunç
    darbeler indiren adamı fark ettiğimizde kapıldığımız şaşkınlığın büyüklüğünü
    anlayabilir. Bu zavallı sefil adamlar, orada sıcak bir karşılama beklerken, iplerinin ya
    da urganlarının uzunluğunun izin verdiği ölçüde, yaklaşık yarım mil olan cadde
    boyunca sıçraya sıçraya koştu… Biraz soruşturunca ikisinin de İskoç olduğunu, tıpkı
    bizim de İngiltere’de verdiğimiz cezalara benzer şekilde, o bildik (yankesicilik ve
    hırsızlık vb.) suçlar için kırbaçlandıklarını öğrendik. İpi elinde tutup bunları
    kırbaçlayan adam da kasaba cellâdıydı ki unutmadan söyleyeyim, devamlı maaşı olan,
    varlıklı, önemli bir memurdu. Üstüne üstlük, işinde ondan ustası yoktu, bu sayede epey
    para biriktirmişti.” Yazarın bu anlattığına bakınca böyle yankesicilik, hırsızlık gibi
    masumane suçlara o yıllarda verilen ceza bununla yetinmiyor, asılmayla son bulduğunu
    biliyorum. Bizde ise hırsızlık vb suçlara uygulanan cezasızlık ve ceza verenlerin artık
    Mercedes, Porsche gibi araba modellerine sahip olmaları yadırganmıyor.

    21 yıllık AKP iktidarının geldiği, getirdiği durum nedir? Hangi sistemle
    yönetiliyoruz? Demokrasi mi bu? Ya da başka bir sistem mi? Otoriter ya da totaliter bir
    sistem mi? Bu konuyu biraz teoriden bakmak gerekir diye düşünüyorum:

    “Genel hatlarıyla vurgulayacak olursak, totaliter rejim nitelemesi en katı ve
    monolitik diktatörlükler için kullanılırken, otoriter rejimin aynı derecede monolitik ve
    katı olmadığı kabul edilmektedir. Otoriter rejimleri totaliter rejimlerden ayıran bir
    diğer özellik, iktidardaki kişi ya da grupların siyasal gücünün diğerine oranla bir ölçüde
    denetlenebilmesidir. Otoriter rejimler de kuşkusuz kitleler üzerinde baskı kurma, onları
    çeşitli manipülasyonlarla sisteme bağlama ve bir lider kültü yaratma gibi yöntemlerle
    demokratik işleyişleri sınırlandırırlar. Ancak totaliter diktatörlük, parlamenter rejimin
    direği kabul edilen kuvvetler ayrılığı ilkesini ezip geçen, parlamentoyu ve siyasal
    partileri fesheden ya da fiilen işlemez kılan ve her türlü siyasal erk kaynağını,
    yasamasından yargısına yürütme tekelinin sultası altına sokan bir siyasal rejimdir.

    Otoriter ve totaliter rejimler burjuva düzenin olağanüstü biçimlenmelerini teşkil
    ettiklerinden, kuşkusuz pek çok noktada benzeşmektedirler. Zaten totalitarizm
    otoriterizmi içeren, ancak toplumda onu aşan bir biçimde kuşku, korku yaratan ve
    baskıları açıkça alabildiğine yoğunlaştıran bir niteliğe sahiptir. Totaliter diktatörlük
    kanun hükmünde kararnamelere dayanan işleyişlerle burjuva parlamentarizmini sona erdirir, burjuva demokratik hakları, hukuku yok eder. Totaliter bir rejimin
    meşruiyetini seçimlere ya da yasalara dayandırmak gibi bir mecburiyeti yoktur. Fakat
    Hitler örneğinde olduğu üzere, faşizmin iktidara tırmanırken seçimle işbaşına gelmesi
    ve o noktadan sonra parlamenter örtüsünü üzerinden atarak çıplak haliyle iktidara
    yerleşmeye, kurumsallaşmaya çalışması pekâlâ mümkündür. Ayrıca fiilen iktidar
    koltuğuna kurulan faşist rejimlerin, halka ‘kabul ettirdikleri’ Anayasalarla iktidarlarını
    kurumsallaştırıp taçlandırdıkları da çeşitli tarihsel örneklerle sabittir. Totalitarizmi
    somutlayan faşist rejimler, genelde devrimci yükselişi ve işçi hareketini acımasızca
    ezmeye yönelik saldırılarıyla tarihe geçmişlerdir. Bu gerçeklik Türkiye’de 12 Eylül 1980
    askeri darbesiyle tepeden inen faşist rejimin niteliği ve uygulamalarıyla da dört dörtlük
    kanıtlanmıştır. Ne var ki tarih hep aynı biçimde tekerrür etmiyor. (…)

    Burjuva diktatörlüğün en uç örneğini teşkil eden totaliter diktatörlük (faşizm)
    savaş ve kriz gibi olağanüstü koşulların ürünü olduğundan, yasama, yürütme ve yargı
    arasındaki olağan işleyişe son verir. Parlamenter rejimin kuvvetler ayrılığıyla anlatılan
    burjuva demokratik dengesi mutlak anlamda son bulur. Seçim ve Meclis gibi olgular,
    liderin elinde merkezileşen siyasal erkin birer vitrin süsü kılınırlar. Yasama ve yargı
    dâhil tüm güçler, yürütmenin mutlak başı olan liderin elinde toplanır. Devlet gücü bu
    temelde alabildiğine merkezileştirilir. Rejimin niteliği gereği, lider, devletin silahlı
    güçlerinin de mutlak başkanı pozisyonundadır. Fiili savaş durumunun yoğunluğuna da
    bağlı olarak, rejim alabildiğine militarize edilir. Kitleler ulusal birlik, bölünme tehlikesi,
    uluslararası terör tehdidi ve benzeri motifler eşliğinde ‘iç ve dış düşmanlar’a karşı
    savaşmaya hazır hale getirilmeye çalışılır. (…)

    Bu denli yoğunlaştırılmış bir iktidar gücüyle donanan faşist liderler, giderek
    toplumun bütününe nüfuz ettikleri ve siyasal-toplumsal gerçekliğin bütününe vakıf
    oldukları zehabına kendilerini kaptırıp megalomanlaşırlar. Faşist lider kendini bu
    psikolojiyle ‘göğe’ yükseltirken, ‘aşağıyı’ da bulunduğu ülkeye ve anın somut
    ihtiyaçlarına adapte edilmiş faşist propagandalar temelinde alıklaştırır. Kendi rejiminin
    alâmet-i farikasını yerleştirmek üzere, ‘biz’ ve ‘ötekiler’ ayrımını alabildiğine
    derinleştirir. ‘Bizden olmayan berhava olur’ deyişi bu durumun çarpıcı bir örneğini
    sunar ve ‘öteki’ diyelim Almanya’da Yahudi iken, Türkiye’de Kürt olur, Alevi olur vb.
    Totaliter diktatörlük, kendi ‘biz’ine ait bir düşünce biçimini ve yaşam tarzını topluma
    dikte etmeye çabalar. Faşist rejim, gücü ve süresiyle orantılı olarak, insanların yıllardır
    içselleştirdikleri kendi doğal yapılarını, yerleşik değer yargılarını sarsan ve bu temelde
    toplumun dokusunu bozan bir terminatör gibidir.” (1)

    Bu yazdıklarımdan ne tip bir sistem ya da rejimle yönetildiğimizi sevgili okura
    bırakmak istiyorum. İçinde bulunduğumuz yönetim biçiminden kurtulmanın bir yolu
    önümüzdeki 14 Mayıs 2023 seçimleridir. Terörist diyorlar, hain diyorlar ve hatta vatan
    haini diyor ya, kolaylıkla. Fenerbahçe, Beşiktaş tribünlerinden, Anayasa Mahkemesi’ne
    kadar terörist ve hain olmayan kitle, kişi, kurum kalmıyor ya! Kendinden olmayan
    herkes ortak paydada buluşuyor demektir: Hain!

    Hiç bu kadar çabuk ve çok hain üretilen bir dönem olmadı. HDP üzerinden
    aslında Kürtler hain ilan edildi, aşağılandı. HDP kapatılmak isteniyor. Aslında kapatılmak istenilen ya da yok sayılmak istenilen Kürtlerdir. 14 Mayıs seçimlerinde
    Kürtler yok sayılmak isteniyor.

    6 Şubat Depremi ile yıkılan şehirlerin yeniden kurulması için harcanacak paranın
    büyüklüğü müteahhitleri mutluluktan çılgına çevirdi. Bu nedenle dahi olsa artık
    seçimleri kazanmak her zamankinden çok daha zor olacaktır. İktidardan ayrılmamak
    için yüz milyarlarca dolarlık bir gerekçe var.
    Bu topraklarda şaşıp kaldığımız kötücül olayların ardı arkası kesilmiyor. Tuhaf
    gelse de gerçek olan, mevcut gelinen noktanın böyle olduğudur. Mesela, Üsküdar
    Amerikan Lisesi ve Ulus Musevi Lisesi arasında 14 Mart’ta oynanan futbol
    müsabakasında, Üsküdar Amerikan takımı gol atıyor ve sonra toplu halde Nazi selamı
    veriyor. Üsküdar Amerikan Lisesi gibi Türkiye’nin en iyi liselerinden birinde, ülke
    koşullarına göre en iyi eğitimi alan öğrencilerin böyle bir davranışta bulunmaları
    oldukça ilginçtir. (2) Oysa Amedspor-Bursaspor arasındaki maçta yapılan ırkçılığın
    üzerinden birkaç hafta geçti. Bursa taraftarlarının barbarca davranışları, Amedspor
    oyuncuları yaraladıkları, taciz ettikleri, ırkçı sloganlar attıkları hafızalarda.
    Tribünlerde Kürtleri dövdükleri, stadyum dışında yakaladıkları Amedspor taraftarını
    sırf Kürt oldukları için darp ettikleri, Kürtlere tehdit altında ırkçı ve Türk üstünlükçü
    cümleler kurdurdukları henüz çok yeni. Bu gidişat iyi değil. Kötülüğün bu kadar
    sıradanlaşmaması gerekirdi. Bir Nazi selamı eksikti, o da oldu!

    (1) Daniel Defoe (1660-17319: İngiliz yazar ve gazeteci.
    (2) https://marksist.net/elif-cagli/totaliter-diktatorluge-hayir
    (3) https://cumhuriyet.com.tr/turkiye/iddia-liseler-arasi-macta-nazi-selami-2061134

    Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Deprem HDP
    Paylaş. Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email
    Önceki YazıAralarında SGDF Eş Başkanları Okan Danacı ve Yaren Tuncer’in de olduğu 9 sosyalist tutuklandı
    Sonraki Yazı İstanbul Üniversitesi’nde Beyazıt ve Halepçe anması: “Unutmadık, hesap soracağız”

    İlgili Yazılar

    Naci Görür: İstanbul’da minimum 7,2’lik deprem bekliyoruz

    Manşet 26 Eylül 2023

    Maraş’ta 4,6 büyüklüğünde deprem

    Güncel 23 Eylül 2023

    Hatay için korkutan asbest raporu: Uzmanlar ‘yeni afet’e karşı uyardı

    Güncel 21 Eylül 2023
    Destek Ol
    Yazılar

    El Tema!

    - Betül Yangın

    Savas Tamtamlarına Karşı Halklarımız Barış İster!

    - Toros Korkmaz

    Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)

    - Betül Yangın

    Güvenlik ve sürdürülebilirlik

    - Cengiz Onur

    Devlet sahipsiz mi, sahipleri kimler?

    - Hüsnü Gürbey

    Nohra Padilla

    - Betül Yangın
    Tarihten

    Dersim Tertelesi’nin 85. yıl dönümü

    Dersim Tertelesi’nin başlangıcı kabul edilen ve “Tunceli Tenkil Harekatı“ olarak bilinen 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu Kararı’nın üzerinden 85 yıl…

    Seçtiklerimiz

    Tatik ve Papik (Տատիկ և Պապիկ)

    - Siyasi Haber

    Meksika’da sergilenen sahte uzaylıların gerçek hikayesi, uzaylılardan bile ilginç!

    - Çağrı Mert Bakırcı

    Meksika Kongresi’nde gösterilenler ‘uzaylı’ kalıntıları mı? Sunum yapan Jaime Maussan kimdir?

    - Siyasi Haber

    Sezgin Tanrıkulu gündeme getirmişti… Kuşkonar-Koçağılı ve Kulp: 1990’lı yılların delilli cinayetleri

    - Siyasi Haber

    Kürtler, Arap aşiretleri ve karmaşık bir hesaplaşma: Suriye’de neler oluyor?

    - Fehim Taştekin

    Mafya günlükleri

    - Timur Soykan

    Güncel Kalın

    Son felişmelerden haberdar olmak için E-Bültenimize üye olun

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook Twitter YouTube
    Emek

    350 hanelik köy 8 gündür karanlıkta: ‘Kimse DEDAŞ ile baş edemiyor’

    30 Eylül 2023

    DİSK’ten “Dijitalleşme, Emek, Gelecek ve Türkiye” konferansı başladı

    30 Eylül 2023

    DİSK’ten “Dijitalleşme, Emek, Gelecek ve Türkiye” konferansı

    29 Eylül 2023
    Kadın

    ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ne katıldıkları için yargılanan kadınlar beraat etti

    28 Eylül 2023

    Evli olduğu Tuğba Dursun’u öldüren Burhan Dursun’a ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi

    28 Eylül 2023

    6 ay önce bıçakladığı kadını cezaevinden çıkınca öldüren Mehmet Dinç tutuklandı

    20 Eylül 2023
    © 2023 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Siyasi Haber / Künye
    • İletişim
    • Gizlilik Politikamız

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.