KORKUT AKIN yazdı: “Hasan Hayri Ateş’in dili yalın, betimlemeleri güçlü, kurgusu ilgi çekici. Ece Ayhan, bir bakıma, “devlet dersinde öldürülmüştür” dizesiyle özetliyor yaşananları… Yakın tarihi öğrenmek, Anadolu’da yaşananları bilmek için…”
KORKUT AKIN
Tarihimizi, özellikle yakın tarihimizi bilmiyoruz. Bilmememiz için de özel çaba sarf edilmiş. Gerçekler bir bir çıkıyor gün yüzüne, ne kadar gizlenirse gizlensin. Bir yanıyla asimilasyon, bir yanıyla gözdağı, bir yanıyla “ne kadar çok tepelerine binersek o kadar uzun sürer egemenliğimiz” anlayışı…
Anadolu, şairin şiirce dillendirdiği gibi, Havva Ana’nın dünkü çocuk sayıldığı, Nuh’a beşik olan, korkunç atlılarca nazlı seher uykularının parçalandığı, haraçların salındığı kültürler yuvası… Resmi tarihe göre ise ‘cennet’, her şeyin düzgün, ferah ve kolay olduğu coğrafya. Dağı taşını öğreniyoruz, madenlerini sayabiliyoruz, ama bu değerlerin kimlerin olduğunu, neden ve nasıl birileri tarafından ele geçirildiğini bilemiyoruz. Bilmemiz de aynı şekilde engelleniyor.
Doğal yaşam…
Dağlara yaslanan koyaklarda çetin koşullarda binlerce yıldır yaşayan insanlar kendi hukuklarını oluşturmuş, adaletlerini sağlamış, sorunlarını çözmenin yolunu bulmuş. Bu, ister dini olsun ister yerel düşünceyle olsun, kabul görmüş herkesçe. Zaten binlerce yıla dayandığı için de deneye sınaya en doğrusu, en adili, en hakkaniyetlisine ulaşılmış.
Devletin bakışı…
Padişaha bağlı yerel yöneticiler iktidara uzak olmak ve ulaşımın zorluğunu da değerlendirerek, o coğrafyada yaşayanları ‘değer’siz görüp vergileri günün koşullarına göre hem yükseltmiş hem de kendi ceplerine aktarmayı seçmiş… Cumhuriyet’le birlikte değişen pek bir şey olmamış, aynı davranış süregelmiş…
Elden geldiğince gizlenen benzeri gerçekler, halk arasında dilden dile günümüze kadar taşınmış. Kuşkusuz, her ne olursa olsun gerçeklerin saklanması mümkün değildir. Buna da bağlı olarak çocuklara masal diye bu gerçekler anlatılmış, ağıt diye bu gerçekler yakılmış, soğuk gecelerde sohbetlerde bu gerçekler dillendirilmiş. Zaman içerisinde ağıtlara, türkülere sığmayan bu gerçekler edebiyata, tiyatroya, sinemaya ve diğer sanat dallarına ulaşmış, yapıtlarla daha hızlı ve daha çok duyulmaya, tartışılmaya başlanmış. Hatta öyle ki siyasal iktidar bile kabul edip bunun üzerinden propagandaya bile girişmiş…
Tunceli mi, Dersim mi?
Hasan Hayri Ateş’in, “Dersim 38’in Romanı” alt başlığıyla yayınlanan Kör Kuyuda Tufan romanının çocuk kahramanı Mehmet Ali’nin, okulda öğrendiği şiirin “Hepsi Türk soyudur, hepsi tek biçimde / Tunçeli’dir artık adı Dersim’in” dizeleri anlatıyor aslında her şeyi.
Turnaların baharla birlikte gelmemesi, halkın tedirgin olmasına yetip de artıyor bile… Çünkü turnaların gelmemesi kötüye delalettir. Ardından da zaten katliam başlıyor. Haklı çıkıyor köyün ileri gelenleri…
Mehmet Ali’nin gözünden ve dilinden anlatılanlar, insanın içine işliyor. Şunun şurasında 70-80 yıl öncesinde yaşananlar bunlar. Yaşlı genç, kadın erkek tüm insanlar (biat edenler de) öldürülüyor hem de işkencelerle. “İkrar verip ikrar aldık. Ama şimdi zalimin eteğine sığınıp, ellerini kardeşlerinin kanıyla yıkayan lanetliler türedi.” (s.245)
Hasan Hayri Ateş’in dili yalın, betimlemeleri güçlü, kurgusu ilgi çekici. Ece Ayhan, bir bakıma, “devlet dersinde öldürülmüştür” dizesiyle özetliyor yaşananları… Yakın tarihi öğrenmek, Anadolu’da yaşananları bilmek için…
Kör Kuyuda Tufan, -Dersim 38’in Romanı- Hasan Hayri Ateş, Dipnot Yayınları, 2017, 388s.