SEÇTİKLERİMİZ – İnci HEKİMOĞLU’nun ArtıGerçek’teki yazısı: Kirli ve kanlı tarihlerini bugüne taşıyanlara karşı, bölünerek birleşmiş muhalefetten başka yol yok çünkü…
Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle ciddi bir kriz yaşanıyor. Ortadoğu’daki gelişmeler bütün bölgeyi kapsayacak bir yangına dönmek üzere.
MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, 12 Eylül sonrası birebir hayata geçirilecek önerisini yapıyor:
“Anarşiye karşı mücadelede ordu, polis ve MİT yeterli olmuyor. Seçkin kişilerden oluşan ve yüksek ateş gücüyle donatılan özel birlikler kurulmalı.”
(MHP’nin değişmez iktidar gücü)
Türkeş’in talebi emir telakki ediliyor. Hemen birkaç gün sonra Demokrat Parti ve devamında Adalet Partisi’nde siyaset yapan dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Gülcügil tarafından bir genelge yayınlanıyor.
Genelgede “seçkin kişiler” de tanımlanarak, emniyet teşkilatına, MHP teşkilat yöneticilerine özel önem verilmesi, korunması ve istedikleri zaman silah verilmesi talimatı veriliyor.
Bu arada o güne dek görülen en kalabalık IMF heyeti Ankara’da, iktidara parlamentoyu da bağlayacak ekonomik kararları imzalaması için baskı yapıyor. Örneğin ücretlerin dondurulması, vergi reformu gibi… İktidarda tıpkı bugünkü gibi Milliyetçi Cephe vardır.
(Meclis’in feshedilerek tüm yetkinin ‘Tek Adam’a bırakılmasını daha o yıllarda istemişler demek ki!)
Ağır siyasi kriz ve beraberindeki ekonomik kriz tırmanırken, ülke ve içinde bulunduğu coğrafya ateş çemberindeyken Devlet’in Başbuğ’u bir basın toplantısı düzenler. Konusu ne yoksulluk, ne yolsuzluk ne de kapalı kapılar ardında pazarlık yaptıkları IMF’dir.
Konu, tersine IMF’nin dayatmalarına karşı çıkacak muhalefeti susturma sindirme çalışmasıdır! Solcuları hedef alan, o günlerin jargonuyla “anarşistler” diye başladığı konuşmasında işaret ettiği isim bu kez TRT Programcısı, edebiyatçı, yazar Ümit Kaftancıoğlu’dur.
Bu açıklamanın hemen ardından, 11 Nisan 1980 sabahı, işine gitmek üzere Sakızağacı’ndaki evinden çıkıp, durakta çocuklarını beklerken iki kişinin açtığı yaylım ateşiyle katledilir Kaftancıoğlu. Tam o sırada babasına doğru gelen kızı Pınar’ın gözleri önünde gerçekleşir cinayet.
Dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Türkeş’in demeçlerinin şifreli olduğunu ve her demecinin arkasından hedef gösterdiği kişinin öldürüldüğü açıklamasını yapar.
Cinayette kullanılan aracın plakası ve modeli (henüz yazabilen gazeteler olduğu için) gazetelerde yer alır ama emniyet arabayı bir türlü bulamaz!
Darbe’den sonra yakalanan katiller Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) üyeleridir. Emri de İstanbul Ülkücü Gençlik Derneği Başkanından aldıklarını itiraf ederler.
(Hatırlatma yarar var. Ülkü Ocaklarının bağlı olduğu MHP Teşkilatlanma Sorumlusu, bugünün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.)
Cinayete karışan çok önemli bir isim daha vardır: Ali Bülent Orkan. Prof. Ümit Doğanay suikastı ve Piyangotepe katliamının da faillerindedir.
Ama dönemin “örtülü tahliye” örneklerinden biri olarak Orkan ‘sahte telgrafla’ cezaevinden kaçırılır. Katillerden Mustafa Kıvılcım sadece 4 yıl yatarken, diğer sanıkların mahkemeye göre kimlikleri tespit edilemez.
Peki bunlar yaşanırken CHP ne yapmaktadır?
Ümit Kaftancıoğlu öldürülmeden önce, Demokrat Gazetesi’ne yazdığı son yazısında “CHP ders alsa yeter” başlığı altında adeta bugünkü CHP’ye de seslenir:
“…Ülkede olup bitenleri acaba CHP yöneticileri bizim gibi izliyorlar mı? Hiç değilse AP (Adalet Partisi) yönetiminin yaptıklarından ders alıyorlar mı? CHP yönetiminin 30-40 yıllık gediklilerinin ders almasını istediğimiz, sıradan bir kaç olayı dile getirmek istiyorum.
… AP 8 yıl, 3 yıl, 7 yıl önce emekli olmuş faşistleri göreve çağırdı. Milli Eğitimi faşizmin kalesi yaptı. Siz, size dayanak olan öğretmenleri, raporları bile varken faşistlerin çizmeleri altından kurtaramadınız… Siz okulun iç ve dış duvarlarına köpek resimleri yapanlara soruşturma açan eğitimcilerin raporlarını yüzlerine fırlattınız.
Siz ey CHP’liler, sanmayın ki bu gidişinizle büyük bir başarı sağlayacaksınız. Hayır! Bu gidişinizi değiştirmek zorundasınız… Eğer AP’nin yaptıklarından ders almazsanız, almayacaksanız, bugün TRT siyasal danışma kurulunda (MHP milletvekili Faruk Demirtola) Demirtolaların başkanlığına, yarın köpekçilerin planlama başkanlığına, ertesi gün de kurtçuların içişleri bakanlığına katlanırsınız.
Ne var ki buna hakkınız yoktur. Buna yetkiniz yoktur.”
CHP’nin ve Türkiye’nin bu kısa tarihini okurken, bütün isimleri ve oluşumları bugüne uyarlarsanız, Canan Kaftancıoğlu’nun CHP İl Başkanlığına seçilmesi ile tetiklenen kavganın arka planını çok daha iyi anlarsanız.
Bu ideolojik yarılmanın açığa çıkmasında ve hatta derinleşmesinde sonsuz fayda var.
Canan Kaftancıoğlu’nun temsil ettiği evrensel sosyal demokrat çizgi ile CHP içine kök salmış Türk-İslam sentezcisi Milliyetçi Cephelerin Türkçü payandası olmaktan kurtulamayan çizginin kavgası yararlı bir kavgadır.
Hep söylenegeldiği gibi “muhalefetin birleşmesi”nden değil, tersine safların ayrışmasından yanayım.
Şu anda Türkiye’nin en büyük ihtiyacı, demokratik muhalefetin önünde takoz olan bir CHP değil, tersine içindeki ‘derin’ güçlerden kurtulmuş ve toplumun tüm ezilen, ötekileştirilen, yoksullaştırılan kesimleriyle dil, din, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımı yapmadan cesaretle bir araya gelen gerçek bir sosyal demokrat partidir.
Kirli ve kanlı tarihlerini bugüne taşıyanlara karşı bölünerek birleşmiş muhalefetten başka yol yok çünkü.