Siyasi HaberSiyasi Haber

    Güncel Kalın

    Türkiye ve dünyada neler olup bitiyor ilk siz bilgi sahibi olun

    Göz attınız mı?

    AKP çürüyor, umudunuzu yitirmeyin, ‘enseyi karartmayın’

    31 Ekim 2015

    Sandık aşkı

    25 Temmuz 2021

    Erguvan renkli bir dünya düşü…

    10 Nisan 2020

    Kadınların, kuşların, böceklerin ve direnişin bayramı: Newroz

    21 Mart 2016
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Haberler
      • Gündem
        • Ekonomi
        • Politika
        • Ortadoğu
        • Spor
        • Sağlık
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Haklar ve Özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen Hakları
        • Çocuk Hakları
      • Bilim Teknoloji
      • Kültür Sanat
    • Yazılar

      Kötülük ve Cezasızlık

      16 Mart 2023

      Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Seçim Stratejisi: TİP ve HDP

      15 Mart 2023

      ABD’nin 16. büyük bankası battı: Yeni bir 2008 krizi mi geliyor?

      13 Mart 2023

      Vicdan, bilinç ve dayanışma

      10 Mart 2023

      Yaşamak nefes alıp vermek değildir: DAD

      10 Mart 2023
    • Yazarlar
    • Seçtiklerimiz
    • Söyleşiler
    • Dosyalar
    • Çeviriler
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » İstifa ve seçim

    İstifa ve seçim

    ERTUĞRUL KÜRKÇÜ'nün Yeni Yaşam'daki yazısı: "Erdoğan seçime kendisi için en elverişsiz koşullarda girmek zorunda bırakıldı. Deprem, yalnızca yerin altını üstüne getirmekle kalmadı, iktidarın suç, ayıp, günah defterinin de ortalığa saçılmasını sağladı. "
    Ertuğrul Kürkçü- Ertuğrul Kürkçü2 Mart 20234 dk. okuma süresi
    Paylaş
    Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email

    Aşağıdan depremin darbeleriyle yukarıdan devletin şiddeti arasında kapana kısılan halk, bir araya gelebildiği her yeri bir politik mekâna dönüştürerek, kolektif çıkış yoluna yönelmek üzere aklını topluyor ve iradesini birleştiriyordu. Halk, stadyumlardan yükselen “istifa” çağrılarıyla, diktatörlüğün toplumu politika dışına sürme manevralarının önünü keserek, bir kez daha demokratik siyasetin üzerinde yürüyeceği zemini kendisi kurdu.

    Erdoğan ve “Beşli Çete” dolaysız müsebbibi oldukları maddi yıkım, insani trajedi ve manevi sarsıntıyı diktatörlüğün ve inşaat çevriminin ömrünü uzatma imkanına dönüştürme çabasındalar. İktidarlarını, o iktidarın enkazından kurtulmak için çırpınan çoğunluğa yaşattıkları kabustan çıkışın güvencesi (!) olarak satmaya hazırlanıyorlar. Diktatörlüğün, “şimdi siyaset zamanı değil milli birlik beraberlik zamanı” söylemine sarılması “bir yıl daha” diye sayıklaması bundandı. Muhalefet bu zorlamaya “yasalar”la karşılık verebileceğini sanıyordu. Oysa bu koşullar altında demokratik siyasetin güvencesi hukuk değil, politika olabilirdi.

    Kitleler politikanın hakkını vermekte bir kez daha siyaset sınıfının önüne geçti. Grekçe’den gelen politika sözcüğünün kökeninde “kentin [toplumun] işleri”yle uğraşmak yatıyordu. Halk, faşizmin politika mezarlığına dönüştürdüğü stadyumlarda politikaya hayat verdi. Futbol maçlarından yükselen “istifa” haykırışı apolitisizm dayatmasına cepheden meydan okuyuşun parolası oldu, “altılı masa”ya sirayet eden “milli mutabakat” heveslerini kursaklarda bıraktı.

    Erdoğan’ın “bir yıl, bir yıl” diye sayıkladıktan, “bak vermezseniz kaos olur” diye Arınç’la zemin yokladıktan sonra dün TBMM’de AKP grup toplantısında 14 Mayıs’ta seçimlere gidileceğini açıklaması, bu halk siyasetinin dolaysız bir sonucu. Seçim erteleme zorlamasının maliyetinin yol yakınken seçime gitmekten daha yüksek olduğunun görüldüğünün işareti.

    Erdoğan seçime kendisi için en elverişsiz koşullarda girmek zorunda bırakıldı. Deprem, yalnızca yerin altını üstüne getirmekle kalmadı, iktidarın suç, ayıp, günah defterinin de ortalığa saçılmasını sağladı. İnkâr edilemez, hırsızlıklar, yolsuzluklar, fırsatçılıklar ifşa edildi. Arama-kurtarma ve yardım için kurulmuş bakanlık güç ve imkanlarına sahip Kızılay ve AFAD’ın ne yaşayanlara ne ölülere faydası olduğunu herkes gördü. Kızılay’ın halktan karşılıksız topladığı yardımlarla bir “hayrat” holdingine dönüştüğü, hayır işlerini taşeronlaştırarak, bağışları satışa çıkardığı çırılçıplak ortaya çıktı. Rejimin yalnızca siyasal değil ahlakî çürümüşlüğü de hiç olmadığı kadar ifşa oldu.

    Doğrusu, toz duman yatıştıkça ilk iki gün gerçekte bütün deprem bölgesinin “fişinin çekilmiş” olduğu çok daha açıkça görülüyor. “İhmal, beceriksizlik, yetersizlik, organizasyonsuzluk” olarak eleştirilen hiçbir şeyin aslında öyle olmadığı, depremin genel manzarasının ilk sarsıntı üzerinden bir saat bile geçmeden neredeyse bütünüyle iktidarın elinde bulunduğu ve Erdoğan’ın bu tablonun önüne koyduğu iki seçenekten halk için en kötü olanı seçtiği artık biliniyor.

    Seçenekler şunlardı: Eldeki bütün imkân ve kuvveti arama-kurtarmaya yöneltmek ve 10 kentte sağ kalanları kurtarmaya girişmek ya da, 48 -hatta 72- saat oyalandıktan sonra, altta kalanları enkaza gömüp ölülerin yasını tutmak ve önüne bakmak.

    Birincinin bedeli, merkezi kontrolün elden çıkması, kurtarma gücünün silahlı kuvvetler ve uluslararası kuruluşlarla paylaşılması, yerel yönetimlerin ve gönüllülerin önünün açılması, kurtarma çabalarının çoğullaşması ve özerk halk inisiyatiflerin vücut bulması, iktidarın zayıflaması, halkın söz sahibi olmasıydı. Ancak bunca çaba ve çırpınmadan sonra da yıkımın ve can kayıplarının faturası hala diktatörlüğe ve onun imar aflarına çıkarılmaya devam edecekti. Bu, Erdoğan için bir kez daha “çözüm süreci” gibi bir şeye kalkışmak demekti.

    Şimdi ikinci yolun içinde yaşıyoruz. İktidar, bu seçimin yol açtığı infialle başa çıkabilmeyi umuyor. Eğer, bilginin kontrolünü elde tutabilir, infiali ve isyanı bölebilir ve evleri başlarına yıkılmış milyonlara tutunacakları bir umudu, inşa halindeki bir evin tamamlanması hayalini satabilirse deprem bölgesinde yıkılan gücünün bir bölümünü belki kurtarabileceğini umuyor.

    Erdoğan, propaganda, gösteriş ve dezenformasyonla deprem bölgesinde ve dışındaki infiali bölebileceğine güveniyor. Hatay’ı, arkasına bile bakmadan gömerken, Adıyaman’dan el pençe divan helallik istemesi bundan. Aleviler ve Sünniler, Türkler, Kürtler ve Araplar’ın karışık bir tarihsel arka planda bir arada yaşadıkları deprem bölgesinin bu geçiş kentlerinde deprem mağdurlarını din ve mezhep ekseninde birbirine karşı oynamak mümkün. Erdoğan’ın tarzı siyasetini hala öğrenmeyen varsa öğrenmeli: “Bir şey mümkünse, gerçekleştirilir. Ayıp, yasak, günah safdiller içindir.”

    Seçimin önü açıldığına göre, demokratik muhalefet kaybetmeye hakkı olmadığı bir mücadelenin eşiğine gelmiş demektir.

    Mevcut güç denklemi çerçevesinde, deprem sonrası koşullarda Cumhurbaşkanlığı seçimini birinci turda bitirmek için elverişli çerçeveyi kurmanın sorumluluğu diktatörlük karşıtlarının tamamının omuzunda.

    Diktatörlük cephesi bir ayağı çukurda Erdoğan’ın etrafında birleşiyor.
    Demokrasi cephesinin ise yalnızca anketlere bakarak ve “masa” başında değil, iktidar karşısında konumlanan toplumsal ve kültürel dinamiklerin en büyük çoğunluğunu kucaklama ve rızasını kazanma kapasitesini tartarak, çok aza düşmüş olan adayları, çok kısa bir zamanda bir toplumsal meşveret sürecinden geçirerek teke düşürmesi için dün erken olabilirdi. Yarın geçtir.

    Mümkün olanı gerçekleştirmemenin vebalinin ne olabileceğini hayal edemeyenler, dönüp 6 Şubat, 04:17’yi izleyen bir dakikaya bakabilirler. Anlatılan bütün ülkenin hikâyesidir.

    Deprem Hükümet İstifa iktidar seçimler
    Paylaş. Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email
    Önceki YazıTİP Milletvekili Ahmet Şık’a “kınama cezası” verildi
    Sonraki Yazı Depremzedeler anlatıyor: Kızımı sağ çıkardık, soğuktan öldü

    İlgili Yazılar

    Kimin için ‘tek yürek’: Bağışlarla konut yaptırıp depremzedelere satacaklarmış

    Manşet 19 Mart 2023

    EŞİK’ten 6 Şubat depremleri raporu: Bilime kulak asmamak, kâr ve rant hırsı, eşitsizlik ve ayrımcılık öldürdü

    Güncel 19 Mart 2023

    Anket: Deprem sürecinde muhalefet partileri ‘geçer not’ aldı

    Güncel 18 Mart 2023
    Destek Ol
    Yazılar

    Kötülük ve Cezasızlık

    - Siyasi Haber

    Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Seçim Stratejisi: TİP ve HDP

    - Ahmet Saymadi

    ABD’nin 16. büyük bankası battı: Yeni bir 2008 krizi mi geliyor?

    - Mahir Sayın

    Vicdan, bilinç ve dayanışma

    - Mehmet Ali Ayan

    Yaşamak nefes alıp vermek değildir: DAD

    - Korkut Akın

    Antakya’ya mektup

    - Bora Selim Gül
    Tarihten

    Zeki Erginbay’ın katledilişinin 45. yılı

    İnşaat Mühendisleri Odası Teknik Güç Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Zeki Erginbay, 45 yıl önce, 2 Şubat 1977’de Ömerli Barajı yakınlarında,…

    Seçtiklerimiz

    HDP ile HÜDAPAR kıyasının utanmazlığı

    - Kenan Kırkaya

    On binlerin yürüyüşü

    - Ertuğrul Kürkçü

    Yeter artık…

    - Mucella Yapici

    Türbülans

    - Seyfi Öngider

    Toplumun depreme dair notları

    - Can Şahin

    İstifa ve seçim

    - Ertuğrul Kürkçü

    Güncel Kalın

    Son felişmelerden haberdar olmak için E-Bültenimize üye olun

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook Twitter YouTube
    Emek

    DİSK, seçim kararını açıkladı: 14 Mayıs’tan önce 1 Mayıs var

    17 Mart 2023

    Macron demokrasiyi yok saydı

    17 Mart 2023

    Mata Otomotiv işçileri 18 gündür grevde

    16 Mart 2023
    Kadın

    AKP’li Özlem Zengin: Hedef haline getirildim

    18 Mart 2023

    Direniş temsili olarak “Damızlık Kızın Öyküsü”

    17 Mart 2023

    Bilimle uğraşan kadınların yarısı cinsel tacize maruz kalıyor

    16 Mart 2023
    © 2023 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Siyasi Haber / Künye
    • İletişim
    • Gizlilik Politikamız

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.