KORKUT AKIN yazdı: “Arşivinde kitap olacak, olması gereken o kadar çok toplumsal olay var ki Ali’nin, “Işıkla Resmedenler -10-“da Tekin Ertuğ’a, onları anlatıyor: Cumartesi Anneleri, Gezi Direnişi, Tekel işçilerinin Ankara çıkartması… sadece birkaçı. Çarşılar, pazarlar, kentler, işçiler, köylüler, öğrenciler de var.”
KORKUT AKIN
Kamu adına, insanlık adına çaba harcayan, haber alma hakkının temel taşı olan gazeteciler, kuşkusuz ki, toplumun haber alma kaynağıdır. Topluma karşı sorumluluğu olan gazetecilerin yaşananlarla bir derdi vardır muhakkak: Yaşanabilir bir dünya.
Sözcüklerin yüklendiğinden daha çok şey anlatır görüntüler. Onun içindir ki, bakış ve duruş önemlidir. Onun içindir ki, “timsah gözyaşı” tanımı vardır. Onun içindir ki, bir bakışta gördüklerimizi saatlerce yorumlayabiliriz. Sizin gördüğünüzü bir başkası göremez ya, onun gördüğünü sizin görememeniz de mümkündür. Buna da bağlı olarak yepyeni bir coşku, yepyeni bir umuttur fotoğraf.
Foto muhabirleri…
Gazetecilikte haberi okutturmak için kullanılan fotoğraflar, ustasının elinde bir sanata dönüşüyor, bir yorum kaynağı, bir düşünme imkanı, bir başka dünyanın habercisi oluyor. Söze bile gerek kalmayabiliyor. Bizim ülkemizde gerçekten iyi gazeteciler, iyi muhabirler, iyi fotomuhabirleri var. Canla başla mücadele edip bizlere olayları aktarıyorlar, bilgilenmemizi sağlıyorlar. Çok zor koşullarda çalıştıklarını -bir dönem televizyonculuğumdan, -her ne kadar haberci değildiysem de- yakından biliyorum. Koşullara/gazete patronuna uymadığı için yazıl(a)mayanları bir “kare” ile gösteriyorlar. Koşullanmalara, çarpıtmalara fırsat tanımıyorlar.
Ali Öz, o foto muhabirlerinden biri… Hemen her eylemde, her etkinlikte, toplumsal olayda, toplumu ilgilendiren her yerde görüyoruz onu. Bilgi birikimi, düşüncesi, dünya görüşü ile en iyisini, tek bir karede vermek için çaba harcıyor. Şu küçük anıyı aktarmalıyım muhakkak… Beyazıt’ta, öğrencilerin tüm olumsuzluklara ve özlük haklarının ellerinden alınmasına karşı yapılan bir eyleme, okuldan birlikte giderken, bir öğrenci gazeteci adayı arkadaş da katıldı aramıza… Ali, ona ayaküstü de olsa neler yapılabileceğini, nelerle karşılaşılabileceğini, nasıl açı bulunabileceğini anlattı… Bir ara, gözüme iliştiler ikisi de… Öğrenci arkadaşımız, bir yandan fotoğraf çekerken bir yandan da slogan atıyor… Ali de ona, “yansız olmak” zorunda olduğunu, ya fotoğraf çekmesini, yani gazetecilik yapmasını ya da eyleme katılmasını söylüyordu. Bu, Ali Öz’ün işini ne denli ciddiye aldığının küçük bir göstergesiydi bence.
Görsel tarih yapımı…
Sadece toplumsal olaylarla, eylemlerle sınırlı değil Ali Öz’ün yaşama bakışı… “Tarlabaşı Ayıp Şehir” çok ciddi bir tarihsel/toplumsal belge hepimiz için. Akademik çalışmalardan tutun da, toplum mimarlığına dek insanla ilgili her konuda hepimize rehberlik edecek bir kitap (sahi, edinmeniz gerek onu da). Üzerine senaryo yazılacak bir çalışma… diyecektim, belleğim beni yanıltmıyorsa izinsiz (bilgi bile vermeden) bir televizyon dizisine kaynaklık etmişti…
Bir zaman sonra ne Tarlabaşı kalacak ne oradaki kendine özgü yaşam. Orayı unutmayacak, unutturmayacak olan sanattır, fotoğraftır, sinemadır.
Arşivinde kitap olacak, olması gereken o kadar çok toplumsal olay var ki Ali’nin, “Işıkla Resmedenler -10-“da Tekin Ertuğ’a, onları anlatıyor: Cumartesi Anneleri, Gezi Direnişi, Tekel işçilerinin Ankara çıkartması… sadece birkaçı. Çarşılar, pazarlar, kentler, işçiler, köylüler, öğrenciler de var. Bir dönemin belgeseli. Ah ki, birileri çıkıp onları kitaplaştırmalı, hepimizin izleyeceği, yorumlayacağı, yeni duygularla yeni düşlere yelken açacağı kitaplar haline gelmeli.
İnsan hayatı…
…mı kutsaldır, haber mi, ikilemi hep çıkar önümüze… Ali Öz, “insan hayatı elbette ki her şeyden önemlidir” diyor. Kuşkusuz ki, haksızlıkların olmaması için mücadelenin de sonuna kadar verilmesi gerektiğini vurgulayarak.
Sigortasız çalıştırıldıklarına mı yansın, gözaltında ve/veya haber peşinde öldürülen arkadaşlarına mı, emeğinin hiçe sayılarak fotoğraflarının izinsiz kullanılmasına mı (Ali kızar diye “çalınmasına” demedim, o kadar da duyarlı biridir), değerinin bilinmeyip küçümsenmelerine mi? Hepsini, çocukluğundan başlayarak anlatmış. Kısa bir Türkiye tarihi diyebiliriz aslında bu kitaba… Kararlılığıyla haber atlamamaya çalışması, işini/yaptıklarını hayatının bir parçası olarak görmesi hepimiz için örnek olmalı…
Bir küçük not…
Sözlü tarih çalışmalarını çok önemsiyorum. Müthiş ve çok önemli bir kaynak, değerlendirilmesi gerek… Tekin Ertuğ, önemli bir dizi gerçekleştirmiş… hepsi bir arada Türkiye tarihi, hem de gerçek olan Türkiye tarihi. Resmi tarihin yanılgılarının olmadığı bu tür çalışmaları destekliyorum. Bu kitapların birer kaynak olduğunun da bilinciyle, daha titiz, daha özenli olması gerektiği inancındayım. Sergi defterlerinden cümleler paylaşılmış, sadece övücü değil, betimleyici olanlar da var içlerinde… ve onlar birer düşünce kendi başına. Kimlerin yazdığını da görmek isterdim. Belki de yeni bir projenin içinde onları da göreceğiz… Onların aklına gelmediyse, duyurmuş olayım…
Işıkla Resmedenler -10- Ali Öz,
Tekin Ertuğ
Yaşam-Söylem (sözlü tarih çalışması)
Alter Yayıncılık, 2017, 310 s.