KORKUT AKIN, Cengiz Türüdü ve Naim Kandemir’in İnziva Diyalogları adlı kitabı üzerine yazdı: “Cengiz ile Naim, felsefeden toplumbilime, kentsel yaşamdan Gezi Direnişine, patlamalarla yaşanan katliamlardan yeni bir yaşam alternatifine yaşamın her anına, her alanına dokunuyorlar konuşmalarında…”
KORKUT AKIN
Aklın hızına dil, dilin hızına el, elin hızına kalem/klavye yetişmiyor. Siz de o hıza ayak uydurmak için koşturup duruyorsunuz… iyi de hangi birine yetişeceksiniz? Çok zor. Yetişememek geri kalmak ve/veya düşmekle özdeş olsa yine de anlaşılabilir, kabul edilebilir. Ama punduna geldiğinde sağlığınızı yitiriyorsunuz. Zorluk ister istemez katlanıyor.
Cengiz Türüdü, Karadeniz’in küçük bir ilçesinden, Bulancak’tan Ankara’ya Siyasal Bilgiler Fakültesine giden, umudu, heyecanı, aşkları olan bir genç. O dönemde (1970’lerin ikinci yarısı) çatışmaların içinden çok okuyarak, okuduklarını yorumlayarak anlatarak, anlattıklarını da yaşayarak geçiyor. Geçerken de “Ben aklımı kaybettim, her şeyimi kaybettim ama kitaplardan, okumadan, haklının yanında olmaktan hiç vazgeçmedim” deme cesaretini ve özgüvenini gösteriyor.
Geçmişten geleceğe…
12 Eylül cuntasının sebep olduğu 34 yıllık tedavisinin 16 yılı inzivada geçen Cengiz Türüdü, kendisini hiç yalnız bırakmayan Naim Kandemir’e, fikri inzivaya düşmediğini anlattıklarıyla kanıtlıyor.
Yolları 1978 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesinde kesişen iki devrimci arkadaş, aradan geçen 36 yılda, çoğunluğu telefondaki konuşmalarıyla hayatın bütün alanlarıyla ilgili düşüncelerini paylaşıyorlar. İki arkadaşın “o zaman”dan “günümüz”e geçirdikleri değişim, aslında biz okurların da değişimidir bir bakıma. Gençlik yıllarında başka baktığımız olaylara bu gün farklı bakıyoruz. O yıllarda toplumsal baskı diye niteleyebileceğimiz çevrenin etkisini bu gün, bu kez mahalle baskısı altında yaşıyoruz. İstiyorduk ki her şey güzel olsun, barış içinde sorunsuz ve sömürüsüz yaşayalım. Peki, bugün farklı bir talebimiz mi var? Yok!
Bizim de hikâyemiz…
İki arkadaş, suyun yolunu bulması gibi konuşmalarının kendilerini götürdüğü yöne giderken geçmişi sorguluyor, geleceği şekillendirmeyi değerlendiriyor. “Anlatılan senin de hikâyendir” savsözü bu konuşmalarda okuru da aralarına alıyor. Bir arada yaşadıklarından ayrı ayrı yaşadıklarına, görüp/duyup/okuyup yorumladıklarını birbirlerine dayatmaksızın aktarmalarına tanıklık ediyoruz. Kuşkusuz, kendi yaşadıklarımızı da eleğimizden geçirerek.
48’liler vardı, 78’liler de katıldı aralarına. 48’liler el yordamıyla, kaynakları da kısıtlı olmasına rağmen bir yol çizdiler kendilerine. 78’liler ise onların deneyimlerinin rehberliğinde, kaynaklara da ulaşarak daha yukarı taşıdılar mücadelelerini. “Yenildiler. Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını.” Öncekiler de yenilmişti, ders çıkarmadılar, onun için de bir kez daha yenildiler. Bu kez ağır oldu ama. Bu kez uzun yıllar kaldılar çekildikleri kabuklarında. Durmadıklarını Cengiz Türüdü ile Naim Kandemir “İnziva Diyalogları”nda kanıtlıyor. Hem de daha geniş bir perspektifle, daha açık yüreklilikle… Bir de sağlığını yitirmişliğini; yeniden okuyarak, yeniden anlayarak, yeniden yorumlayarak yıllar sonra kazanarak.
Çok önemli konulara değiniyorlar. Biz okurların da içinde yaşadığı, ama onca şeyin arasında iz bırakmadan geçip giden konuları anlatırlarken anlıyoruz ki o kadar da önemsiz değilmiş onlar da. Dil ve eğitim konusu -referandum için belli bir çalışma yapmaya soyunurken- tam da günümüzün sorunu. “Anlamıyorlar” deyip bırakacak mıyız, yoksa onların anlayacağı dili mi tutturacağız? “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil” diyen Beckett’i bu kez haksız çıkarmalıyız.
Dalgalar halinde…
“Dünya geneline baktığımız zaman tarihte, kabaca bir devrimler dönemi bir de karşı devrimler dönemi oluyor. Bir devrimci dalga, bir karşı devrimci dalga yükseliyor. Yani ezenler ve ezilenler arasında, köleler ve köle sahipleri arasında, kapitalistler ve işçi sınıfı arasında, emperyalistlerle ezilen mazlum halklar arasında savaş hep inişli çıkışlı, gelgitli oluyor.” Buna da bağlı olarak, “Sosyalizm yeni insan gerektiriyor.”
Bir de intikam konusu var… Bombalar, provokasyonlar, cinayetler hatta katliamlarla yükselen bu duygu, “Halktan intikam almak milliyetçi duygudur. Sosyalistler, devrimciler halktan intikam almaz, halkı karşılarına almazlar. “
İnanmak da var…
Nâzım Hikmet, Mehmet Akif için “inanmış adam” diyor ya… inanmak da var, günümüz sorunları arasında. Kim neye istiyorsa ona inansın, kimse inanç düzleminde karışmasın birbirine: “Demokrasi kültürü namına bir şey yok. Bu tiplerde bırak sosyalist kültürü, burjuva demokrat kültür bile yok. Problem oradan çıkıyor zaten.”
“Anadolu, mitolojisi, kanunları ile uygarlık mirası, kültür mirası. Araştırmadan, bilgiden yoksun(uz).” Öncesinde “Kapitalizm hızla gelişirken toplumda değişim hızlandı. Başkaldırı duyguları da beraberinde…” bununla birlikte yoksul-ezilen Anadolu kadınları da politikleşmeye, bağlı olarak da örgütlenmeye başladı. Uygarlık kriziyle birlikte manevi kriz yaşanıyor: “Bu manevi krizin temelinde, kökeninde ahlak krizi var. Kapitalizm, dünya insanını büyük bir ahlaksızlığa, bir manevi krize, boşluğa sürükledi.”
Çelişkiler yumağı…
“Çelişkilerin geliştiği, yoğunlaştığı alanlar kentler; çelişkiler orada düğümleniyor…” Cengiz ile Naim, felsefeden toplumbilime, kentsel yaşamdan Gezi Direnişine, patlamalarla yaşanan katliamlardan yeni bir yaşam alternatifine yaşamın her anına, her alanına dokunuyorlar konuşmalarında… Hem de alabildiğine kolay anlaşılır bir dille, yumuşak ve sakin. Bir de hedef koyuyorlar: “Ahlaki, psikolojik, moral çözümler üretmek. İnsanlara bir yaşam alternatifi, seçeneği sunmak.”
Okudukça kendinizi, kendi hikâyenizi bulacağınız “İnziva Diyalogları” uzun süre rehberlik edecek size de…
İnziva Diyalogları -Hayat Üzerine Konuşmalar-, Cengiz Türüdü-Naim Kandemir, NotaBene Yayınları, 2017, 198 s.