Çeviri: Nihal Kalender
İlerici Enternasyonal olarak 15 Mayıs 2023 tarihinde Filistin’e bir heyet gönderdik.
Altı gün boyunca Doğu Kudüs, el-Halil, Beytüllahim, Nakab Çölü ve Ramallah’ı ziyaret ettik.
İsrail rejimini karakterize eden mülksüzleştirme, apartheid ve yerleşimci-sömürgecilik süreçlerine tanıklık ettik. Bu rapor, gözlemlerimizin eksik bir özetini ortaya koymaktadır.
İsrail İşgalinin Araçları
İşgalci rejim Filistinlileri gözetlemek, kontrol etmek, aşağılamak, dışlamak, mülksüzleştirmek, yoksullaştırmak ve yaşamlarına son vermek için çok çeşitli araçlar geliştirmiştir.
Heyetimiz Ramallah’ta, yakın zamanda ‘terörist’ grup olarak tanımlanan ve böylece bankaların kendilerine veya çalışanlarına hizmet vermesi yasadışı ilan edilen bir dizi insan hakları örgütüyle bir araya geldi.
Filistinlilerin evlerine düzenli olarak yapılan baskınlarda hareket liderleri ve siviller mutlak bir cezalandırılmazlıktan yararlanan İsrail güvenlik güçleri tarafından öldürülmektedir. Bu yılın başından bu yana, 20’den fazlası çocuk olmak üzere 150’den fazla Filistinli işgalci güçler tarafından öldürüldü ve İsrail rejimi daha sonra suikasta uğrayan veya hapsedilen liderlerin çoğunun evlerini yıktı. Sadece Mayıs ayında, İsrail rejim güçleri Gazze Şeridi’ne dört gün süren bir saldırıda 36 Filistinliyi öldürdü. Ve bu şiddet sadece tırmanmaya devam etti.
- Resim açıklaması: Ramallah’ın en gelişmiş üretim merkezlerinden birinin etrafına örülen tecrit duvarı bölgeyi yok ederek çorak bir araziye dönüştürdü. Birkaç yoksul aile yıkıntılar arasında yaşamaya devam ediyor.
Kudüs’ün Silvan beldesinde evlerin yaklaşık yarısı yıkıma maruz kalıyor. Ailelere evlerini kefaletle kurtarma fırsatı veriliyor – ayakta kalması için fidye ödemeleri isteniyor. Ancak, ödeme yapıldıktan sonra buldozerler yine de geliyor. Ardından, evlerinden çıkarılan aileye, kendilerini evlerinden çıkaran askerler ve köpekler ile evlerini yıkan makineler için bir fatura gönderiliyor.
Beytüllahim’de, Ayda mülteci kampı sakinleri işgalci yetkililerin elinde rutin aşağılanmaya maruz kalıyor. Birkaç ayda bir, İsrail askeri kamyonları hortumlarını açık pencerelere doğru yönlendirerek mahalleye dışkı püskürtüyor. Bazen askerler patlayıcılarla evlerin duvarlarını delerek çocukları travmatize ediyor. Heyetimiz mahalleye vardığında, aileler ölen yakınları için mahalle mezarlığında saygı duruşunda bulunurken göz yaşartıcı gazla karşılaştı. Heyetimiz o akşam aynı mezarlığı ziyaret ettiğinde silah zoruyla tehdit edildik.
Biz Beytüllahim’den ayrıldıktan sonraki haftalarda İsrail rejimi, mezarlığın hemen üzerindeki dışlama duvarına uzaktan kumandalı bir tüfek yerleştirdi. Bu “akıllı atıcılar”, İsrail rejimi ve uluslararası destekçileri tarafından işgali sürdürmek ve Filistin halkını ezmek için geliştirilen birçok teknolojik çözümden birini temsil ediyor. İşte iki ayrı olayda kullanımına tanık olduğumuz bir başka örnek: Filistinli çocuklar göz yaşartıcı gaz kapsüllerini zarar vermeyecek şekilde fırlatmayı öğrendikleri için ABD, zehirli gazı serbest bırakırken etrafta zıplayan ve yerel olarak “kelebek” olarak adlandırılan yeni bir göz yaşartıcı gaz bombası geliştirdi.
Uluslararası gözlemcilerin önünde izin verilen cezasızlık, onların yokluğunda yaşanan dehşeti gözler önüne seriyor. Biz Aida kampına varmadan bir gece önce, İsrail askerleri iki genci patlayıcı mermilerle vurdu – bunlar uluslararası hukuka göre yasaklanmış mühimmatlar. Biri bacağını kaybetti. Diğerinin bağırsakları karnından dışarı fırladı. İsrail askerleri onları yol kenarında ölüme terk etmesine rağmen ikisi de hayatta kaldı.
El-Halil’de daha ince bir süreç devam ediyor. 23 yılda 1.350 Filistinli dükkânı işgalci İsrail güçleri tarafından kapatıldı, şehrin ekonomik hayatının içi boşaltıldı ve halk arasında sefalet ve umutsuzluk tohumları ekildi. İsrailli yerleşimciler, yüksek teknolojili kontrol noktalarıyla korunan ve giderek genişleyen yerleşim yerlerinden, kalan dükkânları her gün taş, idrar ya da asit yağmuruna tutuyor. Şehrin atan kalbi, cansız bir yerleşime yer açmak için yavaş yavaş kararıyor.
Bu süreçlerin her biri -ki bunlar tanık olduklarımızın sadece bir kısmını temsil ediyor- Filistin halkını yerinden etmek ve topraklarında etno-milliyetçi bir Yahudi devleti kurmak için işliyor.
Radikalleşmiş Bir İsrail Hükümeti
Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketi yeni İsrail hükümetini “maskesiz, gelmiş geçmiş en ırkçı, köktenci, cinsiyetçi, yozlaşmış, otoriter ve homofobik” [hükümet] olarak nitelendiriyor. Rejim, diğerlerinin yanı sıra, Siyonist projenin belirli bir kolunun çıkarlarını temsil ediyor: yerleşimciler. Kendisini “faşist” olarak tanımlayan Maliye Bakanı Bezalel Smotriç, yerleşimci-sömürge projesinin radikal bir şekilde genişletilmesini planlarken defalarca Filistinli kasaba ve toplulukların ortadan kaldırılması çağrısında bulundu. Ziyaretimizden bu yana, Binyamin Netanyahu Smotriç’e mevcut yerleşimleri genişletmesi için tam yetki -ve geniş bir kolluk gücü- verdi.
Hükümet şu anda, apartheid rejimini -Yahudi üstünlüğüyle birlikte- liberal demokrasi iddiası korunduğu sürece hoş gören liberal İsrailliler arasında önemli bir muhalefet bulan bir dizi adli ve sosyal “reform” uygulamaktadır. Netanyahu rejiminin reformlarının bir sonucu olarak, birçok kişi İsrail’in, yerleşimci-sömürge ekonomisinin temelini sarsabilecek bir sermaye kaçışı dalgası riskiyle karşı karşıya olduğuna inanıyor.
- Resim açıklaması: Maliye Bakanı Bezalel Smotriç ve Başbakan Binyamin Netanyahu.
Batı Şeria’daki Filistinliler arasındaki genel fikir birliği, rejimin temelde sömürgeci niteliğini koruduğu -ve bu anlamda dramatik bir değişiklik olmadığı- ancak yeni İsrail hükümetinin ortaya çıkardığı çelişkilerin Filistin halkı ve destekçileri için yeni fırsatlar yarattığı yönündeydi. 16 Mayıs’ta BDS’nin kurucusu Omar Barghouti tarafından kaleme alınan ve buradan okuyabileceğiniz bu analizin bir özetini yayınladık.
Bu analizin Filistin halkı içinde geniş bir fikir birliğini temsil ettiğini gördük.
Filistin’deki Mücadele
Filistin halkı iki paralel mücadele yürütmektedir: ulusal mücadele ve sınıf mücadelesi.
Ulusal mücadele 1948’den bu yana aralıksız olarak sürdürülmektedir. Tüm Filistinlileri birleştiren talepleri, kendi kaderini tayin hakkı, mültecilerin geri dönüş hakkı ve İsrail işgalinin sona erdirilmesidir – tüm bu haklar uluslararası hukuk tarafından güvence altına alınmıştır. On yıllar boyunca ulusal mücadele, bazılarının “Oslolaştırma” olarak adlandırdığı, Oslo Anlaşmaları ve müteakip anlaşmalarla başlatılan, her geçen yıl vaatlerinin daha da aldatıcı olduğu kanıtlanan iki devletli bir çözüm karşılığında silahsızlanma, STK’laşma ve devrimci ilkelerin terk edilmesi süreciyle baltalandı.
Washington’da imzalanan Oslo Anlaşmaları, İsrail’in Batı Asya’daki kalıcı ve güçlü konumunu, ABD’nin güç projeksiyonu için bir köprübaşı olarak normalleştirme girişimini temsil ediyordu ve güvenlik garantileri karşılığında despotik bölgesel rejimlerle ilişkilerin başlatılmasıyla destekleniyordu – Donald Trump döneminde de devam eden ve Çin’in bölgede diplomatik bir oyuncu olarak ortaya çıkmasıyla zorlanmaya başlayan bir proje…[1]
- Resim Açıklaması: Ramallah, Filistin’de Nekbe’nin 75. yıldönümü anma törenleri.
Oslo Anlaşmaları, Filistin halkına birbirini izleyen Birleşmiş Milletler kararlarıyla garanti altına alınan hakları vermedi. Bunun yerine, kendi kaderini tayin etme, işgal ve mülteciler meseleleri süresiz olarak ertelendi. Bu durum, Filistin halkını her gün mülksüzleştirmeye, yerinden etmeye ve terörize etmeye devam eden, uluslararası kabul görmüş bir apartheid sistemine dönüşmüştür. İsrail rejiminin amacının Filistin’in egemenliği değil, nihai olarak silinmesi olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Sınıf mücadelesi, kurtuluş mücadelesinin içeriği, mücadeleye güç verecek siyasi projenin türü ve ortaya çıkacak toplumun türü ile ilgilidir.
Filistin halkı şu anda Filistin Yasama Meclisi seçimleri talep etmek üzere bir protesto hareketi inşa ediyor. Bu seçimler en son 2006 yılında yapılmıştı ve sonuç olarak Filistin liderliği ile halk arasındaki uçurum daha da derinleşti. Filistin Yönetimi ise Filistin’deki muhalefeti bastırmak için İsrail güvenlik güçleriyle işbirliği yaparken, halkın çıkarları yerine sömürücülere hizmet eden Filistinli komprador burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden politikalar uyguluyor. Demokrasi için verilen bu iç mücadeleye bağlı olarak sosyal adaletle ilgili daha geniş sorular da ortaya çıkmaktadır.
Cenin ve Nablus gibi kentlerde ve Gazze’de, bazıları örgütlü ama birçoğu siyasi partilerden bağımsız çeşitli muhafazakâr İslamcı grupların önderlik ettiği silahlı direnişle karakterize olan paralel mücadeleye tanık olmadık. Doğal olarak bu güçler, Filistin’in kurtuluşu için yaptıkları fedakârlıklar nedeniyle Filistin toplumunun çoğunluğunun -soldakiler de dâhil olmak üzere- sempati ve desteğine sahiptir. Ancak Filistin toplumu içinde yükselen dini ve sosyal muhafazakârlığın uzun vadede sosyal uyumun sağlanmasında zorluklar yaratabileceği anlaşılmaktadır.
Siyonist Projenin Kırılganlığı
İsrail rejiminin askeri gücü, daha geniş yerleşimci-sömürgeci projenin temel zayıflığını gizlemektedir -bu zayıflık hem ekonomik hem de ahlaki bir zayıflıktır.
Ekonomik olarak, İsrail’in GSYH’sinin yaklaşık %25’i ve toplam ihracatının %40’ı yüksek teknoloji sektöründe yoğunlaşmıştır. Filistin burjuvazisi de bu ve diğer sektörlerde suç ortağıdır. Ramallah’ta Filistinli işçiler için kurulan yeni bir “teknoloji merkezi” hakkında bilgi edindik. Kurum, son derece sömürücü çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalan ve kronik olarak düşük ücret alan Filistinlileri istihdam ediyor. Burada yaratılan kârlar daha sonra 1948 topraklarındaki şirketlere geri aktarılıyor,[2] Filistin burjuvazisi, İsrailli ortakları ve nihayetinde onlarla sözleşme yapan üçüncü ülke firmaları için kar üretiyor.
İsrail rejiminin son Netanyahu hükümeti döneminde radikalleşmesi, bu sektörde grevler, sermaye kaçışı, tehditler ve diğer protesto biçimleriyle karakterize edilen bir krize neden oldu. BDS Hareketi’nin kapsamlı bir şekilde belgelediği gibi, İsrail burjuvazisi içindeki ruh hali değişiyor ve birçoğu artık işlerini sürdürmek için yurtdışına bakıyor.
- Resim Açıklaması: Bir İsrail işgal askeri, yerel bir mezarlığı ziyaret ettikleri için İE heyetini silah zoruyla tehdit ediyor
İsrail ve Filistin burjuvazileri arasındaki sıkı bağlantı -işgali sürdürmek için işlev gören bir ortak yaşam- göz önüne alındığında, mevcut siyasi gidişatın devam etmesi halinde dominonun geri dönülmez bir şekilde Filistin direnişinin lehine dönebileceğine dair açık bir his var. İsrailli yerleşimci topluluğunun yüksek teknoloji sektörünü ikame etmek için yeterli ekonomik çıktılar üretmesi pek olası değildir -aslında, tüm hesaplara göre, İsrail devleti üzerinde bir yüktür.
Ahlaki açıdan bakıldığında, Filistin halkının mücadelesinin haklı olduğu açıktır. Günlük aksiliklere, rutin aşağılamalara ve sürekli şiddete rağmen Filistin halkı mücadelesinde korkusuz ve onurludur. Aynı şey Siyonist yerleşimciler ve onların işgal güçleri içindeki destekçileri için söylenemez. 1967 topraklarında ne kadar çok seyahat ettiysek, o kadar çok korkmuş, sinmiş ve kendileri için görünürde hiçbir tehdit oluşturmayan insanlara karşı orantısız şiddet uygulamaya her an hazır görünüyorlardı. İçgüdüsel anlamda, işgal edilenlerin kurtuluşa olan bağlılığının, işgalcilerin boyun eğdirmeye olan bağlılığından daha büyük olduğu açıktır.
Uluslararası Dayanışmanın Rolü
- Resim Açıklaması: Ev yıkımlarına karşı mücadele eden toplulukların yaşadığı Doğu Kudüs, Silvan’da bir duvar resmi.
Doğu Kudüs’teki bir aktivist bize “Filistin’e gelen pek çok yabancı Che Guevara’yı oynamak istiyor” dedi. “Ama ülkelerine döndüklerinde, bizi silmeye çalışan kurumlara meydan okumak için hiçbir şey yapmıyorlar.”
Filistin’de gittiğimiz her yerde aynı mesajı duyduk. Filistin halkıyla uluslararası dayanışma, devletlerin, şirketlerin ve dünyanın dört bir yanındaki diğer kurumların İsrail işgalini finanse etmesine izin veren suç ortaklığı zincirlerini kırmadığı sürece anlamsızdır.
İşte bu nedenle tarihteki en büyük Filistin koalisyonu Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar hareketini oluşturdu. Hareketin hedefleri, İsrail’in askeri işgaline ve apartheid sistemine son verilmesi ve Filistinli mültecilere geri dönüş ve tazminat hakkı tanınması gibi uluslararası hukukta yer alan hakları yansıtmaktadır.
BDS hareketini desteklemek amacıyla, İsrail ile belediye düzeyindeki suç ortaklığına son veren Şehirler Girişimi’nde Filistinli aktivistlerle ortaklık kurduk. Nekbe’nin yıldönümünde, Brezilya’daki Belém şehrinin apartheid’dan arındırılmış ilan edildiğini ve insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle İsrail Devleti ile ilişkilerini askıya alan Barselona, Oslo ve Liège gibi şehirlere katıldığını duyurduk. Şehirler Girişimi, İsrail’in Filistinlilere yönelik apartheid ve yerleşimci-sömürgeciliğini güçlendiren bağları sona erdirmek üzere ulusal uzlaşıya doğru yerel bir ivme yaratılması açısından büyük önem taşımaktadır.
Ancak bu sürece dâhil olmanın başka yolları da var. Radikal Filistin solundaki güçler için yoldaş güçlerle enternasyonalist bağlar kurmak kritik önem taşıyor. Bir siyasi lider bana “Birbirimizden öğrenmeye, kapitalizme karşı ortak stratejiler geliştirmeye ve sosyalizm mücadelemiz için ortak bir yön ifade etmeye ihtiyacımız var” dedi.
[1] Çin hakkında: Birçok Filistinli bize Çin’in Filistin halkı için aktif olarak olumlu bir rol oynadığını düşünmeseler de, Çin’in öncülük ettiği tarihsel süreçlerin -İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi de dâhil olmak üzere- Batı Asya devletlerinin ABD’nin şantajından daha az etkileneceği bir alan yarattığını söyledi. Bu durum bölgedeki durumu istikrara kavuşturmakta ve Siyonist hegemonyaya meydan okumak isteyen ancak emperyalist güçlerin intikamından endişe duyan hareketler için bir açılım yaratmaktadır.
[2]Filistin halkı 1948’de (Nekbe’den sonra) işgal edilen toprakları “1948 toprakları”, 1967’de işgal edilen toprakları ise “1967 toprakları” olarak adlandırmaktadır. İkinci bölge Batı Şeria’yı da kapsamaktadır.