Tarihi seçimlerin ilk etabında geçtik. Şüphesiz üzerine konuşulacak çok şey var. Toparlanacak, analiz edilecek, değerlendirmesi yapılacak özeleştirisi verilecek, eleştirisi yapılacak pek çok başlık var ilk etap için. Bunların hiçbirinden kaçınmayacağız elbette.
Yeni Meclis bileşimi nasıl zor bir sürece girdiğimizin açık göstergesi. MHP’sinden İYİ Partisi’ne (bilerek ekliyorum Meral ve ekibini), Hüda-Par’ından Yeniden Refah Partisi’ne siyasetin en gerici, en saldırgan kesimleri Erdoğan diktatörlüğünün etrafında toparlanmış durumda. Bir de Sinan Oğan faktörü var tabi…
Bu karanlık güruhun tek eksiği reislerinin Cumhurbaşkanı seçilememiş olması. Ama bu öyle bir eksik ki tüm denklemi bozacak nitelikte. Bütün mekanizmayı harekete geçiren ana çark yerine oturamadı. Ve ikinci turda Erdoğan’ın değil de Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi durumunda tüm mekanizma adeta boşa düşecek, bu ırkçı, cinsiyetçi, gerici düzenek işlemez duruma gelecek. Tersini düşünmek bile korkunç!
Bugüne kadar yaşadıklarımız böylesi bir mekanizmadan çıkacak ürünün numunesi sayılabilir ancak. Eğer hal durum böyle ise canımızı dişimize takarak bu mekanizmanın çalışır duruma gelmesini engellemek zorundayız. Bunun için hala bir şansımız var!
Kazandırmadık!
Öncelikle şu tespiti cebimize koyalım, Recep Tayyip Erdoğan devasa bir bütçeye, devlet mekanizması desteğine, elinde bulundurduğu medya ağına, binlerce maaşlı trol ordusuna, uluslararası konjonktürün desteğine, “dostu” Putin’in katkısına ve elbette hile ve oy hırsızlığına rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda yüzde 50’yi geçmeyi başaramadı. Adil bir seçim olsa idi yüzde 50’ye yaklaşamayacağı yönünde güçlü göstergeler de mevcut.
Yani altını çize çize, gururla söylemliyiz ki Erdoğan’ın ilk turda halk iradesini çalarak diktatörlüğünü devam ettirdiğini ilan etmesini engelledik. Sen, ben, biz, hepimiz hep birlikte engelledik. Bunu engelleyebilmek için herkes kendi cephesinden neleri neleri göze almadı, ne tavizler vermedi ki!
Kaybettireceğiz!
Bu toparlamaları, analizleri 28 Mayıs’tan sonraya bırakalım…
Şimdi hepimiz tek bir görevi ve sorumluluğu var: Diktatöre kaybettirmek! Birinci turda kazanmasını engelledik, ikinci turda ise Erdoğan’a kaybettireceğiz. HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tam zamanında ve yerinde dile getirdiği “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganına 28 Mayıs’ta hayat bulduracağız.
Peki ama nasıl?
Bunun için önümüzdeki kısa süreçte adeta bir halk seferberliği ilan etmeli, her bireyin kendi kapasitesi, imkanı, aklı ve yeteneğiyle bu seferberliğe dahil olmasını sağlamalıyız. Yapılması gerekenleri net ve sade bir şekilde ortaya koymalı ve herkesi kendi meşrebince bu hedefler için harekete geçmeye motive etmeliyiz. Bu 10 günlük çalışmayı merkezileştirmeye değil tam aksine merkezsizleştirmeye, her bireyi tek başına ya da bir araya geldiği küçük gruplarla en efektif bir şekilde bu hedefler için çalışması için teşvik etmeliyiz. Gerçek anlamıyla bir “toplumsal seferberlik” tetiklenebilirse hiçbir güç bu hareketin karşısında duramayacaktır.
Üstelik mücadeleyi bu şekilde “toplumsallaştırabilmek”, sonucu ne olursa olsun seçim sonrasında her halükârda ihtiyacımız olacak olan direniş mevzilerinin şimdiden kurulmaya başlaması anlamına gelecektir.
Somut hedefler:
Tek adam rejimine karşı olan ve diktatörü devirmek isteyen her bir bireyin önündeki somut görevler şunlar olmalı:
1- Birinci turda Kılıçdaroğlu için oy kullanan herkesin yeniden oyunu kullanmasını sağlamak.
2- Oy kullanmaya gitmeyen milyonlarca insanımızın anlamlı bir bölümünü oyunu kullanması ve tercihini Kılıçdaroğlu’ndan yana yapması için ikna etmek.
3- Birinci turda Erdoğan’a oy veren en az bir kişiyi (akrabamız, okul-iş-kurs-askerlik arkadaşımız, dolaylı tanıdığımız…) ikinci turda oyunu Kılıçdaroğlu’na vermeye ikna etmek.
Bu hedefler hızla en yaygın kitlenin önüne 28 Mayıs ödevi olarak konulabildiği taktirde, partilerin, ittifakların gücünü çok aşan bir dalga yaratabilir.
Spekülasyonlarla oyalanmayalım
Oy şöyle çalındı, böyle hile oldu, arka plan şöyle böyle tartışmalarını bir kenara bırakıp bu somut işlere yoğunlaşalım. Bunu yaparsak kazanırız, yapmazsak “adam yine kazandı” demek durumunda kalırız!
Elbette bu çalmadıkları, hile yapmadıkları anlamına gelmez. Siyasi partiler, örgütlenmeler ve ittifakların görevi nerede açık verdiğimizi tespit edip ikinci turda bu açığı kapatmaktır. Görünen o ki “karanlık bölge” sandık başlarındaki görevliler ve müşahitler. Şayet sandıklarda oyların doğru kaydını yaptırmayı başaramaz ve ıslak imzalı sonuç listelerini alarak itiraza hak kazanır hale gelemezsek sonraki çırpınışların çoğu boşuna olacaktır. O yüzden gerek Emek ve Özgürlük İttifakı gerekse de Millet İttifakı, birbirleriyle kontak halinde HER SANDIKTA GÜVENİLİR MÜŞAHİT bulunmasını sağlamalı.
Kaybedecek vakit yok
Şimdi kaybedecek tek bir dakikamız yok.
Hepimiz kendi başarımızı günlük olarak kaç tweet attığımız, kaç beğeni / paylaşım yaptığımızla değil, yukarıdaki somut işleri ne kadar yapıp yapmadığımıza bakarak ölçmeliyiz. Bunları yapmak yerine sürekli olarak kaygı, eleştiri, korku yayan paylaşımları biz de yeniden üretirsek esas o zaman Erdoğan’a hizmet eder duruma düşmüş oluruz.
Zaman kısa, şimdi, hemen, beklemeden, ertelemeden işe sarılalım. Uyanmış, harekete geçmiş, örgütlenmiş bir halkı hiçbir kuvvet, hiçbir trol ordusu yenemez! Biz milyonlarız ve MUTLAKA KAZANACAĞIZ!
Diktatöre birinci turda kazanamamanın nasıl bir şey olduğunu tattırdık, ikinci turda kaybetmeyi öğreteceğiz!