“Evet, bizim bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların dibine girmek için! ”1
Türkiye Ermenileri’nin 1915 büyük Ermeni Soykırımı’ndan sonraki anlaşılır uzun suskunluk döneminden sonra kamusal alanda görünen en önemli entelektüeli Malatyalı Anadolu Ermenisi Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde içinde devlet unsurlarının bolca yer aldığı faşist bir terör eylemine maruz kalarak yaşamını yitirdi. Hrant Dink cinayetinin hukuki yönüne, yani suikastin nasıl hazırlandığı ve uygulandığına, devletin gerçek failleri korumaya yönelik müdahalelerine dair çok kelam edildi. Dolayısıyla bu yazı bu konular üzerine değil, Hrant Dink’in neden öldürüldüğüne, O’nun duruşunu anlamaya, Türkiye siyasetinde yarattığı etkiye ve Türkiye’nin Ermeni sorununa ilişkin getirdiği ‘çözüm önerileri’ üzerine olacak.
Hrant Dink 1996 yılının başında, Agos Gazetesi’nin kurucularından biri ve daha sonrasında da gazetenin yayın yönetmeni olduğunda Türkiye’deki Ermeni topluluğunun aydın kesimleri dışında kamuoyunda pek bilinen bir isim değildi. Agos Gazetesi, o zamana kadar sadece Ermeni dilinde yayın yapan ve büyük oranda Türkiye’deki Ermeni topluluğunu ilgilendiren konulara sayfalarında yer veren Jamanak ve Nor Marmara gazetelerinin aksine, sayfalarının çoğunu Türkçe çıkarıyor ve zaman içerisinde de köşesini Türkiyeli sol demokrat aydınlara açıyordu. Hrant Dink’in yönetimindeki Agos Gazetesi Türkiyeli Ermenileri ilgilendiren temaların dışında, Türkiye’de yaşayan Türk ve Müslüman olmayan diğer halkların, inanç gruplarının demokrasi ve insan hakları sorunlarına ilişkin haber ve yorumlara yer veriyordu. Zaman içerisinde Agos Gazetesi’nin misyonu Türkiye’de çoğulcu demokrasinin gelişimini desteklemek, halkları kardeşleştirmek ve Türkiyeli Ermenileri tarihiyle, kültürüyle, gelenekleriyle, Türkiye kamuoyuna anlatmak oldu. Ermenilerin 1915 Ermeni Soykırımı’ndan önce Anadolu’da yoğun yaşadığı şehirlerin tarihi, onların Ermenice adları, o zamana kadar 1915’de neler yaşandığına dair resmi tarihin anlatısının dışında yorumlar ve bilgiler Türkiyeli okuyuculara sunulmaya başlandı.
Hrant Dink, arkadaşlarıyla beraber Agos Gazetesi’nin yayın politikalarını böyle bir çizgide belirlerken, kamuoyunda da tanınırlığı giderek artmaya başladı. Ancak Hrant Dink’i popüler yapan sadece Agos Gazetesi’nin o zamana kadar hiç değinilmemiş ve Türk devletinin tabu kabul ettiği konularda yayın yapması değil, Hrant Dink’in Malatyalı Anadolu Ermenisi olarak halktan, samimi ve içten bir tutumla yazdığı yazıları ve konuşmaları oldu.
Hrant Dink hem pazarda terekede meyva satan kişinin hem de üniversitedeki profesörün benzer şeyleri anlayabileceği sadece akla değil, aynı zamanda da duygulara hitap eden bir dil kurdu. Kısa sürede Hrant Dink ulusal kanallarda, üniversite salonlarında, Anadolu’nun dört bir tarafında konuşmalar yapan kamusal bir aydına dönüştü. Hrant Dink o zamana kadar Türkiye`nin Ermeni tabusunu bilmeyen, bu konu üzerinde hiç düşünmemiş klasik jargon olan, “Gayrimüslümler emperyalist Batı ile işbirliği içindeydi, onun uzantılarıydılar onun için tehcir edildiler” düşüncesiyle hareket eden Türkiyeli aydınların özel olarak 1915 Ermeni Soykırımı ve genel olarak Türkiyeli Ermenilerin ve diğer Müslüman ve Türk olmayan halkların uğradığı ayrımcılığa ve ötekileştirmeye dair bilinç geliştirmelerine bizzat önayak oldu. Demokratik kamuoyunun bu konularda bilgi eksikliğini hızla gidermesini adeta bir katalizör görevi görerek yerine getirdi. Bu durum, o zamana kadar sadece resmi devlet söyleminin etkisi altında kalan ilerici halk kesimlerini de olumlu yönde etkiledi. İşte bu etki, devletin ve resmi devlet ideolojisine uygun siyaset belirleyen yapıların Hrant Dink’i kısa sürede düşmanlaştırmalarına neden oldu.
Hrant Dink’in Anadolu’da yüzbinlerce kişinin Ermeni kökenli olduğunu ve bu kişilerin çevre baskısı nedeniyle kimliklerini açıklayamadıklarını yazması, ve Agos Gazetesi’nde Anadolu’da yok edilen zengin Ermeni kültürel mirası üzerine çıkan yazılar o zamana kadar, “Ermeni meselesini hallolmuş” ve Ermenileri bir tür nostaljik unsur olarak sadece sayıları elli-altmış binden ibaret bir topluluk olarak gören Türk-İslam sentezci devlet geleneğini haklı olarak tedirgin etti. Tüm bunlara ilaveten, Hrant Dink’in 2004 yılının Şubat ayında Atatürk’ün manevi kızı ve aynı zamanda ilk Türk kadın pilotu olarak Dersim Katliamı’nda bilfiil bombalama görevi üstlenen Sabiha Gökçen’in, aslında 1915 Ermeni Soykırımı sırasında yetim kalan bir Ermeni kızı olduğunu yazması, devletin çileden çıkmasına neden oldu. Haberin hemen ertesinde Genelkurmay Başkanlığı, anaakım medyada yer alacak şekilde bir bildiri hazırladı ve bu bildiride, “Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır.”2 denilerek Hrant Dink doğrudan hedef gösterildi. Bu bildirinin sonrasında anaakım medyanın en bilindik kalemşörleri köşelerinde Hrant Dink’i sürekli tehdit eden, hedef gösteren yazılar yazmaya başladılar.
Bu olayların akabinde de Hrant Dink’e yazdığı bir başka yazısından ötürü Türklüğü aşağılamayı cezalandıran 301. Maddeden dava açıldı. Avrupa Birliği giriş süreci göz önüne alınarak bu maddeden yargılanan birçok aydının davası beraat ile sonuçlandırılırken, Hrant Dink bir türlü beraat ettirilmedi ve mahkeme salonlarında sıkça boy göstermek zorunda kaldı. 2005 ve 2006 yıllarında Hrant Dink günde yüzlerce ölüm tehdidi almaya başladı. Hrant Dink’in bu süreçte her ne kadar yurt dışına gitme ve orada yaşam kurabilme imkanı varsa da, mücadeleci kişiliği onu bu imkanı değerlendirmekten alıkoydu. Ve ne yazık ki, Hrant Dink Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanındaki karakter gibi herkes tarafından öldürüleceği bilinen ama bir türlü katli durdurulamayan tarzda Agos binasının önünde 16 yaşında aslında bir piyon olan Ogün Samast tarafından 19 Ocak 2007 tarihinde arkadan vurularak öldürüldü.
Hrant Dink yaşarken ne kadar etkili olduysa, ölümü ve o zamana kadar Türkiye tarihinde çok az kişiye nasip olan görkemli cenaze töreninde kendiliğinden ortaya çıkan bir haykırışla, etki gücü daha da arttı. Türkiye siyasi tarihinde sayıları yüzbinlerle ifade edilen insanlar hep bir ağızdan, o zamana kadar hep hor görülen, bastırılan, ve çoğunlukla da yok sayılan Ermeniliği, “Hepimiz, Hrantız! Hepimiz Ermeniyiz!”3 diyerek Türkiye kamuoyunun gündemine tüm çıplaklığıyla yerleştirdiler. Bu tarihten itibaren sadece aydınlar arasında resmi devlet söyleminin dışında konuşulmaya başlanan Türkiye’nin Ermeni meselesi çok daha geniş halk kesimleri arasında konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Resmi devlet söylemi hegemonik etkisini yitirdi, anaakım medyada birçok gazeteci 1915 Ermeni Soykırımı’nı kabul etmese de, en azından bu coğrafyada Ermenilerin varlığını ve başlarına kötü şeyler geldiğini kabul etmeye başladılar. Hatta bu süreç, 2014 yılından itibaren devletin başını temsil eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin başbakanının soykırımı kabul etmemekle birlikte Ermenilerin acılarını kabul etmek zorunda kalan resmi bildiriler yayınlamalarına kadar ilerledi. Bu bildirilerde, “Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz”4 denildi. Burada HDP’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Ermeni Soykırımı’nın kabul edilmesine yönelik verdiği yasa önergesini ve HDP’nin parti olarak Ermeni Soykırımı’nı kabul etmesini de büyük kazanımlar olarak görmek gerekir. Tabii, tüm bunlar devlet ideolojisinin ve söyleminin Ermeni sorununun çözümünden çok, ileriye yönelik bu sorunun çözülebileceğine dair bir umudun ortaya çıkmasını sağlıyor. İşte, tüm bu gelişmeleri doğrudan başlatan kişinin büyük oranda Hrant Dink’in kendisi ve onun yakın çalışma arkadaşlarıyla beraber çıkarttığı Agos Gazetesi olduğunu söylersek bir abartma yapmamış oluruz.
Hrant Dink’in Türkiye’nin sorunlarına bakışını ana hatlarıyla özetleyecek olursak, şu temalar öne çıkar: Hrant Dink, Türk devletinin tek tipleştirici Türk-İslam sentezci resmi ideolojisini demokratikleşmenin önünde büyük engel olarak görüyor ve genel siyasi ortam demokratikleşmeden, Ermeni sorununun çözülebileceğine inanmıyordu. Ona göre Ermeni sorunu ancak Türkiye’nin demokratikleşmesinin bir sonucu olarak çözülebilirdi. O yüzden de Hrant Dink, Kürt sorunu, Alevi sorunu, etnik olarak Türk olmayan diğer halkların sorunları, başörtüsü sorunu gibi demokrasi eksikliğinden kaynaklanan tüm sorunlara dair yazılar yazdı, fikir üretti. Hrant Dink yaşamının son yıllarına kadar 1915 Ermeni Soykırımı’nı doğrudan dillendiren yazılar yazmak yerine, ağırlığını demokrasi ve insan hakları sorunlarına verdi ve Ermeniliğe ilişkin sorunları milliyetçi bir perspektiften değil, hümanist bir bakış açısıyla ele aldı. Her ne kadar Ermeni Soykırımı’nı kabul etse de amacı sadece 1915 Soykırımı’nın kabulüne ilişkin faaliyet yürütmek olmadı. Bunlara ek olarak Hrant Dink gerçek demokratik değişimin devletten değil, halkların arasından çıkacağına inanıyordu ve bundan dolayı da, hep halkların vicdanına seslenen yazılar yazmaya gayret etti. Hakların demokratik, politik bilincinin artmasıyla gelişkin bir sivil toplumun ortaya çıkacağını ve bu durumun da zaman içerisinde devleti demokratik anlamda dönüştürebileceğini savundu.
Hrant Dink’in Batı dünyasına bakışı, Batı’nın Ermeni meselesini ikiyüzlü bir şekilde kendi politik çıkarları için ele aldığı yönündeydi. Ona göre Batılı devletler, 19. yüzyıldan itibaren Ermenilerin Osmanlı coğrafyasındaki mağduriyetlerini görmüşler ama sorunlarına çözüm getirmek yerine yüzeysel bir takım iyileştirme vaatleri dışında hiçbir gerçekçi çözüm önerisi geliştirmemişler ve halkların birbirini boğazlamasına çanak tutmuşlardı. 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeni Soykırımı gerçekleşirken gene adeta üç maymunu oynamışlardı. Ona göre, 1980’lerden sonra Batı ülkelerinde hazırlanan Ermeni Soykırımı yasa tasarıları ise Türkiye Devleti’ne çıkar çatışmaları sırasında politik baskı aracı yapmak için kullanılan bir enstrümandı. Bu yüzden Hrant Dink’in yaşarken, Diaspora Ermenilerinin şahin kesimleriyle ters düştüğü de oldu. Tüm bunlara karşılık Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine demokratikleşme adına tam desteğini vermekten de çekinmedi.
Hrant Dink, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin ise bir an evvel düzelmesi için yoğun çaba gösterdi. Ona göre iki ülke arasında diplomatik ilişkiler bir an evvel kurulmalı ve kapalı olan sınır kapısı açılmalıydı. Devletler düzeyinde herhangi olumlu bir gelişme olamıyor ise, o zaman en azından her iki devletin halkları arasında barışı hedefleyen sivil toplum projeleri geliştirilmeliydi. Bu alanda Hrant Dink bizzat öncü oldu ve birçok Türkiyeli aydının Ermenistan’a gidişini bizzat organize etti. Türkiyeli ve Ermeni gençlerin ortak sanat projeleri geliştirmelerini teşvik edici faaliyetlerde bulundu ve bu projelerin gerçekleşmesini sağladı.
Hrant Dink ilk gençlik yıllarından itibaren sol, sosyalist hareketlerin içinde yer aldı ve kendi söylemiyle, bu onun sonraki yıllarında da muhalif duruşuna ve eleştirel bakış açısının gelişimine büyük katkıda bulundu. O, sadece Türkiye’deki Ermenilerin ve diğer demokrasi mağduru grupların sorunlarını yazıp Türk devletini eleştirmedi, aynı zamanda Türkiye’deki Ermeni topluluğu içerisindeki antidemokratik ve tutucu unsurları da doğrudan karşısına aldı. Türkiyeli Ermenilere ait kurumlarda demokratik işleyişin gelişmesini teşvik eden yazılar yazarken, bunun önünde engel olan kişileri kıyasıya eleştirdi. Her ne kadar Ermeni Patrikliği’ne Ermeni kültürünü ve kimliğini yaşatma anlamında önem atfetse de, patrikliğin dini meseleler hariç, Türkiyeli Ermenileri temsil eden tek resmi kurummuş gibi görünmesine karşı çıktı. Ermeni topluluğunun kendi içinde sekülerleşme çabasına önem verdi ve hatta bu yüzden Ermeni Patrikliği ile arasında anaakım medyaya kadar yansıyan gergin bir süreç yaşadı.5 Hrant Dink Agos Gazetesi’nde Ermeni gençlerine sağladığı yazma ve kendilerini geliştirme imkânlarıyla da yeni bir Ermeni genç aydın kuşağının yetişmesine öncülük etti.
Hrant Dink yaşamını Türkiye’nin demokrasi mücadelesine ve bu mücadelenin en önemli halkalarından biri olan Ermeni sorununun çözümünü devlet düzeyinin dışında halkların vicdanında ortaya çıkarmaya çalışan bir barış insanıydı. Yaşarken vermiş olduğu mücadele sayesinde, Türkiye’de özellikle Ermeniliğe ait yeni bir bilinç Türkiyeli aydınlar arasında gelişirken, ölümü bu bilincin hızla halklar arasında yayılmasına önayak oldu. Hrant Dink, Türk devlet geleneğinin eleştiri kabul etmeyen zihniyetinin kurbanı olurken, o zihniyetin içinde çatlaklar açtı. O çatlakları büyütüp bu zihniyeti tamamen yok edecek ve Türkiye’yi başta Ermeni sorunu olmak üzere tüm demokrasi sorunlarını gerçek anlamda çözecek yeni kuşaklar Hrant Dink’i hep bir yol gösterici fener olarak anmaya devam edecekler.
1 Su çatlağını buldu – YouTube
2 Sabiha-Hatun’un sırrı | Agos
3 5. yılında “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” | Agos
4 Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan 1915 olaylarına ilişkin bir mesaj yayımladı. / T.C. Dışişleri Bakanlığı (mfa.gov.tr)
5 Hrant Dink Ermeni cemaatini aşağılıyor – Son Dakika Flaş Haberler (hurriyet.com.tr)