SEÇTİKLERİMİZ – Mustafa Peköz’ün Sendika’da yer alan yazısı: “HDP’nin barajı aşması bu seçimin en kritik meselelerinden biridir. Ancak HDP, barajı aşmanın çok ötesine geçecek bir toplumsal potansiyele sahiptir. Önemli olan bu potansiyeli açığa çıkartmak ve harekete geçirmektir.”
24 Haziran 2018 Genel Seçimleri’nin sonuçlarını belirleyecek olan parti kuşkusuz ki HDP olacaktır. Bu bakımdan sistemin kendi iç politik dengesinin yeniden şekillendirilmesi, HDP’nin hem parlamento seçimlerinde hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde göstereceği başarıya, dahası alacağı oya bağlı olacaktır. MHP-AKP iktidarı, HDP’nin baraj altında kalması için iktidar gücünü sonuna kadar kullanacaktır. HDP’nin yüzde 10 barajını aşamaması bu ikilinin parlamentoda çoğunluğu sağlayarak iktidar olmasını garantiler. Böylesi bir durum cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de istikrar psikolojisi nedeniyle Erdoğan’a önemli bir avantaj sağlayacaktır. Tersine HDP’nin yüzde 10 barajını aşması, 90-100 arasında milletvekili kazanması anlamına gelir. Bu da AKP-MHP iktidarının parlamentoda salt çoğunluğu kaybetmesi demektir. Erdoğan’ın da cumhurbaşkanlığını çok ciddi olarak riske sokacaktır.
HDP’nin seçimde elde edeceği sonuç, Türkiye’nin iç politik denklemini ciddi oranda değiştireceği gibi bölgesel ilişkilerin yeniden dizayn edilmesini de etkileyecektir. HDP’nin kendi politik ve toplumsal gücünün farkında olmasının çok ötesinde üstleneceği misyonun da farkında olması gerekir. Bunun temel birkaç unsuru var. Öncelikli olarak HDP’nin kendi toplumsal tabanıyla güçlü bağlar kurması gerekir. Toplumsal taban ile kalıcı ve sonuç alıcı bir bağ kuramadığı takdirde seçim sonuçları beklenilenin çok altında kalır. Bir başka önemli faktör de, politik ve toplumsal stratejileri belirleyecek kadroların ve yöneticilerin varlığıdır. Özellikle milletvekili seçimlerinde bu faktör çok önemlidir. Hem toplumsal dinamikleri bilen, hem sistemin politik dengelerinin nasıl şekillendiğini anlayan liderlere ihtiyaç var. Aday olarak bazı figürler hariç toplumsal karşılığı olmayan ‘etiket’lilerin ön plana çıkartılması, toplumsal karşılığı olmayanlara ‘kontenjan’ verilmesi, toplumsal tepkinin oluşmasına yol açabilir.
HDP’nin toplumsal karşılığı var. Belki de en istikrarlı kitleye sahip olan HDP’nin bu kitlesel gücünü harekete geçirmesi için çok daha yoğun bir çalışma içinde olması gerekir. HDP’nin hem Kürt illerinde hem de batının metropollerindeki oy oranlarının bir analizini yapmakta yarar var. Bu bakımdan 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerini ve 6 Nisan 2017 Anayasa Referandumunu baz alarak karşılaştırmalı bir değerlendirme yapalım.
Toplumsal-politik refleks ve 7 Haziran 2015 seçimleri
1 Kasım 2017 seçimlerini esas almıyoruz. Çünkü HDP’nin toplumsal dinamiğini belirleyen, AKP iktidarının çoğunluğunu kaybetmesini sağlayan ve oluşan toplumsal dinamiği objektif olarak yansıtan seçim 7 Haziran 2015’te Genel Seçimleri’dir.
Kürt illerinde seçmen sayısı 5,52 milyon olup bunlardan 4,7 milyonu oy kullanmış. Bu 17 ilin seçmen sayısı Türkiye’nin genel seçmen sayısının yaklaşık yüzde 10’una tekabül ediyor. HDP’nin almış olduğu oy ise 3,25 milyon olup genel oyların yüzde 58,8’ine, kullanılan oyların ise yüzde 69’una denk düşmektedir. Ancak HDP’nin bu bölgelerde almış olduğu oy Türkiye genelinin yaklaşık olarak yüzde 5,7’sine denk geliyor.
HDP’nin, Kürt illerinde, 24 Haziran 2018’de yapılacak olan seçimlerde, 7 Haziran 2015 tarihinde almış olduğu yüzde 69 oranındaki oyun altına kesinlikle düşmemesi gerekir. HDP’nin bu illerden 12’sindeki oy oranı yüzde 56 ila yüzde 86 arasında değişmektedir.
Kürt nüfusunun yoğun olduğu ancak Menzil grubu başta olmak üzere İslamcı cemaatlerin merkez üssü haline gelen Adıyaman’da HDP’nin ilk kez yüzde 20 civarında oy alması, bölgesel potansiyeli bakımından bize önemli bir veri sunmaktadır.
Seçmen sayısının 500 bin ila 1,1 milyon arasında değiştiği Urfa, Diyarbakır, Van ve Mardin gibi büyükşehirlerde, HDP’nin 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde almış olduğu oy oranını koruması ve daha da artırması gerekir. Burada Urfa oldukça stratejik bir denge unsurunu oluşturuyor. Urfa’da yüzde 40 oy alınması, hem Türkiye genelindeki oy oranını çok ciddi olarak etkiler hem de 2-3 milletvekili daha fazla çıkarılmasını sağlar.
16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu ve devletin Kürt illerindeki etkisi
Seçmen Sayısı Evet % Oran Hayır % Oran
Adıyaman 390 493 69,76 30,24
Ağrı 292 701 43,08 56,92
Bingöl 174 843 72,57 27,43
Bitlis 193 791 59,35 40,65
Diyarbakır 991 212 32,41 67,59
Hakkari 161 928 32,42 67,58
Kars 181 257 50,95 49,05
Mardin 454 263 40,94 59,06
Muş 224 854 50,56 49,44
Siirt 176 248 47,81 52,19
Tunceli 60. 789 19,59 80,41
Urfa 1 026 443 70,82 29,18
Van 617 895 42,73 57,27
Batman 329 049 36,35 63,65
Şırnak 255 296 8,3 71,7
Ardahan 674 35 44,27 55,73
Iğdır 117 822 34,8 65,2
Yaklaşık 5,7 milyon seçmenden 4,6 milyonu oy kullanmış. Burada dikkat çeken unsur, çok büyük bir kesimi HDP tabanını oluşturan 1,1 milyon seçmenin oy kullanmamış olduğu. Yaklaşık 2,4 milyon seçmen de yani yüzde 52’si ‘Hayır’ oyu vermiş. 2,2 milyon seçmen yani yüzde 48’i ‘Evet’ oyu vermiş. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin oyu yüzde 69 civarındayken 16 Nisan 2017 tarihindeki Anayasa referandumunda ağırlıklı olarak HDP tabanında oluşan “Hayır” oylarının oranı yüzde 52 oyarak belirlenmiş. Bölgede “Hayır” oyları nispeten yüksek de olsa HDP’nin 7 Haziran 2015’teki oyuna göre yüzde 17 civarında bir oy kaybı söz konusudur. Örneğin 7 Haziran 2015 seçimlerinde Şırnak’ta HDP’nin oyu yüzde 85 civarındadır. Buna karşılık 16 Nisan 2017 Referandumunda ‘Hayır’ oyu yüzde 71’dir. Bir başka ifadeyle HDP’nin oylarına göre yüzde 14’lük bir düşüş var. Aynı şekilde Hakkâri’de yüzde 14, Diyarbakır’da yüzde 12 bir düşüş var. Oy düşüşlerinin şehir merkezlerinden çok kırsal bölgelerde veya ilçelerde olması dikkat çekicidir. Burada Kürt seçmeninin ‘Evet’ oyu verdiği biçiminde bir sonuç çıkartılmaz. Tersine 16 Nisan 2017 Referandumundan oyların çalındığının ya da özellikle Kürt illerinin kırsal bölgelerinde devletin silahlı güçlerinin baskısı nedeniyle oyların ‘Evet’ olarak kullandırıldığının somut kanıtları olarak değerlendirmek mümkün. Kürt illerinin kırsal bölgelerinde, ‘Evet’ için blok oy kullanılması ve yüzlerce sandıkta bir tek ‘Hayır’ oyunun çıkmamış olması bir tesadüf olmayıp, devletin askeri, politik ve ekonomik baskılarının en somutlaşmış hali olarak karşımıza çıkıyor.
HDP’nin geleceğini metropoller belirleyecek
HDP özellikle Kürt illerinde önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen politik dengeleri metropollerde göstereceği başarı belirleyecektir. HDP’nin 17 Kürt ilinde almış olduğu oy Türkiye genelinin yüzde 5,7’sine tekabül ediyor. Öte yandan HDP’nin özellikle Kürt kökenli seçmenlerin yoğun olduğu Batı illerinde almış olduğu oy yaklaşık yüzde 7 civarındadır. Bu bakımdan HDP’nin 17 Kürt ilinde aldığı oy kadar, Batı’nın metropollerinde alacağı oy da önemlidir.
Seçmen Sayısı Kullanılan Oy HDP’nin Aldığı Oy % Oran
İstanbul 10.237.112 8.831.954 1.030.761 12,43
İzmir 3.086.974 2.697.436 273.089 10,32
Ankara 3.705.057 3.265.884 167.634 5,23
Adana 1.478.646 1.254.333 177.359 14,43
Mersin 1.211.380 1.048.612 183.934 17,85
Bursa 2.029.175 1.783.055 96.513 5,51
Kocaeli 1.222.388 1.076.123 77.540 7,37
Antalya 1.569.305 1.333.719 90.644 6,94
Gaziantep 1.131.063 931.622 138.678 15,20
Aydın 773.066 672.827 58.254 8,84
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde HDP’nin metropol nitelikteki 10 büyükşehirde almış olduğu oy 2,3 milyon civarındadır. HDP, 6 milyon oyunun 5,52 milyonunu 17 Kürt ilinde ve 7 metropol kentte almış. Burada İstanbul son derece önemlidir. HDP’nin Türkiye barajını güçlü bir şekilde aşması için İstanbul’da 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını aşacak bir oranı yakalaması gerekir. HDP’nin İstanbul’daki oy oranını yüzde 14-15 civarına çıkarması oldukça önemlidir. Çünkü HDP’nin İstanbul’da almış olduğu oy, Diyarbakır ve Van toplamı kadardır. İstanbul’dan yüzde 2 oy artışı yaklaşık 220 bin seçmene tekabül eder ki bu oran tek başına Şırnak ilinin seçmen kitlesine eşittir. Bu bakımdan HDP’nin İstanbul’da çok yoğunluklu bir çalışma yürütmesi gerekir. İstanbul’da 5 milyona yakın Kürt kökenli nüfus bulunuyor ve bunların yarısından fazlası seçmendir. Ayrıca sisteme muhalif olan ilerici-demokratik kesimlerin yoğunluklu olarak İstanbul’da bulunması HDP için önemli bir avantajdır. İstanbul’da AKP’nin rakibi Saadet Partisi ve HDP olacaktır. Her ikisi de AKP’ye oy veren Kürt kökenli seçmenden oy olacaklardır. Bu bakımdan Esenyurt, Bağcılar, Arnavutköy, Esenler, Fatih, Beyoğlu, Küçükçekmece, Sultanbeyli, Pendik, Kartal gibi Kürt kökenli seçmen kitlesinin yoğun olduğu ilçelerde HDP’nin çok yoğunluklu bir seçim çalışması yürütmesi oldukça önemlidir.
İkinci önemli metropol kentleri olarak Mersin, Adana ve Antep’e de öncelik verilmesi gerekir. Mersin’de yüzde 22-25, Adana’da yüzde 19-20, Gaziantep’te ise yüzde 20 civarında oy alma potansiyeli bulunuyor. Seçmen sayısı 1 milyonun üzerinde olan bu illerde HDP’nin oy oranını yüzde 3-4 oranında artırması, Türkiye’deki dengelerin çok hızla değişmesi anlamına gelir.
HDP’nin seçime odaklanması
24 Haziran’a az bir zaman kalmasına rağmen, HDP’nin seçimlere yeterince konsantre olmadığı görülüyor. Henüz kendi iç problemlerine, kimin aday olacağına yoğunlaşıyor. Toplumsal dinamikleri örgütlemede gerekli yoğunluk ve pratik yönelimin olmadığı görülüyor. Özellikle batıdaki metropol kentler HDP’nin geleceğini belirleyecektir. Seçim planlamasının çok daha yoğunluklu olarak yaşama geçirilmesi gerekiyor.
HDP’nin aday profili oldukça önemlidir. Toplumsal karşılığı olmayan adaylar kazandırmaz. Kontenjan pazarlıkları, bileşenler için ayrıcalıklı kontenjanlar bir kenara bırakılmalıdır. Nitelikli ve süreci okuyan, dinamiklerle kucaklaşabilen adaylara ihtiyaç var. Halkın deyimiyle elini taşın altına koyan, emek vermiş ve temsiliyet yeteneği güçlü olanların aday olarak ön plana çıkartılması gerekir. Bazen kişilerin özgül bir ağırlığı olabilir. Ancak bunların çok sınırlı olduğu da bir gerçek. Kurum temsilcileri diye kimse oy vermez. Bu bakış açısı kasaba politikacılığı denilen 1970’lerin politik-kültürel değerini yansıtıyor. Çoğu kez kurumları temsilen aday olanların kendi kurumlarından oldukça düşük oy aldıkları biliniyor.
HDP’yi temsil edenlerin vereceği mesajlar oldukça önemlidir. Hem kamuoyunu hem de politik dengeleri olumsuz etkileyecek açıklamalardan kaçınmaları gerekir. Örneğin, HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın Meral Akşener’e yönelik olarak “Ben dahil hiçbir Kürt sana oy vermeyecek” gibi bir açıklamayla kendisini ve HDP’yi bağlaması, Eş Başkan Sezai Temelli’nin Hüda-Par için yaptığı açıklama, politik dengeleri ve gelişmeleri yeterince okuyamadıklarını gösteriyor. Bu bakımdan, yarın ortaya çıkacak politik dengelerde yer almayı veya belirleyici bir güç olmayı olumsuz yönde etkileyecek açıklamalardan kaçınılmasından yarar var.
HDP yöneticileri her konuda açıklama yapmak zorunda değiller. Her parti yöneticisi her şeyi bilmez. Her bilgiye sahip olmayabilir. Eş başkan, grup başkan vekili ya da milletvekili olmak her alanda bilgi sahip olmak anlamına gelmiyor. Bu nedenle özellikle farklı alanlarda çalışan, araştırma yapan, bilgi ve yorumlama düzeyi olan danışmanlar grubuyla çalışmaları gerekir. Özellikle seçimler sürecinde ve sonrasında oldukça önemlidir. Bugüne kadar olduğu gibi danışmanlar sekreter görevi görmemelidir.
Bir başka nokta, dışarıdan HDP’ye müdahale edildiği izleniminin kesinlikle verilmemesidir. Başka merkezlerden kamuoyuna yapılacak olan açıklamaların, HDP’nin mevcut pozisyonunu kesinlikle zorda bırakmaması gözetilmelidir. Bunun sonuçları özellikle 1 Kasım 2017 yenilenen seçimlerde görüldü. Uyarıların veya politik önerilerin uygun kanallarla yapılmasına, kamuoyu önünde tartışmalara girilmemesine dikkat etmek önemlidir. Özellikle mevcut iktidarın HDP aleyhine kullanmasına yol açabilecek açıklamalardan kaçınılmasına özen gösterilmelidir. Batı’da HDP’ye yönelebilecek oyların varlığının mutlak olarak dikkate alınması ve bunu uygun politikaların oluşturulması gerekir.
HDP demokratik toplumsal-politik güçlerle ittifaklarını ve ilişkilerini çok daha yoğunluklu olarak geliştirmelidir. Bu konuda gerekli duyarlılığın gösterilmesi ve ortak açıklamaların yapılmasına politik-psikolojik olarak ihtiyaç var.
HDP, barajı aşmanın çok ötesine geçecek bir toplumsal potansiyele sahiptir. Önemli olan bu potansiyeli açığa çıkartmak ve harekete geçirmektir. Bu da örgüt ve kadrolarla sağlanır.