Emperyalist güçler arasında Avrupa’ya dahil olan bir alanda acımasızca ve şiddeti sürekli olarak tırmanan ve nasıl biteceği bilinmeyen bir savaş sürmeye devam ediyor. Bu savaşta önemli bir rol alan Alman devleti ve hükümeti sadece bu savaşla ilgili olarak değil, aynı zamanda kendisinin geleceğe yönelik saflaşmasını, stratejilerini içeren bir belgeyi geçtiğimiz Haziran ayında sunmuştu. Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS) adı altında sunulan bu belgenin ana hatları Siyasi Haber’de ki bir yazıda açıklanmıştı.
Bu UGS ile ilgili olarak kendini sol, demokratik ve barış hareketi içinde konumlamış olan şahıslar ve çevrelerden gelen yorumlar, barış taraftarlarının geleceğe ilişkin olarak hangi adımları atması, neleri göz önünde bulundurması ile ilgili olarak iyi ip uçları veriyor.
Bu yorumlardan birisi “Güvenlik ve sürdürülebilirlik” başlığı altında Almanya’da yayımlanan aylık Ossietzky dergisinden geliyor. https://www.ossietzky.net/artikel/sicherheit-und-nachhaltigkeit/
Yorumu yapan Bernhard Trautvetter, 1954 doğumlu, on yıllardır barış aktivisti ve anti-faşist hareket içinde, Kuzey Ren-Vestfalya’da Eğitim ve Bilim Sendikasında barış eğitimi ve barış politikası uzmanı, şair ve görsel sanatçıdır. Antolojilerde yazıları yayımlandı ve çeşitli günlük gazeteler için yazıyor.
Güvenlik ve sürdürülebilirlik
Bernhard Trautvetter
Annalena Baerbock’un (Yeşiller partisinden Dışişleri Bakanı – Ç.) haziran ayında “Savunmacı. Dirençli. Sürdürülebilir.” sloganı altında sunduğu ve Federal Hükümet tarafından kabul edilen güvenlik stratejisi Bundeswehr (Alman Ordusu – Ç.) ve NATO’nun askeri stratejisini sürdürülebilirlikle uyumlu olarak satıyor. Birinci bölümde, “Birleşik bir Avrupa’da dünya barışına hizmet etmek” başlığı altında şöyle deniyor: “Almanya’nın güvenlik politikası ortamı bir geçiş sürecinde; bir dönüm noktası yaşıyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırı savaşı, uluslararası hukukun ve Avrupa güvenlik düzeninin ihlalidir.” Sunulan belge Çin’i de rakip olarak gösteriyor.
Rusya’nın barış düzenini bozduğu yönündeki açıklama gerçeği tersine çeviriyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin hiçbir şekilde meşrulaştırılamayacağı, uluslararası hukuku çiğnediği ve bunun birçok açıdan Birleşmiş Milletler’in “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin ihlali anlamına geldiği doğrudur. Ancak Avrupa barış düzeni NATO’nun doğuya doğru genişlemesiyle çok daha önce bozulmuştu. NATO ve onunla birlikte askeri ittifaka üye ülkelerdeki kanaat önderleri ve önde gelen siyasetçiler bu gerçeği kamuoyundan göz ardı etmeye çalışıyorlar. Hiç kimse, NATO’nun genişlemesinin, Doğu Almanya’nın Temel Kanun kapsamına alınmasına ilişkin 2+4 Antlaşması’ndaki formülasyonlarla veya 1999 tarihli AGİT Güvenlik Şartı’ndaki formülasyonlarla ne ölçüde bağdaşabileceğini ciddi olarak açıklayamaz. Güvenlik Şartı kendisini “iş birliğine dayalı güvenlik platformu” olarak tanımlamakta ve Avrupa barış düzenini şu şekilde tarif etmektedir: “İlişkilerimizi ortak ve kapsamlı güvenlik anlayışına uygun olarak, eşit ortaklık, dayanışma ve şeffaflık ruhuyla şekillendireceğiz. Her bir katılımcı devletin güvenliği, diğerlerinin güvenliği ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Güvenliğin insani, ekonomik, siyasi ve askeri boyutlarını bölünmez bir bütün olarak ele alacağız.” Bu bağlamda, tüm devletlerin “ittifak antlaşmaları da dahil olmak üzere güvenlik düzenlemelerini” özgürce seçme hakkı çerçevelenmiştir. Bu cümlelerin hemen ardından Sart’ın aynı maddesi şöyle der: “Her katılımcı Devlet, diğerlerinin bu konudaki haklarına saygı gösterecektir. Kendi güvenliklerini diğer Devletlerin güvenliği pahasına sağlamlaştırmayacaklardır. AGİT içinde, hiçbir Devlet, Devletler grubu veya örgüt, AGİT bölgesinde barış ve istikrarın korunması için diğerlerinden daha fazla sorumluluğa sahip olmayacaktır”.
Alman hükümetinin “Güvenlik Stratejisi” adlı belgesi, konseptini bir aldatmaca üzerine inşa etmekte, dolayısıyla daha en başta bu ülkenin güvenlik çıkarlarını ihlal etmektedir, zira güvenlik ancak birlikte ve doğruluk içinde vardır. Belgede “Yaptıklarımız” başlığı altında şu ifadeler yer almaktadır: “NATO ve AB’ye olan bağlılığımız sarsılmazdır. Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. Maddesi uyarınca verdiğimiz karşılıklı yardım sözüne tereddütsüz bağlıyız. Bundeswehr’i Avrupa’da savunmanın temel taşı olarak güçlendiriyoruz. Ulusal alanın ve ittifakın savunması Bundeswehr’in temel görevidir; bu aynı zamanda İttifak’ın karşıtları caydırma kabiliyetine olan katkımızı da içerir.” Caydırıcılık burada her şeyden önce Rusya’ya karşı geçerlidir ki bu da kolektif ortak güvenlik iddiasının sona erdiği yerdir.

Ekolojik, askeri ve ekonomik açıdan istikrarsızlaşmış uluslararası düzende insanların ihtiyaç duyduğu barış ve güvenlik düzeni, uluslararası antlaşmalara saygı duyar ve bu antlaşmalarda yer alan ifadeleri kendi çıkarları doğrultusunda tahrif ederek diğer devletleri rakip haline getirmez. Sadece insanlığın varoluş temelinin korunmasına yönelik bir güvenlik konsepti bu iddianın hakkını verebilir.
NATO’nun askeri harcamalarını her bir üye ülkenin toplam ekonomik (!) veriminin en az %2’sine çıkarma hedefine ağırlık kazandırmak amacıyla, kamuoyunun büyük bir bölümünün algısı ve düşüncesi, seçici bir bakış açısı ve çifte standartla öncelikle ve hatta sadece Çin ve Rusya’dan kaynaklanan bir tehdit durumuna yönlendirilmektedir. Halihazırda NATO ülkeleri askeri sektör için her dakika yaklaşık 2.5 milyon ABD doları harcamaktadır. Bu, kaynakların tahribatı ve refah devletinin yıkımı, sağlık, eğitim, altyapı ve çevre alanlarında kesintilerin ortaya çıkması ile ilişkilidir. Ve dünya çapındaki yaklaşık 440 nükleer reaktör, kabul edilemez bir güvenlik riskidir. Savaş koşulları altında bir kazanın önlenmesinin garantisi verilemez.
Diplomasinin önceliği, güvenlik konseptinin temel taşı olmalıdır. Ekolojik devrilme noktalarını önlemek ve BM Milenyum Hedeflerine ulaşmak için Avrupa’daki ve dünyadaki tüm devletler birlikte çalışmalıdır. Bu, sadece ülkemizdeki insanların değil, varoluşsal olarak hasta olan bu dünyada insanların acilen ihtiyaç duyduğu bir güvenlik stratejisi olacaktır. Kapsamlı bir silahsızlanma ve nükleer cephaneliklerin yasaklanması olmaksızın, yeryüzündeki yaşam için bir güvenliğin olabilmesi hiçbir zaman mümkün değildir.