MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Edebi metinleriyle modern Arap edebiyatına ruhunu üfleyen en parlak ediplerden biri olan Kanafani, düşünceleri, yaşamıyla dünyadaki tüm ilerici ve devrimci hareketler için bir ilham kaynağı, bayraklaşan bir önder, ölümünden bu yana geçen uzun zamana rağmen halen zengin ve güncel bir referans olmaya devam etmektedir.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
Bir fotoğraf olarak Filistin direnişinin genç ve yakışıklı öncüsü ve bir kıymet olarak yaşamını dünya halklarının kurtuluşuna adamış inançlı bir devrim neferi Ghassan Kanafani, ister edebi mülahazalarla ister siyasi mülahazalar ile değerlendirilmiş olsun her iki durumda da etkileyici bir devrimci ve yetenekli bir yazardır. Daha sonraları dünyanın farklı yerlerindeki devrimci hareketlerce de kullanılagelecek olan kendi deyimiyle “kanla yazılan” metinleri aynı zengin üslup, derin içerik ve coşkuyla tek bir nehir yatağında aynı denize dökülmek amacıyla akar gibidir. Berrak bir enternasyonal bilinçle yazılan bu metinler, herhangi bir propagandacının mücadelesinin ilke ve amaçlarını kitlelere tanıtmak, mal etmek böylelikle kitleleri eğiterek mücadeleye katmak için yazdığı alelade propaganda metinlerinden fersah fersah öteye geçerek modern Arap edebiyatının en parlak örnekleri arasında yer almayı başardılar. İnsanları var olan koşullara karşı direnmeye ve daha iyi bir gelecek için kapasitelerini gerçekleştirmeye çağırırken bunları yalın bir gerçekçilikle ortaya koyan Ghassan Kanafani, hem edebi hem siyasi açılardan birden fazla boyut ve düzlemde pek çok yöne doğru genişleyen, derinleşen eserleriyle, Arap direniş literatürünün kurucusu olurken modern Arap edebiyatına müstesna bir katkı sağladı.
8 Nisan 1936'da Filistin, Akka’da dünyaya gelen Kanafani, 1948 Nakba felaketiyle sürgün edilene kadar ailesiyle birlikte Yafa'da yaşadı ve sonrasında Şam’a yerleşti. Burada yaşadığı sırada, ailesinin iaşesine katkı sağlamak ve çalışmalarına devam etmek için bir UNRWA mülteci kampında öğretmenlik yaptı. Kamplarda yaşadığı tecrübeler daha sonra yazdıklarının çoğuna yansıyacaktı.
Şam Üniversitesi'ndeki Arap Edebiyatı çalışmaları sırasında siyasete ilgi duymaya başladı ve daha sonra birlikte mücadele yürütmeye başlayacağı Arap Milliyetçileri Hareketi lideri Dr. George Habash'la tanıştı. Kanafani, ağır diyabet teşhisi konduğu Kuveyt'te birkaç yıl öğretmenlik yaptıktan sonra Habash'ın daveti üzerine el-Hurriyya dergisinin editörlüğünü yapmak üzere Beyrut’a taşındı.
1961'de mültecilerin durumunu incelemek üzere Beyrut'a gelen Danimarkalı öğretmen Anni Hoover ile evlendi ve 1962'de Arap dünyasında yankı uyandıran ilk büyük eseri “Güneşteki Adamlar”ı (Men in the Sun) yayınladı. Filistin direnişinin hem siyasal açıdan hem silahlı mücadele açışından canlı, güçlü bir uyanış içinde olduğu 1960'lı yıllar Kanafani’nin de en verimli yılları oldu. Arap Milliyetçiler Hareketi’nin (AMH), açık Marksist bir yönelimle siyonist işgalle beraber emperyalizme karşı da direnen ve toplumsal adalete dayalı yeni, laik bir topluma sahip tek bir devlet kurmayı amaçlayan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne dönüştüğü 1967'de Kanafani, partinin kurucuları arasında yer alırken aynı zamanda partini yayın organı olan el-Hadaf'ın editörlüğüne yaptı. Yoğun siyasi ve silahlı faaliyetlerle dolu ilerleyen yıllarda Kanafani, FHKC politbüro üyesi ve sözcüsü olarak görev yaptı.
Yeni ideolojik prespektifiyle beraber, siyonist işgal ile mücadeleyi esasen anti-emperyalist bir direniş olarak ele almaya başlayan FHKC, 1948 ve özellikle 1967 yenilgilerinden sonra dağılma ve etnik / kültürel temizlik tehdidi altında olan Filistin ulusal kimliğini yeniden kurmak yahut canlandırmak için kültürel ve ideolojik atağa kalkerken Kanafani, bu gayretlerin en keskin, yaratıcı ve ikonik önderlerinden biriydi.
Kanafani, 8 Temmuz 1972'de henüz 36 yaşındayken, Lübnanlı bazı yetkililerin de işbirliği yaptığı MOSSAD’ın arabasına yerleştirdiği bir bombanın infilakı neticesinde 17 yaşındaki yeğeni Lamees ile birlikte öldürüldü. Kız kardeşi bu soğukkanlı cinayet hakkında şunları yazmıştı:
8 Temmuz 1972 Cumartesi sabahı sabah 10:30'da Lamees ve amcası Beyrut'a gitmek için birlikte dışarı çıkıyorlardı. Ayrıldıktan bir dakika sonra, binanın tamamını sarsan çok yüksek bir patlama sesi duyduk. Çok korktuk, ama korkumuz Lamees için değil, Ghassan içindi. Çünkü Lamees'in onun yanında olduğunu unuttuk ve Ghassan'ın patlamanın hedefi olduğunu biliyorduk. Hepimiz dışarıya koştuk. Ghassan için bağırıyorduk, ancak hiçbirimiz Lamees’in adını ağzına almadı. Lamees hala on yedi yaşında bir çocuktu. Bütün varlığı hayata özlem duyuyordu ve hayat dolu bir kızdı. Fakat biz bu yolu seçip bu yolda yürüyenin Ghassan olduğunu biliyorduk. Patlamadan bir gün önce Lamees amcasından devrimci faaliyetlerini azaltması ve hikâyelerini yazmaya konsantre olmasını istemişti. Amcasına hikâyelerinin çok güzel olduğunu söylemişti, ancak Ghassan “Hikâye yazmaya geri dönmek mi?” diye cevaplamıştı. “İyi yazıyorum çünkü bir davaya ve ilkelere inanıyorum. Bu ilkeleri terk ettiğim gün, hikâyelerimin içi boşalacaktır. İlkelerimi geride bırakacak olsaydım, sen bile bana saygı göstermezdin.” Böylece, kızı mücadelenin ve ilkelerin savunulmasıyla her şeyin başarıya ulaştığına ikna edebildi.
Cenaze töreni, Filistin direnişinin yaratıcı, gerçek bir sembolü olmayı başarmış bir halk kahramanının, halk tarafından saygıyla sahiplenildiği, bağrına basıldığı görkemli bir kalkışmaya dönüştü.
Öyle ki Filistin'in Kahramanları ve Şehitleri: Millî Anıtsal Siyaset adlı kitabında Laleh Halili, Kanafani'den Filistin davasının “arketipik şehidi” olarak bahseder:
Kanafani kendisini “Parti şehidi” olarak var etti. Filistin ve Nakba hakkındaki hassas edebi yaklaşımı, Filistin mücadelesinin birçok sembolünü üretmesi, Filistin devrimci sözlüğüne giren yeni kelimeleri türetmesi ve FHKC sözcüsü olarak pozisyonu onu bir kılıçtan ziyade bir kalemle savaşan milliyetçi entelektüelin ideal arketipi olarak meydana çıkardı.”
Yukarıda da söz ettiğimiz üzere Kanafani’nin edebi ve siyasi eserleri bir noktada kesişerek aynı yataktan akmaya başlayan ve aynı denize ulaşmaya çalışan iki akarsu gibi coşkun bir ahenk ve yekparelik arz eder. Kanafani bu durumu şöyle açıklar:
Siyasi tutumum bir romancı olmamdan kaynaklanıyor. Benim görüşüme göre siyaset ve roman bölünmez bir durumdadır ve ben kategorik olarak şunu söyleyebilirim ki politik olarak kendimi adadım, çünkü ben bir romancıyım, tersi değil…
Kanafani’nin düşüncesinde edebi ve siyasi çalışmalar arasında hiçbir ayrım yoktur. Her çalışmanın ardında Filistin ve davası vardır. Kanafani bu düşüncenin izleklerini takip ederek edebiyat ve sanat üretiminin bir direniş biçimi olduğu sonucuna vararak "direniş literatürü" terimini yarattı. Direnişin farklı veçheleri ve biçimleri arasında bir anoloji kurarak Filistinli yazarların “Filistin'i kanla yazdıklarını” söyledi.
Bununla birlikte, Kanafani'nin kısa öyküleri ve romanları düz politik saiklerle kaleme alınmış propaganda metinlerinin çok ötesindedir. Bu metinler abartılmış, tasarlanmış kahramanların yerine, gerçek karakterlerin yaşadığı gerçek hikâyelerdir. İşgal altındaki ya da çoğunlukla sürgündeki veya mülteci kamplarındaki sıradan Filistinlilerin hikâyesini anlatmaktadır. Kendisi de bir mülteci kampında büyüyen Kanafani şahsi tecrübesi ve halkının yazgısını birleştirerek Filistinli kimliğinin bütüncül, çarpıcı ve hakiki bir panoramasını ortaya çıkarmıştır. Birçok kısa öykü ve roman "fidayeen"e katılan genç erkekler üzerine yoğunlaşmaktadır. Bunlar, neredeyse 20 yıl Arap rejimlerinin sahte vaatlerine aldandıktan sonra, işgale karşı direnmek için doğrudan harekete geçen “kampların çocukları”nın’ hikâyeleridir. Böylelikle diyebiliriz ki Kanafani, düne ilişkin olarak halkının hikâyesini tarihe kaydeden bir yazar, bugüne ilişkin olarak zamanın ve mekânın içinden ilerleyerek sarsıntılar yaratan bir devrimci, yarına ilişkin olarak da halkının hikâyesine yön vermeye çalışan bir öncüdür.
Genellikle edebi eserleri ile tanınan Kanafani, aynı zamanda sayısız çizim ve resim üreten başarılı bir sanatçıydı. Örneğin Filistinli fizikçi ve ressam Vladimir Tamari’yle beraber FHKC’nin amblemini çizdi.
Kanafani’ye göre, kitlelerin eğitimi, kurtuluş mücadelelerinin zaferi için hayati önem taşımaktaydı. Bu Kanafani'nin eserleri arkasındaki doğal motivasyondu: yazı ve çizimleriyle kitleleri eğiterek ulusal ve sınıfsal çıkarları uğruna harekete geçirmeye çalıştı. Bu çabasını şöyle açıklamıştı:
Eğitimin amacı, tarihin yürüyüşünü düzeltmektir. Bu sebeple, devrimci şiddetten ve onları alıkoyan aykırılıklardan kurtulduktan sonra ezilenlerin yaşayacakları yeni bir tarihi dönemi inşa etmek için tarihi araştırmalı ve onun diyalektiğini yakalamalıyız.”
Suriye ve Mısır’ın birleşmesiyle kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti deneyiminin 1961 yılında başarısızlıkla sonuçlanması ve daha önemlisi 1967 yenilgisi çağdaşı pek çok Arap entelektüel gibi Ghassan Kanafani'nin Nasırcı, pan-Arabist Arap milliyetçisi akımdan kopmasına neden oldu. Arap Milliyetçileri Hareketi’nde birlikte mücadele verdiği Dr. Habash’la beraber zaman içerisinde FHKC’yi ortaya çıkaracak olan Marksist-Leninist fikirlere doğru yöneldi.
1967 savaşında alınan yenilginin Arap ulusunda yarattığı travmatik ruh hali ve derin hayal kırıklığı, 1920 ve 30'lardaki Fransız ve İngiliz sömürgeciliğine karşı geliştirilen silahlı direnişlerden beri hegemonik bir durumda bulunan Arap milliyetçiliği akımının sorgulanmasına ve terk edilmesine neden oldu. İşte böyle bir tarihsel eşikte ideolojik bir atılım gerçekleştiren AMH, Filistin sorununu daha geniş bir bağlama oturtarak Ortadoğu’nun sömürgeleştirilmesinin bir parçası olarak ele almaya başladı. Toplumun analizi ise Filistin halkının Siyonizm tarafından homojen şekilde ve eşit derecede ezildiğini varsayan milliyetçi bir perspektiften kurtararak Filistin burjuvazisini daha geniş planda Arap burjuvazisini sorunun bir parçası olarak gördüğü sınıfsal bir perspektife oturttu. Bu bağlamda kendini Arafat’ın El-Fetih’inden ve diğer Filistin direniş örgütlerinden ayrıştıran, anti-emperyalist mücadeleyle birlikte sınıfsal mücadeleyi ulusal kurtuluş mücadelesinin ayrılmaz parçaları olarak gören FHKC’nin ideolojik zeminini oluşturdu.
Yazılışında etkin ve belirleyici görevler üstlendiği 1969 tarihli "Filistin’in Kurtuluşu İçin Strateji" belgesinde, Kanafani bu yeni vizyonu net bir biçimde ifade etti:
Kitleler tarafından vatanımızdaki emperyalist etkiyi yok etmek için yürütülen gerçek bir kurtuluş savaşında Arap reaksiyonu, kendi çıkarlarının tarafında değil, emperyalizmin kalıcılığına bağlıdır ve dolayısıyla kitlelerle yan yana olamaz.
Arap tepkisinin düşman kuvvetlerinden biri olarak sınıflandırılması son derece önemlidir, çünkü bu gerçeği tanımamak, önümüzde açık bir görüşe sahip olamamanız anlamına gelir. Gerçek uygulamada aramızdaki düşman kampı için gerçek üsler ve kuvvetleri hesaba katmama başarısızlığı kitleler önünde savaşın gerçeklerini gizleyen, fırsat doğduğunda devrimi göz ardı edecek ve yenilgiye uğratacak yön değiştirici bir rol oynayabilir.
FHKC ve elbette Kanafani için, Arap burjuvazisi düşman kampıdır ve Filistin'in kurtuluş mücadelesinin bununla yüzleşmesi gerekmektedir. Ayrıca, yukarıdaki açıklama emperyalizme karşı konum almanın açık bir beratıdır.
Kanafani'nin açık analizi, anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunamayacağının, emperyalizmi kapitalizmin en yüksek aşaması olarak gören billurlaşmış bir ideolojik açıklığın ifadesidir. Bu düzlemde mücadelenin alanını genişleterek Almanya’dan, Anadolu’ya, Kürdistan’a pek çok devrimci harekete kamplarını ve imkânlarını açan FHKC’nin enternasyonalist tutumunun ideolojik temellerini oluşturan, FHKC’yi ve Filistin davasını dünya devriminin bir parçası olarak gören bu düşünceye ilişkin Kanafani, şunları söylemişti:
Filistin davası yalnızca Filistinliler için bir dava değil, nerede olursa olsun, her devrimcinin davasıdır, çağımızdaki sömürülen ve ezilen kitlelerin davasıdır.
Ürdün ve Suudi Arabistan gibi gerici rejimleri ve Arafat önderliğindeki FKÖ’nün Siyonist rejimle yürüttüğü tavizkar görüşmeleri mahkum eden Kanafani, Arafat’ın da müdahili olduğu düşünülen bir biçimde 1971'de Ürdün ve Suudi krallarına "hakaret" ten tutuklandı.
Kanafani’nin "kılıç ve boyun arasındaki konuşma" diye tanımladığı FKÖ ve Siyonist rejim arasındaki görüşmelere dair söylediği, teslim olmanın ölüm ve ıstırabı durdurmaya değip değmeyeceğine ilişkin fikirleri onun devrimci inancının, adanmışlığının ve kişiliğinin özeti gibidir:
Biz (Filistinliler) için, ülkemizi özgürleştirmek, onurlu olmak, saygı görmek ve insan haklarına sahip olmak, hayatın kendisi kadar önemlidir.
Elbette ölüm çok şey ifade eder. Önemli olan ise nedenini bilmektir. Devrimci eylem bağlamında öz fedakârlık, hayatın en yüksek anlayışının ve insana layık yaşam mücadelesinin bir ifadesidir. Bir insanın yaşamına olan sevgisi, halk kitlelerine dair bir sevgi haline dönüşmelidir. Ve insanların hayatlarının sürekli sefalet, acı ve sıkıntı dolu olmasını reddetmelidir. Böylelikle, yaşam anlayışı, bir toplumsal erdem haline gelir ve militan savaşçıyı, öz fedakârlığının halkının hayatının kurtuluşu için bir imkâna dönüşebileceğine ikna edebilir. Bu hayatla bağlantının azami bir ifadesidir ."
Ve nihayet edebi metinleriyle modern Arap edebiyatına ruhunu üfleyen en parlak ediplerden biri olan Kanafani, düşünceleri, yaşamıyla dünyadaki tüm ilerici ve devrimci hareketler için bir ilham kaynağı, bayraklaşan bir önder, ölümünden bu yana geçen uzun zamana rağmen halen zengin ve güncel bir referans olmaya devam etmektedir. Bir kez daha hatırlanabilmesine, hakkıyla anlaşılabilmesine vesile olabilmesi umuduyla son sözü yoldaşa bırakalım:
Bu dünyada sadece tek bir şey dışında her şey soyulup çalınabilir: Bu şey, bir insanın bir inanç ya da davaya olan yürekten bağlılığından yayılan sevgidir.
Kaynakça:
https://dailynewsegypt.com/2015/03/18/on-the-life-of-a-rebel-ghassan-kanafani/
http://pflp.ps/english/2012/07/08/comrade-ghassan-kanafani-the-leader-the-writer-the-martyr/
http://pflp.ps/english/2012/04/08/april-9-celebrating-the-birth-of-ghassan-kanafani/
http://www.haaretz.com/with-thanks-to-ghassan-kanafani-1.155993
http://media.virbcdn.com/files/5f/d06c929d62d90a04-3639RevoltinPalestine.pdf