Dün Haseke ve Deyr el Zor hattındaki Arap aşiretleriyle bağları olan Suudi Arabistan ve ‘büyük patron’ ABD, İran’ın bölgesel nüfuzunu kesmek için Kürtlere bir misyon biçiyordu. Bugün Kürtler, İran destekli güçlerle aynı safta uyandı. Ortadoğu’da büyük laf insanı utandırır.
Bugün Türkiye hükümeti, Suriye hükümetinin Suriye’nin bir kenti olan Afrin’e sevk ettiği güçleri “Teröristleri korumaya giden Şii teröristler” olarak lanse ediyor. Ne var ki Afrin’e dair gerçeklere işaret etmek, işlenebilecek en büyük suç! Suriye’de adil bir fotoğraf çekersen ‘Esatçı’, Rusçu ya da İrancı, Kürt’ün hakkını teslim edersen ‘terörist’ damgasını yiyorsun.
Türkiye’yi yönetenler 6-7 yıl önce “Sünnilerin ayaklanmasıyla Alevi azınlık rejiminin iki ayda çökeceği”, olmadı “Beşşar Esad’ın Lazkiye’ye çekildikten sonra ülkenin geri kalanını unutup ‘butik devlet’ kuracağı” senaryosu üzerinden Suriye’de oyuna girdi.
Dengeler, koşullar değişti; ‘Yeni Osmanlı’ hülyaları kâbustan kâbusa uyandı ama bölgeye yaklaşımdaki asıl hastalık bir türlü bünyeyi terk etmedi.
Sınırın ötesinde ise yolsuz, kokuşmuş, sinik ve gaddar bir rejim ilk şoku atlattıktan sonra hikâyeyi ‘ulusal kurtuluş’ savaşına çevirdi. Bu etnik, dini ya da mezhebi ayırımlar üzerinden geliştirilen bir savunma da değildi. Şam’dan verilen mesaj hep “Suriye’nin her bir karışı kurtarılacak” şeklinde oldu. Ne pahasına olursa olsun yürütülen bir savaştı; bütün savaşlar gibi acımasızdı.
Suriye hükümetinin 20 Şubat’ta Afrin’e Halk Güçleri’ni göndermesinin ardından Britanya’nın eski Şam Büyükelçisi Peter Ford “Suriye hükümetinin Suriye’nin toprakları üzerindeki egemenliğini son kilometresine kadar yeniden kazanma kararlılığı açık bir şey; bu gerçek bir hikâye” ifadelerini kullandı. Zamanında yani Batılı müttefikler cihatçılara ‘ılımlı devrimci’ güzellemeleri yaparken söyleseydi belki bir işe yarardı.
Suriye hükümeti başından beri kontrolden çıkan kentlerde artık işlerinin başlarında olmasalar bile memurların maaşlarını ödemeye devam etti. Çatışma bölgelerinde çöpler ‘huzur’ içindeki kentlerden daha özenle toplandı, elektrik ve su şebekeleri onarıldı. Bu, devletin, Suriye’nin her bir köşesinde ‘var olma’ iddiasının bir parçasıydı. Bugün Türkiye hükümeti, Suriye hükümetinin Suriye’nin bir kenti olan Afrin’e sevk ettiği güçleri “Teröristleri korumaya giden Şii teröristler” olarak lanse ediyor. Yalanların bir yerde kesilmesi herkesin hayrına olurdu ama maalesef takıntılı ve müflis politikaları haklı çıkarmak için Suriye’deki suç sicilini kabartmakta kararlılar. Ne var ki Afrin’e dair gerçeklere işaret etmek, işlenebilecek en büyük suç! Suriye’de adil bir fotoğraf çekersen ‘Esatçı’, Rusçu ya da İrancı, Kürt’ün hakkını teslim edersen ‘terörist’ damgasını yiyorsun.
***
Afrin’deki son duruma geçmeden bu acı hatırlatmayı yapmadan edemedim. Şimdi sorumuza gelelim: Suriye ordusuna bağlı hareket eden Halk Güçleri’nin Afrin’e girmesinin anlamı nedir?
Bu ne Şam açısından oyunu bitiren son sahnedir, ne de Kürtler üzerine inen son perdedir. Ama potansiyel olarak Ankara’nın hesaplarında ‘bozgun’ etkisi yapan yeni bir girdidir; denklem ister istemez değişecektir.
Kürt kaynaklar, Suriye yönetiminin Türkiye’nin saldırılarına karşı sınırları koruma çağrısına yanıt vererek güç gönderdiğini belirtmenin dışında, Şam’la varılan mutabakatın detaylarına girmiyor. Bunlar ortaya çıktıkça Kürtlerin Suriye’nin geneline model olarak sunduğu ‘demokratik özerklik’ projesinin kaderine ve Fırat’ın doğusundaki duruma olası yansımalarına dair bir şeyler söylemek mümkün olacak.
Her şeyden önce Afrin’de ortaya çıkan resim, ‘dost’, ‘müttefik’, ‘hasım’, ‘düşman’ safların geceden gündüze nasıl yer değiştirdiğini bir kez daha gösterdi. (Yazmaya fırsat olmadı ama bugünlerde Türkiye’nin desteklediği eski cihatçı dostlar da birbiriyle fena halde savaşa tutuşmuş durumdalar.)
Afrin’de son üç günde Abdullah Öcalan ile Beşar el Esad’ın portreleri ve YPG ile Suriye bayrakları yan yana geldi. Afrin rejimle ilişkiler açısından başından beri farklı bir çerçevede kaldı; ama geçmişte Haseke’de, geçenlerde Deyr el Zor’da karşı karşıya gelen hasımların uzantıları bugün Afrin’de birlikteler. Bu görüntü başlı başına çok şey ifade ediyor. İvedilikle Türkiye’nin planlarında değişikliğe yol açmasa da bu buluşmanın olası sonuçları olacaktır.
***
Kim nerede duruyor, kimin hesabına ne düşüyor sırayla bakalım:
– Astana sürecini korumak için Türkiye’yi direkt karşısına almak istemeyen Rusya, YPG ile Şam yönetimi arasındaki mutabakatta tuzunun olmadığını söylese de, Arap kaynaklar görüşmelerde Rusların da yer aldığını öne sürüyor. Mantıken Rusların dahli olmadan bu tür bir operasyonun gerçekleşmesi olası değil. Hatta Rusların Haseke ve Kamışlı’dan gelen YPG savaşçılarının Afrin’e transferinde rol aldığı söyleniyor. Rusya’nın Zeytin Dalı’na yeşil ışık yakarkenki en önemli beklentisi, ABD ile istenmeyen boyutlarda ortaklığı ilerleten Kürtleri Şam’la uzlaşmaya mecbur bırakmaktı. Bu şekilde Ruslar muradına ermiş oldu. Yani, hem Türkiye’ye Suriye macerasının sınırlarını gösterdi, hem de Afrin’e Suriye güçlerinin gelmesini sağladı.
– Her ne kadar Rusların Türkiye’ye fazla alan açtığını düşünse de, İran’ın oyun planı da Moskova’nınkiyle paralel. İran, Kerkük’te sonuç getiren Ankara-Tahran yakınlaşmanın hatırına profilini düşük tutuyor. Fakat hem perde arkasındaki pazarlıklarda hem de sahada işin içindeydi. Arap kaynaklar, Rusya gibi, İran’ın da Şam ile Kürtler arasındaki anlaşmayı mümkün kılan bir pozisyonda olduğunu not ediyor.
– ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın son Ankara ziyaretinde hasıl olan Türk-Amerikan ortak mekanizması, İran, Rusya ve Suriye yönetimlerinin Zeytin Dalı’nın alacağı yeni boyutla ilgili endişelerini artırdı ve yanıt Afrin’den verildi. ABD’nin Türkiye’yi Menbic’e taşıma ihtimalini bertaraf etmenin yolu, Zeytin Dalı’nın önünü Afrin’de kesmekten geçiyordu.
– Ayrıca Türkiye’nin, Afrin’in sınır bölgelerine girmekle yetinmeyip Tel Rıfat üzerinden Cerablus-El Bab-Azez cebini İdlib cephesi ile birleştirme planı, Şam cephesinde ziyadesiyle tehlikeli bulundu.
– Suriye açısından da durum şu: Kürtlerle daha sert bir sürece hazırlanırken Türkiye’nin Afrin’e girmesi beklenmedik hızda yakınlaşmanın önünü açtı. Ayrıca YPG’nin Afrin’e güç kaydırması nedeniyle güçsüz kaldığı Halep’teki mahalleler de hükümet güçlerinin kontrolüne geçti. Sadece 2016’da cihatçı gruplar Doğu Halep’ten çıkartılırken YPG’nin kontrolü ele aldığı Hulluk, Ayn el Tel, Haydariye ve Bustan el Paşa Kürt bölgesi, Şeyh Maksud da hükümet güçlerine devredildi. Bu da Suriye yönetiminin ummadığı bir ödül sayılır.
– Kuşkusuz Afrin’deki işbirliği Şam’ın, bedeli Kürtler olan bir mutabakatla Türkiye’nin uzatacağı zeytin dalına uzak durduğunu gösterdi. Suriye’nin asıl kaygısı Türkiye’nin girdiği yerlerde kendi düzenini kurması, bu bölgeleri Suriye yönetimine devretmekten imtina etmesi ve dağınık haldeki silahlı örgütleri eğitip-donatıp ‘Suriye Milli Ordusu’ adı altında yeniden organize etmesi ile İdlib’de cihatçıların ağırlıkta olduğu gruplara desteğini sürdürmesi.
– Bu işin en belirsiz tarafı Kürtlerin bu ortaklıktan ne alacağıyla ilgili. Afrin’deki ortaklık Kürtlerle işbirliğini ilerletmede bir zemin işlevi görebilir. Bu konuda YPG kaynakları da olumlu mesajlar verdi. Ancak bu işbirliğinin, ABD’nin kendine nüfuz alanı olarak belirlediği Fırat’ın doğusuna nasıl yansıyacağını kestirmek zor. Suriye’nin petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70’i bu bölgede ve Şam için son derece önemli. Türkiye’yi Kürtlerden çok daha büyük tehlike olarak gören Şam’ın, Deyr el Zor gibi yerlere sıra geldiğinde tutumu farklı olabilir. Kürtler de Amerikan faktörünü kullanarak olası müzakere sürecinde masadaki yerini sağlam tutmaya çalışabilirler. Yani Afrin’de olduğu gibi Cezire, Kobani ya da Haseki’de YPG ve Suriye bayraklarını hemen yan yana görmek kısa sürede mümkün olmayabilir.
***
İran ve Hizbullah’ın eğittiği milis güçlerinin devreye girmesi, Türkiye-İran ilişkilerinde yeni bir gerilim sayfası açabilir. Aslında bu kaçınılmaz bir son gibi duruyor: Suriye’de krizinde son düğümlere gelinirken Rusya-Türkiye, İran-Türkiye ya da Türkiye-Suriye arasında yüzleşme riski daha görünür hale geliyor.
Afrin’de Suriye ordusunun devreye sokulmaması önemli bir tercihtir. Suriye ve müttefiklerinin Afrin’deki restleşmenin iki ülke arasında bir çatışmaya dönüşme riskini azaltmak için önceliği Halk Güçleri’ne vermiş olması muhtemel. Tabii Türkiye’nin Afrin’e giren güçleri vurduğu halde sevkıyatın kafile kafile sürmesi, bunların uçaksavarlar dahil ağır silahlarla cephe hatlarında konuşlanması, Türkiye’nin ilk konvoydan sonra dün bir konvoyu daha vurması korkulan senaryoyu yaklaştırıyor.
Bugün elimizdeki verilerle sadece birkaç metre ötesini görebiliyoruz. Ortadoğu’nun yarın sabah nerede uyanacağını kimse bilemez. Sonuçta dün Haseke ve Deyr el Zor hattındaki Arap aşiretleriyle bağları olan Suudi Arabistan ve ‘büyük patron’ ABD, İran’ın bölgesel nüfuzunu kesmek için Kürtlere bir misyon biçiyordu. Bugün Kürtler, İran destekli güçlerle aynı safta uyandı. Ortadoğu’da büyük laf insanı utandırır.
(Bu yazı Gazete Duvar'dan alınmıştır.)