Brezilya’da geçtiğimiz sonbaharda yapılan ve Lula’nın zaferiyle sonuçlanan Genel Seçimler sonrasında Brezilya Halk Cephesi (FBP) bileşeni Consulta Popular tarafından Kasım 2022’de yazılan seçim değerlendirmesini -bazı eksiklikleri içinde barındırmakla birlikte- hala güncelliğini koruduğu için okurlarımız için yayımlıyoruz...
Camila Murdek tarafından Siyaset Dergisi için gönderilen metnin Portekizceden İngilizceye çevirisini Marcos Galvão Siyaset Dergisi için gönüllü olarak yaptı. İngilizceden çevirisi ise Erkin Başer’e aittir.
1. Halk güçleri çok önemli bir mücadeleyi kazandı. Lula’nın seçim zaferi, Brezilya’daki neo-faşist hareketin ana liderliğini Cumhurbaşkanlığı görevinden uzaklaştırıyor. Halk sınıfların bu zaferini mümkün kılan, buna birçok farklı şekillerde dâhil olan herkesi tek tek selamlıyoruz.
2. Lula’nın seçilmesi, ülkedeki neo-faşist hareketin devam eden ilerlemesini yavaşlatma ve demokrasi ve halk güçlerinin kendilerini yeniden düzenlemesi için daha fazla zaman yaratma rolünü yerine getiriyor. Lula hükümeti ile birlikte devlet kurumlarında neofaşizmin ilerlemesine karşı mücadele etmek mümkün olacak; özellikle Bolsonaro’nun seçilmesi durumunda gelecek yıl iki yeni üye atayacağı Yüksek Federal Mahkeme başta olmak üzere. Daha az ölçüde aynı mücadele Ulusal Kongre’de “centrão”yu [Brezilya’da ideolojiden yoksun, sadece kişisel çıkarları önceleyen gerici düzen partilerinin genel adı] bölerek mümkün olacaktır. Ve diğer başka örneklerin yanı sıra emniyet güçlerinin merkezî yöneticiliklerine yeni isimlerin aday gösterilmesiyle mümkün olacaktır. Lula hükümeti ayrıca sendikalar, sol hareketler ve partilerde örgütlenme, mücadele ve siyasi eğitim için zemini iyileştirerek işçilerin ve halk kitlelerinin yaşamlarına fayda sağlayan önlemler alabilir.
3. Faşizm yine de güçlü ve saldırı halindedir. Ve sol, sosyal demokratlar veya sosyalistler zayıf ve savunmadadır. Ülkedeki mevcut eğilim faşizmin yükselişidir. Seçimlerde Bolsonarizmin aldığı sonuçlar (% 49,10) ve genellikle hafife alınan toplumsal kılcallığı, bu elverişsiz güçler dengesinin göstergeleridir. Neo-faşizm kendini yapılandırdı; kitle liderliğine sahip oldu, kimlik kazandı, silahlı kuvvetlerde ve askeri poliste biriken aktif deneyimiyle süregiden bir destek tabanına sahip oldu.
4. Başkanlık seçim zaferimize rağmen, neo-faşist hareket bu seçimlerde önemli bir büyüme sağladı. Ulusal Kongre ve eyalet hükümetlerinde zafer elde etti. Bolsonarizm ile bağlantılı partiler (PL, Republicos, PSC, Patriota, Novo, PTB) Temsilciler Meclisi’ndeki sandalye sayılarını 144’ten 154’e çıkardılar. Bolsonaro’nun partisi [PL, Liberal Parti], 2018’e göre 23 daha fazla federal milletvekili ile bu büyümedeki en büyük paya sahip oldu. PL, toplam 99 sandalyeyle son yirmi yılda Temsilciler Meclisi’ndeki en büyük parti grubuna bile ulaştı. Federal Senato’da Bolsonarizmin güçlenmesi daha da belirgin: 27 boş sandalyeden 13’ünü kazandı ve senatör sayısını 6 artırdı ve böylece senatodaki en büyük parti haline geldi. Merkez solun her iki mecliste de (Temsilciler Meclisi ve Senato’da) sandalye sayısını artırması gibi bazı başarılar elde ettiğine dikkat edilmelidir. Rio de Janeiro ve São Paulo’da PSOL [Sosyalizm ve Özgürlük Partisi] liderlerinin önemli oy oranlarına ek olarak; yerli, siyah, kadın ve LGBTQIA+’ların parlamenter temsillerinde de bir genişleme oldu. Ancak bu kazanımlar, Bolsonarizmin aldığı sonuçlarla uyuşmuyor. Eyalet hükümetleri seçimlerinde, neo-faşist hareket büyüyen tek güçtü. Bolsonarizm ile organik olarak bağlantılı valilerin sayısı 2018’de 4 iken bu seçimlerde 6’ya yükseldi (Paraná, Rio de Janeiro, Tocantins, São Paulo, Rondônia ve Santa Catarina). Merkez sol ise 9’dan 7’ye düştü. Sosyalist soldan adayların tüm alanlardaki seçim sonuçları hiç de etkileyici değildi. Bu, birkaç on yıldır dünya çapında deneyimlediğimiz karşı-devrimci dönemin bir yansımasıdır.
5. Seçimler aynı zamanda Bolsonaro’nun neo-faşist hareket içindeki liderliğini, muhalif kadroları cezalandırma ve yerlerine yenilerini getirme yeteneğini de kanıtladı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu, adaylar arasında ülke tarihindeki en küçük oy farkına sahne oldu. Lula 60.345.999 oy alırken Bolsonaro 58.206.354 oy elde etti; fark 2 milyondan daha az gerçekleşmiş oldu. Neo-faşist hareketin adayları, Kuzeydoğu hariç Brezilya’nın tüm bölgelerinde kazandı. Bolsonaro hükümetinden kopan eski bakanlar Luiz Henrique Mandetta ve Abraham Weintraub gibi isimler ise seçilemedi. Bazı durumlarda kötü sonuçlar da aldılar; örneğin Joice Hasselmann 2018’de 1 milyon oy almışken bu seçimlerde sadece 13 binde kaldı. Öte yandan, Eduardo Pazzuelo, Tereza Cristina, Tarcísio de Freitas gibi hükümetle aynı çizgide kalan isimler çok sayıda oy aldı ve seçildi.
6. 2016 darbesinden bu yana, neofaşizmin toplumsal tabanı, kendisini “gerçek bir parti” aracılığıyla ifade ederek daha örgütlü ve saldırgan hale geldi. Yeni bir seçim partisi kurma görevinin Bolsonaro için gereksiz olduğu ortaya çıktı. Brezilya neo-faşizmi, merkezi komuta ile sosyal ağlarda oluşturulan ve sürdürülen başka bir tür organik yapının dönemini başlattı. Ülkenin tüm eyaletlerinde eşzamanlı olarak uygulanan yüzlerce sokağa çıkma yasakları, kışlalar önündeki eylemler ve kamplar, artan yabancı düşmanı, kadın düşmanı, ırkçı, sol karşıtı ajitasyonlar ve her durumda sloganların keskin uyumu, neo-faşist hareketin biriktirdiği örgütsel kapasitenin ve bu yeni organik deneyimin göstergeleridir. Bu bağlamda hareketin tabanından ya da Roberto Jefferson ve Carla Zambelli gibi liderler tarafından uygulanan şiddet eylemleri olağanlaştırıldı ve teşvik edildi.
7. Neofaşizmin taktikleri, kurumsal muhalefeti darbeci eylemleriyle birleştirmek olacaktır. Bolsonarizm, hükümet genelinde ikili bir taktik sürdürdü. Demokrasiye yönelik tehditler, kurumlara ve elektronik oylama makinelerinin güvenilirliğine yönelik saldırılar, toplumsal tabanın seferber edilmesi vb. gibi illegal mücadele. Aynı zamanda hukuk mücadelesine yatırım yaptı; büyük burjuvazinin çıkarlarını ön planda tutarken sosyal yardımlar yoluyla tabanına ve hatta en yoksul işçilere de taviz verdi. Muhalefetteyken de bu taktiğe devam edecektir. Bir ayağı seçimden aldığı güçte olacak; diğeri ise Lula hükümetine verilen halk desteğini etkisiz hale getirmeye, burjuvazinin geleneksel aktörlerini temsil ettikleri sınıftan ayırmaya ve bir devlet darbesi için burjuva ve emperyalist desteği kazanmaya çalışmakta.
8. Bolsonarist neofaşizm tarafından yönlendirilen veya etki altında kalan muhalefet, Lula hükümetini neoliberalizmin katı sınırları içinde tutmayı amaçlayan burjuva fraksiyonlarına yardımcı olmak için işlevsel bir rol oynayacaktır. Burjuva fraksiyonlarının seçmen desteği Lula’nın adaylığına kaydırılsa bile; burjuvazinin mali kısıtlamalar, emek sömürüsü, özelleştirmeler ve çalışma ve sosyal güvenlik reformlarının sürdürülmesine ilişkin bir programa olan bağlılığı devam ediyor. Bu nedenle Lula, faşizme karşı en geniş cephe ile kazandığı zaferle hükümeti devralsa da birçok sektör neoliberal bir programın sürdürülmesini savunuyor. Bu, hükümete karşı sürekli bir tehdit durumudur, böylece “çizgiyi aşmaz”.
9. Latin Amerika’da son zamanlarda seçilen sözde ilerici hükümetlerde olduğu gibi, Lula hükümeti işçilerin yararına olacak önlemlerle ilerlemezse, kendisine miras kalan şu bitmek bilmeyen krizden sorumlu tutulmakla yüz yüze kalacaktır. Bu, Fernández hükümetine olan desteğin iki yıl içinde yüzde 70’ten yüzde 21’e düştüğü Arjantin’in durumuna benzer. Ya da Şili’de son Boric hükümetinin, rekor düzeyde bir gerilemeyle toplumun yalnızca yüzde 31’inden onay görmesine benzer. Peru’da Pedro Castillo sol örgütlerden uzaklaştıkça iktidarı kaybetme tehdidi altında kaldı. Son çalkantılı zamanlarda, Ekvador, Panama ve Haiti’de yüksek yaşam maliyetine karşı protestolar patlak verdi. Her ülkenin kendine özgü özellikleri bir yana, ekonomik krizden ve neoliberal modelden duyulan hoşnutsuzluk sayesinde seçilen hükümetler; yıpranma, kurumsal kriz ve sesini yükselten sağcı muhalefet senaryosuyla karşı karşıya kaldılar. Bu saldırılar ancak kitlelerin hayatlarını etkili bir şekilde iyileştirerek püskürtülebilir.
10. Faşizmin kozu, burjuva çıkarlarını gözetmesine rağmen halk sınıflarına nüfuz etmeyi başarmasıdır. Bununla birlikte, kitle desteğine bağımlılık da onun ana zayıflığıdır. İşte bu Aşil topuğuna vurarak onu yeneceğiz. Tarihsel olarak faşist hareket, bir yandan sahici memnuniyetsizliklere dayalı orta sınıf ve küçük burjuvazinin coşkusunu kanalize ederken öte yandan kırda ve şehirde işçi sınıfının bir bölümünü arkasından sürükleme veya hiç olmazsa onları etkisiz kılma işlevini üstlenir. Bolsonarizm de böyledir. Ancak burjuva programı, bu sınıfların içinde boğulduğu çelişkileri çözmeye muktedir değildir. Aksine iktidara gelmiş faşizmler, Bolsonaro’nun da gösterdiği gibi işçilerin yaşam standardını düşürme ve büyük sermayeye ayrıcalık tanıma eğilimindedir. Faşizmin genellikle halk sınıflarına verdiği tavizler bile, özellikle halk mücadeleleri yükseldiğinde manevra alanlarını daraltmaktadır. Faşizmin aşamadığı bu nesnel çelişkiler, faşizmin sabırlı ve azimli bir mücadele ile ezilmesi olanaklarını sunar.
11. Emekçi sınıflar son dönemlerde hep savunma halinde, hak gaspları devam etmekte. Sınıf için mücadele azminin göstergelerinden biri olan grev ve eylemlerin sayısı 2016’dan bu yana keskin bir şekilde düştü. En son genel grev ancak 2017’de gerçekleşmişti. Dieese’ye göre 2020 ve 2021 yıllarında ücret müzakerelerinin yüzde 95’i savunma gündemlerine sahipti. Bunların birçoğu işyerlerinin kapatılmasına karşı sözde “caydırıcı grevler” idi. Brezilya’daki düşük sendikalaşma oranı, on yılda daha da gerileyerek işçilerin yüzde 18’inden yaklaşık yüzde 10’una indi. Buna paralel olarak işçiler artan bir güvencesizlik ve işsizlik senaryosu deneyimlediler. Son zamanlarda işe almalar güvencesizlik temelinde gerçekleşiyor. İşçileri yalnızca en acil çıkarlarında birleştiren bir öncü, onların savaşma kapasitelerinin geri kazanılmasını hızlandırabilir.
12. Halk güçlerinin siyasi, programatik ve eylem birliğini yeniden ele almak gerekmektedir. Neoliberalizmin kıskaca aldığı bir hükümetin sınırları içinde kalmak, neo-faşizmin sistem karşıtı söylemini besleyecek ve gelecekte kitlelere nüfuz edecek olan hayal kırıklığının en önemli uyarıcıdır. Popüler örgütler, proletaryanın ve diğer halk sınıflarının nezdinde siyasî ve ideolojik tartışmalarında etkisiz kaldılar. Hükümeti faşizmin saldırılarına karşı korurken sınırlarını aşan, proletaryayı etkili bir şekilde harekete geçirebilecek ve faşizm tarafından ele geçirilen mevzileri kurtarabilecek bir politika inşa etmek gerekiyor. 2016 darbesine karşı verilen mücadeleler esnasında kurulan Brezilya Halk Cephesi (FBP) deneyimi, kolektif bir liderliğin geliştirebileceği siyasî eylem potansiyelini ortaya koymuştur.
13. Neo-faşizme karşı mücadelede, Bolsonarizmi “pasifleştirme” taktiği ile onunla yüzleşme taktiği arasında bir tercih yapmak gerekecektir. Bolsonarizmin suçlarının cezalandırılması ve kurumların faşizmden arındırılması ve silahsızlandırılması hayatî önem taşımaktadır. “Pasifleştirmeyi” savunanlar, daha sonra, biz daha kötü durumdayken yapılacak kaçınılmaz bir yüzleşmeyi erteliyorlar. Daha güçlü ve daha şiddetli bir düşmana karşı mücadele vereceğimiz önümüzdeki çalkantılı dönemde, Brezilyalı öncünün siyasi yüzleşme anını ve ayrıca bekleme ve geri çekilme anını akıllıca seçme sanatını geliştirmesi gerekecek. Düşmanın doğru siyasi hedeflerini, en savunmasız olanları nasıl seçeceğini bilmeli; ona saldırmak için güçleri yoğunlaştırmalıyız. Faşizme karşı mücadele, hata kabul etmeyen gerçek bir siyasi savaştır.
14. Seçim sonuçlarının savunulması, Bolsonaristler tarafından işlenen suçların cezalandırılması ve Lula’nın kampanyasındaki en acil vaatlerin yerine getirilmesi, şu anda mücadelenin temel görevleridir. Lula’nın yemin törenini garanti altına almak için sokaklara çıkmak, faşist ve neoliberal saldırının önümüzdeki dönemde gerektireceği direniş halinin ve daimi seferberliğin hayata geçirilmesine yardımcı olacaktır. Bu seferberlik, neo-faşist hareketin hükümet döneminde işlediği suçların soruşturulmasına ve cezalandırılmasına da yardımcı olabilir. Bolsonaro’nun kendisi, başkanlık koltuğunun altında elbette birçok suç saklıyor. Ancak neofaşist liderliği cezalandırmak kısa vadede kolay olmayacaktır. Çünkü mesele sadece bir yargısal hüküm değildir; aynı zamanda onu demoralize etmek ve zayıflatmaktır. Seçimler sırasında ve sonrasında yasadışı eylemlere liderlik eden ve darbecilerle işbirliği yapan PRF müdürünün son durumunda olduğu gibi en iyi yol; önce en zayıf, en çok ifşa olmuş ve de sembolik halkaları seçmektir. Son olarak, Lula’nın kampanyasında vaat ettiği önlemlerin bizim kucağımıza düşmesi beklenemez. Burjuvazinin baskısı ve tehdidi altındaki hükümetin bu zor durumu, bu önlemlerin kazanılmasını gerektiriyor.
Önümüzdeki gündem özetle şöyledir:
a) Seçim sonuçlarının savunulması;
b) Federal Karayolu Polisi (PRF) müdürünün soruşturulması ve cezalandırılması;
c) Aile Yardımı’nın (Bolsa Família) 600 R$’a yükseltilmesi, artı her çocuk için 150 R$;
d) Asgari ücrete enflasyon ayarlaması yapılması,
e) 5.000 R$’ın altındaki ücretlerin gelir vergisinden muaf tutulması.
15. Önümüzde faşizme karşı uzun soluklu bir mücadele var. Ancak bu mücadele halk sınıflarının zaferiyle sonuçlanacaktır. Tarih, faşizmin yıkımını getirebilecek şeyin, bazen en acımasız aşamasında kitlelerin harekete geçmesi olduğunu göstermiştir. Şu anda popüler örgütlerin, örneğin seçimlerden sonra Bolsonarizm tarafından gerçekleştirilen yüzlerce sokağa çıkma yasağıyla yüzleşme kapasitesine sahip olmadığını kabul etmek gerekiyor. Bununla birlikte, işçilerin söz konusu yasakları kaldırmak ve faşistleri kovalamak için anlık da olsa imkânlar yaratması, bize proletaryanın sınıf içgüdüsüne olan inancımızı yeniden kazanmamız gerektiğini hatırlatıyor. Önümüzdeki dönemde genel seferberlik çağrılarımız önemli olacak ama yetersiz kalacaktır. Kitlelere açılmak, faşizmin etkilemeye çalıştığı tüm halk kesimleriyle yeniden temas kurmak, faşizmi onların gözünde itibarsızlaştırmak, son derece organik ve sağlam siyasi bağlar kurmak, tüm bunlar işçi sınıfının gücüne olan inanca canlılık kazandıracak görevlerdir. Bunlar, siyasi öncülerin sürdürdüğü ve geliştirdiği, uzun bir mücadele sonunda bize zafer kazandıracak temel görevlerdir.