HÜLYA KAVUK yazdı: “Türkiye halkları ve emekçileri, bütün baskı ve usulsüzlüklere rağmen 16 Nisan Referandumu’nda Hayır sesini yükselterek “tek adam diktatörlüğü”ne geçit vermeyeceğini bir kez daha göstermiştir.”
HÜLYA KAVUK
Adına referandum denilen ancak iktidar tarafından önümüze tek seçenek olarak “Evet”in konulduğu bir oylama oyunu dün sonuçlandı.
Neler yaşadık referandum çalışmaları boyunca hep birlikte bakalım istiyorum.
Basın tamamen “Evet”e çalıştı. Bizim vergilerimizle yayın yapan TRT sadece iktidar ve Saray’ın sesi oldu. Altı milyon oy almış bir partinin eş genel başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Sadece HDP ve bileşenlerinden yaklaşık 10 bin kişi cezaevlerine dolduruldu. Neredeyse her gün her ilde terör operasyonları adı altında “Hayır” diyenler gözaltına alındı. Sokak ortasında polis Hayır bildirisi dağıtanlara “Evet bildirisi dağıtabilirsiniz. Ancak Hayır bildirisi dağıtamazsınız” diyerek saldırdı. Üniversitelerde hayır diyen akademisyenler ve öğrenciler gözaltına alındı. Hayır diyenlerin kurduğu stantlar belediyeler tarafından söküldü. Adliye binalarında avukatlara polis saldırdı. Eli bıçaklı, sopalı, silahlı sivil faşistler hayır diyenleri sokak ortasında polis gözetiminde yaraladı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı Hayır diyen herkese bütün konuşmalarında “terörist” damgası vurdu. Kısacası devletin bütün olanakları, polisi, askeri “Evet” kampanyası için açıktan kullanıldı.
Saray ve iktidar, milletvekillerini, birçok parti yöneticisini, gazetecileri, akademisyenleri, kısacası kendi gibi düşünmeyen herkesi cezaevlerine doldurarak uyguladığı bütün baskılara rağmen ancak yüzde 51 evet oyu alabildi. Sizce “Hayır” diyenlere uygulanan bunca baskıya rağmen elde edilen bu sonuç iktidarın beklentilerini karşıladı mı? Peki bu sonuç toplumsal bir uzlaşma gerektiren yeni bir anayasanın meşruiyeti için yeterli mi? Her iki soruya da cevabınızın Hayır olduğunu duyar gibiyim. Bütün bu baskılarla yürüyen referandum çalışmalarından sonra elde edilen sonuç hele de söz konusu sistem değişikliği olunca kesinlikle meşru değildir. Sandıklarda tutanak altına alınan yüzbinlerce usulsüz oy kullanımının yanı sıra YSK’nın “Mühürsüz oy pusulalarını kabul edeceğiz” açıklaması da ne yazık ki hukuksuzluğun en üst boyutudur. Referandum, iktidar tarafından hile ve usulsüzlükler ile kıl payı kazanılmıştır. Ancak bu tablo aynı zamanda iktidara halkın verdiği kredinin bittiğini de bizlere göstermiştir. AKP’nin ve Saray’ın erimesidir bu sonuçlar.
Bugünden sonra iktidar nasıl davranır ne yapar bilemem. Ancak eskisi kadar rahat olamayacakları kesin gözüküyor. Halklar sandıkta kullandığı oyların akıbetini sokakta sormaya devam ederse iktidar ve borazanlarının işi zor. Biz emekçiler ve ezilen halklar üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.
Türkiye halkları ve emekçileri, bütün baskı ve usulsüzlüklere rağmen 16 Nisan Referandumu’nda Hayır sesini yükselterek “tek adam diktatörlüğü”ne geçit vermeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bizlerin inançlarını, kimliğini, dilini görmezden gelen “tek millet, tek vatan, tek dil” dayatması yapan, Kürt illerinde halkın evini başına yıkan, sivil katliamlar yapan, yüzbinlerce insanı göçe zorlayan, Suriye’de sivilleri katleden IŞİD çetelerine silah ve lojistik destek sağlayan iktidar bu sonuçlarla ezilen yok sayılan bütün halkların “Hayır”ını almıştır. Bugünden sonra bizleri ezerek, kardeşi kardeşe kırdırarak, savaşları yaygınlaştırmaya çalışarak ve zaten yoksul olan bizleri daha da yoksullaştırarak saraylarında yaşayanlara, dilimize, kültürümüze, inancımıza dil uzatanlara karşı mücadelemizi daha da güçlü sürdüreceğiz. Asıl kazanan ezilen, yok sayılan ve isyan eden halklar, sömürülen ve sefalete mahkum edilen emekçiler olacaktır.
Demokratik, eşitlikçi bir anayasa ancak ve ancak toplumsal bir mutabakatla yapılabilir. Ve biz bu ülkenin mücadele edenleri demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, barışçıl bir ülke yaratana mücadele etmeye devam edeceğiz.