Eski MİT Müsteşarı Emre Taner, TBMM’de 15 Temmuz darbe girişimini aydınlatmak için kurulan komisyona bilgi vermişti. Emre Taner’in, ”FETÖ” terör örgütünün oluşumuna ve gelişimine dair yaptığı açıklamaların tam metnini paylaşıyoruz.
Eski MİT Müsteşarı Taner'in TBMM 15 Temmuz darbe girişimi komisyonuna yaptığı konuşmanın tam metni!
BAŞKAN – Evet, toplantıyı açıyorum.
Sayın Emre Taner, hoş geldiniz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Efendim, toplantımıza başlamadan önce görsel basın çekim yapıyorlar. Daha sonra özgeçmişinizi takdim edecek Mihrimah Belma Satır Hanımefendi, İstanbul Milletvekilimiz. Daha sonra da sizin kısa bir takdiminizi bekleyeceğiz inşallah bu Komisyonun muhtevası çerçevesinde.
Evet, kameraman arkadaşlarımız görevlerini tamamladılarsa onlara teşekkür ediyoruz.
Basın mensuplarına teşekkür ediyoruz.
Sayın Taner, şimdi özgeçmişinizi takdim edeceğiz. Buyurun Mihrimah Belma Satır Hanımefendi.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Müsteşarım, hoş geldiniz. Emre Taner, 1942 yılında Diyarbakır’da doğdu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu, 1967 yılında Millî İstihbarat Teşkilatı'na girdi, Bursa ve İstanbul Bölge Başkanlığı görevlerinde bulundu. 1987 yılından it ibaren İstihbarat Başkanlığı ve 992 yılından it ibaren müsteşar yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1994 yılında yurt dışı göreve atandı. 1999 yılında Müsteşar Operasyon Yardımcılığına ve 15 Haziran 2005 tarihinde MİT Müsteşarlığına atanan Emre Taner, 29 Mayıs 2010 tarihinde bu görevden emekli olmuştur.
Komisyonumuza hoş geldiniz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Taner, malumlarınız olduğu gibi, 15 Temmuz 2016 tarihinde cumhuriyet tarihinin en uzun gecesini yaşadık, yüzyıllık birikimimizi çalmak istediler, yüzyıllık geleceğimizi, hayallerimizi suya gömmek, karartmak istediler. Önce adlarına “hizmet” diyerek, “ibadet” diye yola çıkanlar, sonra “hizmet” diyerek yola çıkanlar, ardından da bunu t icaretle beraber istismar noktasına taşıyanlar son noktada son kertede de ihanetle sonuçlandırdılar. Demokrasiye, seçilmiş iradeye, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı bir darbe girişiminde bulundular. Maalesef en kanlı darbelerden bir tanesiydi. Bütün darbeler kötü, bütün darbeler… nefret edilmesi gereken, kınanması gereken hareketler. Maalesef ülkemizde de 1060’dan bugün kadar oldukça fazla darbe oldu. Bu son darbeyle ilgili 4 parti Türkiye Büyük Millet Me clisinde temsile edilen Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Halkların Demokratik Partisi birlikte bir önerge vererek 15 Temmuzla ilgili araştırma komisyonu kurulması teklif ettik ve böylece kuruldu. 9 AK PARTİ, 5 CHP, 1 MHP, 1 HDP milletvekiliyle beraber 15 kişi birlikte bir aydır çalışıyoruz.
Şimdi bu yapı yaklaşık elli yıllık bir yapı. Bu yapının başlangıcından bugüne kadarki tüm serancamını, safahatını incelemek istiyoruz. Nasıl buralara geldiler, arkalarında kimler vardı, hangi saiklerle buralara evrildiler, bunları araştırmak istiyoruz. Aynı zamanda 15 Temmuz gecesini teferruatlı biçimde açıklığa kavuşturmak ve de en azından kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Bir diğer yandan da bir daha darbe olmasın diyerek mevzuatlarımızda, yönetmeliklerimizde, kanunlarımızda ve Anayasa’mızda ne tür değişiklikler yapmamız gerekiyorsa onları yapalım diyerek bu Komisyon kuruldu. Bugün de zatıalinizi davet etti, MİT Müsteşarlığı yapmış bir kişi olarak, devletin çok önemli makamlarında görev deruhte etmiş bir kişiyi davet ediyoruz. Sizden istirhamımız şu: On beş yirmi dakika kadar bir süreniz var. Bu süre zarfında gerek bu yapıyla ilgili gerekse 15 Temmuzla ilgili bilgilerinizi Komisyonla paylaştıktan sonra milletvekili arkadaşl arımız, değerli milletvekilleri size sorular tevcih edecekler. Ardından da karşılıklı olarak siz sorulara cevap vereceksiniz. Daha sonra da tamamlamış, nihayete erdirmiş olacağız.
Buyurun efendim, söz sizde.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Araştırma Komisyonunun değerli üyeleri, zamanınızı fazla almamak hasebiyle kısa bir sunum yapmak istiyorum. Aslında FETÖ’ yle ilgili o kadar çok şey konuşuldu ki o kadar çok şey yazıldı ki âdeta bilinmeyen kalmadı gibi ama bazı karekteristik noktalar üzerinde durmakta yarar görüyorum.
Malumunuz olduğu veçhile, grup genel Nurculuk platformu içerisinde 1960’lı yıllardan itibaren dikkatimizi çekmeye başlamış, 1970’li yılların başına gelindiğinde çok farklı bir grubun harekete geçtiğini, gelişim süreci içerisinde olduğunu görmüşüz. O tarihlerde tabii ki demokratik bir görüntü, fevkalade insancıl bir yaklaşım, terörün kenarından dahi geçmeyen, en ufak bir terörle ilgili bağlantısı dahi kurulamayan bir yapı.
Genel öğreti içerisinde medrese eğitiminin, medreselerdeki dinî faaliyetlerin yeterli olmadığını görüp bunun dünyevi kısmıyla da ilgi kurmak, insanlarını, üyelerini daha iyi bir şartta yetiştirebilmek ve “okullaşma” adı altında yeni bir süreci gündeme getirmek suretiyle 1970’li yıllardan it ibar en grubun farklı bir kulvara girdiğini görüyoruz.
Eğitim en önemli unsur o dönemlerde. Çok iyi adamlar seçiliyor, çok iyi eğitiliyor, çok iyi yerler için hazırlanıyor; bu, dikkatlerden kaçmıyor. Hareketin prensiplerinin yeniden belirlendiği bir dönem 1970’ li yıllar. 1975’ li yıllara geliyoruz: Fetullah Gülen’in İzmir’e Aliağa vaizliğine gelişi, İzmir Merkez vaizliğine gelişi. Farklı bir yapı çıkıyor karşımıza. Yabancı ülkelerin birçok servis mensubu “diplomat” kisvesiyle, çeşitli maskelerle konuyla ve grupla ilgilenmeye başlıyorlar. 1975’ li yıllar bu ilgilerin en çok arttığı ve başladığı yıllardır. Amerikalıları görüyoruz, başkalarını görüyoruz, değişik kitle iletişim örgütlerini görüyoruz.
Aranan nedir? Aranan, o yılları gözünüzün önüne getirirseniz, iyi hu ylu, iyi yüzlü İslam’ ın arayışı, Batı bunu arıyor, bunu Fetullah Gülen üzerinde denemeye çalışıyor, “Acaba olabilir mi?” diye bakıyor. Angajmanlar başlıyor, temaslar başlıyor. İzliyoruz, gözlüyoruz, ortada terör yok, bir suça bulaşmışlık yok, yasa dışına çıkılmışlık yok; sadece ziyaret tarzında yürüyen faaliyetler. Ancak 1980’ li yıllara gelindiği zaman İslam’ ın yanı sıra Türklük şuurunun da daha çok öne çıkarılmaya başlandığını görüyoruz ve ülke içinde ve dışındaki okullaşma faaliyetlerinde de büyük bir hız lanma müşahede ediyoruz. Hatta, tabiri caizse, o dönemde bu okullaşma faaliyetini bir misyoner faaliyeti tarzında da yorumlamak mümkün olabiliyor, yabancı etkisinde bir misyoner faaliyeti. Çok ucuz f iyatlarla, çok ucuz ücretlerle, çok ucuz maaşlarla oradak i insanların bir lejyoner gibi, f isebilillah, büyük gayretlerini görüyoruz.
1975’li yıllar, bu minval üzere, hareketin içte ve dışta gelişmesiyle devam ediyor. Örgütün f inans kaynaklarında da çok gelişmeler görüyoruz, açılımlar görüyoruz. Yetişmiş kadrolar ın meydana getirilmesiyle daha sonra bürokraside yer alma gayretlerini izliyoruz, onu görüyoruz. Ortada henüz kanunsuzluk yok. Bu modern görüntü, yasalara saygılı tavırlar ve terörün dışında bir çizginin benimsenmesi ülke içinde de, dışında da çeşitli çevr eler tarafından hareketin o dönemde âdeta bir hoşgörü ve toleransla karşılanması sonucunu doğuruyor. Bu “hoşgörü” ve “tolerans” kelimesinin altını çiziyorum; daha sonra bu, bazı çevreler tarafından “himaye” tarzında da ifade edilebiliyor.
12 Eylül 1980 darbesi grubun genel Nurculuk platformundaki ayrışmasını daha da hızlandırıyor. Çok ilginçtir, Gülen cemiyeti 12 Eylül darbesine “evet” diyenlerdendir. Diğer Nurcu gruplar “hayır” demişlerdir. Gülen neden “evet” demiştir, düşünülür, tartışılır, cevapları da bulunabilir.
Bu “evet” in faydaları olmuştur, sıkıyönetim uygulamalarında örgüt en az zararla çıkmıştır, en önemli gelişimini de bu dönemde sağlamıştır. Özellikle okullarda ve eğitim faaliyetlerinde örgütün sıkıyönetim döneminde de yol aldığını görüyoruz.
FETÖ örgütünün en büyük özelliği, bizim düşüncemize göre, çok ciddi bir dış destek bulabilmesidir. Bu desteği bulmuştur. Hiçbir İslamcı grup bu ölçüde bir dış destek bulamamıştır. Bütün bu gelişmeler, her safhasında, yasa dışına henüz büsbütün çıkılmamış olmasına rağmen, geleceğe dönük potansiyel bir tehdit anlamında tarafımızdan izlenmiştir ve birçok devlet takdimlerinde de bu hâller dile getirilmiştir. Özellikle yaygın bir kadro hareketinin devlet kurumlarında yer almaya dönük neticeler vermesi, faaliyetin gerçek amaçları noktasında tarafımızda tereddütlere mahal bırakmış ve hareket o tarihlerde, yasa dışı bir muhteva sergilememesine rağmen, Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından, kaydıihtiyatla da olsa, izlenmeye devam edilmiştir.
Bu dönemde Teşkilatımızın konuya duyarlılık göstermesi örgüt üzerinde olumsuz bir sonuç doğurmuş, ülke içinde yeterli faaliyetin sergilenemeyeceği fikrinden hareketle Gülen’in Amerika’ ya nakli konusu gündeme gelmiştir. Bu görüşme, örgütün dış destek sağlama ve hareket kabiliyeti ne önemli katkılar getirirken bizim kontrolümüze de zorluklar vermiştir. Örgüt bu tarihten küresel bir enstrüman niteliğini daha da güçlendirmiştir. Bir başka deyimle: Küresel sermayenin izdüşümü konumuna âdeta getirilmiştir.
2000’li yıllar, örgütün giderek güçlenen kadroları, büyüyen mali imkânları ve daha geniş bir alanda manevra yapabilme olanaklarının artmasıyla liderliğin daha iri emeller doğrultusunda yeni hedeflere yönelmek istedikleri düşüncesini de güçlendirmiştir. O yılları hatırlarsak, dehşetli b ir bilgi kirliliği ortalığı toz dumana çevirmiş, bürokraside savcı -hâkim-polis üçlüsünün FETÖ kaynaklı senaryolar çerçevesinde devleti kontrol altında tutabilme gayretlerinin arttığı görülüyor. Uysal görünümlü hareket, arzuladığı sonuçları alabilmek noktasında, âdeta taarruzi bir nitelik kazanmaya başlıyor. Ve 2009 yılı geliyor, bize göre ilk kırılma yaşanıyor. Çeşitli alanlarda yapılan algı operasyonlarına MİT Erzincan Bölge Ünitesine yönelik düzmece bir faaliyetle yeni bir veçhe ekleniyor. Erzincan olayı, tarafımızdan daha sonra yapılacağı öngörülen daha iri baskı yönlendirme, yanıltma ve dağıtma çabalarının başlangıcı olarak değerlendiriliyor. En güçlü şekilde, o dönemde, devlet nezdinde seslendiriliyor ancak yeterli yansıma yaratılamıyor. Bunu Diyarbakır ve Batman’daki benzer zorlamalar izliyor. Savcı -hâkim-polis üçlüsünün durdurulamaz çalışmaları hız kazanıyor. 7 Şubat olayı, belirttiğimiz tahminlerimizin yeni bir sonucu oluyor. Bu defa hedef büyütülerek MİT müsteşarları ve personeli üzerinden devletin ve Hükûmetin tepe noktaları zedelenmek ve yargıya taşınmak isteniyor.
7 Şubatın bir diğer önemli amacı: Yeterince ele geçirilemeyen gizli serviste tepeden vurmak ve iş yapamaz hâle getirmektir. Aslında istenen, canlı kaynaklar aracılığıyla istihbari faaliyet yürüten bir yapıyı büsbütün işlevsiz hâle getirmek, itibarsız kılarak cezalandırmak ve nihayetinde de tasfiye etmektir. FETÖ örgütünün en belirgin şekilde yöntem değiştirdiğini 7 Şubatta görüyoruz. Artık örgüt iyi yüzünü, sözde demokrat görünümünü terk ederek yeni nesil bir terör örgütü olma kulvarına süratle giriyor. Tabiatıyla yasa dışına taşan bu saldırgan hareket devletin de karşı önlemler alma ve örgütle mücadeleyi başlatmasını zaruri kılıyor. Karşılıklı mücadele böylece hız kazanıyor.
17-25 Aralık, 7 Şubatın rövanşist duygularla daha geniş boyutlu bir tekrarıdır. 15 Temmuz ise büsbütün, insicamını ve geleceğe dönük emellerini kaybetmeye başlayan örgütün gerçek yüzünü açık bir şekilde ele verdiği tarihtir. Artık karşımızda her türlü acımasızlığı gös terebilecek küresel bir oluşum söz konusudur.
Başlangıçtan it ibaren FETÖ örgütü yasa dışına çıkmasa da ve bir terör örgütü görüntüsü vermese de, biraz evvel ifade ettiğim gibi, MİT tarafından diğer örgütler gibi izlenmiş ve stratejik anlamda birçok bilgi i lgili devlet kurumlarına değişik ortamlarda sunulmuştur. Bu husus kayıtlarla sabittir. Ancak öncelikle ve samimiyetle ifade etmeliyiz ki olayın 15 Temmuzda yaşanan boyuta geleceğini gösteren bilgiler alınamamıştır ve hatta 7 Şubata kadar tahmin dahi edilememiştir.
Bu arada başka bir hususa değinmek istiyorum: MİT stratejik anlamda bilgi toplayan ve bunları analiz eden bir kuruluştur. Fakat geçmiş yıllardaki gelişmeler ve mecburiyetler Teşkilatı ağırlıklı olarak iç güvenlik istihbaratına itmiş ve dar kadrolarca bu alanların kontrolü de yeterince yerine getirilememiştir.
Zamanın bir eleştiri değil biz öz eleştiri zamanı olduğuna inanıyoruz. Yeterli olamamanın başka sebepleri de vardır, onu da izah etmek istiyorum. Zaman zaman istihbarat eksikliği üzerinde dur ulur. Kırk dört sene bu Teşkilatta çalıştım, yedi senedir de emekliyim. Elli bir yıldır MİT’ in verdiği istihbaratın yetersizliği konuşulur. Zaman zaman bu doğrudur da, eksik taraflar hep olmuştur ama şu sorulmamıştır: İstihbarat eksikliği kurumlaşma eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu, sadece istihbarat teşkilatları ve güvenlik örgütleri için değil, icrai organlar için de geçerlidir. Siz istihbarat eksikliğini kurumlaşma eksikliğine bağlarsanız, kurumlaşma eksikliğini gideremediğiniz sürece bu istihbarat eksikliğini elli bir yıldır gideremediğiniz gibi gene gideremezsiniz.
Dönüyorum, başka bir noktaya geliyorum: Ülkemizde istihbaratın merkezî bir anlamda patronu belli değildir. Kâğıt üzerinde MİT vardır, hesap sorulacağı zaman da MİT akla gelir ama güvenlik ist ihbaratının diğer enstrümanları ve diğer unsurları ortada yoktur. Bugün kırsalı en güzel şekilde kontrol edebilen jandarmadır; her yerde karakolu vardır, yaygın kadroları vardır, şehirler ve kent merkezleri polisin ciddi kontrolü altındadır. Çok sınırlı stratejik istihbarat yapmakla mükellef bir kurumu siz böyle bir coğrafyada, Türkiye coğrafyasında güvenlik istihbaratının büsbütün sorumluluğu altına aldığınız zaman yetersizlik hâliyle ortaya çıkar. Çok açıktır. Binlerle çalışan polise karşılık ikiler, üçler, dörtler, beşlerle çalışan MİT unsurları; mümkün değildir. Güvenlik istihbaratının mutlaka adının konması gerekiyor. Ayrıca, çok seslilik ve çok başlılık güvenlik bürokrasisinde, geçtiğimiz yıllarda, bize çok zarar vermiştir. Herkes konuşmuştur, herkes b ir şey yapmıştır, hâlbuki böyle değildir. Dünyanın hiçbir yerinde birçok istihbarat teşkilatı aklının erdiği gibi, kendilerine göre çalışmaz, mümkün değildir. Bütün bilgilerin bir yerde toplanması gerekir. Merkezî İstihbarat Teşkilatı Amerika’da neden “mer kezî” adını almıştır? Adı üstünde, bütün bilgilerin toplandığı merkezdir. Aslında Millî İstihbarat Teşkilatının adı yanlıştır, “devlet istihbarat teşkilatı” olması gerekir, “merkezî devlet istihbarat teşkilatı” olması gerekir.
Şimdi, MİT nasıl çalışıyor? MİT kendi haberlerini toplar, oturur, onları kıymetlendirir, raporlarını yazar, gönderir. MİT’e polisten, jandarmadan, askerden, başka bir yerden, hiçbir kuruldan doğru düzgün bilgi gelmez. Aslında gelmesi gerekir. Millî güvenlikle ilgili planların hazırla nmasına esas olacak temel bilgilerin tamamının toplanıp ilgili kurumlar tarafından Millî İstihbarat Teşkilatına gönderilmesi gerekir. Bu yoktur. Türkiye’de MİT’ in istihbaratı ayrıdır, polisin istihbaratı ayrıdır, jandarmanın istihbaratı ayrıdır. Büyük bir kopukluk, büyük bir sıkıntı. FETÖ başta olmak üzere, ilgili kurumlara sızmak için bundan daha güzel bir f ırsat olamaz ve bu da yapılmıştır.
Gene o sıkıntılı yıllara temas etmek istiyorum. MİT polis, asker ve jandarma marifetiyle, belki başkaları tarafında n da kontrol altına alınıyor; devlet, devlet içinde birbirini kontrol ediyor; 2000’ li yıllar. Dinlemeler önümüze geliyor. Şimdi, öyle bir hadise ki, yani siz örgütsel bütünlüğünüzü, bilgi bütünlüğünüzü ve kişisel güvenliğinizi sağlayabilmek için bir mücade le verirken istihbarat nerede kalacak, yıkıcı hedeflerle uğraşmak nerede kalacak? Aşamıyoruz bunu. Ortaya getiriyoruz. O dönemin başbakanları, cumhurbaşkanları ilgi duyuyorlar, yardımcı oluyorlar fakat bir türlü kurumların birbirini kontrol mekanizması ortadan kalkmıyor. Sebebi: FETÖ ve ona benzer örgütlerin buralarda tuttukları yerler ve köklerdir.
Güvenlik bürokrasisindeki dağınıklığın giderilmesini, kurumların yeni baştan elden geçirilmesini öneriyoruz. Habire reorganizasyon yapılıyor. Kozmetikle, makyajla durumu idare ediyoruz. Evvela organize olalım, reorganizasyon sonra gelsin. Bugün güvenlik bürokrasisi organize olamamıştır, henüz bu süreci aşamamıştır. Evvela bir organizasyon, ondan sonra reorganizasyon veya başka şeyler. Bunun üzerinde mutlaka durulması gerekiyor.
Evet, Silahlı Kuvvetlerle ilgili bir hususu da burada belirlemek istiyorum. Malumunuz, 1992 ’ ye kadar MİT tamamen askerî bir yönetim tarafından idare edilmiştir; Saygıdeğer İ lker Paşam da bunu buraya geldiklerinde ifade etmişlerdir. 1992 yı lından sonra Millî İstihbarat Teşkilatı bir sivilleşme sürecine girmiştir doğal olarak ve doğru olarak. O tarihten bu yana da aynı süreç devam etmektedir.
Şimdi, “1992 yılında böyle bir sivilleşme sürecine geçiş -ifadeye göre- FETÖ’ yle ilgili istihbaratın zafiyetine sebebiyet vermiştir.” diye bir algı çıkıyor ortaya; böyle bir şey yoktur. O Teşkilatta kırk dört sene çalışan bir insan olarak, 1992 öncesinde de -1966 yılına kadar olan süre için söyleyebilirim – bir istihbari zafiyet olmamıştır. Yani istihbari zafiyet olmamıştır derken, belki kaliteli bilgilere ulaşmada zorluklar olmuştur ama askerin veya sivilin yönetmesinden kaynaklanan bir tarz farkından başka hiçbir istihbari gerileme söz konusu, bize göre, olmamıştır, bu fevkalade açık bir olaydır. Yani, bu rada kurumun işleyişi ve sistemin sıkıntıları halledilmeden asker -sivil adı altında bir ayrışmanın getirdiği zararın ve faydanın ortaya konması mümkün değildir.
2005 yılında Müsteşar olduğum zaman, zamanın Genelkurmay Başkanı Sayın Özkök bana bir asker müsteşar yardımcısı atamak istediklerini, 50 de kurmay albay vererek Teşkilatta, işte, mütevazı bir yapı oluşturmak istediklerini ifade etmişlerdi. Biz bunu kabul etmedik. Zaten dönemin siyasi iktidarı da, o dönemin Cumhurbaşkanı da, diğer ilgili kurumlar da konuya sıcak bakmamışlardır. Bunun temeldeki sebebi bizce kuruluşundan it ibaren askerî yönetimde olan bir teşkilatın 1992 yılında sivilleşmesi suretiyle askerin elinden çıkması gibi bir izlenim doğmuştur. Bu aslında doğru bir izlenim değildir; elden çıkmamıştır, hiçbir şey çıkmamıştır. MİT Başbakana bağlı bir kuruluştur, Başbakanın şahsına bağlı bir kuruluştur, doğrudan doğruya Başbakana bilgi verir. Onun haricinde, tabii ki MİT’in bilgi vereceği diğer makamlar da kanununda, yasasında belirlenmiştir. Yani MİT aldığı bilgileri mutlaka devlet kademelerine intikal ettirir, millî güvenlik kurulları platformuna getirir, haftalık arzlarla sunar, aylık arzlarla sunar, on beş günlük arzlarla sunar. Yani “ Hiç bilgi verilmemiştir.” tabirini yadırgamamak mümkün değildir.
Dönüyorum bir başka noktaya: Biz aşırı sol terörle mücadele ederken de bu sıkıntıları yaşadık. Saygıdeğer rektörler ertesi gün hangisinin sandalyesinin altında bomba patlayacağını bize sorarlar ve bizim bunu söylememizi isterlerdi, yani istihbaratçılık müneccimliğe dönmüştü. Biz de diyoruz ki: “Eğer ayağınızın altında bir şey olduğundan endişeliyseniz bize sormayın, ayağınızı kaldırın, siz bakın.” Bu, bu kadar açıktır. İcrai mesuliyet en azından istihbari mesuliyet kadar geçerlidir, bizim anlayış tarzımız budur. “Avucumda ne var, bana bunu söyle ey MİT.” Mümkün değil. Açarsın avucunu, bakarsın, görürsün. Savaş başlayınca istihbarat biter, keşif başlar. PKK dağda gezerken aynı sıkıntıyı yıllarca yaşadık. “ Hangi dağda, hangi taşın dibinde, hangi adreste bunlar bulunuyor?” diye bize istihbarat sormuşlardır. Cilo Dağı’nda 500 kişi var; çıkacaksın, bakacaksın, bulacaksın. Şimdi çıkıyorlar, bakıyorlar, buluyorlar.
Şimdi, bu üslup meselelerini bir kenara bırakmamız gerektiği kanaatindeyim. 15 Temmuz birçok dersi bir arada getirip önümüze koymuştur; gören gözler de görmüştür, görmeyenler de görmüştür. Birbirimizi yiyerek bir yere varmamız mümkün değildir, suçlayarak bir yere gitmemiz mümkün değildir ama öz eleştirimizi de erkekçesine, açıkçasına yapmak mecburiyetindeyiz. Yapamadık, alamadık, Fetullah Gülen’in 15 Temmuzda bir ihtilale sebebiyet verebileceğini alamadı bu gizli servis, alamadı. Eksikleri vardır, fazlaları vardır. Oturalım, bunu düşünelim, bunu konuşalım.
O itibarla, istihbarat eksikliğini kurumların eksikliğinden kaynaklanan cümlemi tekrarlayarak bu kısa sunumu sonlandırmak istiyorum. Sorularınıza açığım. Olabildiği kadar konuyu biraz da öylece geliştiririz.
Sabırla dinlediniz, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Sayın Taner. Arkadaşlarımız sorular soracaklar.
Biliyorsunuz, Türkiye’de demokrasiyi altmış beş yıldır deniyoruz. Cumhuriyet de doksan üç yıllık bir cumhuriyet. Devlet hiçbir zaman Batı normlarında bir devlet olma noktasında başarılı olamadı. Devletin içerisinde devletler vardı. Kusura bakmayın; genellikle millet oy veriyordu, daha sonra Meclise geliyorduk, milletvekilleri; burada bir Hükûmet kuruluyordu; bu Hükûmet muktedir olma noktasında gayret sarf etse de birileri daima ortak olma noktasında çok mahirdiler. Zaman zaman askerler ortak oldular buraya, cuntacı askerler, zaman zaman buraya sermayedarlar ortak oldular, zaman zaman medya mensupları ortak oldular, zaman zaman da oligarşik bürokratlar oldular. Maalesef millet – gerçek demokrasilerde bütün rolleri halk dağıtır, kimin iktidar olacağına, kimin muhalefet olacağına halk karar verir – bizim ülkemizde halk bir noktaya kadar vardı.
Ben sorularımı daha sonra soracağım arkadaşlarıma karşı saygısızlık olmasın diyerek, Başkanlık yaptığım için sonra soracağım ama eğer Türkiye’de devlet, Hükûmet tek olsaydı, bunlar da muktedir ve iktidar noktasında muktedir olabilseydiler sizin dediklerinizi yapabilirlerdi. Bu noktada, özellikle Özal’ la başlayan, daha sonra Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ la devam eden bir süreçte bunlar yapılmak istendi. B ütün siyasi partiler Türkiye’ ye hizmet ettiler ama egemen güçler hiçbir zaman için millet iradesinin tam ve kâmil manada tecelligahını istemediler, o nedenle sıkıntılar yaşadık.
Şimdi ilk soruyu İzmir Milletvekili Aytun Çıray Bey’den alacağız. Buyurun Sayın Çıray
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Müsteşarım, hoş geldiniz. ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Biz aynı dönemde farklı yerlerde bürokraside bulunduk. Sizin Müsteşar Yardımcısı olduğunuz dönemde ben Sağlık Bakanının Müsteşarıydım. Müsteşar Bey’ le de çeşitli toplantılarda birlikte olurduk.
Şimdi, öz eleştiri konusundaki düşüncelerinizin samimi olduğuna eminim. Aynı zamanda çözüm önerileri getirmeniz de bunun samimiyetini ortaya koyuyor. Mesela MİT-polis-jandarma istihbarat örgütlerinin aldığı bilgilerin tek merkezde toplanıp, değerlendirilip, işlenip kullanılması çok önemli. Bunun için belki üçünün de üstünde, merkezî manada bir yeni kurum oluşturulabilir. Çünkü örgütlerin de 1’den fazla olması aynı zamanda birbirlerini kontrol açısından da önemlidir diye düşünüyorum.
Şimdi, Sayın Müsteşarım, Sayın İlker Başbuğ’un bu beyanlarıyla ilgili düşüncelerinizi söylediniz ama orada çok net ifadeler var, onun için tekrar onunla ilgili sorularıma başlamak istiyorum, o çerçevede.
Diyor ki: “MİT Yasası’na göre Türkiye’de 3 kişi MİT Müsteşarından görev talep edebilir, birisi de Genelkurmay Başkanıdır.” Dolayısıyla, kanun böyle diyor ve bu kanun nedeniyle, koordinasyonun da sağlanması amacıyla, tamam, siviller hâkim olsun ama belli ora nda da içeride en azından bir müsteşar yardımcısı seviyesinde bir subay, sizin ifade ettiğiniz sayıda -ben onu bilmiyordum- alt kademelerde görevlendirme. Ve diyor ki: “2002 -2010 döneminde MİT’ten bize -aynen onun ifadeleriyle söylüyorum – Türk Silahlı Kuvvetlerine ‘Ahmet, Mehmet, Hüseyin -neyse işte- Fetullah Gülen Cemaati’ne mensuptu.’ diye tek bir rapor gelmedi.”
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – İsterseniz not alın ister tek tek cevap verin.
Nasıl arzu edersiniz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hemen cevap vereyim müsaade ederseniz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Lütfen.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, şimdi, Saygıdeğer İlker Paşamla beraber çalıştığımız dönemde çok ahenkli bir diyalog içerisinde olduk. Her zaman kendilerine saygı duydum, f ikirlerine saygı duydum.
Evet, söylenen söz yanlış değildir. Onların arzu ettiği tarzda, ete kemiğe büründürülmüş bir bilgi verilemedi, doğrudur, doğrudur ama alınan bilgi oydu. Biraz evvelki kurumsal zafiyetlerden bahsettim, biraz evvel başka yan etkilerden bahsettim; onların etkisiyle bazı haberler alınamadı, bazı bilgiler alınamadı. Bu, bu çerçeve içerisinde, tabii ki o istihbaratın onları tatmin ettiğini söylemek biraz yanlış olur. Ben iştirak ediyorum. Biraz evvelki ifademde “Büsbütün katılmıyorum.” gibi bir beyanda bulunduysam, onu düzelteyim, öyle bir şey yoktur. Ancak burada suçla arasına mesafe koyan ve bu suçu bir türlü yasalar çerçevesinde üstüne almayan bir örgütün ete kemiğe büründürülüp “Şu albay, şu general, şu şudur.” diye bizim tarafımızdan seslendirilmesi mümkün değildir, biraz evvel onu ifade etmeye çalıştım. Stratejik anlamda bilgi toplayan bir Teşkilatız. Biz Fetullah Gülen’ in devlette ciddi bir kadrolaşma içerisinde olacağını söylüyoruz, bundan sonrası ilgili kurum ve kuruluşların ve onun altındaki diğer güvenlik kuvvetlerinin işidir. Yani, biz her birlikte, nerede, ne oluyor, ne bitiyor…
O noktaya bir daha temas etmek istiyorum: MİT Silahlı Kuvvetler bünyesinde istihbarat yapamaz; MY 114 -1 (C) isimli bir talimat bunu durdurmuştur. Peki, ben garnizona giremiyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Eğitim seviyesinde istihbarat yapabilir mi? ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, hayır. Burada şeyi de söyleyeyim ben size, tarihini de söyleyeyim, yerini de söyleyeyim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – O, şeyi kastetti yalnız, Sayın Müsteşarım, TSK sınırları dışından gelecek istihbaratı kastettiğini söylemişti.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, şimdi, MY 114 -1 (C)
Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi’ ne göre Silahlı Kuvvetler sizi içeri sokarlarsa, o konuda bilgi verirlerse, sizden talepte bulunurlarsa ancak yardım edebilirsiniz. Hiçbir şekilde darbeyi öğrenme şansınız yoktur. Darbe dağlarda planlanmıyor.
AYTUN ÇIRAY ( İzmir) – Hayır, darbeyi kastetmiyorum Sayın Müsteşarım. Daha önceki süreçte ordu içine yerleştirilme aşamasında sizden bu konuda görev talep ettiklerini ifade etti.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet efendim, orada biraz evvel ben de ifade ettim onu. Tabii, o noktada siyasi iktidarın dü şüncesine uymak mecburiyetindeyiz. Bize sorarsanız “Sizin şahsi f ikriniz neydi?” diye, biz tamamen Teşkilatın sivil bir teşkilat olmasından yana olduğumuzu o zaman da söyledik, şimdi de söylüyoruz. Ancak askerî konularla ilgili bölümlerde zaten asker personel kullanıyoruz, hâlâ da kullanılıyor. Yani orada “MİT Müsteşarının altına bir yardımcı, 50 kurmay albay göndereyim.” dediğiniz zaman herhâlde bir teşkilatın kontrolü söz konusu olur. Sadece Genelkurmayın ihtiyaç duyduğu bilgilerin alınması değil, bir teş kilatın kontrolü söz konusu olur ve bu da birkaç başlı olur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – “Askerî personel kullanıyoruz.” ne demektir efendim? MİT’ in askerî personeli de var mı anlamında Genelkurmayın içinde?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Tabii, tabii. Muvazzaf veya emekli olmuş kara, hava, deniz konularında uzman sayılabilecek kişiler askerî konularda çalışırlar ama…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ha, MİT’te çalışır. Genelkurmayda olup MİT mensubu değildir.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, kadrolu personel olarak çalışır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Anladım.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Bizim asker personelinin gelip gitmesine ikinci rezervimiz şu olmuştur: Bunlar geliyorlar, iki sene kalıyorlar, bilemediniz üç sene, tekrar dönüp kıtaya gidiyorlar. Yan i, bir bilgi birikimi, bir “knowhow” olmuyor, hiçbir şey olmuyor. Geliyorlar, yetişiyorlar, tam o noktaya gelince ayrılıyorlar, yeni bir ekip geliyor. Böyle bir devamlılık olmaz. İstihbarat Teşkilatının en büyük özelliği: Mazi bağı kurabilen kıymetlendiricilerden, arşivle bağlantı kurabilen değerlendiricilerden oluşan bir gruptur. Gel, iki gün kal, yarbay olunca git, albay olunca tekrar gel, bu çok zor bir hadisedir. Biz de buna dedik ki: “Eğer böyle bir düşünce varsa topyekûn Teşkilatı askerî teşkilat yapın, o zaman bu problem kökünden hallolur, olur, biter. Siviller ilgili bölümlerde çalışır, tamamlanır. Yani, bu konuda bir anlaşmazlıktan ziyade bir f ikir teatisi olmuştur. O dönemin siyasi iktidarı da buna sıcak bakmadığı için gerçekleşmemiştir. Bir hatır, gönül kırıklığı da bana göre yoktur. Yani Genelkurmay bu yüzden bizden eksik bilgi almıştır da diyemem.
AYTUN ÇIRAY ( İzmir) – Sayın Müsteşarım, tabii ki sizin uzmanlık alanınız konusunda sizinle tartışmaya girerek haddimi aşmak istemem.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Estağfurullah.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Orta yol bulunabilir bu işte. Belki bir müsteşarlık seviyesinde, koordinatör müsteşar yardımcısı seviyesinde belki olabilir. Neyse, onu geçelim.
Ben ikinci sorumu sorayım size: FETÖ hakkında 2004 MGK rapo ru var, sizin sunumunuz var orada Millî İstihbarat olarak ve dayanak noktası da o kararın sizin yaptığınız sunum esasen. Yani, bahsettiğiniz gibi stratejik anlamda, temel noktalar anlamında bir sunumda bulunmuşsunuz. Size göre, bu MİT raporlarına rağmen FETÖ’nün temel devlet kurumları içindeki yapılanmasının hızla devam etmesini uyarmışsınız aslında, nasıl açıklıyorsunuz?
Burada sizin bazı konuları… “ Haber alamadık.” diye bir özeleştiri yaptınız. Bu haber alamamanızın nedenlerinden bir tanesi sizin içinizd e de FETÖ’nün örgütlenmiş olması olabilir mi? Artı, siyasetin buna etkisi ne oldu?
Son bir sorum var, buna cevap verdiğiniz an… Çünkü çok kısa bir soru o.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – İsterseniz hemen bunlara cevap vereyim çünkü karışacak.
Efendim, şöyle söyleyeyim: Dikkat ederseniz ben kendi çalıştığım dönem itibarıyla sorumluluk hissediyorum. Ben çalıştığım dönemde MİT’e FETÖ’nün sızması sıfıra yakındır. İsterseniz almazsınız, iyi incelerseniz almazsınız, ondan sonrasını bilemem, ondan sonrasını d aha sonraki yönetim cevaplayacaktır.
Şimdi “70 kişi, 80 kişi MİT’ten FETÖ bağlantılı diye ayrıldı.” denildiği zaman yani yadırgamamak mümkün değildir. Geçmiş döneme ait değildir, belki 2, 3 , 5 kişi olabilir, ona bir it irazımız yok ama son dönemde bu girmelerin daha rahat ve fazla olduğuna dair bir izlenim vardır, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. MİT devlet kurumları içerisinde FETÖ anlamında ve diğer yıkıcı örgütler anlamında en temiz kalmış örgüttür. Millî İstihbarat Teşkilatı bu ülkenin namusudur, onun ba şındaki Müsteşar da o teşkilatın namusudur. Eğer bu iki namus bir araya gelmezse, güven duygusu sağlanmaz. Millî İstihbarat Teşkilatının yaptığı her şey yasalar içinde değerlendirilemez. Karanlık ve gri bölgeler vardır, siyah noktalar vardır, gizli servisler bunun için kurulur. Ahmet Necdet Sezer Bey, Değerli Cumhurbaşkanı hayattadır, bu konuyu defalarca kendisiyle konuştuk. Aldık, bir bilgiyi götürdük, koyduk önüne “Çok dehşetli bilgi.” dediler, evet. Dedim ki: “Sayın Cumhurbaşkanım, bu bilgi anlayışa göre yasa dışı çünkü biz yasa dışı dinleme yapıyoruz. Ne yapmam gerekir? Ankesör dinliyorum.” Hukuken dinleyemezsiniz. Örgüt hukuksuzluğu kullanırken siz hukuk içerisinde sınırlı kaldığınızda büsbütün açmaz bir noktaya geliyorsunuz. Yani, daldan dala geçiyorum ama çok önemli konular bunlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde Anayasa’sıyla Millî İstihbarat Teşkilatının görevlerini sınırlayan bir başka ülke yok, bunu bir biz yapmışız.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Buradan şunu anlıyorum Sayın Müsteşarım: Aynı zamanda yeni bir kanuna da ihtiyacınız olduğunu düşünüyorum.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet efendim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Yaptığınız şeylerin hukuk zemini devletin meşruiyetidir. Her kurumun hukuksal zeminine uygun, çağın şartlarına göre düzenlemeler yapmak gerektiğini söylediniz.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Sayın Çıray, şunu ifade etmek istiyorum: “ MİT denetlenmesin.” demiyoruz, o dönemde de söyledik.
BAŞKAN – Sayın Taner, biraz önce bir şey söylediniz. Burada tam tutanak tutuyoruz, tam kayıtlı. “ Zaman zaman ankesörleri dinliyoruz.” demiştiniz. İsterseniz çıkartalım mı onu tutanaklardan?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Vallahi devlet sırının da konuşulduğu noktalara zaman zaman geliyoruz, bunu biliyorum. O yüzden bu kadar kalabalık bir heyetin önünde olabildiği kadar örtülü ve tesettürlü konuşabiliyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın Müsteşarım, sizin Müsteşar Yardımcısı olduğunuz dönemde üstlerinizden size bu cemaati –o zaman ki adı cemaat miydi neydi bilmiyorum- haber eleman ağı kullanma önerisi geld iğini, sizin de buna şiddetle karşı çıktığınız “Bunu yaparsak bizim yaptığımız işi de öğrenir bunlar, daha tehlikeli olur.” dediğinize dair bir duyumum var. Bu tür şayialar varsa da yoksa da…
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, hayır, ben doğrulayacağım bir kısmını.
Sayın Çıray, şöyle ifade edeyim: Mukabil demeçler olmuştur. O zamanın Başbakanları, rahmetli Ecevit dâhil hepsi konuyu yakından bilirlerdi. Denilmiştir ki: “ Yüzlerce okul, bunlar dünyanın her yerine yayılmış vaziyette. Amerikan istihbaratı bunları kullanıyor da siz niye kullanmıyorsunuz?” Amerikan istihbaratı Fetullah Gülen’ i bir entelijans olarak ele aldıysa alsın, bize ne. Gülen’ in o konuda bize yanaşma sebebi şuydu: Himaye arıyorlardı. En önemli motiftir himaye, ne paradır, ne puldur, ne başka bir şeydir; himaye çok önemli bir motiftir malumunuz. Böyle bir ilişkiye girdiğimiz takdirde doğrudan doğruya ortak olacağız ve himaye noktasında da bir hami vaziyetine geleceğiz, o yüzden kabul edilmemiştir tarafımızdan, doğrudur. Hâlâ da bunu yaptığım için hiç pişman değilim.
AYTUN ÇIRAY ( İzmir) – Peki, Sayın Müsteşar size böyle bir öneride bulundu mu, Köksal Bey, Köksal Bey böyle bir öneri getirdi mi MİT toplantılarında size.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Köksal Bey’in zamanında ben Kıbrıs’ta sürgündeydim. O yüzden cevaplayamayacağım.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Tamam ama bu konunun aydınlanması konusunda da teşekkür ederim yani gayet samimi her şeyi ifade ettiniz.
Ben teşekkür ediyorum, sağolun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Dönem derken 2005 -2010 mu?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Benim 2005 -2010 efendim, evet.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 1999 operasyonlardan sorumlu MİT Müsteşar Yardımcısı, 2005 MİT Müsteşarı, 4 kere görev süresi uzatılarak 2010 emekli.
BAŞKAN – Aytun Bey, var mı sorunuz?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hayır ama benim söylediğim karışmasın diye söylüyorum: Sayın Müsteşarımızın Müsteşar Yardımcısı olduğu döneme aittir sorduğum soru o, siz de öyle anladınız?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, benzeri teklifler Müsteşar olduğum zaman da geldi, o zaman da “hayır” dedik.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Tamam, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Şimdi soru sırası, Mehmet Erdoğan, Milliyetçi Hareket Partisi, Muğla Milletvekili.
Buyurun efendim.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Hoş geldiniz Sayın Müsteşarım.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim, sağolun.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Şimdi, “7 Şubattan sonra karşılıklı mücadele başlamıştır.” dediniz, yanlış anlamadım herhâlde. 15 Temmuz yaşandığına göre, bu 7 Şubat ile 15 Temmuz arasında o zaman eksiklikler, kopukluklar, boşluklar var. Bunlar nedir? Bir daha böyle bir yapıyla, 15 Temmuzla karşılaşmamak için o boş alanı nasıl kapatmamız lazım? Birinci sorum bu.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Şimdi, soruyu tam net olarak şey yapamadım. Yani, 7 Şubat ile 15 Şubat arasında ben görevde olmadığım için…
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – 7 Şubat 2012’den it ibaren karşılıklı olarak devletle aslında bir mücadele başlamıştır ama üç sene sonra, dört sene sonra 15 Temmuz gecesini yaşadığımıza göre burada devlet tarafında bir eksiklik var. Bu eksiklik nedir, bunu nasıl kapatmamız lazım?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, tabii, “Eksiklik şu anda şudur, budur.” diye ifade etmek kolay değil. Bir defa, o tarihlerde görev başında olmadığım için gizli, kapalı ve açık bilgilerin çoğundan haberdar olmadım, bilemiyorum. O it ibarla, ancak bir basın izleyeni, bir görsel izleyici olarak bazı şeyleri cevaplayabilirim o süreç için. Mücadele yapılmıştır ama mücadele zannedildiğinden de daha köklü olması gerekmektedir, belki o nokta gözden kaçırılmıştır. Yani, şöyle ifade etmek istiyorum: 7 Şubatta 4 tane savcının, 5 tane hâkimin…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Yani, kırk beş yıllık tecrübe içerisinde bir değerlendirme yapabilirseniz.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – O konunun değerlendirilmesinde zorlanıyorum, açıkçasını ifade edeyim, zorlanıyorum. Çünkü, “mücadele başladı” dedikten sonra siyasi iktidarın bir eksikliğinden söz etmek o noktada kolay değil ama alınan önemlerle yetersiz kalı ndığını da ifade edebilirsiniz çünkü alan çok geniş bir alan, kontrolde zorluklar vardır, haber trafiğinde sıkıntılar vardır, önlemlerin alınmasında da bazı gecikmeler zarureten olmuş olabilir. Yani, genel hatları itibarıyla bu şekilde özetlemek daha makul olur diye düşünüyorum.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – MİT’ in diğer istihbarat örgütlerinden – CIA, Alman istihbaratı, İsrail istihbaratı, İngiliz ve benzeri – ne farkı var? Sizin döneminizde MİT’in yeniden yapılanması, teşkilatın faaliyet alanını daraltan unsurları ortadan kaldıran bir çalışmanız, bir yasa değişikliği teklifiniz oldu mu iktidarlara?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, o noktada bir yasa değişikliği teklifine kadar olay gelmedi ama bu kurumun yeni baştan gözden geçirilmesi gerektiğine dair konuşmalarımız, sohbetlerimiz, karşılıklı f ikir teatileri içerisinde bu yapılmıştır ama bir yasa teklifi yapılmamıştır çünkü o noktada bir yasa teklifinin hayatiyet kazanması mümkün değildi. Biraz evvel size ifade ettim: Asker bana gönderiyor, diyor ki: “ Sizi seven, sayan biriyim. Şu, şu, şu telefonlarınız dinleniyor, dökümleri de aşağıdadır.” Benim, müsteşar yardımcılarının, başkanların; bakıyoruz, doğru, konuşmalara bakıyoruz hepsi doğru. Şimdi, devletin devleti kontrol ettiği bir dönemde siz hangi yasa teklifiyle hangi sadeleştirmeyi yapabilirsiniz? Mümkün değil. O kadar karanlık bir ortam ki yalanlar, doğrular iç içe, her şey iç içe. Gerçek bilgiye ulaşmakta zorlanıyorsunuz, gerçek doğruyu bulmakta zorlanıyorsunuz, o it ibarla yapılmamıştır ama yapılmasında fayda vardır. Belki benden sonraki dönemde Hakan Bey’le yaptığımız bazı görüşmelerde onu öğrendim, bazı değişiklik teklifleri üzerinde çalışıyorlar, MİT’in yapılanması konusunda da bazı anlayışları var.
Bilemiyorum, bu aceleye getirilmemeli, çok iyi d üşünülmeli, ciddi olarak bakılmalı. Hep şu soru sorulmuştur: “ Neden CIA gibi çalışmıyorsunuz?” Ben de diyorum ki: “Siz evvela Amerika olun, ondan sonra CIA’ yı kuralım.” Şimdi, Amerika olmayan bir ülkede “ Niye CIA gibi çalışmıyorsunuz?” tabiri fevkalade sıkıntılı bir tabirdir. Hepsi birbirine bağlantılı hadiseler. Siyasetinize, sosyolojinize, yetişmiş personelinize, anlayışınıza, eğitim durumunuza bağlı bir hadisedir bu. Hepsi bir araya gelecek, o zaman mükemmel çıkacak.
Bilmiyorum cevap oldu mu?
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Evet, teşekkür ediyorum.
İstihbaratın tek elde toplanmasının çok daha iyi olacağından bahsettiniz. Onu da FETÖ gibi bir örgüt ele geçirirse ne yapacağız, tek elde toplandığında bunu nasıl çözeceğiz?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – O zaman bir Ayetel Kürsi okuyup Allah’a sığınacağız, başka yapacağımız bir şey yok. Eğer tuz da koktuysa ölmüştür bu iş, çaresi yok, çaresi yok. Olmamalıdır, olmamalıdır, devlet, olmaması için gerekeni yapmalıdır. Temennimiz bu.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – MİT varken Cumhurbaşkanı 15 Temmuzu neden eniştesinden öğrendi? Bunu merak ediyor, bütün herkes bunu soruyor.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, onu şimdi çalışanları buraya davet ettiğiniz zaman en tatminkar cevapları onlardan alacaksınız. Yedi yıl oldu emekli olalı, bahçecilik yapıyorum, sardunya üzerinde, gül üzerinde bir bilgi verebilirim.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Kamu Güvenliği Müsteşarlığı kuruldu, sanıyorum siz görevdeyken kuruldu Kamu Güvenliği Müsteşarlığı. Bu istihbaratın derlenip toparlanması ve kullanılması konusunda bir fonksiyon üstlendiniz. Siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, onu da hemen cevaplayayım: Bunlar kozmetik düzenlemelerdir, makyaja dayalı düzenlemelerdir. MİT’in Kanunu okunmalıdır ye niden, MİT Kanunu okunmadan oradaki gereklerin hiçbiri yerine getirilemez. Bunların hepsi MİT Kanunu’nda var. “ Patron MİT’tir.” diyor MİT’in 644 sayılı Yasası, 2597 sayılı yasası. Ondan sonraki tadilatların hepsini üst üste koyun, görün, orada çok açıktır, orada “Patron örgüt MİT’tir.” diyor, evet ama MİT olamıyor bir türlü patron örgüt, olamıyor; it ibar görmüyor, yardım görmüyor, basından destek almıyor, kurumlardan destek almıyor. O zaman nasıl olacak bu iş? Yani, şimdi burada olayın tamamını getirip istihbarata dayamak çok büyük bir kolaycılık oluyor. İcrai mesuliyet sahibi olan kurumlar da bir şeyler söylemeli, bir şeyler yapmalı, ondan sonra İstihbarat hesabını versin. Kırk dört yıl bir istihbaratsızlığın hesabını vermekle geçti benim hayatım. Hoş bir ş ey değil, hoş bir şey değil. Alınmış bilgiler vardır. Bu ülke iki defa kültür ihtilalinin eşiğinden döndü, MİT döndürdü. Kimse bunu düşürmüyor, aklından geçirmiyor.
BAŞKAN – Hangi zamanlar efendim.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, aşırı sol terörle mücadeleyi bu teşkilat tek başına yapmıştır; ne polis ne jandarma ne de diğerleri henüz o yetişmişlik seviyesinde değildi. Çok mütevazi kadrolarla yapılan büyük bir mücadeledir. Arkasından, bölücü terör örgütüyle yapılan mücadele aynı şekilde yürümüştür. Ee, şimdi FETÖ’de arkadaşlarımız aynı gayret içerisinde, mutlaka gayret gösteriyorlar. Bu kadar insanın ismi nereden bulunuyor, on binler atılıyor. 15 Temmuza kadar bilinmeyen isimler 15 Temmuz akşamından sonra bir anda ayan beyan ortaya çıktı. Nasıl o ldu bu iş? İstihbarat mı arttı birdenbire efendim?
BAŞKAN – Sayın Müsteşar, affedersiniz.
“İki defa kültür ihtilalinden döndü, biz önledik.” dediniz. Hangi tarihlerde, nasıl bir kültür ihtilali?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, 1970’li yılları arz ediyorum, aşırı sol terörün Türkiye’de her alanda kol gezdiği dönemleri ifade etmek istiyorum. Belli yerlere kadar gelmişti ülke, oralardan çekildi, alındı.
Efendim, şunu söylemek istiyorum: Millî İstihbarat Teşkilatı birçok şeyi yapamamıştır ama yaptıklarına şaşmak gerekir mevcut imkânlarıyla. Bunu da bir tarafa kaydetmekte yarar var.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Evet, şimdi, Sayın İlker Başbuğ’un az önce Sayın Aytun Çıray Bey’ in sorduğu soruyla ilgili olarak askerî personelin geliş gidişlerinin teşkilatta yarattığı zorluklardan bahsettiniz. İşte “Biz tam yetiştiriyoruz, sonra tekrar geriye gidiyor, sonra tekrar geliyor. Bu kopuklukların bir hafıza oluşmasında, kurumsal hafıza oluşmasında eksiklikleri var.” dediniz. Pekâlâ, bu eksiklik bir taraftan bakınc a böyle ama öbür taraftan bakınca TSK’nın kendi istihbarat ihtiyacını karşılaması konusunda MİT’in orada elemanlarının yetişmesini sağlayarak bir katkı vermesi olarak da buna bakmamız mümkün mü?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, mümkün.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Yani, orada o kopukluk ordunun içindeki istihbarat eksikliğinin temelini oluşturuyor gibi. Bu ikisini bir araya getirdiğimizde öyle bir sonuç çıkıyor. Siz bunu nasıl değerlendireceksiniz?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Sayın Milletvekilim şöyle ifade edeyim: Biz burada devamlılıktan yanayız.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Muhakkak.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Silahlı Kuvvetler oraya bir personel versin, almasın. Kabul. Versin, almasın. Bunun generallik sırası geldi, bunun albaylık sırası geldi, bunun kıtası geldi, bunun karargahı geldi deyip bu girmeler, çıkmalar devam ettiği sürece bu devamlılık olmuyor. Bizim itirazımız buradandır, yoksa askerî şahsa niye it iraz edelim? Kırk dört senenin otuz beş senesinde ben askerlerle beraber çalıştım, en de mutlu olduğumuz dönemlerdi. Evet, fevkalade açık söylüyorum çünkü askerler bu teşkilatın içerisine siyaset sokmamışlardır, fevkalade rahat çalıştık, o dönemde fevkalade rahat çalıştık. Bakın bunu da burada söylüyorum, huzurda. Yarın basın da yazar bunu, herkes de duyar, o kadar açıktır. Şimdi, askere karşı bir tavır yoktur Millî İstihbarat Teşkilatında.
BAŞKAN – Mefhumu muhalifinden “Siviller buraya siyaset soktu mu demek istiyorsunuz?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır efendim, öyle bir şey söylemiyorum. Yani, biz siyaseten çok rahat dönemler yaşadık demek istiyorum. “Siyaset buraları ele geçirmiştir, şunu yapmıştır diye asla öyle bir şey söylemiyorum.” Millî istihbarat teşkilatı her dönemde kendisini korumasını bilmiştir, bunun özeti, cevabı budur.
BAŞKAN – Tamam. Buyurun.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Son olarak da, siz tabii ki çözüm sürecinin mimarı olarak biliniyorsunuz. Bu süreç Türkiye’de çok tartışıldı. O tartışmalara, polemiklere girmek istemiyorum, oraya girersek hem Komisyonumuzun çalışma alanı dışına çıkmış oluruz hem de o tartışmayı bitiremeyiz ama ben bu sürecin içerisinde Fetullahçı terör örgütünün bu işin içerisinde olup olmadığını, varsa sabote mi ettiğini, katkı mı sunduğunu merak ediyorum. Onunla ilgili söyleyeceğiniz bir değer lendirmeniz varsa…
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, 7 Şubatta Fetullah Gülen şimdiki MİT Müsteşarını, beni, benim dönemimdeki yardımcımı, 2 MİT personelini yargı önüne çıkarmak için çok dehşetli bir kumpas kurmuştur. Ben KCK’nın kurucusuyum iddiaya göre. Allah’ ın işine bakın. Bir iddianame konur, doğru düzgün bir iddianame yazılır, başka bir şey değil. Diyarbakır doğumluyum, evet.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Lice mi?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Liceli değilim, Diyarbakırlıyım. Babam zavallı ikinci askerliğini yaparken orada doğmuşuz diye biz bir anda olduk Kürt. Kürtlere karşı değilim, Kürt meselesinde çözüm sürecine giriş sebebim de budur. Kan, dursun istedik. Hâlâ durmuyor, sıkıntı devam ediyor, devreye girişimizin sebebi budur. Döne min Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül hayattadır, biliyor. Yapılacak işler konuşulmuştur. Sayın Erdoğan hayattadır. Devletin aklıyla yola çıkılmıştır, biz kendi aklımızla yola çıkmadık. Biin teması risk alarak yaptık, korkmadık, hâlâ da korkmuyorum. Açıkça ifade ediyorum: Biz Oslo sürecine yabancılar Kürt meselesini oyuncak yapmasın diye girdik. Şöyle bir baktık, ne kadar yabancı servis varsa hepsi PKK’ yla iç içe istedikleri gibi konuyu alıyorlar, veriyorlar, zavallı Türkiye kenardan seyrediyor. “Olmaz.” dedim dönemin Başbakanlarına ve diğerlerine, devreye girmemiz lazım, müdahale etmemiz lazım, biz baş başa kalmalıyız bu grupla, problemi kendimiz çözmeliyiz, başkalarına bırakmayalım. Onların niyeti başkaydı, uluslararası bir konferansa götürmek istiyorlardı konuyu, çok taraflı, çok yanlı bir konferansa götürmek, Kürt meselesini orada hallettirmek istiyorlardı, tabii ki aleyhimize. Oslo’ ya bu yüzden gidildi. Oslo ihanet değildir, bunu söyleyenler yanılır. Her yerde sapına kadar konuşurum bunu, sonuna kadar konuşurum. Oslo ihanet değildir; Oslo, bir kanın durdurulması için yapılmış bir hadisedir. Gizli servisler mayınlı bölgeye girer, mayını temizler, arkadan siyaset girer, gizli servisler bunun için kurulur. Bunu alıp getirip de gazete manşetlerinde hıyanet içe risinde kaldılar, onu yaptılar, bunu yaptılar diye… Ne bir protokol vardır, ne bir anlaşma vardır, ne bir sözleşme vardır, sadece güven artırıcı önemler üzerinde bir tartışma zemini yaratmaya çalışılmıştır, hadise budur. Bunlar konuşulmadı, anlatılmadı. Bu nları ben çıkıp bir gün televizyonda söyleyecektim, bugün nasip oldu.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Pekâlâ, bu işin deşifre olmasında Fetullahçı terör örgütün bir yapısı var mı bu çalışmaların deşifre olmasında?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, çözüm süreci iç ve dış bazı mihraklar tarafından yürümesin diye istendi. Yabancılar çözüm süreci olduğu takdirde Türkiye'nin bölgesinde bu problemi halletmiş, kanatlanmış bir ülke olmasını istemediler. Örgütün içinde bazı kadrolar çözüm sürecinden ürktü, ben bunları yüz yüze görüştüm bu adamlarla, çok açık ifade ediyorum. Sebep şuydu: 500’ ün üzerinde bir yönetici kadro “Biz ne olacağız? Çözüm sürecinden sonra biz Türkiye’ ye dönersek tutuklanacağız. Ne yapacağız?” Gidin Norveç’te oturun, gidin İsveç’te oturun. Hangi parayla, hangi pulla, hangi fonlarla? Büyük tereddütler vardı, o gün dağa çıkanlar bugün 55 yaşında. 60 yaşına gelmiş adamlar var. Dağda emeklilik yok, dağda ölüm var bunu biliyorlar, yanaşmak istediler fakat yapamadılar, olmadı çünkü önlerine doğru düzgün bir yol haritası koyamadık. Çözüm süreci belli bir yere geldi, Habur’da t ıkandı. Habur ihanet değildir.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Silahlar bırakılmadan bu görüşme nasıl yürüyebilirdi ki?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – İşte, silahların bırakılmasına çalışıyorduk, bütün mesele buydu, bunun altyapısı sağlanıyordu. Evvela eylemler bırakılacak, ondan sonra silahlar bırakılacak, ondan sonra bu kadrolar olduğu gibi Türkiye dışına çıkacak, daha sonra da bunların rehabilitesi için bir uluslararası progr am uygulanacak, çözüm süreci budur.
BAŞKAN – Mehmet Bey, var mı başka sorunuz?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Ben orada cemaatin bir etkisi olup olmadığı sorusuna cevap alamadım.
BAŞKAN – Cemaatin bir etkisi var mıdır? Oslo görüşmelerinin sızmasında bir rolü var mıdır?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Cemaatin etkisi vardır. Cemaat bu konuda çözüm sürecinin mevcut Hükûmet eliyle başarılmasından rahatsızdır. Bundan daha açık bir cevap olmaz herhâlde.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Aykut Erdoğdu Bey, İstanbul Milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi. Buyurun Sayın Erdoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Öncelikle şunu söyleyeyim: Devlet bürokratı kökenliyim, Hazine Müsteşarlığından. Şu sol hakkında söylediğiniz şeyler dışında, ilk geldiğinizde, bizim üstatlarımız vardı böyle babacan, eski devlet adamı üstatlar, o şeyi almıştım ama bu solla ilgili sizinle entelektüel olarak tartışmak isterim. Belki de MİT’ in o kararı bu ülkenin geri kalmasındaki en önemli karardır, bunu başka bir platformda konuşuruz.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, ben şu kadarını söyleyeyim: Emekli olduktan sonra düşündüğüm sorulardan bir tanesidir. Biz acaba çalıştığımız dönemde doğru kullanıldık mı?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bunu konuşalım üstadım.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Her zaman konuşalım. Kullanılmadık.
BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, biz bürokrasideyken bizim aramızda bir Maliye- Hazine çekişmesi vardı. Gördüğüm kadarıyla Genelkurmay- MİT çekişmesi veya Gümrük-Dış Ticaret çekişmesi var. Genelde bu tatlı rekabet kaliteyi de getirirdi ama bazen tabii sonuç olarak şeyde…
Biz kara para incelemelerini de yapardık, gizli para incelemelerinin müfettişiydim ben, bizi Amerika’ ya götürdüler. Amerika’da bu Hazine kontrolörleri orada CIA’ in de üstündedir, kambiyo,… kontrolörleri, onlarla çalışıyoruz. Deminki o ankesör meselesini kötüyle kullanmasın -tutanağa geçsin diye söylüyorum- PEP diye bir sistemden bahsettiler. PEP, Politcal Exposed Person, Amerika Birleşik Devletlerinde ders olarak dünyanın çeş itli yerlerinden gelmiş kara para müfettişlerinin… “Nedir bu?” dedim Dedi ki: “Türkiye’de Maliye Bakanının oğlu kumarhaneden kredi kartını geçirdiğinde Amerika’da kırmızı bayrak sallanır ve biz bu bilgiyi toplar ve izleriz. Sonra bu bilgileri birleştiririz “IT” diye programlar var. IT programı şu: Bunun gibi binlerce sütunu yan yana koyuyor, öykü oluştur diyor. Sonradan bizde MASAK’ta da kullanmaya çalıştılar da herhâlde anladığım kadarıyla Fetullahçılar kullanmış, şimdi kimse devam etmiyor. Şunu anlatmay a çalışıyorum: İstihbarat böyle dağa gideyim de Ciro Dağı’na bakayım değil. İstihbarat böyle kaliteli, nitelikli bir iştir, ağırlıklı masa başı işidir. MİT Müsteşarlığına baktığınızda da kökleri Osmanlı’ ya dayanıyor. O sol hakkındaki f ikirlerine rezerv koyarak, müsteşarı zaten kurumun kalitesini de belli eder. Yani bu anlamda baktığınızda bizim için önemlidir, bizim ülkemizde bu birimlerin güçsüz olmasının sebebi de bu ülkedeki siyasi akımların birbirine ölümcül karşılık olmasıdır. Kutuplaşmış bir şeyde sol geliyor, sağ geliyor, işte radikal İslamcı hareket geliyor, falan f ilan. Bu yüzden bir ülke… Mesela, Amerika Birleşik Devletleri bunu üç yüz sene önce, İngiltere bilmem, iyi mi halletti, o da neyse şey yapmıyorum.
Şimdi, sorularıma geleyim: Bu Oslo görüşm esine devam olarak bir soru sormak istiyorum efendim: Yani, anladığım kadarıyla şimdi Oslo’da bir üçüncü göz var anladığım kadarıyla; İngiltere. Sizce bunu kim sızdırdı? Önce onu sorayım efendim.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Yani, tek defada cevaplanması zor soru, biliyorsunuz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tamam, daha sonra o zaman şey diyorsanız.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, Rufailer bilir. Ama, doğrusunu söylemek icap ederse, bu çözümün olmasını istemeyenler sızdırmıştır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Çünkü…
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Şimdi, bakın, şöyle ifade edeyim, sözünüzü kesiyorum: Oslo’ da masanın başında oturanlar böyle oturuyor. Norveç gizli servisi hattını bağlamış, İngiliz gizli servisi hattını bağlamış, muhtemelen. Yani, yabancıların elinde bir enstrüman hâline gelmiş konu. Bizim koparıp almak isteyişimizin sebebi budur. O yüzden bu olayın arkasında Türkiye' nin Kürt meselesini çözmesini istemeyen birçok ülke vardır. Yani, burada ete kemiğe büründürüp de şudur, budur diye sayman ın bir anlamı yoktur. Biraz evvel de ifade ettim, örgütün bir bölümü istememiştir ve Fetullah Gülen ve arkadaşları da bu mevcut Hükûmet üzerinden bu problemin çözülmesinden rahatsız olmuşlardır. O yüzden onların dahlini o noktada şekillendirmek doğru olur kanaatindeyim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, tarihî bir tutanaktır bu, bir sürü konuşma yapıldı, ben çok önem vermiyorum. Şu tarihî bir tutanaktır: Türkiye'nin Kürt meselesiyle alakalı devletin en yetkili kurumlarındaki birinin başının bunu söylemesi bence çok önemli, değerlidir de Türkiye'nin geleceği açısından çünkü çok önemli bir şey söylediniz “Bu iş uluslararası konferansa gidiyor.” dediniz.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yani, bugün Suriye’nin uluslararası konferansa gitmesi, Birinci Dünya Savaşı meselelerinde olanlar… Bu uluslararası konferansa giderken bu engellenmiş. Bu benim için önemli bir şey. Yani, ben bunları kafama not etmeye çalışıyorum. Şu anda soruyorum, sizden önce ben şunu sordum: Cemaat, PKK’ yla a lakalı Başbakanlıkta bir sunum yaptı mı? Bu sunumun içerisinde Abdullah Öcalan’la görüşme yöntemleriyle ilgili bile detaylı bilgi verdi mi? Ki o sunuma göre de cemaat PKK’ yla mücadele edilmesini istiyor görünüyor. Buna cevap vermediler, vermek istemediler veya bilmiyordular ama bunlar önemli bağlantılar. Çünkü, Kürt meselesi ile cemaat meselesi birbiriyle karşılaşan meseleler. Siz bu konuda önemli bir şey söylediniz. Bu kapsamda şunu soruyorum: Paris’te 3 kadının öldürülmesiyle alakalı PKK sürekli şöyle bir propaganda yaptı: “Bunu MİT öldürdü.” diye. Bu konuda bir şey demek ister misiniz efendim?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Diyemem çünkü o noktada görevde değildim. O itibarla o noktayı artık daha sonra Sayın Müsteşar buraya gelirlerse ona soracaksınız. Yanlış bir şey söylemiş olmak istemem, yorumdur, şudur, budur yapamam.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ama, anladığım kadarıyla yine devletin iyi, çok önemli bir bürokratının gözünde Kürt meselesinin barışçıl çözülmesi en büyük yurtseverlik benim anladığım ka darıyla, sizin bu çizdiğiniz kompozisyonda.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yani, kan aktıkça bu ülke güç kaybediyor. Kim ki bu ülkede kan akmasına devam ediyorsa bu ülkenin güç kaybetmesinde aynı zamanda… Çünkü bugün bir cinnet döneminde artık kimse kimseyi dinleyemiyor.
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Aykut Bey, bir soru sormuştunuz, o soruya…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Aldım.
SELÇUK ÖZDAĞ ( Manisa) – Hayır, daha önce bir soru sordunuz.
Dediniz ki: Başbakanlıkta Fetullahçılar Genelkurmaya bir brifing verdiler mi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hayır, öyle değil ama durum. Emniyet içerisinde bir birimin Başbakana verdiği bir sunumdan bahsediyorum, Başbakana görüntülü bir sunum yapıldığını söylüyorum.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ben bunu bilmiyorum efendim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yani, şey anlamında, bunu desteklemek için söyledim.
Şimdi, buradaki önemli mesele şu: 2010 yılındaki 7 Şubat krizi. Siz o zaman MİT Müsteşarısınız.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, ayrılmıştım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Evet, peki, sizce cemaat MİT Müsteşarlığını mı istiyordu, MİT Müsteşarını mı istiyordu?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Cemaat MİT Müsteşarlığına hulul edemedi; dağıtıp, yıpratıp tasfiye etme sürecine girdi; aynı za manda, MİT müsteşarları üzerinden de Başbakana hesap çıkarmaya çalıştı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, sizce cemaatin MİT müsteşarı adayı kimdi veya en azından Hakan Fidan cemaatin MİT müsteşarı adayı mıydı?
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Buna benim cevap vermeye boyum da yetmez, yaşım da yetmez, onun için bu konuda bir şey söyleyemem.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Anladım efendim.
EMEKLİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Cemaatin imamlarını bile daha yeni yeni öğrenir hâldeyiz yani, MİT müsteşarı adayını tabii ki bilemem, bir şey söyleyemem.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, çünkü o 7 Şubat krizi aslında bu konudaki en önemli şeyden biri ama oradaki karanlık perde bir türlü aralanamadı. Çünkü, oradaki soru işareti şu: Hakan Fidan’ ı ifadeye çağırıyorlar; bu, demek ki kişisel olarak Hakan Fidan’ ı hedefe koyuyorlar ama aynı zamanda bütün Fetullahçıların da Hakan Fidan döneminde MİT’e girdiği gibi bir sonuç çıkıyor. Burada iki şey var: Bir, bu mücadele göstermelik olabilir; iki, Hakan Fidan dışında MİT’te bir yapı nın, özellikle personeli alan yapının cemaatin eline geçmesi olabilir. Bu iki alternatif arasında ben kafamı netleştiremedim Hakan Bey gelirse soracağım.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, doğrusu o.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, burada bizim sürekli konuştuğumuz bir mesela var yani darbe yapıldıktan sonra da Hükûmet yetkilileri “Bu darbenin arkasında Amerika vardır.” dedi. Şimdi, tabii “Amerika” dediğimiz Maliye Bakanlığı değil Merkezi Haber Alma Örgütü CIA’den bahsediliyor. Şimdi, bizi bu konuda bilgilendirebilecek tek yer, tek yer diye haksızlık etmeyeyim en önemli yer Millî İstihbarat Teşkilatıdır. MİT sizin döneminizde yapılan çalışmalarda CIA ile Fethullah Gülen örgütü arasında Türkiye’de doğrudan bir bilgi paylaşımı, bilgi havuzu oluşturulmas ı, mesela bu şey gibi Fuat Avni hesapları tarzı, havuz hesaplarının oluşturulması tarzı bir şüphe duydu mu? Delil olarak söylemiyorum, bir şüphe duydu mu? Bir bilgi geldi mi? CIA’nın Türkiye ajanlarıyla cemaatin Türkiye’ ye yerleştirilmiş kamu görevlileri arasında bilgi paylaşımı veya paslaşma oldu mu özellikle Ergenekon davalarında, Balyoz davalarında?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Şimdi, tabii, Fetullah Gülen anılan tarihte Amerika’ ya gittikten sonra örgütün karar ve hareket noktası oraya taşındı biliyorsunuz. Bunu orada da yaparlar yani illa Türkiye içerisinde böyle bir şey yapıldı yapılmadı diye bir zorlamaya girmeye gerek yok. Orada ne olup bittiğini tam bilemedik bunu söylüyorum. işin başında da ifade ettim Gülen’ in Amerika’ ya gidişi onu rahatlatmıştır, bizi zora sokmuştur çünkü bazi bilgileri almakta çok sınır ve sıkıntıya girmişizdir. Bir şey söylemem mümkün değil ama yıllardır orada yaşayan bir örgüt liderinin hangi sebepten orada tutulduğunu anlamak için “ Küresel sermayenin izdüşümüdür.” dedim bir az evvel ifademde.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Farkındayım, o önemli sözü not ettim zaten.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, yani şimdi, artık daha…Hava bulutluysa yağmur yağacak demektir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tabii “küresel sermaye” önemli bir söz ama vaktimiz yok başka bir şey sormam gerekiyor.
Şimdi, bu Ergenekon süreci sırasında Ayşenur Arslan’ a 2008 yılında “Aslında Ergenekon diye bir şey yok. Ama Sayın Başbakanı bu cemaat korkuttu ona suikast olacağı; dolayısıyla bu meyanda haberler çıktı .” Böyle bir beyanınız oldu mu? Ergenekon davasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Ergenekon, Balyoz, askerî casusluk gibi o paket davalar hakkında?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Şimdi, tabii, çalışma dönemimin sonuna gelen hadiselerdir. O itibarla eksik kalı r daha sonraki gelişmeler çok daha vahim noktalara kadar ulaşmıştır ama Ergenekon davasının başından itibaren bir kumpas olduğu açıktır seçiktir ve sonunda da bu bütün haşmetiyle ortaya çıkmıştır. Yani bu konuda artık öyledir böyledir diye bir düşünce çeşitliliğine kanaatimce ihtiyaç olmadığını zannediyorum. Başından it ibaren düzmece bir faaliyettir sonuçları da bunu göstermektedir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sizce veya MİT içinde karşı istihbarat faaliyetleri nasıldır? MİT içerisinde çeşitli ülkelerin etk isinde olan ve birbirine rakip olan yapılanmalar var mıdır?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, olamaz. MİT, kendi içindeki grupları kontrol eder.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bunu şu yüzden sordum efendim, delil olarak…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Çoğu kurumda olmayan iç kontrol mekanizması MİT’te vardır. MİT’e girmekle olay bitmiyor; ne yaparsınız, ne edersiniz, ne oluyor ne bitiyor diye bir kontrol mekanizması vardır hele bu son zamanlarda o kontrol mekanizmasının daha da kuvvetlendiğini hissediyorum ve zannediyorum. Hakan Bey bu konunun daha detay bilgisini size verebilir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sizin operasyonel dönemde en önemli, Müsteşar Yardımcılığınız olan döneme de belki sirayet etmiştir ama işte, Mehmet Eymür üzerinden ve bunlardaki karşılıklı ekiplerin çatışmaları üzerine biz kitaplar okuduk. Bu anlamda sormuştum “MİT içerisinde karşı yapılanmalar var mıdır?” diye.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Öyle gösterilmek istenmiştir. MİT içerisinde böyle şekillenmiş bir Amerikancı kısım, bir ba şka kısım, ve sair çeşitli adlar altında fraksiyonel bir bölüm asla olmamıştır. Asla olmamıştır ama ayrıldıktan sonraki şeyi bilmiyorum, o tarihten bu yana geçen yedi yılı bilmiyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Peki. BAŞKAN – Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bir on dakika olmuş ben sorularımı sormaya başlayalı devam edeceğim ben.
BAŞKAN – Biraz önce kullanmadığınız soru hakkını da veriyorum o zaman.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yok ya, hani “Önemsiz soru varsa bunu sorma.” de. Şimdi, o zaman birkaç soruyu atlıyorum.
Şimdi, Sayın Müsteşarım, burada bir Komisyon var. Komisyonun bence önemi şu: Sadece bir darbenin gerçeklerini mümkün olduğu kadar en geniş platformda ortaya çıkartmak değil olabilecek bir başka darbeye bir önceki darbenin gerçeklerini ortaya çıkararak engel olma görevi var.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hatırlattınız bana, notumda var hızlı geçtim.
Efendim, çok açık bir soru; hep siz bana soruyorsunuz bir tane de ben sorayım müsaade ederseniz: Korgeneral, tümgeneral, başsavcı, Ana yasa Mahkemesi mensubu, emniyet müdürü, vali, bu insanlar bu gruba neden teveccüh ediyor bunu düşündük mü hiç? Meselenin temeli budur. Neden bu insanlar o tarafa teveccüh ettiler? Korkunç bir şey, 50 pilot birden gözaltına alındı. Ee, nasıl oluyor bu? İtibarı var, mesleği var, parası var, şöhreti var. Fetullah ne verdi bunlara? Ne anlattı? Ne söyledi? Bunun sosyal anlamda, psikolojik anlamda ciddi incelenmesi gerekir. Sızmanın temelini anlamak için bu noktanın adının konması lazımdır. Neden teveccüh ediliyo r o tarafa doğru?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sizin düşünceniz ne?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ben onu bilemiyorum, bilsem zaten gidip hemen söyleyeceğim. Şöyle söyleyeyim, ana hatları it ibarıyla sosyal, ekonomik, inanç açısından birçok boş alan var. Bu alanlar boş kaldığı sürece başkaları doldurur. Devletin bu alanları doldurması gerekir. Yasaklamayla yapamazsınız bunu. Bugün baba evladına dinini anlatamıyor, bilmiyor. Evlat hiç bilmiyor, çocuğuna zaten bir şey söyleyemiyor. Bu ihtiyacı kim karşılayacak? Birçok FETÖ’ cüyle konuştum geçmiş dönemde yurt dışında görev yaptığım zamanda da “Nedir bu it ibar? Niye gidiyorsunuz bu ışık evlerine? Ne var burada? Sizi cazip kılan nedir?” diye. Babaları cevap verdi bana: “Oğlum daha mazbut oldu.” dedi. “ Oğlum ahlaklı oldu.” dedi. “Oğlum Allah’ ını, kitabını tanıdı.” dedi. Babayı bu ilgilendiriyor, baba bunun peşinde. Baba oğlunun haylaz olmasını istemiyor. Bakın, çok basit bir örnekle ifade ediyorum, buna benzer birçok şey çıkarabilirsiniz. Bu alanların dolduru lması lazım bu alanlar boş. Bu alanları devlet, düzenleyici ve yaratıcı anlayışıyla dolduracak. Nasıl yapacak onu bilemem. Kamu yönetimi için kurulan Müsteşarlıktan bahsettiniz o Müsteşarlığın kuruluş amacı budur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Efendim, benim beş dakikam size kurban olsun, önemli değil.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Estağfurullah.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Benim hesabıma yazıyor da Başkan onu.
Şeyi söyleyeyim, son sorudan önce bir şey söyleyeyim: Ben de muhafazakâr bir ailede yetişmiş ve daha sonra sol felsefeyi okumuş biri olarak, ben bunları okudum. Temel, şöyle bir hata yapılıyor: Öfkeyle diyor ya “Salya sümük… İşte, ilkokul mezunu vaiz.” şimdi böyle diyorlar veya PKK’ ya “Üç beş baldırı çıplak meselesi” denildi ya. Buradan başlayarak, asıl önemli sorun bu; bu tartışılabilir, bizim de söyleyeceğimiz var ama tabii, laik bir kafayla okuduğunuzda daha farklı bir gözle de okuyorsunuz bazı şeyleri. Bunu da başka bir zaman özel sohbetlerde size ve Sayın Müsteşara anlatırım.
Son sorum şu: Sizin bu kadar önemli, kırk küsur yıllık bir istihbarat tecrübeniz var ve bu tecrübenizle 15 Temmuza baktığınızda sizce 15 Temmuzda kafaları karıştıran noktalar nedir? Bu Komisyona şu konu üzerinde durmanızı memleket adına tavsiye ederim dediğiniz şeyler nele rdir efendim?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, 15 Temmuz, öncesinde bilinmese de oluş tarzı itibarıyla, sonuçları it ibarıyla bir büyük faciadır. 15 Temmuz, sadece ve sadece FETÖ’nün ve grubunun anlayışıyla realize edilmiş bir faaliyet olamaz. FETÖ’nün boyu kısa kalır, FETÖ’nün boyu kısa kalır. Bakın, çok açık ifade ediyorum, 2’ inci, 3’üncü, 4’üncü darbeden endişe ediliyorsa FETÖ’nün boyu çık kısa kalır. Arkasındaki ortak aklın, arkasındaki küresel aklın mutla ka göz ardı edilmemesi gerekir. O itibarla büyük bir faciadır. İlker Paşamın tabiriyle “Büyük bir beladan, köşe başından dönülmüştür.” Çok büyük sıkıntılar olabilirdi. Olmaması için biraz evvel yaptığımız bütün konuşmaların özeti, her türlü tedbirin alınma sı gerekiyor. Tabii ki, böyle şiddetli bir kalkışma çok şiddetli tedbirlerle engellenir; onu da yadırgamamanız lazım. Evet, kurunun yanında yaş da yanıyor bazı ifadeler böyledir, doğrudur, kabul ediyorum ama böyle bir şiddetli hareket ancak çok kapsamlı bir karşı koymayla giderilebilir o yapılıyor. Hatalar, eksikler, yanlışlar olabilir bunlar düzeltiliyor; itiraf ediliyor, söyleniyor, Sayın Başbakan bunları açıklıyor. Çok samimiyetle bir faaliyet yürütülüyor. Bir daha olmaması için herkesin kendi özeleştirisini yapması, kurumsal sorumluluklarını yerine getirmesi… Ben haber toplayacağım, siz icra edeceksiniz, öteki iyi yönetecek; bir helva olacağız, topyekûn bir araya geleceğiz bütün mesele budur. Ayrışmayla olmaz, kavgayla olmaz, deklarasyonla olmaz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sorumu açacağım çünkü Başkandan da izin aldım. Bu sorum çünkü buradaki Komisyonun faaliyetini de ilgilendiriyor. Şu anlamda soruyorum; bir 2 ’nci, 3’üncü, 4’üncü darbesinden hatta darbenin devam ettiğinden bahseden bir endişe var. Buna iktidar başka muhalefet başka bakıyor. Şu anlamda, benim kişisel endişem, bu darbe artık bir iç savaş darbesi olacaktır. Zaten bunun da ilk amacı odur ve bu iç savaşın en makul olacak… Bu ülkeye kötülük yapmak isteyen bir melon şapkalı baksa şunu söyler: “Bu ülkede Kürtlerle Türkleri, Alevilerle Sünnileri birbirine kırdırırsam bu ülke uzun zaman beli kırık bir hâlde kalır.” Orta Doğu’daki plan. Bunun da şöyle işleme konulduğunu -ben kendi adıma söylüyorum, sizin düşüncenizi de soracağım- HDP operasyonuyla başlayan, muhtemelen CHP operasyonuyla devam edecek, yargısal süreçle başlayıp toplumsal çatışma zeminine doğru götürülen bu süreçte ben bir darbe kokusu alıyorum bunu bu anlamda size sormak istedim.
Bir de şuna da cevap verirseniz, son bu soruyla ilgili o larak; o gece Hakan Fidan’a Sayın Cumhurbaşkanının ulaşamaması kurum kültürü açısından baktığınızda normal bir durum mudur?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, şimdi, ben Türkiye’deki 15 Temmuz hariç bütün darbelerde görev yaptım övünmek gibi olmasın. Benim meslek hayatım Türkiye’nin demokrasi hayatıyla aynen eşdeğerdir, o yıllara takaddüm eder. Süleyman Bey’le çalıştım, rahmetli Ecevit’le çalıştım, Özal’la çalıştım, arkasından Sayın Erdoğan’ la çalıştım ve birçok ona benzer devlet insanıyla çalıştım. Çok iyiliklerini gördüm, çok öğrendim açıkça ifade edeyim.
Şimdi, hadise tabii, çok şeydir, çok farklı; iyi görmek lazım. Bizim o dönemde Millî İstihbarat Teşkilatı aldığı her haberi bağlı olduğu Başbakana bildirir Allah’ ın emridir bu. Evvela Başbakana bi ldirir. Eğer haber muhtevası gerektiriyorsa Cumhurbaşkanına, ilgili komutanlıklara, varsa ilgili kurumlara ve ilgili bakanlıklara da durumu intikal ettirir. Haberin burada asıllı veya asılsız olması önemli değildir. Haber “Önemine binaen kaydıihtiyatla da olsa sunulmuştur.” kaydıyla bildirilir. Bizim zamanımızda haberler böyle bildirilirdi. O itibarla bu dönemde bildirildi bildirilmedi meselesinin yine cevabını ben veremem; bilemiyorum, bilemiyorum.
BAŞKAN – Sayın Müsteşarım, bize soru sormuştunuz “ Neden bu Fetullah Gülen cemaatine teveccüh oldu?” diyerek. Cervantes’ in bir sözü vardır: “Bal olanın sineği çok olur.” der.
Biz Hükûmet olarak mutlaka ki siyer derslerini koyduk, Kur’an – ı Kerim derslerini koyduk, Osmanlıca derslerini seçmeli ve zorunlu olarak b azı okullara koymuştuk ama yeterli görmedik. Mutlaka ki eksikleri vardır, Diyanet İşleri Başkanlığı daha aktif olmalıdır. Özellikle yurt dışında temsil edilen tüm kültür ataşelikleri, din ataşelikleri, eğitim ataşelikleri çok daha farklı çalışmalı, yurt dışına giden herkesi kucaklamalı. Örgütlerin kucağına düşmemeli bu insanlar hür akıllarıyla hareket etmeli. Mutlaka ki devletin de yapması gerekenlere bir atıfta bulundunuz, yapmaya devam edeceğiz. İnşallah bundan böyle gençliğimiz veya insanlarımızın akıllarını ipotek ettirmeyecekleri noktaya doğru gideceklerini düşünüyorum.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim, sağolun.
BAŞKAN – Söz sırası yine İstanbul milletvekilinde… Bu Komisyonda hep İstanbul milletvekillerinin ağırlığı var; 6 milletvekil liğiyle temsil ediliyorlar payitaht olmanın herhâlde ayrıcalığı.
Buyurun Sayın Kavakçı.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Hoş geldiniz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için Sayın Müsteşarım.
Bize sunumunuz esnasında güvenlik istihbaratın diğer unsurlarını hatırlattınız. “MİT’in adı da Merkezi Devlet İstihbarat Teşkilatı olmalıdır.” dediniz. Daha önce dinlediğiniz misafirlerimiz arasında Genelkurmay Başkanlarımızdan “ Bize MİT’ten herhangi bir bilgi gelmedi.” diyenler oldu.
Bu manada ordu içerisindeki örgüt yapılanmalarının tespiti, yasal olarak MİT’in yetkisi altında mıdır bunların tespiti yoksa Genelkurmayın da bu konuda yetkisi, görevi var mıdır, sorumluluğu? Özellikle Gene lkurmayda bir İstihbarat Daire Başkanlığı olduğunu da biliyoruz. “ MİT’in raporu olmadan kimseyi atmadık.” demişti Sayın Başbuğ, kendilerine bununla alakalı rapor gelmediğini belirtmişti bunu ilk olarak sormak istiyorum.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ben hemen cevap vereyim müsaade ederseniz sorular çünkü karışıyor arka arkaya.
Şimdi, yani “ MİT raporu olmadığı için atmıştım.” tabirini şöyle anlamak lazım: Bizim bir insanın atılabilmesi için o insanın kanuni parametreleri içerisinde yaptıklarını belli bir noktaya ortaya koyabilecek tarzda bir rapor hazırlamamız lazım. Şimdi, böyle bir bilgiye ulaşamadığımız zaman ee, zoraki zorlamalarla, duyumlardan kaynaklanan “Şu şudur, bu budur, bu albay şunu yaptı, bu general bunu yaptı.” tarzındaki ifadeler mesnetsiz v e temelsiz kalır o itibarla bildirilmemiştir sıklıkla ama stratejik anlamda sıkıntı söylenmiştir. Yani ordu içinde bir yapılanmaya yöneldiler bunlar. Bunlar sızmaya başladılar. Sorular çalınıyor, dershanelerde faaliyet yürütülüyor, yetiştiriliyor, imtihanl ara hazırlanıyor. O it ibarla, artık yani oraya doğru bir giriş başlamış. Bunu içeride siz kendi iç kontrolünüzde ki biz oraya giremiyoruz. Biraz evvel… MY 114 -1 talimatı ona amirdir “ giremezsiniz” diyor. “ Garnizondan içeri giremezsiniz.” Ee, giremediğime göre nereden haber alacağım ben? Ancak dışarıdan duyarsam duyacağım duyamazsam da bilemeyeceğim; öyle olmuştur nitekim. Eksiklik vardır. Sayın Genelkurmay Başkanımız haklıdır ama bu eksikliğin sebeplerini ben burada anlatmaya çalıştım. İstihbarat eksikliğin in sebebi kurumsal eksikliklerden kaynaklanmıştır bunun giderilmesi lazım bir daha olmaması için.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Bu manada, Jandarma İstihbaratın da mesela jandarma sınırlarının haricinde, birliğin dışında istihbarat alamadığı için içindeki FETÖ’ cüleri tespit edemediği söylenmişti de. Burada da askerlerin ya da jandarma mensuplarının sivil hayattayken takibiyle alakalı MİT’in bir şeyi olabilir miydi?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Eğer bize talepte bulunurlarsa, “Şunun kıta dışındaki faaliyetleri kontrol edin.” derlerse bu yapılır, yapılmıştır ama talep olmadığı zaman siz kendiliğinizden izleyemezsiniz. Asker üniformalı şahsı siz izleyemezsiniz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Bu yasak değil mi?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet efendim, yasak.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – MY 114-1
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet efendim.
RAVZA KAVAKÇI KAN ( İstanbul) – Bu çok kıymetli, çok teşekkür ederim bu açıklamanız için.
Sayın Müsteşarım, Emniyet eski Genel Müdürü Cevdet Saral biraz evvel, sizden evvel misafir ettiğimiz kişi “Fetullah Gülen yurt dışına kaçtı.” diye bir ifade kullandı. Siz de belki biraz evvel tekrar değindiniz ama “ Daha rahat hareket edebilmek için yurt dışına gitti.” dediniz. Burada acaba, oradan ona Amerika’dan destek olduğunu düşündüğünüz için mi böyle söylediniz biraz daha açabilir misiniz onu lütfen?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Yani şimdi, orada “Gitti, kaçtı” tabirleri arasına sıkışmamak lazım. MİT’in o dönemde Gülen’e dönük yoğun baskısı ve faaliyeti vardı hatta o döne mde ben İstanbul Bölge Başkanıydım çok iyi hatırlıyorum, Ümraniye’de kaldığı eve saat farkıyla girdik, dakika farkıyla girdik; yatağı sıcaktı ama kendisi yoktu çünkü içeriden haber vermişlerdi, polisten haber vermişlerdi. Şimdi, böyle bir noktada artık baş ına gelecekleri hesap ettiği için Türkiye’de kalmak istemedi. İstemedi ve gitti yani buna ister “kaçma” deyin, ister “ gitme” deyin, normal pasaportla çıktı gitti. Öyle “kaçırıldı” tabiri yanlış olur.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Bir de son olarak, burada ifadelerinizdeki samimiyetinize güvenerek soruyorum. Haberler arasında gözüme takıldı da eğer uygun görürseniz cevap vermeyi lütfen… Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin Sayın Balçiçek İlter’e verdiği demeçte şöyle bir şey kullanıyor sizin için.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Zorlamayın kendinizi ben cevap vereyim.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Evet “ Yaşlı adam, uğraşmayın.” diye bir ifade.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, evet.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Çok teşekkür ederim, sağ olun.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, ben Mülkiyeliyim. Teşkilata ilk girdiğimde bana solcu gibi baktılar. 7 Şubatta KCK’ yı kurmakla suçladı FETÖ beni. Şimdi, nasıl oluyor bu iş; ben KCK’ yı kuruyorum, solcuyum, ondan sonra bir de FETÖ’nün yandaşı oluyorum?
Fetullah Gülen’i ne gördüm ne elini sıktım ne karşı karşıya geldim ne sesini duydum sadece istihbarat raporlarından tanıyorum. İsmail Hakkı Paşam çok saygıdeğer bir insandır. Beraber çalıştığımız dönemde de çok iyi işler yaptığımızı zannediyorum. Hani bir konuşma içerisinde böyle bir husus bu ölçülerde geçmiş değildir ama mizahi bir anlayış içerisinde bazı şeyler agrandize edilmiştir. İstihbaratçının kader planında daima böyle asılsız suçlamalar vardır onu o şekilde kabul ediyorum; aslı astarı yoktur. Ne FETÖ’cüyüm ne KCK’ lıyım ne solcuyum. Neyim onu ben de bilmiyorum; emekliyim.
RAVZA KAVAKÇI KAN (İstanbul) – Çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Ravza Hanım.
Emine Nur Günay, Eskişehir Milletvekili. Buyurun Sayın Milletvekilim.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Çok teşekkür ederiz değerli bilgiler için Sayın Müsteşarım.
FETÖ mensubu gazeteci Ekrem Dumanlı ile Gültan Kışanak arasında bir ziyaret gerçekleşti. Belediye binasına arka kapıdan girdiği söylendi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Arka kapı değil protokol kapısı.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Devam edebilir miyim?
Dumanlı’nın Kışanak’a polis ve jandarma istihbarat elemanlarının isimlerini verdiği iddia edildi ve verme amacının da PKK ile bu istihbarat elemanlarının iş birliği yapmasını sağlamak amacı olduğu söylendi. Bu konuda bir bilginiz veya duyumunuz var mı?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, öyle bir şey duymadım, bilmiyorum. Yani ben de basından takip ettim, sizin bildiğiniz kadar biliyorum. Örgütler içerisinde daima böyle sapıklıklar olabilmiştir, sapmalar olabilmiştir. Yadırgamadım, olabilir ama yanlıştır.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Teşekkür ederim.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Estağfurullah.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Bir de FETÖ yapılanması 1970’ li yıllarda ortaya çıktı.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, 60’ lı yıllar diyelim, 70’li yıllarda gelişimini daha artırdı demek istedim; herhâlde hızlı geçtim.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Örgüt yapısını ne zaman aldı? Silahlı örgüt yapısını ne zaman aldı? Baştan beri, 1960’lı yıllardan beri niyetleri bu şekilde bir örgüt kurmak mıydı sizin yorumunuz nedir?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, bunu ifade ettim biraz evvel. Başlangıcından itibaren fevkalade demokrat, çok munis, çok sevi mli bir yüzle yola çıkmışlardır. Bahsettiğim tarihleri tekrarlamak istemiyorum ama 7 Şubattan itibaren kırılma yoğunlaşmıştır yani bir silahlı…
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Yani başta niyetleri bu değildi diyorsunuz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, değildi, kesinlikle değildi. EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Tamam, tamamdır.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Bir silahlı örgüt kurduklarına dair, bir silahlı aparat ve altyapı oluşturduklarına dair çalıştığım dönemde hiçbir bilgi almadım.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Anladım.
Bir de, yine, it irafçılar ekranlardan inmiyor FETÖ anılarını ve analizlerini paylaşıyorlar sürekli. Bu kişilerin FETÖ’ yü güçlü ve yenilmez gösteren tavırlarında bir psikolojik harekât esintisi görüyor musunuz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ee, doğaldır yani “Öyle oldu, böyle oldu, sonunda da ben her şeyi anlatayım.” İt irafçılık; efendim, sonu “cılık”la biten meslekleri seçmeyeceksiniz. Camcılık, aynacılık, balıkçılık, itirafçılık; kırılır, kırılır… Babam bana bunu meslek seçerken söyledi; ona göre… Yani itirafçılık iyi bir şey değildir, iyi bir şey değildir. Bugün size ihanet eden yarın kime ihanet edecektir veya hizmet edecektir? Bizim “kaynak” diye yıllarca kullandığımız insanlar böyledir.
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Bir de Adil Öksüz, Kemal Batmaz ve Harun Biniş’ in defalarca yurt dışına çıktığı saptandı hatta Adil Öksüz için “110 defa çıktı bir yılda.” deniliyor. Bu kadar sık çıkışlar istihbaratın dikkatini çekmez mi? Ben sadece öğrenmek için soruyorum, böyle bir mekanizma va r mı?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, var, yapılabildiği kadarıyla yapılıyor.
Şimdi, Türkiye coğrafyasını biraz evvel ifade etmeye çalıştım. Birçok örgütün, birçok yıkıcı faaliyetin kol gezdiği bir ülke. Binlerce insan giriyor, çıkıyor yabancısıyla yerlisiyle. Biraz evvel güvenlik istihbaratı kuruluşunun gözden geçirilmesinin zaruretini söylerken bunun altını çizmeye çalıştım. Bu kontroller layıkıyla yapılamıyor; yapılsaydı zaten görülürdü, dikkat ederdi.
Şimdi, bir de şu var, bu çok önemlidir: Ha ber toplamak marifet değildir toplanan haberin analizi önemlidir. Analiz herkes tarafından yapılamaz. Analiz bir merkezde yapılmalıdır, ciddi yapılmalıdır; büyük tecrübe ister, büyük mazi bağı ister, büyük bir arşiv bilgisi ister. Türkiye’de bu yapılamıyor , MİT’ e rağmen yapılamıyor. Türkiye’de bu analizi yapan bir tek MİT’tir başka ikinci bir kuruluş yoktur.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN – Mihrimah Belma Satır, İstanbul Milletvekili; buyurun efendim.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Efendim, çok teşekkür ediyoruz verdiğiniz bilgiler için.
Emekli Genelkurmay Başkanımız Hilmi Özkök Paşa buraya geldiğinde efendim, askeri istihbarat kurumu olmadığından istihbarat toplayamadıklarını, diğer istihbarat kurumlarından yeteri kadar bilgi gelmediğini, bu nedenle FETÖ’ yle yeterince mücadele edemediklerini ve bu durumun bir zafiyete sebep olduğunu söylemişti.
Askeri istihbarat kurumuna ihtiyaç var mıdır? Bu konuda ne düşünürsünüz; birinci sorum bu.
İkincisi; FETÖ içinde yabancı menşeli güçler var mıdır? Bunlar bugün mü vardı, ilk baştan beri mi vardı kısmen cevap verdiniz.
Bir üçüncü sorum da cemaat içinde derin cemaat var mıdır? Cemaat içindekileri, destekçilerini, yöneticilerini birbirinden ayırır mısınız yok sa aynı hedefe kitlenmiş, uyuşturulmuş insanlar diye mi düşünürsünüz?
Bir de terörle mücadelede son zamanlarda özellikle bu FETÖ’nün olumsuz etkisi oldu mu? Bunu sormak istiyorum. Teşekkür ederim.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, şimdi, şöyle ifade edeyim: Yani askeri istihbarat konusu hep dönüp dolaşıp o önümüze geliyor. Bu konuda MİT, aldığı bilgileri verir, asker kendi kaynaklarından duyabildiği kadarını duyar ataşelerin marifetiyle, başka enstrümanların marifetiyle… Jandarması vardır, eskiden Jandarma oraya bağlıydı. Jandarma çok ciddi ölçülerde bir istihbarat teşkilatı mesafesinde hizmet yapmıştır hatta bizi de dinleyecek kadar gelişmiştir. Ee, şimdi, bu hâle gelmiş bir Jandarmadan bilgi alamıyorum derseniz ben bir şey diyemem. Bunun ötesini y oktur; bilgi varsa gider yoksa gitmez. Hepsi bundan ibarettir. Devlet kendi kendine birbirini kontrolden vazgeçmeden bu problem çözülmez. Bir tek nazım, bir tek yönetici.
5 tane devlet olmaz, 5 tane güvenlik örgütü olmaz 1 tane örgüt olur öteki örgütler ona haber verir, yardım eder, bütün değerlendirme orada yapılır; hesabını o örgütten sorarsınız.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Terörle ilgili ne diyorsunuz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Öteki sorular için tabii biraz konuşma zorluğu oluyor. Şöyle ifade edeyim yani örgüt, FETÖ örgütü içerisinde…
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Yabancı unsurlar…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Yabancılar, böyle yabancı damgalı, pasaportlu insanlar olduğunu söylemek mümkün değil ama yabancılarla temasları var. Yani yabancının oraya girip de bizzat kadrolu çalışmasına gere yok, temaslar var. Amerika’daki bütün temaslarda yabancılar var, gizli servis var. Daha ötesi yok, gizli servis var yani gizli servisten alınan talimatlarla bu iş yürüyor bu kadar açık.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Cemaat içinde derin cemaat var mıdır?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Nasıl efendim?
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Cemaat içinde farklı gruplar, dini cemaat veya sempatizanlar diye düşünür müsünüz yoksa hepsi aynı hedefe kitlenmiş, hepsi uyutulmuş insan mı?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Yani cemaat olabildiği ölçülerde disiplinli bir görüntü sergilemiştir bugüne kadar ki geldikleri noktada da bunu gördük. O itibarla bir fraksiyonel farklılık, belki Fetullah Gülen’in hayata veda etmesinden sonra bir fraksiyonel farklılık olabilir.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Terörle mücadelede sıkıntı yarattılar mı son zamanlarda?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Böyle bir şey hissetmedim. MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ederim, sağolun.
BAŞKAN- Teşekkür ederiz.
İstanbul Milletvekili Zeynel Emre Bey, buyurun efendim. ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Taner, hoş geldiniz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Teşekkür ederim.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Verdiğiniz samimi bilgiler için de teşekkür ederiz. Esasında Komisyon çalışmaya başladığı günden itibaren birçok önemli ismi dinledik. Bir kısmı çok samimi beyanlarda bulundu ve aslında Komisyonun çalışmasına yön verdi; bugünkü sizin açıklamalarınızı da böyle değerlendiriyorum ve bizim belki de vâkıf olmadığımız ya da şöyle söyleyeyim daha yüzeysel bilgilere sahip olduğumuz konuları da açıklığa kavuşturdunuz. İşte, çözüm süreciyle alakalı yine önemli bilgiler paylaştınız. Dolayısıyla bir iki soru soracağım bununla ilgili.
Şimdi, söylediklerinizi yorumladığımda şöyle bir şey mi çıkıyor; yani bir şekilde Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen yabancı devletler, Türkiye problemlerini çözsün, terör sonlansın istemeyenler bunlara müdahale ediyor ve bu böyle gidiyor gibi; yani süreç de bir yerde böyle bitti denilebilir belki de bilmiyorum.
Peki, şöyle bir şey olsaydı yani sonuçta bunun bir de tecrübesini yaşamış oldunuz. Bu süreç Parlamento eliyle yürümüş olsaydı çünkü bu sürece ilişkin çok sayıda it irazı olan insanlar dahi bugün Türkiye’de, kimisi yanlış bilgi biliyor, kimisi farklı yani şu an biz de milletvekili olarak aslında çok sağlıklı bilgiye sahip değiliz yani anlatılırsa bütünüyle öğrenebiliriz. Parlamento eliyle yürüseydi sizce sonuç nasıl olurdu ilk sorum bu.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Onu hemen cevaplayayım müsaade ederseniz.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Memnun olurum.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Çok önemli bir noktaya temas ettiniz bizim arzumuz da buydu, İmralı’nın arzusu da buydu. Yani eğer bu böyle olsaydı Habur faciası yaşanmazdı, Oslo yaşanmazdı, belki bu ölçülerde yaşanmazdı. Bu, o dönemde siyasi iktidarın kendi tercihi ve anlayışı çerçevesinde aldığı bir kararla şimdilik böyle yürüsün tarzında planlandı. Bir başka art niyetin olup olmadığı konusunda zaten konuşmaya yetkili değil im ve o dönemde birçok seçim vardı o kadarını söyleyeyim. Bir çok seçim vardı, arka arkaya seçimler vardı ve Türkiye’nin eylemsiz günlere ihtiyacı vardı biz bunu sağladık. Kâfi mi?
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Peki, yine, bütün bir soru olarak da değerlendirebiliriz. Bundan sonrası için hem bu konuyla ilgili nasıl sonucu gideceğini düşünüyorsunuz yani gidişatla alakalı ve bir darbe süreci yaşadık biz, 15 Temmuzu yaşadık. Şimdi, bu süreçten sonra yeni bir darbe süreci, böyle bir risk görüyor mus unuz ülke açısından. Çünkü bu darbe girişimi bizim tarihte okuduğumuz darbe girişimlerine göre bugünden bakıldığında hepsinden çok daha tehlikeli – yani darbeler arasında bir ayrım yapılmaz ama bu anlamda – bir şekilde planlandığına yönelik de emareler var yani bir iç savaş ortamı yaratma gibi. Ve 15 Temmuz özelinde de mesela bazı gariplikler var, işte safi garip, yani trafiğin yoğun olduğu bir saatte Boğaz Köprüsü kapatılıyor gibi, diğer darbelerle kıyasladığımızda hep sabaha karşı herkes evinde yatarken gir işilen bir şey, burada biraz daha farklı gidiyor. Bir de, şimdi darbeye katılan FETÖ’cüler var, darbeye katılmayan FETÖ’cüler var. Soruşturmalar bize onu gösteriyor. İçeriğine şu an vâkıf olmadığımızdan yani darbeye katılmasa da daha sonrasında işlem yapılanlar var. Bu tespitler doğru da olabilir. Ne dersiniz yani bunu neye bağlıyorsunuz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Birinci soru güme gitti, onu tekrarlar mısınız, özür dilerim.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Şöyle: Bundan sonraki süreçte yani hem yeni bir darbe süreci olur mu? Nereye doğru gider?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hatırladım, sizi yormayayım.
Bizim istihbari literatürümüze göre darbe işinden sonra eğer başarısızlık olursa ondan sonra suikast gelir. Tek enstrüman odur. Darbe zor iş, kolektif bir faaliyet ister. Suikastlara dikkat etmek gerekir. Ben bu kadarını söyleyebilirim eski tecrübelerime binaen, hiçbir bilgiye sahip değilim, tamamen sardunya bilgisini verebilirim, biraz evvel söyledim. Ama suikastlar son derece önemlidir. Güvenlik son derece önemlidir. Tabii buna DEAŞ gibi bilmem ne gibi birtakım kendini kaybetmiş, çıldırmış örgütün eylemlerini de ilave ederseniz yani çok şey olabilir. Onun için daha güvenli, daha sağlıklı, daha özel önlemler alınması lazım. Biraz evvel söylediğiniz hususta da, tabii darbe bu ölçülerde çok şiddetli olunca önlem de o ölçülerde şiddetli oldu. Yani bir kısım FETÖ’cünün bu işin içinde olup olmadığı meselesi de o çok miktarda insanın alınmasından kaynaklanan belki de hiç haberi dahi olmayan insanlardan oluşan bir grubun da soruşturma kapmasına girmesinden kaynaklandı. Bu zamanla tasfiye edilecektir, düzelecektir. Onu ifade etmek istiyorum.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Şeyi sormuştum, saati garip yani o şeyi söylediniz ya.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Yani onu tabii bir şey söyleyemem, bilemem yani öyle çok fevkalade bir iş ortaya çıktı. Bugün artık Hande Hanımın kitabını okuduktan sonra görüyoruz.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Bana şöyle geliyor: Ayyuka çıkacağını anladılar, acele ettiler gibi geliyor.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Acele de edilmiş olabilir, zaruret de hâsıl olmuş olabilir yani orada bir infial söz konusu olunca erken bir doğuma sezaryenle müdahale etmişler ama hasta öldü.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emre.
Sezgin Tanrıkulu İstanbul Milletvekili. Buyurun Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Taner’e ben de çok teşekkür ediyorum bize verdiğiniz bilgiler için, gerçekten de yani tarihe geçecek kayıtta bence sözler söylediniz burada.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Sehpaya da götürür.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU ( İstanbul) – Biz onun olmaması için çalışıyoruz en azından.
Şöyle: Konuşmanızın başında MİT operasyonuyla ilgili bir şey söylerken “Diyarbakır’da başladı.” dediniz bir iki davayla. Hangi davaları kastettiniz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Hayır, öyle demek istemedim. Erzincan olayından sonra bir iki kırılma daha oldu, bir tanesi Diyarbakır’da, bir tanesi Batman’da oldu. FETÖ’ cü polis, hâkim, savcı üçlüsü orada da bizim bir kapımızı zorladı ve arkadaşlarımızı tutuklamak istedi, öyle bir, lokal bir gelişme oldu. Arkasından Ergenekonlar falan diğerleri geldi. Yani bunları adım adım, deneye deneye, sınaya sınaya o noktada baktılar, ne oluyor, kapıyı ne kadar aralayabiliriz, içeri ne kadar gir ebiliriz bunu gördüler.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU ( İstanbul) – Anladım efendim, açılmamıştı, açmanız iyi oldu.
Sizin 2005 -2010’da birinci derecede yetkiliydiniz MİT’te ve o dönemde gerçekten de önemsediğim, bence Türkiye bakımından çok önemli olan silahsızlanma süreci başladı Habur’la beraber. Orada yani sonuçta silahlı örgüt mensupları silahlarını bırakıp Habur sınır kapısından, devletin resmî kapısından girdiler ve savcıya, polise teslim oldular. Şimdi, orada yani yönetilmeyen bir süreç var. Mesela ben o kıyafetlerle gelmeleri, kendi kıyafetleriyle gelmeleri büyük bir infial yarattı mesela. İşte, Habur’dan Diyarbakır’a kadar olan otobüsle falan gelmeler, gösteriler büyük bir infial yarattı. Ben daha sonra sordum tutuklu olanlara falan Diyarbakır Barosu Başkanıydım. Bana dediler ki: “Bize kimse söylemedi, üzerinizdeki elbiseyi çıkarın da size verdiğimiz şu takım elbiseleri giyin.” Yani şöyle… O süreç neden bozuldu? Çünkü daha sonra 2012’de başka bir süreç başladı ve yine bozuldu?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, o sürecin sözünüzü kesmeyeyim, tamamladıysanız cevap verebilirim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Tamamladım. Neden bozuldu yani yeterli bilgi sahibi mi değildi, inisiyatif mi yoktu, neydi yani, kim bozdu ya da nasıl bozuldu?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – O sürecin bozulmasında FETÖ’cü polislerin büyük rolü vardır. Şimdi isimlendirmek istemiyorum. O gece Beşir Atalay Bey, ben ve örgütün diğer tarafında olan insanlarla telefon görüşmelerimiz devam ediyor, artık saatler yaklaşıyor Habur’a , o noktadayız. Fevkalade önemli bir iş olacak ama öyle bir iş oldu ki dediğiniz gibi şaşkınlık içinde kalındı. O noktada bir büyük yanlış daha vardır. “Dağdan çocuklarınız gelecek, kızlarınız gelecek.” diye ailelere haber salmışlar. Aileler karşılamaya gitti. Bir kısmı sevinçle karşılamak için gitti fakat orada bir oyun oynandı, bu gösteriyi sevince dönüştürmek isteyenler tersine bir infial gösterisine kendilerini kaptırdılar. Orada birtakım polis yönlendirmeleri olduğunu duyduk, elimizle tutmadık, görmedik. Habur’un sınırdaki oyun kısmı budur ama Habur’un esas arkasındaki hadise… Şimdi, para Avrupa’dadır, propaganda Avrupa’dadır, Brüksel’dedir, silah Kandil’dedir, beyin İmralı’dadır. Bu üç tane mihrak birbiriyle yarışır. Herkes birbirini geçmeye çalışır. B iri “Ben demeden olmaz.” der, öteki “ Para bendeyse ben yaparım.” der “Propaganda bendedir.” der, öteki “ Dağda ben ölüyorum.” der ve Kandil’in ağırlığı ona göredir. Şimdi böyle olunca yapılan temaslarda şu çıktı: “Bize öyle bir güvence verin ki, anayasal teminat verin, biz dağdaki bütün grupları aşağı indirelim.” Bu bir anda yapılacak bir hadise değil ki, bunu anlatamadık, bunu söyledik. Dedik ki: Bu olmaz. Bir anda böyle bir güvence verilemez, devlet size böyle bir güvence veremez. Zaman it ibarıyla güven arttırıcı önlemler çerçevesinde terör duracak, silahlar bırakılacak, vesaire vesaire ve ondan sonra bu güvenceler arka arkaya, belki ülkenin Anayasa’sı, belki İmralı’nın hayatı dâhil olmak üzere hepsi yeni baştan gözden geçirilebilir. Ama o noktada bu iş boğulmuştur. Biraz evvelki sözlerime dönüyorum. Bu sürecin olmasını istemeyenler iç ve dış mihraklar bu boğulmada aktif rol aldılar ve Habur’da bu iş öldürüldü. Habur yanlışa döndü, doğru başladı, yanlışa döndü. Sonuçlarının doğru olduğunu söylemiyorum.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU ( İstanbul) – Şimdi, hani yine yani 2013’te bir süreç başladı. Kayda geçsin diye söyleyeceğim de, sonuçta biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla Parlamentoda bunun bir ayağının olmasını istedik. Şimdi bu süreçlerde… Niye bunları söylüyorum, onu da söyleyeyim de kayıtlara geçsin diye.
Şimdi, ben şuna inanırım hep: Şiddet, çatışma, terör ve Kürt meselesinin bu boyutu Türkiye’de sonuçta istikrarsızlığı, kaosu besliyor ve darbe yapmak isteyenlere de bir zemin hazırlıyor. Hani sonuçta bu meseleyi çözmüş bir Türkiye, siz de söylediniz, çok daha güçlü olacak ve kendi iç barışını sağlayınca da çok güçlü olacak. Ama bu meselenin çözülmemesi çeşitli nedenlerle sonuçta darbe yapanlara da bir zemin sunuyor. 7 Hazirandan sonra da bunu gördük, doğu ve güneydoğuda işte biliyoruz çok kanlı bir ortam var ve o ortamda görev yapan komutanların tümü neredeyse 2’nci ordu, 7’nci kolordu, Şırnak, Hakkâri komutanları hepsi bu derme mekanizma içerisinde tutuklandılar. Yani birbirine bağlı işler. O nedenle soracağım. Şimdi, 2013’ten sonra da bir süreç başladı iyi, kötü, yanlış. Bu süreçlerde biliyoruz ki dünya örneklerinden siyasi aktörler çok önemlidir ama aynı zamanda parlamento da önemlidir eş zamanlı olarak. 2013’ten sonra biz ısrarla bu işin bir ayağının Parlamentoda olmasını istedik ama sonuçta olmadı hatta MİT kayıtları sızdı, MİT kayıtlarında bizzat benim sunduğum 25 arkadaşımla ilgili bir önergenin bizim irademize rağmen Parlamentoya getirilmesi gibi bir konuşma olmuş sürecin taraflarında, bunlar bas ına yansıyan bölümünü söylüyorum ve “ Getirin CHP’ yi zor durumda bırakalım.” demişler. Yani MİT kaynaklı olarak. Yani sizin döneminizde Parlamentoda olsun diye MİT’ in ısrarı var, 2013, 2014’te ise CHP’ yi zor durumda bırakan bir MİT ayağı var, basına yansıdı bu kayıtlar. Sonuçta şey için söyleyeceğim, büyük tecrübe sahibisiniz ve bu devlet içerisinde Kürt meselesi konusunda kırk yıl boyunca çalışmış f ikir sahibi olan ve büyük bir şeyle yani biraz önce söylediniz, sehpayı da göze alarak bazı girişimlerde bulun muşsunuz. Şu anda Türkiye’de kanlı bir süreç var yani 2009’dan daha kötü bir dönem bana göre, 2013’ten daha kötü bir dönemdeyiz. Aynı zamanda bizim bir daha bir darbeyle karşılaşmamız açısından da bu meselenin bir vesileyle çözülmesi lazım. Ne önerirsiniz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, evet, ben anlıyorum Sayın Sezgin, anlıyorum, çok iyi anlıyorum. Bir defa şunu söyleyeyim ifade edeyim: Mecliste bu işin ele alınması konusunu devlete götüren benim. O zaman getirdik bunu. Dedik ki: “Bakın bunun ucund an tutulsun, her parti elini altına koysun bu taşın” Yani bunu sadece benim üzerime, sizin üzerinize, başka bir yere yıkmakla olmaz, eninde sonunda tökezleyeceğiz, bu açık seçik meydandadır. Biraz evvel ifade ettim, seçim dönemleri vesaire orada bir zaman kaybı oldu, olamadı yani o kanaatinize aynen iştirak ediyorum. Bundan sonra eğer böyle bir düşünce gündeme gelecekse mutlaka yapılmalıdır. Bir de tabii siyaset çok önemli bir hadise, hepiniz bu işin içindeki insanlarsınız. Yani böyle güzel giden büyük işler olacak, güzel işler olacak derken, bunu niye başkasıyla paylaşın. “Ben yapayım.” tarzında bir ego şişmesi olabilir, gayet normaldir bu, bunu da kabul ediyorum. Ama eninde sonunda doğru bulunacaktır.
Şimdi, ondan sonraki sorunuzu gene dağıttık, neydi?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Yani bugün için ne öneriyorsunuz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Şimdi, bugün için öyle bir noktaya gelindi ki “ Hadi gelin, oturun, konuşalım.” diyecek noktada değilsiniz. Bir ortak akla ihtiyaç var. İnsanlar ölüyor. Şi mdi burada ölüler sadece şehitler olarak alınıyor. Değil. Dağda da ölenler var. Çok miktarda insan ölüyor, bunlar korkunç yaralar var şu anda. Her ölünün ailesinden 4 kişi ertesi gün dağa çıkıyor. Sayın İ lker Paşam bunu söyledi. Dağa çıkışları niye engelleyemiyorsunuz? Bu ölümler devam ettiği sürece dağa çıkışları engelleyemezsiniz. Ailesinden 10, 15 adam ölmüş, 20’ si de dağda. Çocuklarının adını bilmeyen insanlar var. Şimdi böyle olunca bir defa ortak bir aklın, siyaset aklının devreye girmesi lazım, bu, HDP olabilirdi, o kadarını ifade etmek istiyorum. Yani siyasi bir akıl olarak oraya birinin…
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ben Diyarbakır Barosu Başkanıyken sizi şikâyet ettim, onu söyleyeyim de efendim. Siz MİT Müsteşarıydınız, ben de Diyarbakır Barosu Başkanıydım. MİT Müsteşarlığı Diyarbakır’daki bir hâkimlikten, Türkiye’deki bütün iletişim araçlarını telefon, faks ne varsa dinlenmesi kararı için başvuru yaptı. Diyarbakır’daki bir hâkim de bu kararı verdi. Ben de potansiyel olarak ben de dinlenebil irim diye başvuru yaptım, şikâyet ettim. Başbakanlık izin verdi sizinle ilgili olarak ama aynı gün izinden sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı hiç beyan almadan bir gün içinde sizin için takipsizlik kararı verdi, Siverek Ağır Ceza Mahkemesine başvurdum, o da reddetti. Dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürdüm, daha karar verilmedi, onu da söyleyeyim. Ama sizinle ilgili değil yani…
BAŞKAN – Sayın Emre Taner’i dinledikten sonra vermezdiniz herhâlde.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Yok, ama o kendi görevini yapmış, ben de kendi görevimi yaptım.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Sağ olun, çok teşekkür ederim, dinlenmedik yerimiz kalmadı, onun için hiç endişemiz yok.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan buyurun.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Örgütün birçok boyutunu bugüne kadar konuştuk ama örgütün sanıyorum Komisyon olarak en az konuştuğumuz kısmı mali boyutu. Size de bu konuda hiç soru sorulmadı. Sizin müsteşarlığınız döneminde örgütün mali yapısıyla ilgili ne kadar çalışma yapıldı? Bunların kullanıldığı mali kaynağın büyüklüğü konusunda bir değerlendirme yapmak mümkün mü? Yani bu örgütü elbette ayakta tutan devletin içine sızmış yapı elemanları var, şu var, bu var ama ne olursa olsun bu işin en önemli tarafı para. Bu işin içinde ne kadar para var? Bununla ilgili b ir değerlendirme…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Çok önemli bir soru tabii.
Finansman olmadan faaliyet olmaz, gayet normal.
Şimdi, tabii ki o kadar çok çeşitli alanlara yayıldılar ki, Anadolu sermayesinin çok önemli büyük bir bölümü bunlara “teberru” adı altında “hizmete katkı” adı altında kaydı. Yurt dışından aldıkları katkılar, okullarının olduğu ülkelerden edindikleri kazanımlar hepsi üst üste konduğu zaman ayrı bir İşadamları Konfederasyonu oluşturabilecek ölçüye kadar da bu konuyu getirmiştir ve çok başarılı bir faaliyet yürütmüştür o dönemde cemaate ait olan İşadamları Konfederasyonu. Rakamlarını biz o dönemde global anlamda ortaya koymuştuk ama şu anda benim aklımda yok fakat çok büyük rakamlar olduğunu söyleyebilirim, çok tatminkâr rakamlar olduğun u söyleyebilirim. Şu kadardır, vesaire rakamları yani dillendirme imkânına sahip değilim, epeyi zaman geçti. Bilemiyorum, bunlar kurumun kayıtlarında vardır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Pekâlâ, bunların bu yapının mali boyutuyla ilgili olarak ilgili kurumlara , Hükûmete yaptığınız telkinler, bildirimler olmuştur herhâlde, onlarla ilgili de biraz…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, zor bir soru. İltifat marifete tabidir biliyorsunuz. Eğer birileri bir konuya ilgi duyarsa, sizden isterse siz karşılarsınız. Şimdi, fevkalade zor bir durum.
MEHMET ERDOĞAN ( Muğla) – Yani bu konuda size bir talep gelmedi.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ciddi bir talep gelmedi. Ben bir tarihte rahmetli Süleyman Demirel’ le beraber gene bir konuyu konuşurken “Bana tetik çekenle tespih çeken adamları aynı kefeye koyup getirmeyin.” dedi. Şimdi bu siyasi anlayışta bunlar vardır. Hepimiz Müslümanız bunu gayet açık ifade ediyorum. Tabii ki tespihin manasını da biliyoruz tetiğin manasını da biliyoruz. Ama bu kabil siyaset yakıştırmaları konuyu içinden çıkaramıyor. Yani şimdi İ lker Paşam bunu kendisi burada ifade ettiler. Yani “Bunları fazla önemsemeyin.” tarzında aldığı cevabı da söylediler, benzer cevapları biz de almışızdır.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Hüseyin Kocabıyık İzmir Millet vekili. Buyurun efendim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Hoş geldiniz Emre Bey. ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Sağolun.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Siz ilginç bir bürokrattınız. Bir kere – herkes sanıyorum aynı f ikirde- gradosu yüksek bir bürokrattınız.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Estağfurullah.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Birtakım konuların sizi üzdüğü anlaşılıyor, hiç üzülmeyin sizinle ilgili hem siyaset alanında hem toplumsal alanda çok olumlu hatıralar var yani onu söyleyeyim.
Şimdi, ikinci olarak şu bakımdan da tarihimizde bir yeriniz var: Siz emekli olmadan azıcık önce MİT Teşkilatının 80 ’inci yıldönümü münasebetiyle çok önemli bir açıklama yaptınız. Bir açıklama falan değil doğrudan doğruya bir deklarasyondu.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Manifestoydu efendim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Manifestoydu ve Hükûmete, devlete bir yöneylem verme amacı da taşıyordu içeriğine baktığınız zaman. Nitekim o manifestonuzu önümüze koyup bir metin analizi yaptığımız zaman devletin ve hükûmetlerin sizin öngörülerinizi çok ciddiye aldığını, görüşlerinizi, vizyonunuz çok ciddiye aldığını ve ona uygun politika değişikliklerine gittiğini görürüz, çok açık. Şimdi o deklarasyonda diyorsunuz ki -tarihsel bir önemi olduğu için kayıtlara da geçsin istiyorum – “Türkiye gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da bekle gör, tavır al taktiğiyle sınırlama lüksünü sahip değildir. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ yi haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını, avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır.” Zaten o deklarasyonda da hatırladığım kadarıyla bu Arap Baharı’nı…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Söylemiştik.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – …önceden bilmiştiniz ve uluslararası sistemin yeniden şekilleneceğini söylemiştiniz. Diğer taraftan birçok ulus devletinin de bu maratonu kaybedeceğini söylemiştiniz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Şimdi, bu gerçekten yani onun altını bir daha çiziyorum, bizim seksen yıllık MİT tarihimizde ilk kez bir müsteşarın açık bir şekilde bu manifestoyu yayınlamasıdır. Bu ilk defa oldu ve içeriği de son derece önemliydi. Devlet de bundan – görebildiğim kadarıyla- etkilendi ve hükûmetler.
Şimdi, nasıl etkilendi? Hükûmetler, ondan sonraki hükûmetler, o günkü hükûmet ve ondan sonraki hükûmetler çevresiyle ilgilenmeye daha keskin hatlarıyla ilgilenmeye başladı, daha yeni politikalar uyguladı. Politikaları eleştiren olur tasvip eden olur ama bunu yaptı sizin dediğiniz istikamette bir değişim yaşandı.
Şimdi, biraz önce konuşmanızın bir yerinde bu FETÖ örgütünden bahsederken dediniz ki: 15 Temmuz vesaire yani bunların boyunu aşar, bunların arkasında birtakım küresel güçlerin olduğunu ima ettiniz yahut da açıkça söylediniz. Şimdi sizin bu açıklamanızda…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Kişisel kanaatimdir. HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Kişisel kanaatiniz, tamam.
Şimdi, sizin bu açıklamanızda tavsiye ettiğiniz değişim tekli f ini kabul eden ve ona göre politikalarını da değiştiren bir Hükûmet, tarihi yaşıyoruz yani. Ve bundan da küresel güçlerin hiç hoşnut olmadığı da açık. Dolayısıyla 15 Temmuzla AK PARTİ hükûmetlerinin sizin de o deklarasyonda belirttiğiniz istikamette politika değişikliklerine gitmesinin bir ilişkisi var mı sizce?
Teşekkür ederim.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim bir defa, 1980’nci yıl bildirimizi hatırlayan nadir insanlardan biri olduğunuz için teşekkür ederim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – O bildiriden bahsedildi…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet evet, teşekkür ederim tekrar.
Gerçekten önemliydi, o aslında devlete verilmiş bir manifesto değildi, halka bir it iraftı halka anlatmaydı. Kendimizi bir yerlere anlatamadığımız zaman halka anlatmak ihtiyacını hissettik. “Biz büyük Türk milletinin hizmetindeyiz.” diye kapılarımızda bizim bir amblemimiz vardır. Herhangi bir hükûmetin veya şunun bunun değil, biz büyük Türk milletinin hizmetindeyiz; hâlâ da böyledir bu. O deklarasyonun temel sebeplerinden bi r tanesi buydu, halk bunu duysun, halk bunu işitsin, anlasın. İstikamet kötüydü bahar geliyordu ve o bahsi geçen maratonu kaybedecek ülkeler içerisinde Türkiye de vardı. İşin enteresan tarafı budur. Tabiatıyla bunlardan istifade etmek hükûmetlerin bileceği iştir. Doğrular yapılmış olabilir, eksikler kalmış olabilir. Biz orada çok samimiyetle ifade ettik. Savunma pozisyonunda oyunu kabul edemezsiniz, bu, bu kadar açıktır. Bugün de zaten yapılmaya çalışılan budur. Bazı şeyleri artık rakip sahada oynamak mecbu riyetindesiniz. Ama buna konjonktür ne kadar müsaade eder, siyaset buna ne kadar müsaade eder, gücünüz ne kadar buna f ırsat verir; bunlar tabii tartışılacak konular. Ama oradaki sözlerimizin hâlâ geçerli olduğu kanaatindeyim. Yapılmasında da bir zarar yoktur, fayda vardır diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sorum şuydu: Rasyonel bir analiz yaptığınız zaman 15 Temmuz ile bu politika değişikliğinin arasında bir ilişki kurulabilir mi yani? Biraz önce de dediniz ki…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Yani çok derin bir soru bu tabii bunu bilemeyeceğim. Bu akşam istiareye yatmam lazım.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Hayır, bir cümleyle aslında cevap verirsiniz sizin seviyenizdeki bir…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Biraz tesettür, biraz tesettür efendim.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Peki.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ben teşekkür ederim. BAŞKAN – Zekeriya Birkan, Bursa Milletvekili.
Buyurun.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Çok Değerli Müsteşarım, öncelikle hoş geldiniz ben verdiğiniz bilgiler için de teşekkür ediyorum.
Tabii, birçok konuya değindiniz. Son soru sorulunca bazı şeyleri toparlıyorsunuz ama sonradan zaman içinde de değiştirmek yoluna gidiyorsunuz.
Şimdi, Türkiye’nin yani bu en son darbe bu FETÖ dar besi bizim meşru Hükûmete yapılmış olan en son darbe. Türkiye’nin hemen hemen her on yılında bir askerî vesayet müdahalelerini de dikkate aldığımız zaman, her on yılına bir darbe düştüğü dönemler olduğu için yani çok kırılgan bir yapımız var. Bu, bir sistemden mi kaynaklanıyor? Yani, tabii ki her on yılda bir, bir darbe olunca, sil baştan yapınca, yeniden düzenlemek yeniden toparlamak zor oluyor. Bu, sadece MİT açısından değil bütün kurumlar açısından zor oluyor. Yani, bu örgütün büyümesinde ve bu darbeler kuşağının oluşmasında bu hep darbelerin bir bağı var mı ya da Türkiye’de bir sistem sorunu var mı? Çünkü meşru iktidarı her on yılda bir şekilde götürüyoruz. Sistem sorunu görüyor musunuz, bilmiyorum anlatabildim mi?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, ben müsaade ederseniz hemen buna cevap vereyim, ondan sonra öteki sorunuzu alayım.
Şimdi, 15 Temmuzu öteki darbelerle aynı kefeye koymamız mümkün değildir. Öteki darbelerde, ihtilallerde, denemelerde ve başından sonuna ordunun hiyerarşi içerisinde 27 Mayıs hariç yekpare bir faaliyet söz konusudur. O yüzden de halk bir şey yapmamıştır, sokağa da çıkamamıştır çünkü güç, çok kararlıdır ve etkilidir. O itibarla 15 Temmuzu tamamen FETÖ’nün ordu içine sızan çeteleri marifetiyle yapmaya çalıştığı bir darbe olarak nitelemek durumundayız. Öteki darbelerden kaynak aldığını veya esinlendiğini söylemek ne kadar doğru olur bilemiyorum. O kanaatte değilim.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Bir sorum var, yani arka arkaya darbeler geliyor, kurumları dağıtıyoruz sonra yeniden top arlıyoruz. Yani bir sistem…
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Ama yani şimdi onu öteki darbelerde tabii zaruretler ve gerekçeler çok farklıydı 12 Eylül de dâhildir buna, diğerleri de dâhildir, denemeler de dâhildir, belki 27 Mayıs da bir bölümüyle dâhildir ama burada öyle değil. Burada çok daha farklı bir anlayış söz konusu. Burada dış destek var.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Ama nihayetinde bir darbe.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Burada dış destek var; bu, çok önemli.
BAŞKAN – “Dış destek var.” dediniz.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, burada bir dış destek var.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Bir sorum daha var… Bu MİT Kanunu’ yla ilgili değişiklikleri soruyor da Hüseyin Bey.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – MİT Kanunu’nda çok önemli değişiklikler yaptık, onları yeterli bulmuyor musunuz?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim, o değişikler benden sonra oldu. Hakan Bey’ in zamanında oldu. Onları ben bilemiyorum yani o itibarla ben kendi dönemim itibarıyla burada bilgi takdim ediyorum.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – “ Yeni birtakım kararlar almak lazım.” dediniz de. Yeterli değil mi o alınan kararlar?
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Okumadım, bilmiyorum yani o konuda bir şeyim olmadı.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Çok önemli kararlar alındı.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Evet, onu bilsem ona göre konuşurdum zannediyorum ama ben eski kanuna göre gündeme getirdim bunu.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Şimdi, Değerli Müsteşarım, bir şeyi anlamakta hakikaten sadece ben değil eminim ki hepimiz de zorlanıyoruz çünkü biz konuşmacı olarak buraya kimi çağırdıysak hani bu olaylarla, bu örgütle ilgili, darbelerle ilgili devletimizde görev yapan işte bilgisine başvurmamız gereken kişileri çağırdığımız zaman bir şey görüyoruz: Herkes bu örgütle mücadele ediyor yani herkes mücadele ediyor, işte örgüt var, 1990’da var, 1970’de var, işte 2000’de var, orada var burada var, MİT krizinde var. Ama bir şey var ki biz bir darbeye maruz kalıyoruz. Yani, bunu gerçekten ben anlamakta zorlanıyorum. Şimdi, Genelkurmay başkanlarımız geliyor yani her camiyi dinleyip, her dindarı örgüt üyesi görüp, ciddi bir istihbarat oluşturan -az önce söylediğiniz gibi- “Jandarma öyle bir istihbarat ki bizi bile dinliyordu.” diye bakıyorsunuz. “Bize MİT’ten rapor gelmedi o yüzden atamadık.” Yine geriye dönüp bakıyorsunuz “Benim zamanımda hiç yoktu.” Emniyet müdürü diyor ki: “Benim bölgemde hiç bir tanesine rastlamadık.” Yani burada bir şey var, yani bu nasıl bir şey? Yani gerçekten bunu şey için soruyorum: Hani tamam biz sivil hayattayız. Ben hayatım boyunca bürokrat olmadığım için, yani hiçbir örgüt üyesini de şu makamdan alıp bu makama atamadım. Yani, devlet işinde olmadığım için söylüyorum.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Anlıyorum, anlıyorum.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Yani, bunun bir şeyi olması lazım. Yani bu sadece siyasilere yıkılacak, sadece sivillere yıkılacak bir şey değil bu.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Doğru.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Yani, bunun bir açıklamasının olması lazım diye düşünüyorum.
ESKİ MİT MÜSTEŞARI EMRE TANER – Efendim o açıklama şöyle…
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Çok özür diliyorum sadece bir cümle daha eklemek istiyorum buna.
Hüseyin Gülerce ilginç bir söz söyledi. Siz az önce dediniz ki: “Aslında birbirini tamamlıyor. Örgüt liderinin Amerika’ ya gitmesiyle bizim işimiz zorlaştı, onların hareket alanı arttı.” Ama Hüseyin Gülerce dedi ki… Yani bunu artık sağır sultan, herkes biliyor. Yani buradan onlarca bürokrat, iş adamı ve hatta…
MEHMET BEKAROĞLU ( İstanbul) – Milletvekili.
ZEKERİYE BİRKAN (Bursa) – Milletvekili, işte, neyse, 100 defa aynı yıl içinde yurt dışına giriş-çıkış yapan adamlar var. Yani hadi biz göremedik, tamam, biz sivil boyutunu gördük, dindar boyutu, işte, ne bileyim okul boyutu… Yani bu nasıl iş? Ben gerçekten bunu sizin tecrübenize soruyorum…
EMRE TANER – Estağfurullah.
ZEKERİYE BİRKAN (Bursa) – Yani sizi suçlamak ya da sizin döneminizdeki hatadır, eksikliktir anlamında sormuyorum. Buna bir cevap verebilirseniz çok memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
EMRE TANER – Efendim, şöyle ifade etmek lazım: Bunu, işin başından itibaren, konuşmalarım içerisinde belki dağınık noktalarda vurguladım.
Bir defa çok ciddi bir örgütle karşı karşıyayız. Onunla mücadele edenlerden daha akıllı bir örgüt. Sebeplerden biri budur.
İkincisi, mücadeleyi yapanlar, yapmak durumunda kalanlar, örgütün önemi konusunda bazı çevreleri belki ikna edememiş olabilirler. Yani şimdi, mücadelenin çapını genişletme şansını bulamamış olabilirsiniz, ancak bu kadar söylenebilir. Sizden daha akıllı, sizden daha örgütlü, sizden daha disiplinli, çok disiplinli. Hulul edememe seb eplerinden bir tanesi budur. Çok donanımlı ve bu hâle gelmesinin sebebi de arkasındaki ortak akıl. Bir gizli servisin yönetiminde olur ancak bu işler, sizin aklınızla olmaz, mümkün değil. O zaman servisler mücadele ediyor. FETÖ’yle mücadele değildir bu ola y. Bu olay FETÖ’ yle mücadele değildir, servislerin mücadelesidir. Ona göre tavır almak durumundasınız. Biraz evvel söylediğim güvenlik konseptinin yeni baştan gözden geçirilmesi dediğim hadise budur. Ona göre tertipli değiliz, yakalayalım, alalım, silah var mı, malzeme var mı, suç var mı, davayı halledelim, dosyayı hazırlayalım, bağlayalım gitsin; hayır, arkasındaki hadiseyi çözemedik, bilemedik. Biz, bunun en açık örneğini, o 70’ li yıllarda yaşadık. Herkes, Mehmet Ağar da burada söyledi aynı şeyi, değerli arkadaşım aynı şeyi burada söyledi.
O dönemde Türkiye'deki aşırı solun arkasında Batı Avrupa’daki siyasi örgütler ve gizli servisler vardı, Moskova yoktu. Biz bunu o zaman söyledik. Rahmetli Mahir Kaynak bunun en başta söyleyeniydi servisimizde çalıştığı dönemde.
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Adamı kahrından öldürdük.
EMRE TANER – Evet, söylenmiştir, ama yankı bulamadınız, olmamıştır, çünkü kolaycılık onu o noktaya getirmiştir, kuzey komşunuza bakın, Moskova vardır, yürüyün gidin, işte Mao da o taraftadır, A rnavutluk Emek Partisi de bu taraftadır.
Avrupa, Türkiye'nin başına ne bela geldiyse Avrupa’ dan geldi ve geliyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
EMRE TANER – Estağfurullah.
BAŞKAN – Komisyon üyemiz değil ama milletvekilimiz, Sayın İlhan Cihaner.
Buyurun Sayın Cihaner.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Evet, teşekkür ediyorum.
Ben İlhan Cihaner.
EMRE TANER – Sizi çok iyi tanıyorum Sayın Cihaner, Erzincan’dan akraba oluyoruz.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Evet.
Şimdi, aslında açıklamalarınızla… Bir kere o baştaki özeleş tiri kısmını çok önemsiyorum, bu Komisyonun önemi biraz daha arttı verimli kullanılırsa, yani Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisinin bu yapılanmanın müdahalesiyle belki de çözülememiş olabileceğini ima ettiniz, belli kritik şeylerle…
EMRE TANER – Evet, efendim.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Ve bir yerde de dediniz ki “Marifet iltifata tabidir, ilgi duyarlarsa verirdik.” Mali durumuyla ilgili… Ben ilgi duymuştum.
EMRE TANER – Orada kalacağız efendim.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Hayır, devam edeceğiz, çok önemli, çünkü bu arka planını öğrenmemiz lazım ki önlemleri doğru koyalım, çünkü bu Komisyonun bir amacı da doğru önlemleri tespit etmek.
Ben bu ilgiyi duymuştum ve size yazmıştım.
Yazım aynen şöyleydi: “a) Kadrolaşma, izinsiz eğitim kurumu açma, yardım toplama, kanuna muhalefet, suç örgütü kurma, yönetme, kara para aklama konularında rapor, bilgi notu vesaire olup olmadığı, varsa bir örneğinin gönderilmesi.
Fethullah Gülen’in herhangi bir ad altında, Müsteşarlığınızın ya da başka güvenlik, istihbarat birimleriyle…”
Neyi kastettiğimi biliyorsunuzdur. EMRE TANER – Evet efendim.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – “…organik bağının bulunup bulunmadığı, hâlen veya geçmişte.
1997 yılında Müsteşarlığınızca Fethullah Gülen grubunu kara para aklama suçu vesaire gibi suçlar işlediğine ilişkin bir raporun düzenlenip düzenlenmediği, böyle bir rapor varsa bir örneğinin Başsavcılığımıza gönderilmesi.”
Buna “Böyle bir rapor yoktur.” diye yanıt verdiniz ve sadece Aydınlık gazetesinde “Onların yayınladığı bir bilgidir, biz de bunu sunduk.” dediniz ama geçen gün bir şey ortaya çıktı ki 2004 yılında Millî Güvenlik Kuruluna basbayağı çok güzel bir rapor sunmuşsunuz.
EMRE TANER – Evet.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Bunu benden niye sakladınız?
Birisi ilgi duymuş, soruşturmaya başla mış, niçin “Böyle bir şey yok.” dediniz?
Birinci sorum bu.
EMRE TANER – Efendim, şimdi şöyle ifade edeyim. Her zaman saygı duyduğum bir insansınız, onu baştan ifade etmek istiyorum.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Ben de size saygı duyuyorum, bugün bu saygım da arttı.
EMRE TANER – Evet, bunu hissetmeniz beni memnun etmiştir.
Şimdi, tabii, MİT’in o dönemde bazı böyle Ortodoks kararları vardı. Yani Başbakanın dışında, kanunda yer alan hususların dışında, doğrudan doğruya, adalet mekanizması da olsa Adalet Bakanl ığı üzerinden gelmeyen bazı taleplerin cevaplanmaması veya işte bu şekilde cevaplanması tarzında bir anlayış hâkimdi, başka bir art niyet yoktur, inanınız ki bir şeyi örtmek, saklamak vesaire değildir, daha sonra 2004’te bu herkesin önünde ifade edildiğine göre zaten bunu siz de gördünüz, biliyorsunuz…
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Benim sormam daha sonraydı. EMRE TANER – Evet.
Ama yani orada bir art niyet aramayın lütfen, yoktur. Dediğim gibi…
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Bu, sadece MİT’in Ortodoks kararları mı, yoksa siyasi iradeyle bunu… Yani “Burada bir savcı var, böyle bir soruşturma yapıyor, bu bilgileri verelim mi?” gibi bir…
EMRE TANER – Hayır.
Efendim, çok önemli bir soruya ben de önemli bir şekilde cevap veriyorum. Millî İstihbarat Teşkilatında çalış t ığım, sorumlu olduğum son beş senede, Sayın Erdoğan benden kanun dışı hiçbir şey istememiştir.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Evet.
EMRE TANER – Hiçbir şey istememiştir.
Bazı şeyleri yapamayacağımı kendisine söylediğim zaman da aynen kabul etmiştir. Ben biraz evvel de dedim, bu teşkilat Türkiye'nin namusudur, ben de o teşkilatın namusuysam bunu yaparım.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – İkinci sorum… EMRE TANER – Buyurun.
İLHAN CİHANER ( İstanbul) – Ben bir gerekçeyle sizden önceki MİT Müsteşarını dinlemek istedim, tanık olarak dinlemek istedim, MİT Yasası da bu tarz tanıklıkları müsteşarın iznine bağlıyordu o dönem, şimdi gene bir izin mekanizması var.
EMRE TANER – Müsaade etmez, evet.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Benim dinlemek istememin gerekçesi şuydu: Kamuoyuna “ Balbay Günlükleri” olarak yansıyan, gerçek olup olmadığı konusunda da tereddüt olan, ama Ergenekon iddianamesine de giren bu metinlerde Şenkal Atasagun’un şöyle söylediği iddia ediliyordu: “Bizim tespitimiz şu: Gülen grubu bürokrasiyi kullanarak iktidara g elmek istiyor, millî görüşçüler sandıktan gelmek istiyor, böyle bir yöntem farklılıkları var. Gülenciler başta 2000 yılını, sonra 2005 yılını hedef seçmişlerdi, şimdi 2025 diyorlar. Millî görüşçüler biraz sabırsız, Fethullahçılar ise daha uzun vadeye yaymış durumdalar, bu yüzden de daha tehlikeliler. Maddi güçleri fazla, yurt dışında okul açma faaliyetleri çok iyi organize ediliyor, bizim gözlemlerimize göre bu Gülen grubunun başarabileceği bir şey değil, mutlaka başka bir destek söz konusu.”
Daha sonra aynı tutanaklarda Gülen grubunun öteden beri CIA lehine özellikle Türki cumhuriyetlerde casusluk faaliyetinde de bulunduklarına dair tespitler var. Ben de bunu soruşturmanın bir ayağı olarak almıştım ve Şenkal Atasagun’u tanık olarak dinlemek istemiştim. Şen kal Atasagun’un tanıklığına bence de CMK’ ya aykırı bir şekilde izin vermediniz, çünkü suç olgusu içeren konularda devlet sırrı savunmasına sığınılamaz, hatta bunu da yazdım ve tabii, raporun arkasını getirmeye zaman yetmedi, sizin mensuplarınız gibi ben de tutuklandım.
Şenkal Atasagun’un tanık olarak dinlenmesine niye izin vermediniz? EMRE TANER – Efendim, şimdi, dediğim gibi…
BAŞKAN – Bu kadar mı? Başka sorunuz var mı?
İLHAN CİHANER (İstanbul) – İki çok önemli soru, gerçekten çok önemli.
EMRE TANER – Efendim, o dönemde tamamen gene bir çerçeveli anlayış çerçevesinde hareket edilmiştir. Yani MİT müsteşarları Başbakanın müsaadesi olmadan böyle bir şey yapmaz, yapmamalıdır, Başbakan müsaade ederse ki Erzincan olayında Başbakan oradaki iki arkadaşımız için bu müsaadeyi vermiştir, yoksa onlar da alınamazdı.
İLHAN CİHANER ( İstanbul) – Bakın, ben bu yapıyı soruşturmak için müsaade istediğimde verilmiyor, ama o yapının kurguladığı ve sizce kumpas olduğu bilinen kişilere yönelik bu izin veriliyor.
EMRE TANER – Yani bir çelişki var, kabul ediyorum, ama bunu, tabii… İLHAN CİHANER (İstanbul) – Çelişki, ama Türkiye' yi bu noktaya getirdi bu çelişki.
EMRE TANER – Evet.
Şenkal Atasagun’a müsaade verilmemesi konusunu, ben, şu noktada… Çünkü onun altında çalışan bir adamdım o dönemde, o itibarla yorumlayacak yetenekte değilim, lütfen…
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Bir soru daha soracağım.
Ben, bu olaylar böyle gelişince, biraz kişisel ama sahiden çok kritik, çünkü o dönem bu soruşturma sağlıklı yürütülseydi bu noktaya gelinme zdi. Onun için, zamanınızı da alıyorum, kusura bakmayın.
Ben bu olaylar böyle yürüyünce, biliyorsunuz MİT Yasası’nın 5 ’inci maddesi aynı zamanda kamu görevlilerine de bir sorumluluk yükler. Ulusal güvenliği ilgilendiren bir durumla karşı karşıya kalınınca , bu durumun MİT’e istihbarat edilmesi söylenir, resmen bildirilmesi söylenir.
Ben bunu Adalet Bakanlığına yazdım. Bakın, burada birileri tuzak kuruyor – ki siz de tuzak olduğunu söylüyorsunuz, baştan beri de belliydi diyorsunuz- böyle bir durum var ve bunun ilgili paragrafı şu. Birtakım önerilerde bulunuyorum soruşturmanın etkin yapılması için. “Ayrıca, olası sonuçları nedeniyle 2937 sayılı Yasa’nın 5’ inci maddesinin (b) f ıkrası gereği, Millî İstihbarat Teşkilatına bilgi verilmesi hususu da takdirlerinize sunulur. Adalet Bakanı.”
Size böyle bir istihbarat geldi mi? Burada böyle sıkıntılar oluyor… Adalet Bakanlığından.
EMRE TANER – Hayır, hatırladığım kadarıyla gelmedi. İLHAN CİHANER (İstanbul) – Enteresan.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Cihaner, beş altı dakika oldu sorularınız.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Evet, tamam, çok kısaltarak soruyorum.
Şimdi, Türkiye'de kıyamet kopuyor, genelkurmay başkanları dinleniyor, yüksek yargıçlar dinleniyor. Tekrar vurguluyorum, sizin de baştan kumpas olduğunu, kurgu olduğunu bildiğiniz birtakım süreçler yürüyor ki bir aşamadan sonra MİT’i de içine alan birtakım kumpaslar yürüyor ve o ana kadar ne bu usulsüz dinlemeler ne bu kumpaslarla ilgili olarak kamuoyunda, daha doğrusu kamu gücünü kullanan kurumlarda, siyasi iktidarda böyle bir algı yok. İşte, “ Yargısal süreci bekleyelim.” falan f ilan deniliyor.
Siz, bunu, dönemin bağlı olduğunuz Başbakanına “Burada bir kumpas var.” diye söylediniz mi?
EMRE TANER – “Kumpas” tabirini kullandığımızı, yani o şekilde netleşmiş bir…
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Örneğin Erzincan olayını anlattınız mı? EMRE TANER – Tabii.
Erzincan olayını biraz da fazla şiddetli anlattım, sonra beni ilgili bakanlar Sayın Başbakana şikâyet ettiler “ Üzerimize yürüdü.” diye.
İLHAN CİHANER (İstanbul) – Hangi bakanlar?
EMRE TANER – Yani bu işle ilgilenen bakanlar diyelim.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Adalet Bakanı ve benzeri…
EMRE TANER – Yani mesela onun gibi.
Şimdi, şöyle ifade ediyorum: Erzincan olayı fevkalade vahim bir olaydır. Servis denendi, servisin reaksiyonları denendi, ne yapabilir, nasıl karşı koyabilir, bizim refleksimizi ölçmeye çalıştılar ve muvaffak oldular, hiçbir şey yapamadık çünkü. Arkasından 7 Şubatta kapının ağzına gelip götürdüler.
Ben o zaman söyledim, “Sayın Başbakan, bundan sonraki adres sizsiniz, benim.” dedim. “Bunlar oraya gelecekler, Erzincan’da bu olay kalmayacak.” dedim. Evet, kendileri kabul ettiler bunu ve önlem alınacağı ifade edildi, üstüne varılacağı ifade edildi, ama Erzincan olayı, bırakın yargı incelesin, baksın, görsün, gerçek çıksın ortaya tarzında da arkadaşlarımız için bir kanaat serdedildi, budur. Yani size hak veriyorum, ama karşılık alamadık fazla miktarda, doğrusu budur.
BAŞKAN – Evet.
Sayın Taner, birkaç soru da benim var. EMRE TANER – Buyurun efendim.
BAŞKAN – 1965’lerde ortaya çıkan bir Fethullah Gülen var, önce imam ve vaiz, ardından bir cemaat lideri.
1972 yılında şöyle bir iddia var: Fuat Doğu Paşa, dönemin MİT Müsteşarı, aynı zamanda 1971 muhtırasını Sayın Demirel’e haber veremeyen veya vermeyen kişi olarak anılan kişi, onunla beraber Yaşar Tunagür ve de Fethullah Gülen’ in Ankara’da zaman zaman toplantılar yaptığı söyleniyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Acaba MİT’le ta o zamanlar mı irtibata geçti veya MİT mi bununla irtibata geçti?
İkinci sorum, Oslo süreci teklif ini kim yaptı? Siyasi irade mi yaptı, siz mi yaptınız siyasi iradeye?
EMRE TANER – Efendim, hemen cevap vereyim, sonuncusundan başlayayım.
“Oslo süreci” dememek lazım, “çözüm süreci” demek lazım.
Çözüm sürecini, temas edelim, yüz yüze görüşelim, doğru dü zgün bir noktaya bu işi getirme şansımız olabilir tarzında biz teklif ettik, Sayın Başbakan kabul ettiler, hatta “Bakanlar Kuruluna gelin, bunu anlatın.” dediler. Bakanlar Kuruluna çıktım, onlara beş altı saat süren bir brifing verildi, bazı şeyler anlatıldı, daha sonra Millî Güvenlik Kurulunda, o zamanki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer zamanında, orada alınmış kararlarla bu süreç böyle başladı. Yani siyasi iktidar buna “evet” dedi, biz teklif olarak ortaya çıktık, ama bana göre, bu konuya müsaade eden siyasi iktidar büyük risk aldı.
BAŞKAN – Anladım.
Hemen hemen her örgütün içinde elemanlarınız olduğunu tahmin ediyorum, illegal örgütlerin içerisine elemanlar yerleştirmeye çalışırsınız.
EMRE TANER – Öyleydi, ama son olayda, Erzincan olayında bizim üzerimize sürülen kanallar, kaynaklar marifetiyle o canlı kaynak hikâyemiz de maalesef zedelenmiştir. Çok zor bir konudur gizli servislerin canlı kaynak kullanması, size ihanet eder, size yardım eder, yarın kime ihanet edecek belli değildir. Kaynak budur.
BAŞKAN – Bu yapıyı uzun zamandır takip ettiğinizi, yabancı istihbarat örgütlerinde bu yapıyı kullandığını söylediniz, “biliyoruz” dediniz. Böyle bir yapıya elemanlarınız duhul edemedi mi? Bulunamadı mı? Elemanlarınız yok muydu bu yapının içerisinde de bu darbeden haberdar olamadınız?
EMRE TANER – Tabii, var.
Şöyle ifade edeyim: Yapının neresine hulul ettiğiniz önemli. Beyin kısmında mısınız, göbekte misiniz, diz kapağında mısınız? Eğer kaynaklarınız ayak altında bir yerde geziyorsa, hiçbir zaman buradaki b ilgileri alamazsınız.
Bizde bir tabir vardır “temas yoluyla kontrol.” Ben Sezgin Bey’den rahatsızsam mutlaka onunla temas eder, bilgi almaya çalışırım. Bu temas yoluyla kontroldür, onu başıboş bırakmamak demektir, bizzat gizli servis mensubu yapar. Fuat Paşa’nın o dönemde yapmış olduğu temas budur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MİT tırlarına bir operasyon yapıyorlar biliyorsunuz. Nasıl yorumluyorsunuz?
EMRE TANER – Efendim, MİT tırlarına operasyon yapıldığında ben gene sardunya yetiştirmekle meşguldüm, yani o konunun gerekçesi hakkında fazla bir şey söyleyemiyorum, ancak…
BAŞKAN – Ben yorumunuzu sordum zaten, nasıl yorumluyorsunuz?
HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Pencereden bakınca ne görüyorsunuz?
EMRE TANER – Millî İstihbarat Teşkilatı bir faaliyet yürütüyorsa, bu faaliyet devlet çapında karara bağlanmışsa örtülü bir faaliyettir, mutlaka icrası gerekir ve icrası sırasında da herkes buna yardım etmeye mecburdur, MİT Kanunu’ndaki 5’inci madde buna amirdir. Yardım etmeye mecburdur, ama ihbar edip kapıda çevirmek, bu olacak iş değil. IŞİD’e gidiyor silah, bilmem kime gidiyor, o ayrı hadise. Devlet bir karar aldıysa, bir malzeme sevk ediliyorsa bunun güvenle gitmesi gerekir, bizim anlayışımız budur, biz böyle çalıştık, böyle gördük ama ondan sonra ne oldu bilemem.
BAŞKAN – Bu yapı ortaya çıktıktan sonra genellikle iktidarları desteklemişler. İktidarda kim varsa oradan istifade etmeye, onlarla beraber büyümeye çalışmışlar istifade ederek, hatta 1980’de darbeyi desteklemişler. 28 Şubatta yine darbeyi destekleyerek rakipl erini bir noktada “imam hatipler” diyerek veyahut da “başka partiler” diyerek onları kenara koyup kendilerini büyütmeye çalışmış bu yapı, ama bakıyoruz iktidardayken Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la ve iktidarla kavga etmeyi tercih etmişler 2012’den it ibaren veya 2011’den it ibaren, daha doğrusu biraz daha müşahhas şeyler söylediğimizde, somut şeyler söylediğimizde, 2012 veyahut da MİT krizinden itibaren. Bu yapı neden dövüştü? Neden erkene aldılar darbe girişimlerini?
EMRE TANER – Efendim, bu sorunun cevabını, tabii, iktidarla araları bozuk değilken nasıl bir ilişki varsa orada aramak lazım. O ilişki bozuldu herhâlde, talepleri büyüdü.
“Gücün kontrolsüzlüğü” diye bir hadise var Sayın Başkan. Yani FETÖ ve örgütü öyle bir noktaya geldi ki zapt edilemez bir nokt a, artık taarruzi bir şeyler yapması lazım, savunmada kalması mümkün değil.
Şimdi, bakıyoruz, çok yetişmiş bir kadro. AK PARTİ iktidar oldu geldi, hazır kadro. Kadro hazır, bu kadrodan istifade edilmiştir belli ölçülerde, liyakatli bir kadro. Ben çoğuyla çalıştım, müsteşar seviyesindeydi hepsi, gördüm. Yani bir kolaycılık vardır orada, bir zaruret vardır, bir mecburiyet vardır. İlişkiler böyle bir dostane havada, hoşgörü ortamında gelmiş ama sonra pazarlıklar hangi noktaya geldi, bilemem, bunu istihbarat s ervisi cevaplayamaz.
BAŞKAN – Son cümle olarak şunu söyleyeyim: Çözüm süreciyle ilgili olarak şunu söylediniz, “ Hâlâ bir ihtimal vardı, HDP bu noktada arabuluculuk yapabilirdi.” dediniz. “Bir noktada yapmadılar.” gibi kullandınız.
Türkiye, demokratikleşme konusunda hepimizin malumu olduğu gibi çok ciddi hamleler yaptı, gerek Kurmancinin, Zazacanın serbest bırakılması, propagandaların yapılmış olması gerek ana dil noktasında öğrenmeler, seçmeli dersler, Zazacanın, Kurmancinin seçmeli ders olarak okutulması , özel okulların açılması ve bu özel okulların herkesin her dilde çok rahat bir şekilde eğitim görebilmesi noktasında çabalar oldu, ama buna rağmen kan durmadı.
Ben milliyetçi gelenekten gelen bir insanım, ülkücü kökenliyim. Türkiye'de -aynen sizin gibi düşünüyordum, hâlâ da öyle düşünüyorum – sadece askerlerimiz değil, dağa çıkan çocukların da bu memleketin çocukları olduğunu düşünüyorum. Dağa çıkmamaları gerekiyordu, çıktılar ve onlar da bu toprağın çocuklarıydı diye değerlendirdim, hâlâ da öyle düşünüyor um, ama burada “Bir yerde beyin var, İmralı’da, bir yerde silah var, bir yerde de para var.” dediniz, Brüksel’ i gösterdiniz.
Burada HDP’ yi de çözüm olarak sundunuz. Her şey yapıldığı hâlde hâlâ daha PKK silahı bırakmıyor, hâlâ daha PKK gelip çocuk öldürüy or, kadın öldürüyor, korucuları, askerleri, polisleri, imamları, öğretmenleri, doktorları öldürüyorlar ve hâlâ daha belli bir noktada, t ırnak içinde söylüyorum, ayrı bir devlete, federal yapıya, özerkliğe inanıyorlar, hâlâ daha Türkiye' yi bölme noktasında çaba içerisindedirler. Böyle çaba içerisinde olan bir yapı dışarıdan da besleniyorsa nasıl çözeceğiz ki? Başka bir yolumuz kalmadı ki. Ve çözüm sürecini sabote eden de bunlardı biliyorsunuz. Devlet bu noktada her türlü çabayı da gösterdi, çözüm süreci noktasında, ama kalkıp elinde silah var, hâlâ daha, t ırnak içinde, “ Ben ayrı bir devlet kuracağım.” diyorsa, bununla herhâlde başka türlü de mücadele edilmez diye düşünüyorum.
EMRE TANER – Efendim, haklısınız, gayet yerinde ifadelerde bulundunuz, ancak bu problemin bir sosyal problem olduğunu da görmek mecburiyetindeyiz. Ben bunları söylediğim için KCK kurucusu oldum. Sadece terör değildir olay. Terör bir vasıtadır, arkasında siyasi amaçlar vardır. Bölgemizde, coğrafyamızda hudutlar 1930’ lu yıllarda İngilizler tarafından veya ona benzer ülkeler tarafından cetvelle çizilmiştir, malum. Şimdi o hudutlar kendi doğal sınırlarını çizmeye çalışıyor. Yugoslavya dağıldı, 7 tane devlet doğdu. Karadağ 2,5 milyon bile değil, devlet, Makedonya devlet. Adam diyor ki: “30 m ilyonum, benim devletim niye yok?” Şimdi bu sorunun cevabını vermek durumundasınız, bazı şeylerin cevabını vermek durumundasınız. Olay sosyaldir. Biz o dönemde bir proje ürettik. Laf lafı açıyor. Kürt kadınına ulaşamadığınız sürece bu problemi çözemezsiniz. Ana dil. Oradan geliyor.
Sanayiye gittik, iş adamlarına gittik, “Okul açalım, Kürt kadınına ulaşalım, mutlaka ulaşalım, okumaları lazım.” Hayır, yapamadık, beceremedik, çözemezsiniz. Meselenin sosyal kısmını görmeden bu konu silahla pek zor çözülür.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Eşiniz de rahatsızmış herhâlde, aynı zamanda şifalar diliyoruz. Eşinize ve size hayırlı, uzun ömürler diliyoruz efendim.
Teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için.
EMRE TANER – Efendim, sağolun, çok teşekkür ederim.
Beni sabırla dinlediniz, ben teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum. BAŞKAN – Arkadaşlar, toplantıyı kapatıyorum.