KORKUT AKIN – Evet, sözünü ettiğimiz, erkek iktidarı. Hayatın her alanında belirleyici, her alanında hakim, her anında etkili. Eril bir dilimiz var ve erkeklik, çocukluktan, hatta daha cenin halinde başlıyor. Bu, askerliği de içeriyor, edebiyatı da…
İktidarın iktidarı eleştirmesi çok zordur; bizim ülkemizde ise imkansız neredeyse… Kim iktidar? Bizim ülkemizde bir “kadim” iktidar var, bir de siyasi iktidar. Siyasi iktidarı eleştirenler çıkıyor, tüm baskılara işkencelere karşı, hatta ölüm pahasına da… Kadim olan iktidara karşı da sesler yükselmeye başladı artık. Yani onun da iktidarının yıkılması yakındır.
Evet, sözünü ettiğimiz, erkek iktidarı. Hayatın her alanında belirleyici, her alanında hakim, her anında etkili. Eril bir dilimiz var ve erkeklik, çocukluktan, hatta daha cenin halinde başlıyor. Bu, askerliği de içeriyor, edebiyatı da… Ayşe Akaltun, kadınlardan itaat etmeyi bekleyen toplumun erkeklerden ne beklediğini araştırmış. Erkeklere erkek dünyasını nasıl gördüklerini sormuş.
İki bölümlü kitabın birinci bölümünde denemeler, incelemeler ve söyleşiler yer alıyor. Gündüz Vassaf, Mehmet Bozok, A. Adnan Akçay, Mahir Ünsal Eriş, Murat Taş ve A. Galip’in yazılarıyla bir erkeğin (Şükrü Keleş) erkekle röportajı ile iki kadının (Necla Antep Aytuna & Ayşe Akaltun) bir erkekle röportajı var.
Daha çok otobiyografik olan bu bölümde ilginç bakış açılarıyla karşılaşacaksınız. Anne baba profilinin belirleyiciliğinden mahalle baskısına kadar… Yatılı okullarda oluşan yapılanmadan ilk gençlikteki beklentilere kadar.
Değişim elzemdir!
Anneler yakın ve içtendir, ama baba sorunu çözen kişidir. Ben kendime dönüp baktığımda pek böyle bir şey göremesem de, Gündüz Vassaf, 1950’li yıllardan bir televizyon dizisini de referans göstererek böylesi bir düşüncenin o günden bu yana yerleştiğini yazıyor. Bacaklarının arasında “çivi” taşıyan ve ”kızlara sokacağını” söyleyen dört yaşındaki çocuğu yetiştiren “okumuş” babanın ne denli gururlu olduğunu, bilmem söylememe gerek var mı? Sahi, bu çocuk büyüdüğünde kadınları nasıl görecek? Onlarla nasıl iletişim kuracak? Kurduğu arkadaşlıklarda “çivi”sinin belirleyiciliği hangi oranda olacak? Tabii, kızların kendilerini “güzel” görmelerinin de erkeklerin onları ilk fark ettikleri zamana denk gelmesi var bir de… Değil mi ki, erkek egemen düşünceyle yetişiyoruz hepimiz.
Erkek olmak için belirli roller var…
Mutfağa sadece bir şeyler aşırmak için girmeniz mutluluk kaynağıysa ailenizde, ister istemez cinsiyet ayrımına alışacaksınız demektir. “Erkekler” kitabı üzerine yazdığım için bu cümleyle yetineceğim. Futbola da aynı şekilde ilgi duymak zorundasınızdır artık. Ataerkil yapı ve gündelik yaşamın içine işlemiş cinsiyetçilik erkek egemen düşünceyi hayatı taşıyan güç olarak dayatıyor, ne kadar karşı çıksanız da… Bir yerde pes ediyorsunuz, mecburen.
Pembe ve mavi renk ayrımının ticari bir şey olduğunu bilseniz (satışları arttırmak amaçlı bir reklam kampanyası olduğu biliniyor artık) bile ona uymak zorunda kalıyorsunuz. Hele bir de uyumlu giyinmek gibi bir sorununuz varsa, çocuğunuza alacağınız her giysi, armağan getirilenler de dahil destekleyecektir bu ayrımı. Bunu giysiyle sınırlayamazsınız; oyuncakları, kitapları… hatta kreşlerdeki öğretmenlerinin yaklaşımı da benzer olacaktır. Milliyetçilik de aynı sonuca götürür sizi, dininiz de…
Cinsiyetiniz kaderiniz olmasın
Tarihin iki marangoz hatası diye nitelendirdiğim devlet ve aile, cinsiyet ayrımı üzerinden kuruyor egemenliğini. Sanat ve kültür de bu çerçevede oluşuyor. Tabii ki, karşı çıkışlar, aykırı duruşlar -giderek artıyor- var, ama toplumun çoğunluğu kendi içinde sorgulasa da boyun eğiyor.
“Erkekler” kitabının ikinci bölümünde, M. Zaman Saçlıoğlu, Onur Çalı, Deniz D. Şimşek, Mert Fırat, Yavuz Ekinci, Fuat Sevimay, M. Fıret Pürselim, Mehmet Bilal, Serkan Türk, M. Can Şaşmaz, Ersin Karahaliloğlu, M. Uçan, Murathan Muradoğlu, Mustafa Çetiner’in kurmaca metinleri yer alıyor. İlginç ve beğenerek okuyacağınız öyküler var bu bölümde. Altını çizdiğim bir cümleyi eklememe izin verin: “Silahların sihirli olamayacağını, silahların yok edilmesinin asıl sihir olduğunu, kadınların da küfür ettiğini, silah tuttuğunu… fark ettim.”
Nereden başlamalı?
Var olan yapılanmayla mücadele, yazının kendisiyle başlamalı ve önerme (yazarındır) de aynı duygu ve düşünce ile itirazcı olmalı…
“toplumsal ahlaka, cinsiyetçi anlayışa, erkekliğe/iktidara/sisteme kafa tutuyorsak buyuralım mutfağa. suyumuzu kendimiz alalım. kahvaltımızı kendimiz hazırlayalım. çayımızı kendimiz dolduralım. mücadelenin mutfağı mutfaktır.”
Erkekler, yayına hazırlayan Ayşe Akaltun, NotaBene Yayınları, 2015, 216 s.