AKP Hükümeti her gün halka ve gençlere saldırarak ya öldürüyor ya da sakat bırakıyor. Bu politikalara tepki gösterenlere de saldırıyor, yine öldürüyor ve yaralıyor. Şu anda 1990’lı yıllardaki gibi toplu öldürmeler yapamadığı için bunu toplu tutuklamalarla ikame ediyor. Ancak faşist ülkelerde görülecek biçimde her gün tutuklamalar yapıyor. Bu kadar baskı ve zulme rağmen hem suçlu hem güçlü misali herkesi suçluyor. Kendisinin diktatörlüğüne karşı çıkan herkesi düşman ya da dış güçlere hizmet etmekle suçluyor.
Öyle bir cumhurbaşkanı var ki, tam bir utanmaz! Yalan söylemek ve demagoji yapmak karakteri olmuş. On iki yıllık iktidarında beş yüzden fazla sivil genç, yaşlı, çocuk ve kadın öldürülmüş ama Amerika’daki ölümü dillendirerek kendini temize çıkarmaya çalışıyor. “Şöyle öldürmüşler” diyerek kendi öldürmelerini gözden kaçırıyor. Tabii ki ABD’de de siyahiler Kürtler gibi insan yerine konmuyor. Rahatlıkla öldürülecek bir kesim olarak görülüyor. Ama arada bir fark var, Obama, Erdoğan gibi “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yaparız” demiyor. Siyahi vatandaşlara ayırımcılık yapıldığını kabul ediyor. Kuşkusuz şu andaki haksız ve eşitsiz dünyanın direği ve sorumlusu ABD’dir. Türk devleti ve AKP de şimdiye kadar baskıcı düzeni için ABD’den tam destek aldı. Hatırlanırsa Bush “Türkiye’ye karşı mücadele eden PKK bizim de düşmanımızdır” dedi. Türkiye’ye insansız uçak hizmeti verdi. Bu nedenle ABD kirlidir; ancak Tayyip Erdoğan karakteri ve yaptıkları o kadar kirlidir ki, ABD bile Türkiye’nin var olduğu bir dünyada kendini temiz, hak ve adalet peşinde olan güç olarak gösteriyor.
Daha dün Gewer’de 17 yaşında bir genç polis tarafından katlediliyor. Niye? Bir yıl önce yine polis tarafından vurulan üç kişinin ölümü protesto edildiği için! AKP “Biz öldürürüz, ama siz ses çıkaramazsınız” diyor. Despot tam itaat istiyor. Erdoğan konuştuğunda sanki Hitler’in maske takmış halini görüyorsunuz. Hiçbir Ortadoğu despotu bile bu kadar densiz ve her gün herkese hakaret eden bir profil çizmemiştir. Bu kafayla ne Kürt sorunu, ne Alevi sorunu, ne de başka bir sorun çözülür. Bu kafayla olsa olsa Türkiye çözülür.
Tayyip Erdoğan tamamen kendini kaybetmiş, narsist birisidir. En yumuşak göründüğü zaman bile mağrur, tepeden bakan ve faşist karakterini ortaya koyan bir duruş içindedir. Tek yeteneği, örgütçülüğü ve devlet imkanıyla herkesi zapturapt altında tutmadır. Aslında hiçbir düşünce derinliği bulunmayan, düşünce fukarası bir kasaba politikacısı. Türkiye’nin eski Başbakanları Menderes, Demirel, Ecevit, Özal ve Mesut Yılmaz düşünüldüğünde en kalitesizi ve cahili. Çiller ile karşılaştırmıyoruz. Çünkü Çiller ile benzerlikleri var. Çiller, kirli savaşın önde olduğu özel savaşın psikolojik savaş aktörüydü. Erdoğan ise şimdilerde çok kullanılan sert güç ile yumuşak gücün iç içe kullanıldığı özel savaşın aktörü. Çiller 1990’lı yılların kirli savaşının maskesiydi. O kirli savaş bir kadın maskeyle yürütülmüştü. Ama özde Çiller ile Erdoğan arasında hiçbir fark yoktur. Sadece koşullara göre yöntem değişikliği vardır. Bu nedenle hiç kimse kendini kandırmasın. Bu Tayyip Erdoğan’dan demokratikleşen bir Türkiye beklemek, katırdan doğum beklemek gibi bir şeydir. Ancak Tayyip Erdoğan ve ekibi psikolojik savaşla bu gerçeği gizlemeye çalışıyorlar. Bu da onların başarısı.
Tabii ki siyasetle uğraşan, muhakeme yeteneği olan her insan Erdoğan’ın bu karakterini görüyor. Ancak toplumun bir kesimi hala Erdoğan ve AKP’yi çözmüş değil. Birinci nedeni, eski iktidar dönemlerinde halka yapılan baskıları iyi kullanmasıdır. İkincisi, PKK’ye karşı yürütülen yirmi yıllık savaştan sonra savaşın durduğu bir dönemde iktidar olmasıdır. Bunun ortaya çıkardığı siyasi ve ekonomik imkanlarından yararlandı. Üçüncüsü ise Güney Kürdistan’dan gelen milyarlarca dolarla kuzey Kürdistan’daki ucuz iş gücünün varlığıdır. Şu anda dünyada ucuz iş gücünü ekonomisinde kullanan birinci sıradaki devlet Türkiye’dir. Suriye’den gelenleri ilk çağın köleci sistemindeki gibi çalıştıran ülke de Türkiye’dir.
Kullandığı bu avantajlar Erdoğan ve AKP’nin iktidarda kalmasına yardımcı oluyor. Ancak köklü ve sistemli bir dayanağa dayalı olmadığı için bu durum kısa sürede değişebilir. Bu nedenle kısa süreli psikolojik savaş yöntemleriyle iktidarda kalan hükümetler gibi anlık psikolojik savaş yürüten bir hükümet konumundadır.
Öyle bir psikolojik savaş hükümeti ki, her gün öldürüyor, her gün yaralıyor, tutukluyor, ama yine de kendini sütten çıkmış kaşık gibi gösteriyor. Öldürdüğü gün başkalarının öldürmelerini gündeme getiriyor. Suriye’deki ölümlerden en az Suriye rejimi ve kendine muhalif diyen sapkın çevreler kadar sorumlu olduğu halde dünyayı suçluyor ama kendi rolünü görmüyor.
AKP Hükümeti seçim öncesi yine açılımdan, çözüm sürecinden söz ediyor, ama esas şef ise hiçbir diktatörün yapamadığı kadar sağa sola saldırıyor. Erdoğan bu sertliği yaparken, Davutoğlu biraz daha yumuşak olmaya çalışıyor. Çiller’in yaptığı gibi Davutoğlu da Erdoğan’a maske olmaya çalışıyor. Ancak on iki yıllık AKP iktidarı ve Erdoğan artık Türkiye’ye yük haline gelmiştir. AKP, CHP gibi bir muhalefet var, ben yine ayakta kalırım dese de zaman ve zemin Erdoğan ve AKP’yi kaldırmıyor. Artık AKP’nin ne içeride ne de dışarıda dayanağı kalmıştır. Kendini tek olarak ayakta tutan çözüm süreci söylemi de kısa sürede somut bir icraata dönüşmezse paldır küldür gideceği görülüyor. Kürt Halk Önderi’nin müzakere taslağına da olumlu cevap verecek bir zihniyet ve karakter görülmediğine göre, AKP ve Erdoğan’ın da heykelleri yıkılan despotlar gibi devrileceği günler yaklaşıyor.
Erdoğan’ın devrilişi yıkılan heykeller gibi olacaktır.
(Yeni Özgür Politika – 10 Aralık 2014 – M. Delila)