SEÇTİKLERİMİZ – Pelin Cengiz’in ArtıGerçek’te yayımlanan yazısı: “Maalesef, hiçbir siyasi parti iklim değişikliği ile mücadele konusunda uluslararası süreçlere ve Paris İklim Anlaşması’na yönelik bir taahhüt veya politika ortaya koymamış durumda.”
Anayasa'nın 56. maddesi, "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir" hükmündedir. Aynı zamanda hem koruma ödevi yüklediği gibi hem de insan hakkı olarak düzenlenmiştir.
Ancak, son yıllarda örnekleri çok olmak üzere neredeyse her enerji, inşaat ya da kalkınma projesinde bu hakkın tekrar tekrar ihlal edildiğini görüyoruz.
Peki böyle geldi ama böyle mi gitsin?
24 Haziran seçimleri öncesi partiler siyasi ve ekonomik anlamda pek çok vaatte bulundu, peki doğanın hakları, çevre koruma, katılımcı karar alma mekanizmaları gibi konularda hangi parti ne vaat ediyor, birkaç önemli başlık altında inceleyelim…
AKP, CHP, MHP, HDP, İyi Parti ve Saadet Partisi, seçim bildirgelerinde doğal varlıkların korunması, ekosistem bütünlüğü ve çevreyle ilgili bir dizi politikaya yer verdi. Partilerin seçim bildirgeleri temel bazı noktalarda ayrışırken, bazı konularda da ortaklaşıyor.
Örneğin, AKP, MHP, İyi Parti kavramsal düzeyde konuyu daha çok sürdürülebilirlik, doğal kaynakların koruma/kullanma dengesi içerisinde yönetilmesi ve insan odaklı ele alırken; CHP, HDP ve Saadet Partisi konuyu insanın da parçası olduğu bir doğa anlayışı, ekolojik ilkeler ve eşitlik gibi kavramlarla ifade ediyor.
CHP ve HDP, anayasal düzeyde ekolojik ilke ve haklara yönelik taahhüt veren iki parti olarak öne çıkarken, CHP bir Ekolojik Anayasa hazırlanacağını söylüyor. Son derece önemli bir taahhüt, bu konuda geçmiş dönemlerde Ekolojik Anayasa Girişimi'nin ekolojik bir anayasanın nasıl olması gerektiği ile ilgili çalışmalarından şu yazıda bahsetmiştim.
CHP Seçim Bildirgesi doğal varlıkların korunması, yönetimi ve iklim değişikliği çerçevesinde oldukça kapsamlı bir politik çerçeve sunuyor.
HDP ise anayasaya "doğa hakları insanların çıkarlarından üstündür" anlayışının yerleştirileceğini ifadesine yer vermiş.
Maalesef, HDP ve MHP seçim bildirgelerinde iklim değişikliği ile mücadele veya uyum bağlamında hiçbir politika yer almıyor. HDP seçim bildirgesinde "iklim değişikliği" ifadesi dahi geçmezken, MHP iklim değişikliği ifadesini sadece Dış Politika başlığı altında "…yasadışı göç, terörizm, kaçakçılık, iklim değişikliği gibi küresel sorunlara kalıcı ve kapsamlı çözümler üretebilmek için Birleşmiş Milletler sisteminde reforma gidilmesi…." şeklinde kullanmış.
Hem HDP'nin hem de HDP'nin cumhurbaşkanı aday Selahattin Demirtaş'ın seçim manifestolarında çevre meselesi önemli yer tutarken, iklim değişikliğine hiç atıf yapılmaması pek anlaşılır değil.
Çünkü HDP Parti Programı ve 2018 Seçim Bildirgesi'nde özellikle "ekosistem hakları ve doğa hakları" vurgusu güçlü bir biçimde yer buluyor. Doğa hakları tali bir mesele olarak ele alınmadığı gibi, partinin temel politika başlıklarından bir tanesi olarak göze çarpıyor. Daha da öteside "insan merkezli" bir çevre yaklaşımı yerine, "insanı doğanın bir parçası olarak gören" bir bakış açısıyla, mevcut üretim ve ekonomik ilişkilere elbette kapitalist sisteme yönelik bir eleştiri getirerek "ekoloji ve yaşam mücadelesi" adı altında politikalarını sıralıyor.
"İklim adaleti, karbon nötr kentler, iklim dostu belediyecilik" gibi kavramlara yer veren tek parti ise Saadet Partisi olarak öne çıkıyor.
Saadet Partisi'nin doğal varlıklar ve ekosistem bütünlüğü çerçevesinde ortaya koyduğu politikalar geleceğe yönelik vaatlerden çok mevcut sorunların tespit etmek şeklinde Ulusal düzeyde doğal varlıkların korunması ve ekosistem bütünlüğü konusunda somut politikaları yok.
Yine maalesef, çevre örgütleri tarafından defalarca gündeme getirilmesine rağmen hiçbir siyasi parti iklim değişikliği ile mücadele konusunda uluslararası süreçlere ve Paris İklim Anlaşması'na yönelik bir taahhüt veya politika ortaya koymamış durumda.
Aynı şekilde hiçbir siyasi parti halen TBMM gündeminde bulunan Tabiatı ve Biyoloji Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı'na ilişkin bir taahhüt veya politika ortaya koymuş değil.
AKP, korunan alanların sayısının 2023 sonunda 653'e çıkarılması hedefini koymakla birlikte korunan alanların ülke yüzölçümüne oranı konusunda somut bir taahhüt vermiyor. Yeni ilan edilecek alanların statüsü (milli park, tabiatı koruma alanı vs.) ve niteliği konularında bir çerçeve yok.
Denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin ve kıyıların korunması, su ürünleri ve sürdürülebilir balıkçılık konuları Türkiye için son derece önemli olmasına rağmen tüm siyasi partiler tarafından büyük oranda göz ardı edilmiş bir alan olarak dikkat çekiyor. CHP hariç hiçbir siyasi parti Ulusal Su Kanunu hazırlanmasına yönelik bir taahhüt ortaya koymuş değil.
Ormancılık sektörü ile ilgili en kapsamlı politika çerçevesi İyi Parti tarafından hazırlanmış. Ormanlar ve ekosistemi üzerindeki her türlü faaliyete yönelik izinler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve baroların da yer alacağı bağımsız "Üstün Kamu Yararı Tespit Komisyonları" tarafından karara bağlanacağı ve bu komisyonların kararları bağlayıcı olacağı ifade edilmiş. Ayrıca, korunan alanların statülerinin tekrar belirlenerek ekolojik değerleri yüksek olan mutlak koruma alanlarının hiçbir izin ve üretim faaliyetine konu edilemeyeceğinin yasal olarak düzenleneceği kaydedilmiş. Diğer siyasi partilere kıyasla, korunan alanlarla ilgili en somut ve net politika İyi Parti tarafından tanımlanmış.
Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının engellenmesi ve meraların korunması, farklı şekillerde de olsa, tüm siyasi partilerce ifade edilmiştir.
Zurnanın zırt dediği yer de tam burası…
AKP, MHP, İyi Parti ve Saadet Partisi yerli kömür kaynaklarının kullanılması ve termik santrallerin devreye sokulmasını bir politika olarak ortaya koyarken, CHP termik santralleri önceliklendirmekten veya yeni termik santral açılması konusunda hedef koymadı.
CHP, "termik santrallerin, çevre dostu ve yüksek verimlilik sağlayan teknolojilerle kurulmasının yasal zorunluluk haline getirileceği" ifadesine yer vermiş ki, değil Türkiye'de dünyanın hiçbir yerinde çevre dost kömürlü termik santral teknolojisi diye bir şey yok…
HDP ise sermayenin çıkarı için yapılan HES, termik gibi projeleri durduracaklarını ifade etmiş. Ancak burada da eksik veya yanlış anlaşılmaya açık, net olmayan bir hedef konulmuş ki, sermayenin değil kamunun önayak olacağı veya inşa edeceği termik santrallere karşı olup olmadıkları bu söylemden tam anlamıyla anlaşılmıyor. Mesele, sadece sermayeyi karşına almakla bitmiyor, hatırlanacak olursa Türkiye'de son dönemde termik santral planları özellikle kamu kuruluşu EÜAŞ eliyle ilerliyor.
Nükleer santraller konusundaki karşıtlığını açıkça ortaya koyan tek parti ise HDP olarak öne çıkıyor. CHP ise gündemdeki Sinop ve Akkuyu Nükleer Santralleri'nin uluslararası yükümlülükler çerçevesinde değerlendirildikten sonra mümkünse iptal edileceğini söylüyor. AKP, MHP, İyi Parti ve Saadet Partisi ise nükleer santrallerin mutlaka ülkeye kazandırılması yönünde bir politik tercih gösteriyor.
Türkiye'de çevre ve yaşam alanları mücadelesinin son yıllarda daha fazla merkezinde yer alan ÇED süreçlerinin demokratikleştirilmesine ilişkin en kapsamlı şekilde yer veren partinin CHP olduğu görülüyor.
CHP, ÇED süreçlerine ilave olarak SED (Sosyal Etki Değerlendirmesi) süreçlerini yürüteceğini taahhüt eden tek parti. CHP ayrıca, "Denetim" başlığı altında ÇED denetimleri ve raporlarında kamusal çıkarların gözetilmesi, ÇED raporlarının uzmanlar tarafından şeffaf biçimde, çevre koruma bilinci ve kaygısıyla hazırlanmasının sağlanması yönünde politikaları sıralamış. CHP, denetleme ve raporlama süreçlerine sivil toplum örgütlerinin katılımının AB müktesebatının öngördüğü biçimde düzenlenmesi; çevre davalarında mahkeme masrafı alınmamasını ve bilirkişi masraflarının Hazine üzerinden karşılanmasını taahhüt etmiştir. Benzer şekilde HDP de ÇED süreçlerinin demokratikleştirileceğini ifade etmiş.
Aslında topyekün sorun alanlarını tek tek doğru tespit ederek, bu sorun alanları için bütünleşik bir çevre politikası sunabilen parti yok, sadece yaklaşabilenler var. Bir konuyla ilgili ilerici bir politika göze çarparken aynı partinin yeni doğa tahribatların yok açabilecek başka politikaları desteklediği görülüyor.
Her ne kadar seçim bildirgelerinde önemli çabalar görülse de, bu haliyle bu altı partiden iktidara kim gelirse gelsin doğa koruma için epey ders çalışması şart…
Üstelik seçime giden süreçteki siyasi tartışmaların odağında çevre tahribatının hiç gündeme gelmiyor oluşu da hedeflerin kağıt üzerinde kalabileceği endişesini de beraberinde getiriyor.