Türkiye’de hastaların randevu bulamaması, acillerde yaşanan doluluk ve şehir hastanelerinin, büyükşehirlerde yaşanan yoğunluğa çare olamaması uzun süredir yurttaşların gündemini meşgul ediyor.
Ülkede sağlık açısından mağdur edilen kentlerden biri de Diyarbakır. Kentte bulunan hastaneler, bölge illerden gelen vatandaşlar ile beraber hasta yükünü kaldıramıyor. Yurttaşlar sağlık hizmeti alamadıklarından, sağlık emekçileri ise yoğun iş temposundan kaynaklı şikâyetçi. Şehre inşa edilmesi beklenen Diyarbakır Şehir Hastanesi ise tartışma konusu oldu. Sağlık Bakanlığı, 23 Ağustos 2021 tarihinde “Diyarbakır Kayapınar 1000 Yataklı Şehir Hastanesi Yapım İşi” adı altında bir ihale düzenledi. İhale, 1 milyar 93 milyon 312 bin TL’ye muhalefetin beşli çete olarak adlandırdığı şirketlerden olan Limak İnşaat’a verildi. Ancak inşaata başladıktan kısa bir süre sonra faaliyetlerini durduran şirket, artan maliyetleri sebep göstererek ihaleden çekildiğini duyurdu. 4 Aralık 2022 tarihinde yeniden ihalesi yapılan hastanenin maliyeti ise 4 katına çıktı. 2015 yılından bu yana yapılması beklenen şehir hastanesinin yılan hikayesine dönen yapım aşamasına da henüz geçilmedi.
Yurttaşların yaşadığı sağlık sorunları, kentte tıkanan sağlık bürokrasisi, yolsuzluklar ve sağlık emekçilerinin kutuplaşan siyasi atmosferde yaşadıklarını SES Diyarbakır Şube Eş Başkanı Psikolog Şiyar Güldiken ile kentte yaşanan sağlık sorunlarını konuştuk.
Diyarbakır’da hastane sayısı yeterli mi? Yetersiz ise yapılacak şehir hastanesi bu talebi karşılar mı?
Diyarbakır nüfusu yaklaşık 2 milyon ancak şehir stratejik bir konuma sahip, bu sebeple şehir bölgenin geneline de hitap ediyor. Bu açıdan bakıldığında şehrin 2 milyon değil yaklaşık 5 milyonluk bir nüfusa ev sahipliği yaptığını söylemek yanlış olmaz. Bu açıdan bakıldığında var olan hastane sayısı ve sağlıkçı sayısı elbette yeterli değildir. Yaşanan tabloda yurttaşlar hastanelerden randevu alamıyor. Yapılması planlanan şehir hastanesi ise kentin ihtiyacı olan sağlık hizmetini karşılamak amacıyla değil rant devşirme amacıyla inşa edileceğini biliyoruz. Bu tezimizi diğer şehirlerde yapılan ihaleler, çalışılan firmalar ve sağlık emekçilerinin deneyimlerinden biliyoruz. Örneğin, Diyarbakır Şehir Hastanesi’nin ilk ihaleye çıkışında, ihaleyi kazanan şirketin 1 milyar 93 milyon TL ile işe başlanacağı söylendi ancak birkaç ay içinde artan maliyetleri bahane ederek ihaleden çekildiğini gördük. Tekrar yapılan ihalede maliyetin 4 milyara çıktığı da kamuoyuyla paylaşıldı. Bu, şu demek oluyor. Madem bir buçuk yıl önce 660 milyon TL’ye yapılabiliyordu, şimdi neden 4 milyar TL’ye çıktı? Fiyatta 5-6 katlık bir artış yaşandı. O halde bu ülkedeki gerçek enflasyon bu mudur? Bu bize, TÜİK’in açıkladığı gibi enflasyonun %70’ler, %80’ler olmadığını gösteriyor. Şehir hastaneleri, eskiden kamuda yapılan ihale biçimleri gibi değildir. Hastaneni her şeyi kamuya ait değildir. Bazı kalemler ki bunlar çok pahalı kalemlerdir. Bunun içinde görüntüleme, laboratuvar ve acil bölümün bir kısmı gibi hizmetler özelden hizmet alınarak yapılacak. Dolayısıyla bu hastanelerin devlete bahsedildiği kadar bir maliyeti de yoktur. Bahsedilen 4 milyar TL de kaba inşaata ve içerisindeki malzemeye gidecek değildir. Biz bunu çok net anlıyoruz ki bu 4 milyarın önemli bir kısmı yandaşlara rant ve rüşvet olarak gidecek, çünkü biz yapılan diğer hastanelerde bunu gördük.
Diyarbakır’da yaşanan en büyük sağlık sorunu nedir?
Yapılan bir araştırmada, Türkiye’nin en stresli ve en mutsuz kenti Diyarbakır çıktı. Bu sonuç bir tesadüf değildir. Çarpık bir kentleşme yaşanıyor, kentte suni bir güvenlik algısı var. Aynı zamanda bu şehirde daha önce hiç görülmediği kadar uyuşturucu madde kullanımı var. Tırnak içinde gençlerin ve kadınların düşürülme hali var. Dolayısıyla bu durum kocaman bir sağlıksızlığı da tetikliyor. Biz, Sağlık Emekçileri Sendikası olarak sağlığı yalnızca fiziki olarak iyi olma hali olarak değerlendirmiyoruz. Sağlık aynı zamanda, ekolojik, kadın özgürlükçü, sosyal, siyasal, ekonomik ve fiziksel olarak iyi olma hali olarak değerlendiriyoruz. Bunlardan herhangi biri eksik olursa biz sağlıklı olma tabirini kullanmıyoruz.
Bunun dışında kentte sağlık hizmetine erişememe durumu da var ve bu da başlı başına bir sağlık sorunudur. Sağlık sistemi kamusal alandan çıkıp özele doğru çekiliyor. Sağlığın herkese eşit ve ücretsiz bir şekilde dağıtılması gerekiyor. Örneğin, Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde bir takım yolsuzluklar yaşandı, neyse ki bu durum fark edildi ama görüyoruz ki devlet kurumlarında dahi özelleşme var. Ülke genelinde bir yoksullaşma var ama bu kentte bu ekonomik buhran daha ağır hissediliyor. Bu sebeple kentin en büyük sağlık problemi halkın sağlığa erişememesidir.
Artan kanser vakalarının asıl sebebi nedir?
Baz istasyonları ile alakalı bir tartışma var. İleri derecede ikna edecek kanıtlar henüz yok. Biz Avrupa’da atılan adımların olduğunu biliyoruz, Türkiye’de de daha güçlü çalışmaların olması gerekiyor. Bunun dışında çevre kirliliğinin de büyük bir etkisi var. Enerji kullanımındaki artış ve bireysel araçlarda kullanımın artması da atmosfere etkisi oluyor. Diyarbakır’ın iklimine, doğasına uymayan mimari yapıların ve betonlaşmanın çevre kirliliğini arttırdığını ve bunun da kansere yol açtığını biliyor. Şehirde yeşil alanın azaldığını da görüyoruz. Olan yeşil alanlara da palmiye ağaçları gibi kentin iklimine uymayan ağaçlar dikiliyor. Bunun dışında kente ait ormanlık alanların da müteahhitlere, büyük şirketlere peşkeş çekildiğini de biliyoruz. Mesela son dönemde Dicle Üniversitesi’ne ait ormanlık bir alan satılmak isteniyor.
Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne uzun zamandır başhekim atanmıyor, sorunun bir milletvekili ile il sağlık müdürü arasında yaşanan anlaşmazlıktan kaynaklandığı söyleniyor. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aylardır başhekim yok. Hastanenin önceki Başhekimi Muhammet Asena’ın sözleşmesi bittikten sonra yenilenmedi. Asena’nın yerine başhekim de atanmadı. Asena’nın ardından, Personel Daire Başkanı Doktor İhsan Esmer, başhekimliğe vekâleten atandı. Yaklaşık iki ay boyunca hastaneyi vekâleten yöneten Esmer’in yerine daha sonra Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Doktor Serkan Dedeoğlu vekil olarak görevlendirildi. Bundan önceki iktidarlarda da vardı, bu iktidarda da var. Ancak bu iktidar çok daha keskin bir şekilde yapıyor. İlle de benim dediğim kişi orada oturacak mantığı var. AKP iktidarı aslında bir koalisyon, bunun içinde tarikatlar var, cemaatler var, gruplar ve kesimler var. Bunlar çoğu alanları kendilerine parsellemişler. Tüm bakanlıklarda bu böyledir. Dolayısıyla bu atamalar, parsellenen alanlar üzerinden yürütülüyor. Koca bir eğitim, araştırma hastanesi, bölgenin en büyük hastanesi, pandemi döneminde bölgede merkez konumundaydı. Bu bölgede olmayan birçok tıbbi cihaz bu hastanede var ama bunları yönetecek biri yok. Bir başhekimin olmaması, yürütülecek bürokratik işleri de askıya aldırıyor. Vekaleten gelen birisi bu tür şeylere imza atmaz. Çünkü daha sonra sorunlar yaşanabiliyor. Bu kentin cezalandırıldığı kesin, bunu net bir şekilde söyleyelim. Hizmet verecek birilerini atayamıyorsanız, burada hâlâ bir ihtirastan söz ediliyorsa başka meselelerin olduğu anlaşılır. Eğitim ve Araştırma Hastanesi çok büyük bir hastane orada çok büyük rantlar dönüyor. Bazıları açığa çıktı bazıları hâlâ soruşturma konusudur.
(Siyasi Haber – Yusuf Aslan)