Ulaş Gündoğan yazdı: Dersimli bir devrimci olmak veya Serdar Ben
Türkiye’nin dört bir tarafından gitmişti Ankara’ya yüce gönüllü, pırıl pırıl insanlar. O güzel insanlardan resmi rakamlara göre 102 canımızı kaybettik. 102 insan, 102 farklı dünya… Her birinin bir hikayesi var elbette. Ben bu yazıda bir süre kendisinden haber alınamadıktan sonra cenazesi katliamdan 3 gün sonra teşhis edilebilen Serdar Ben’le tanışmamızdan bahsedeceğim.
Serdar’ı kısa süre önce tanıma fırsatı buldum. 11 Eylül’de, öncesinde sözleştiğimiz gibi Kadıköy rıhtım yakınlarında bir yerde buluştuk. Görüşme sebebimiz inşaat sektöründeki güvencesizleştirme ve taşeron sistemi üzerine konuşmaktı. İnşaat işçileri sendikası kurucularından ve sendikada örgütlenme uzmanı olduğundan konuyla ilgili Serdar’la iletişime geçmiştim hemen. Fakat planımızın dışında bir durum gerçekleşti. Bir grup yabancı uyruklu emekçi ücretlerini alamadığı için inşaat-iş sendikasına ulaşmış ve ücretlerini sendikal mücadele yoluyla talep etmeye karar vermişlerdi. Bu emekçilerle bir toplantı gerçekleştirildi. Ben de bu toplantıya gözlemci olarak katıldım. Toplantı sonucunda ücretini alamayan emekçiler sendikalı oldular. Toplantı devam ederken öğrendiğim farklı bir detay da Serdar’ın da bir inşaat işçisi olduğuydu. Kendisinin “mermer amelesi” olduğunu söyledi bu toplantıda. Yani o hem bir proleter hem de emek mücadelesinde bir önderdi.
Toplantı tamamlandıktan sonra biz sohbetimize başladık. Toplantı esnasında emekçilerle konuşurken “Dersim” ismini belli belirsiz işitmiştim. Bir de kendisine sordum. “Memleket neresi?” dediğimde hemşeri olduğumuzu anladık. Başladık memleket muhabbeti yapmaya. Anadili Zazacaymış Serdar’ın. Bana sordu bizim hangi dili konuştuğumuzu. Ben de İstanbul doğumlu bir Dersimli olarak Zazacayı iyi bilmediğimi söyledim. Uzun yıllardır memleketinden uzakta olsa da anadilini muhafaza etmişti Serdar. İstanbul’a geldiğinden beri Dersim’e hiç gitmediğini söyledi. İstanbul’a gelip burada alın teriyle yaşamını sürdürürken bir taraftan da politik mücadelesini yürütüyordu. Emek mücadelesiyle birlikte etnik veya mezhebe dayalı sorunlar gibi sistemin ezilenlere dayattığı bütün sorunlara karşı duyarlı ve bunlara karşı eylemlilik içerisinde olan bir devrimciydi Serdar. Sendikal faaliyetlerinin de bu çizgide devam ettiğini söylüyordu. Kobanê’nin kuşatma altında olduğu günlerde şöyle diyordu:
“Elimizden geleni yaparız. Koridor açılmazsa biz de açalım bir tünel direkt geçelim Kobanê’ye. Gücümüz buna yeter. Bununla karşı karşıya kalmak istemiyorlarsa açsınlar, koridoru.”[1]
Mevcut neoliberal politikaların özellikle inşaat sektöründe örgütlenme motivasyonunu öldürdüğünden yakınmıştı. Sorunlarını çözdükleri işçilerin dahi daha sonra sendikayla ilişkilerini kestiklerinden bahsetti. İnşaat sektöründe örgütlenmenin intihar gibi bir şey olduğunu düşünüyordu fakat yine de günde ortalama 2 insanın yaşamını kaybettiği bu sektörde insanca bir yaşam için çabalıyordu. İnşaat-İş sendikasını ilk kurduklarında çevresindekilerin kendisine “deli misin sen? İnşaatta kim örgütlenecek.” “Siz hele bir kurun da sendikayı bakalım nasıl yürüyecek.” gibi alaycı yaklaşımlarda bulunulduğunu söyledi. Buna rağmen bütün enerjisi ve mücadele birikimiyle çalışıyordu.
Dersimli Kürt Alevi bir emekçi olan Serdar’ın annesinin Ermeni olduğunu bugünlerde kendisiyle ilgili yazılmış bir yazıdan öğrendim. Yani Serdar sistemin reddettiği bütün kodları taşıyordu. Ermeni bir anne ve Kürt Alevi bir babanın emekçi oğlu komünist devrimci Serdar sırtındaki bütün bu “yüklerle” daha güzel bir dünya hayali kuruyor bunun için mücadele ediyordu. Bu hayali geçekleştiremeden onu uğurlamak zorunda kaldık.
Bugünlerde ne kadar karamsar olursak olalım uğurladığımız arkadaşlarımız için yapabileceğimiz en önemli şey onların hayal ettiği günlerin geleceğine dair inancımızı kaybetmemek olacaktır. Belki de bu kadar canımızı kaybettikten sonra ruh sağlığımızı koruyacak yegane tutum da bu inancımızı her zamankinden daha güçlü kılmaktır. Serdar’ın ve kaybettiğimiz bütün canlarımızın üzerimize yüklediği sorumluluk da budur.
Serdar’la görüşmemizden sonra birkaç kez daha konuştuk. Hayatta olsaydı belki bugünlerde tekrar görüşecektik. Görüşemedik. Ama artık alanlarda her daim onun ve kaybettiğimiz bütün yoldaşlarımızın ruhu ile bir arada olacağız…
[1] http://alinteri.org/serdar-dan-ethem-e-son-bakis.html