Elazığ, Kandıra ve Silivri cezaevlerinde tutuklu olan kadın siyasetçiler, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne dair mesaj gönderdi. Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, 8 Mart’ı cezaevlerinde geçiren kadınların mesajları şöyle:
Necmiye Boz (Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi): DEM eşsiz bir hikayedir. Bu hikayenin ne başı ne de sonu vardır. Biz zindandaki kadınlar da çoğu zaman güçlü, bazen karışık bir halde hikayedeki yerimizi alıyoruz. Yorulduğumuzu düşündüğümüz zamanlar da oluyor ve her yorgunluk bizi daha dirençli, güçlü hale getiriyor. Têşî’lerimiz ellerimizde devlet grisi mekânları yüreğimizdeki renklerle bertaraf ediyoruz. Ta ki demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızın hayata geçeceği güne kadar.
‘Yaşam biziz’
Hatice Çırganiş (Marmara Kadın Kapalı Cezaevi): Kadınlar günü yalnızca bir gün değildir. Bütün bir mücadelenin mirası üzerinden inşa edilmiştir. Kadınlar yok sayılsa da toplumun her hücresinde yaşıyor. Değişim ve dönüşüm döngüsünü vicdanı, yüreği, beyni ve merhameti ile gerçekleştiriyor. Bize ait olan özellikle ataerkil zihniyete aitmiş gibi gösteriliyor, kadının içi boşaltılmaya çalışılıyor. Halbuki tanrısal özelliklere sahiptir. Örneğiz rahim ve rahman Allah sıfatlarından biridir. Kadının kutsallığı tanrısal kutsallıkla eş tutulduğunu göstermektedir. Rahman bereketli ve affedicidir. Şuan dünyadaki tüm savaşların, yeryüzündeki tanrıların yok ettirmek istedikleri rahmandır. Toplum tarafından kadınlar evlere hapsedilmektedir. Seslerinin, renklerinin duyulmasını istemiyorlar. Ben bir kadın olarak hücrede tutuluyorum. Etrafımdaki hücrelerde yalnızca erkekler var. Gardiyanlar erkek. Ancak kadınların sesleri duyulmayan yerlerde yankılanmaya devam etmekte. Bu da dayanışma duygusuyla her yerde, her evde, her hücrede sesimizin yankılandığını gösteriyor. Zindan açısından belirtilsem ataerkil bir zihniyetin içindeyim.
Bir kadın olarak mücadele ettiğimden dolayı ataerkilliğin yoğun saldırılarına daha çok maruz kalıyorum. ‘Özgür kadın mı olacaksın’ diyerek kadın mücadelesini engellemek içi kadınların birlikte kalmasını, dayanışmasını, kadının sesinin dahi duyamayacağı bir tecrit uygulanıyor. Kadın sesini özlerken bir öğlen vakit hücre kapım açıldı. Mektup mu geldi diye düşündüm. Mazgaldan içeri bir zarf uzatıldı. Zarfın rengi yasak bir renk olan kırmızıydı. Üzerine baktım İstanbul’dan bir kadın göndermiş, güllerle nakşedilmiş masamın üzerinde mektubu açtım. İçinde 8 kart vardı, 8 yürek, 8 kadın yankısı. Hepsini gül bahçemde serdim. Onlarla gülüştük, satırlarının arasında kalplerinin güzelliğini paylaştım. Her satırda hücrem değişti. Hoş geldiniz güzel kadınlar. Güneş gibi aydınlattınız hücremi ve sizi çok seviyorum.
Sevgi dünyayı kurtarır diyorlar, bir de dayanışma, hissetme. El ele verip, yürüdüğümüz yerin gül devrimi olduğunu biliyoruz. Hücrede ne zaman kadınların sesini özlersem içinde özgür kadınların sesleri yankılanıyor. Saraca, Zilanca yani sevgili kadınlar biz hücrelere, evlere sığamayacak kadar çoğuz. Yeter ki yüreğimizi hücreselleştirip evcilleştirmeyelim. Sen de duvarları aşabilirsin. Hepsi bir adımla başlıyor. Biliyorum çok zordur, sancılıdır. Ama bir düşün bedeninde 9 ay bir çocuk büyütüyorsun, onun içinde birçok duygu yaşıyorsun ve o sancıdan bir çocuk dünyaya geliyor. Yani yaşamın kendisi dünyaya geliyor. İşte kadınlar, bu yaşamın ta kendisidir. Biz yaşamın ta kendisiyiz. Yaşam biziz. Bizim olan yaşamımıza kimsenin karışmasına, müdahale etmesine izin vermeyelim. Kendi kararlarımızı kendimiz alalım. Ve kendi irademizle uygulayalım. Buna gücümüz var, yeter ki açığa çıkaralım.
‘Direnen kadınlar umudumuz oluyor’
Hüda Kaya (Marmara Kadın Kapalı Cezaevi): Doğada nice özgür ve nice dirençli yaşamlar vardır ki, en sert kayaları bile içinden yararak doğan, gelişen bir naif yaprak gibi nice ağaçlara dönüşmüştür. Yaşamın içinde nice kadınlar vardır ki, kendini görünür görünmez zincirlerle kuşatanlara rağmen etrafını çeviren varlığını hiçleştirmeye, özgürlüğünü yok etmeye çalışan nice kadın duvarlara demir yığınlarına rağmen dirençle, uyanışla, dirilişle ve direnişle bizlere ses ve soluk olmuşlardır. Karanlığın tüm derinliğine rağmen direnen kadınlar aydınlığa, geleceğe, sevgiye, özgürlüğe ve barışa dair umutlarımız olmaya devam ediyor.
‘Özgürlüğe koşanlara selam olsun’
Semra Güzel (Kandıra 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi): Renklerimiz yan yana, bir arada, iç içe harmanlanmış hakikate. Tıpkı kadın mücadelemiz gibi. Fırçanın dokunduğu her yerde bir kadın koşar özgürlüğe. Özgürlüğe ve hakikate koşan kadınlara selam olsun.
‘Özgür yarınlarda kucaklaşacağız’
Figen Yüksekdağ (Kandıra Kadın Cezaevi): 8 Mart hepimize, bütün kadın insanlığa umut, direnç, sevinç getirsin. ‘Jin jiyan azadî’ haykırışı tarihte yankılanırken, ‘O bizim sesimizdi’ diyelim, yarının özgür kadınlarına. Saçlarından asılan, cansız bedenleri yakılan, ömürlerce horlanan, köle pazarlarında satılan, katilleriyle yaşamaya zorlanan ve ekmeğin, gülün, eşitliğin ardından koşan kadınlar sonunda kazandı diyelim. Geçmişten bugüne, bugünden yarınlara sesimizle, dayanışmamızla, direnişimizle güzellikle üretme hevesimizle birlikteyiz. Özgür yarınlarda kucaklaşacağız.
Sona Mengütay (Kandıra Kadın Cezaevi): Kadınların ölüm tuzağından kurtulacağı özgür yarınları hep birlikte inşa edeceğimize olan inançla 8 Mart’ımızı, bugünümüzü kutluyor, her birinizi özlemle kucaklıyorum. Jin jiyan azadî.
‘Kadın renginde yaşanacak gelecek’
Nejla Atak (Kandıra Kadın Cezaevi): Sevgili kadınlar; kadın rengine bürünen bu kutlu günde sizinle buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Tek dileğim bir günün değil, tüm günlerin kadın renginde yaşanacak bir gelecek inşa etmemizdir. İşte o zaman güzel günler, daha güzel günler, çok daha güzel günler hep birlikte yaşayacağız. Direniş ruhumuzun her daim dirençli ve güneş gibi parlaması umuduyla 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müzü kutluyorum. Özgür kadın dünyasında buluşmak umuduyla ‘jin, jiyan, azadî’ diyorum.
‘Daha fazla özgürlük diyeceğiz’
Gazel Bulut (Kandıra Kadın Cezaevi): Erkekler öldürdüğünde yaşamı korumak için savaşmak biz kadınlara düşer (Clara Zetkin). Benim için 8 Mart kadınların yılbaşısı gibi. Derler ya; ‘yeni yıla nasıl girersen öyle devam edermiş’ diye. Bizler her yıl üzerine biraz daha direniş, biraz daha bilinç ve dayanışma katarak ilerliyoruz. Ve şüphesiz içerde, dışarda, evde sokakta, tarlada kadın soluğunun olduğu her yerde daha fazla direniş, daha fazla özgürlük demeye devam edeceğiz. Ta ki nefessiz bırakılan bir tek kadın kalmayıncaya kadar… Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması ve özgürlük mücadelesi.
‘Kadın dayanışmasını selamlıyorum’
Damla Bağcı (Kandıra Kadın Cezaevi): Sevgili kadınlar, kadının kaybetmeye başladığı tarih, kadının yaşamdan koparılma, siyasetten men edilme tarihidir. Biliyoruz ki Ceylan çıkıp kendi tarihini yazana dek avcılık kanunu her zaman aslanı haklı çıkaracaktır. Tarihi verili olanın dışına çıkaracak ‘ceylanlar’ olarak kendi tarihimizi direndikçe güzelleşen, tarihi kendi renginde boyayarak, küllerimizden yeniden doğarak mücadele eden kadınlardan aldığımız mirasla yazacağız. Nasıl ki güneşin doğuşunu kimsenin engelleyemeyeceği gibi kadının gelişimini de hiçbir güç engelleyemeyecek. Kadın kararlılığının, hakikat arayışının önünde duramadılar, duramayacaklardır. Çünkü kadın yaşamın kendisidir. Oluşturan, doğuran, kendini yaratan…
Dolayısıyla hasret olduğumuz zafer ve kurtuluş da toplumun yarısını oluşturan kadınların bilinçli ve eşit dağılımı oluşturacaktır. Özgür kadın, özgür birey ve toplumu yaratma öznesi kadınlar olarak bu güç bizlerde her daim var ola geldi. Şimdi de açığa çıkarma zamanıdır diyoruz. Fiziki ve ruhi derinlik ve özgürlüğe sahip umutlarıyla direnişi demleyen kahkaha ve zılgıtları duvarları aşan kadınlar olarak tüm kadınların 8 Mart Dünya emekçi kadınlar gününü kutluyor, Güneş’in halklar denizinin mavi derinliğinde karanlığı yırtmakta olduğu gerçekliği ile kadın özgürlük mücadelesini, kadın dayanışmasını selamlıyor, sevgilerimi iletiyorum.
‘Cins özgürlükçü dünyayı kuracağız’
Deniz Tepeli (Kandıra Kadın Cezaevi): Hepinizi kadın yoldaşlığımızın sıcaklığıyla sıkıca kucaklıyorum. 8 Mart’ımız kutlu olsun. Bizler emeğimizle söküp aldık varlık hakkımızı. ‘Kadın insan mıdır?’ diyen erkek egemenliğine karşı ‘vardık, varız, var olacağız’ diye haykırarak savaştık. Tırnaklarımızla kazıyarak inşa ettik varoluşumuzu. Kabul ettiler sonra; ama konuşma kürsüsüne değil, idam sehpasına çıkararak, evin dört duvarından ve makbul kadın rollerinden çıkınca yeni duvarlar örerek. Akıl hastanelerinin, hapishanelerin, mezarların dört duvarını ördüler bize. ABD’de fabrika duvarlarına kapatılıp kilitlenen kadın işçilerin ateşi isyan ateşimizin, dumanı direniş çağrısı mesajı oldu. Özgürlük, kan, acı, ölüm dolu zorlu bir yolculuktur. Kadına tarihte bir yer açan, kadın iradesini, kadın yoldaşlığını, kadın devrimini büyük bedellerle inşa eden boyun eğmez kadın direnişimizle artık bugün kadınlar tüm dünyada özgürlük öncüsü, kadın saçı özgürlük bayrağıdır. Daha yürünecek çok yolumuz var, yürüdüğümüzden öte. Biliyoruz ki en büyük gücümüz örgütlü mücadelemizdir. Bizi bu onurlu yürüyüş birleştirdi. Asla yalnız yürümedik. Hapishane de hatta tecritte bile asla yalnız olmadık, birbirimizi asla yalnız bırakmadık. En büyük ürünümüz olan kadın devrimini ve cins özgürlükçü bir dünyayı da hep beraber kuracağımıza olan sonsuz inancımızla 8 Mart’ımızı kutluyoruz.