SEÇTİKLERİMİZ – “Bu kaza herkesin başına gelebilirdi. Ancak kimsenin suçun ortaya çıkacağı anda ‘vicdan’ diyerek itirafta bulunmasına, toplumu kandırmaya çalışmasına gerek yok. Esas faili bir kez daha ifşa etmek gerekiyor, Çünkü Emrah Serbes ne ilk ne de son. Esas fail; şiddeti, delikanlılığı, maçoluğu üreten “erkek egemen kültür.”
Leyla Umar
Ahmet Burak Erdoğan… 1998’de Şişli’de bir kaza yaptı. Kazada Türk Sanat Müziği sanatçısı Sevim Tanürek yaşamını yitirdi. Kazayı yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’dı. Sonrasını Sevim Tanürek’in eşi, Ahmet Tanürek şöyle anlatıyordu, ‘‘Tayyip’in oğlu kırmızı ışıkta hızla geçiyor. Peşine siren çalarak ekip takılıyor. Kaçarken, yaya geçidine 5 metre kala eşime çarpıyor. 30 metre sürüklüyor. Eşim 6 gün sonra vefat etti. Yakalandığında polislere Tayyip’in oğlu olduğunu söylüyor. Zaten o andan itibaren her şey değişti. Kazadan hemen sonra caddemize belediye arazözleri geldi. Tarihte ilk kez, caddemiz baştan aşağı yıkandı. 35 metre fren izi vardı ve her şeyi bir anda yok ettiler. Çocuğun ehliyeti yoktu. Kazadan sonra, üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenlediler!’’ Ehliyetsiz Burak Erdoğan’ın ehliyetinin sahte olduğu ortaya çıktı… Ama mahkeme Sevim Tanürek’i 8/8 kusurlu buldu. Burak Erdoğan beraat etti. Yıllar sonra, Ahmet Tanürek şikayetini geri aldı. Şiayetin geri alınmasını gazeteci Mustafa Hoş, ‘BigBoss’ kitabında detaylı anlatmıştı..
Rüzgar Çetin… AKP yandaşı yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin geçen yıl kaza yaptı. Beşiktaş’ta, kullandığı otomobilin trafik polisi aracına çarpması sonucu 1 polis yaşamını yitirdi, 1 polis de ağır yaralandı. Olayın ardından Rüzgar Çetin tutuklandı… Yaşamını yitiren ve yaralanan polislerin ailelerinin üst düzey bürokratlar tarafından arandığı iddia edildi, ailelere para teklif edildiği iddia edildi. Finalde, Rüzgar Çetin tahliye edildi, davadan sadece yurt dışı yasağı alarak kurtuldu..
Şule İdil Dere… Kadıköy Kurbağalıdere'de araç trafiğine kapalı, yaya ve bisikletliler için ayrılmış yolda yürürken, derenin ıslah çalışmalarında balçık taşıyan İBB kamyonunun geri manevrası sırasında ezilerek can verdi. Şule İdil Dere İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi-İngilizce İktisat Bölümü 3. sınıf öğrencisiydi. Olaya dair sorumluluğu olan 8 İBB yetkilisine soruşturma açılmadı, kimse özür de dilemedi… Bu ve benzeri acı olaylar hiç olmamış gibi Çocuklar Duymasın adlı dizide, hafriyat kamyonlarının şehir içinde pervazsıza çalışma yapması övüldü..
Bu trafik kazalarıyla ilgili ciddi bir kamuoyu oluştu, toplumdan ciddi tepkiler geldi. Dün Emrah Serbes’in bir trafik kazasında iki insanın ölümüne sebep olduğunu itiraf etmesi ve ardından süren tartışma, bana bu üç kazayı hatırlattı…
Trafik kazalarının hiçbirinde kazada kusurlu olanlar, olayda bir başkasının yaşamını yitirmesini ya da yaralanmasını istemiyor. Adı üstünde ya: kaza! Ama her fail cezasını azaltacak yollar da arıyor.. Ve biz kazanın birisinde sorumluyu bulmaya çalışıp, cezalandırılmasını isterken, diğerinde ise, kazayı yapanı aklamak için gerekçeler arıyoruz…
Öncelikle kazada kusurlu olanın kime ya da nereye yakın olduğuna bakılmaksızın adalet talep etmek zorundayız. Bu ilkesel tutumu kaçırırsak, tersi bir durumdaki adalet talebinin hakikati ortadan kalkar.
Ancak bu kazada başka sorunlar daha var…
Maçoluğu, erkekliği, şiddeti öven, ‘Sizi hırpalarım’ diyen Emrah Serbes’in, bu kazaya karıştığını, Twiter’a eklediği mektup sayesinde öğrendik. Çünkü kazayı o ana kadar başkası üstlenmiş… Emrah Serbes’in yazdığı mektuptaki bilgilerin de yanlış olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Çünkü Serbes’in itiraf mektubu dışında bir de ifadesi vardı…
Mektubunda, ‘‘Bir rampanın ardından birden önümüze çıkan araca çarpmamak için elimden gelen bütün çabayı sarf ettim’’ diyordu oysa ifadesinde, ‘‘Yağmur çiselemeye başladı ve yerlerin kaygan olduğunu düşünerek hızımı 130-140 km'ye düşürdüm.’’ Diyordu. Araç saatte 250 kilometre hız yapabilen Chevrolet Camaro marka lüks bir arabaymış… Hangi hızdan 140’a düştüğü de bilinmiyor…
Mektubunda, ‘‘Kazayı oturan arkadaşım Kenan Doğru üstlendi. Şu an suçsuz olduğu halde cezaevinde yatmaktadır. Kenan’ı Beşiktaş tribününden tanırım, senelerce birbirimizi kolladık. Bu hadise nedeniyle hiç kimseye bir şey söylemeden sonuna kadar cezaevinde benim için yatabilecek bir insandır.’’ diyordu. Ama ifadesinde, “Yola çıkmadan önce arkadaşım olan Kenan Doğru ile konuştuk. Bana iş bulamadığını söyleyince 2 bin TL karşılığında şoför olarak anlaştık. Kendisi o gün çalışmaya başladı.’’ diyordu. Yaptığınız bir kazayınasıl başkası üstlenebiliyor? Bu mafya kültürünün kaynağı nedir acaba?
Serbes itirafını kazadan altı gün sonra, yapıyor ve mektubunda ‘‘günler geçtikçe bu vicdanı sorumluluğu kaldıramayacağımı anladım’’ diyor. Oysaki bu mektuptan iki gün önce, savcı aracı kullanan kişinin tutuklanan Kenan Doğru olmadığı şüphesiyle soruşturma başlatmış. Bu kapsamda şoför hava yastığı üzerindeki kan örneklerinin alınarak; Kenan Doğru ve Emrah Serbes’ten alınacak örneklerle Adli Tıp Kurumu'nda karşılaştırılması talimatını vermiş.
Dosyada olay yeri fotoğrafı olmadığı gibi hem Emrah Serbes hem de Kenan Doğru doktor kontrolünü reddetmiş. Bu kadar ağır bir kaza geçiren insanlar neden doktor kontrolünü reddeder? Sebebi ne olabilir?
Aile 22 Eylül’de Ekşisözlük üzerinden görgü tanığı aramış. Mahkemeden mobese kayıtlarının bulunmasını istemiş. Emrah Serbes, 'vicdan' adı altında itirafta bulunmasa zaten birkaç güne kadar olayın aslı ortaya çıkacakmış. Bu durum, itirafın sebebi soruşturmanın seyri olduğu hissi veriyor…
Kazada bir aile neredeyse yok oldu. Baba Ayhan Özçelik, 16 yaşındaki kızı Zeynep Özçelik öldü. Anne Nilgün Özçelik ise ağır yaralı… Neden kimse darmadağın olan bu ailenin acısını konuşmuyor da Emrah Serbes’in acısını konuşuyor!
Bu kaza herkesin başına gelebilirdi. Ancak kimsenin suçun ortaya çıkacağı anda ‘vicdan’ diyerek itirafta bulunmasına, toplumu kandırmaya çalışmasına gerek yok. ‘Adalet’ kavramı üzerine kalem oynatanların ise işledikleri her hatayla yüzleşmeyi göze alacak iradeye sahip olması gerekiyor, ‘delikanlılığa’ değil. Kimsenin mafyatik, ‘üstlenme’ güzellemesi yapmasına da gerek yok. Bu mafyatik, lümpen dili reddetmek gerekiyor.
Ve esas faili bir kez daha ifşa etmek gerekiyor, Çünkü Emrah Serbes ne ilk ne de son. Esas fail; şiddeti, delikanlılığı, maçoluğu öven ve üreten erkek egemen kültür. Ve kimse bu olay üzerinden, ‘Kaybedenler edebiyatı’ yapmaya da kalkmasın… Bu edebiyat filan değil, düpedüz erkeklik!