Yıllardır teoloji ile ilgilenen biri olarak bana dünyada olup biteni, anlamam için iş dünyasında yazılanları okumam önerildiğinde, yeni bir söylem biçimi ile karşılaşmak umuduyla heyecanlandım, ama çok geçmeden yanıldığımı anladım.
Keşfedilmemişleri görmek yerine bir deja vu durumu yaşadım. Wall Street Journal, Time ve Newsweek gibi iş çevresi dergileri çarpıcı bir biçimde Genesis’i (Yaradılış) yansıtıyordu. Piyasa reformlarının ardındaki tanımlara, para politikasına ve Dow Jones’a baktığımda yavaş yavaş insan tarihinin içsel anlamının büyük yorumunu, işlerin neden ters gittiğini ve nasıl düzeltilebileceğini anlamaya başladım.
İlahiyatçılar çöküş hikâyeleri, günah ve yeniden kurtuluş doktrinleri ile insanlık tarihini anlatırlar. İş/sermaye dünyası da ince bir gizleme ile bu yönteme başvurur: Servetin yaratılışına ilişkin eski ahit’in iki kitabı, devletçiliğin baştan çıkarıcılığı, ekonomik döngülere esir olma ve son tahlilde, serbest piyasaların keşfi ile kurtuluş (özellikle Uzak Doğu ülkeleri için küçük çaplı bir kemer sıkma ile birlikte).
Bu görüşün ateşli taraftarlarına göre, Uzak Doğu ekonomileri, tıpkı insanlar gerçek inançlarını yitirdiklerinde felaketlerle karşılaştıkları gibi, serbest piyasa ortodoksisinden koptukları için, ahbap-çavuş kapitalizmine, etnik kapitalizme ya da devletçi kapitalizme yöneldikleri için krize girmişlerdi. Yaşanan krizlerin büyüklüğü ve yaygınlığı bu yeni kaderciliğe olan inancı sarssa da, iman tazelendi ve finansal kriz ile olan sınavından Piyasa Tanrı yenilenmiş olarak çıktı. Bir yatırım fonunun milyarlarca dolar zarar etmesine rağmen Fed başkanı Alan Greenspan, devlet düzenlemesinin yanlış olacağını ve piyasaların kendi düzenlemelerinin sürdürülmesi gerektiğini savundu. Aziz Paul de bize “gerçek inancın görülmeyen şeylerin kanıtı olduğunu” söylerdi.
Teolojik sistemlerin merkezinde Tanrı, yeni teolojik sisteminkinde ise Piyasa yer alır. Hıristiyanlıkta tanrı her şeye sahiptir (omnipotent), her şeyi bilir (omniscient) ve her yerdedir (omnipresent). İnsanın görebilme yetisinden uzak olsa da bunlar geçerlidir ve bunu ancak inananlar bilirler. Piyasa da öğledir, her zaman biz ölümlüler kanıtlarını göremesek de, Piyasa da her türlü gücün üstündedir, her şeyi bilir ve her yerdedir. İnanmayanlar için bir ilahide şöyle söylenir : “Neden olduğunu anlayacağız…”
Şüphesiz insanlık tarihinin ilk aşamalarından bu yana pazarlar ve benzeri alış veriş noktaları olmuştur. Ama o dönemlerde “değer” ve “anlam”ın başka merkezleri, başka tanrıları olduğundan Piyasa asla bir Tanrı olmamıştır. Karl Polanyi’nin vurguladığı gibi sadece 200 yıldan bu yana Piyasalar bu yarı tanrıların üzerine çıkabilmiştir.
Tanrısal her şeye sahip olmak neyin gerçek olduğunu tanımlayabilmek demektir. Yoktan var etmek, vardan yok edebilmek demektir. Piyasaların henüz tam olarak erişemedikleri ama arzuladıkları böyle bir güç yaratılmış her şeyin metalaştırılması anlamına gelmektedir. Toprak örneğin binlerce yıl, bazıları esrarlı olsa da çeşitli amaçlarla muhafaza edilmiştir. Toprak; ‘ana’dır, atalarımızın yattıkları yerlerdir, kutsal dağlardır, büyülü ormanlardır, kabilelerin evidir, estetik ilham kaynağıdır, kutsal çimenlerdir ve dahası. Bugün doğru fiyattan satılamayacak toprak yoktur ve bu mezarlıkları dahi kapsar. Bunların hepsi şimdi bir potada eritilmiştir : Gayrimenkul. Böyle bir kutsallıktan arındırma insanın toprakla olan ilişkilerini dramatik bir biçimde değiştirir. Aynı şeyler su, hava, uzay ve kısa süre sonra kutsal mekânlarla ilgili olarak da gündeme gelecektir.
Duanın en önemli bölümünde papaz şöyle söyler “bu benim bedenim”. Kastı İsa’nın bedeni, daha da ötesi ‘inanan tüm insanların bedeni’dir. Hem Hıristiyanlık hem de Musevilikte insan bedeninin Tanrıyı anlatır biçimde yaratıldığı öğretilir. Şimdilerde ise tersine bir göz kamaştırıcı dine dönüştürücü sunum içinde insan bedeni metalaştırılmaya başlandı. Süreç kan ile başladı, ama böbrek, deri, kemik iliği, sperm ve kalbin kendisiyle devam ediyor ve tüm bunlar mucizevî bir biçimde satın alınabilir şeylere dönüşmeye başladı. ABD’de insan genlerinin ticarileştirilmesi konusunda eski din kurumları olarak kabul edilen kilise ile yeni din piyasa yanlıları arasında bir mücadele hala sürüyor.
26 Ekim 1996 tarihinde Alman Hükümeti, 350 haneli bir eski Doğu Alman kasabası olan Lienberg’in içinde yaşayanlarına sormaksızın satılmasına karar verdi. Komünizmden nefret etmiş olan, çoğunluğu da yaşlı ya da işsiz olan kasabalılar buna bir anlam veremediler. Kasabaları içindeki 13.Yüz yıl kilisesi, kalesi, gölü, domuz av alanı ve 1400 hektarlık meşe ormanı olan kasabalarının satışına itiraz ettiler ve satış şimdilik ertelendi. Bugün Luther’in, piyasanın tılsımlı satışlarına müdahale etmesi çok daha zor olurdu. Kasabanın insanlarının çok iyi anladıkları gibi, şimdi her şey satılık, her şeyin üstünde bir fiyat etiketi var. Yaratılmış olarak değerlendirilebilecek her şey bir ticari meta haline getiriliyor.
Piyasa dininde insan hayatının değeri nedir? Şimdilik yeni din burada suskun, ama şimdilik. Bunun hesabı karmaşık olsa da imkânsız değil. Ciddi bir engelle doğan, dolayısıyla da ilerde üretken bir faaliyette bulunamayacak olan bir bebeğin yaşamının sonlandırılması yönünde Piyasa ısrarcı olmayacaktır, zira kâr ilaçtan, MR gibi araçlardan, organ nakillerinden de elde edilmektedir. Bunlar da bu hesabın içine katılmaktadırlar.
Üç sene önce, içinde bir özel demiryolları emeklilik şirketine ait, Aziz Saint Thomas à Becket’in küllerinin bulunduğu ve 12. Yüz yıldan kalma bir küçük değerli kutu Sotheby aracılığıyla satışa çıkartıldı. British Museum bunu alacak parayı sağlayamadı ve bir Kanadalı zengin bu kutsal, bir o kadar da ulusal hazineyi satın aldı. Son dakikada hükümet bunun ülkeden çıkartılmasını önledi. İlkesel olarak Piyasa dininde herhangi bir insan kalıntısının, cesedin ya da ulusal değerin (Özgürlük Anıtı da dâhil) satılamaması için hiçbir neden mevcut değildir. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği çarmığın kalıntıları orta çıkartılsa son tahlilde açık artırmada satış için yine Sotheby’ın önüne giderdi. Piyasa henüz her şeye kadir değildir (omnipotent), ama süreç hızla bu yönde ilerliyor.
Her şeyi bilme gücünü (omniscience) ölçmek biraz zor. Belki de Piyasa bu güce erişti ama geçici olarak ruhani bilgisini, Krallığı ve gücü mutlak düzeye ulaşana kadar, uygulayamayacak. Mamafih, mevcut düşünce tarzı piyasaya öyle bir kapsamlı bilgelik atfetmektedir ki, bu geçmişte sadece tanrıların sahip olduklarına inanılan bir bilgelik düzeyidir. Bize söylenen Piyasanın insanların neye ihtiyaçları olduğunu belirleyebildiği, bakırın ve sermayenin maliyetini, bir berberin ya da ceo’nun ne kadar ücret alması gerektiğini, jet uçaklarının, spor ayakkabılarının ne kadara satılması gerektiğini mükemmel bir biçimde bildiğidir.
Eski zamanlarda falcılar transa geçerlerdi ve endişeli meraklıları, tanrıların nasıl bir hava içinde olduğu konusunda bilgilendirir ve buna göre onlara seyahate çıkmanın, evlenmenin, ya da bir savaşı başlatmanın uygun olup olmadığını söylerlerdi. Bugün piyasanın gelgeç, kararsız arzuları ya da niyetleri Wall Street ya da finansın diğer duyusal organlarından gelen raporlarla netleştiriliyor. Böylece gündelik olarak Piyasaların endişeli mi, rahatlamış mı, gergin mi yoksa sevinçten havalara mı uçmakta olduğu konusunda bilgileniyoruz. Huşu içinde ortaya çıkan böyle ilhamlara dayanarak ustalar alım satım konusunda kritik kararlar verirler. Eskinin doymak bilmeyen tanrılarından biri gibi Piyasa ya ayı ya da boğa biçimine bürünür ama her koşulda beslenmeli ve mutlu edilmelidir. Milyar dolarlık kurtarma söz konusu olduğunda iştah aşırıdır, ama onun açlığını bastırmanın alternatifi üzerinde düşünülmesi çok zor bir konudur.
Piyasa modlarının kahin ve falcıları çok yüksek gizemleri olan yüce papazlar konumundadırlar. Onların öngörülerine ya da önerilerine karşı çıkmak aforoz ve lanetlenmeyi beraberinde getirir. Bugün örneğin her hangi bir hükümet politikası Piyasayı kızdırırsa bundan sorumlu olanlar bedelini öderler. Hiç kimse Piyasanın her şeyi bilme yetisini sorgulamamalıdır. Tıpkı Calvin’in esrarengiz tanrısallığı gibi Piyasa gizemli bir biçimde işler, gözlerden ıraktır ama son tahlilde her şeyi en iyi o bilir.
Her şeyi bilme bazen davetsiz olabilir. Piskoposların geleneksel kitaplarında Tanrı “tüm kalplerin kendisine açık olduğu, tüm arzuları bilen ve ondan hiçbir sırrın saklanamayacağı bir varlık” olarak anlatılır. Onun gibi Piyasa da kalplerimizin en derin sırlarını ve arzularını bilir, ya da en azında bilme arzusundadır. Fakat şu iki durumda tanrısal güdünün farklılaşması söz konusu olabilir: Açıkça Piyasa x-ray her şeyi tarayarak bilmeyi ister, zira korku ve arzularımızı sondalayarak ve onları genel geçer çözümlerle karşılayarak amacını gerçekleştirir. Tıpkı geçmişteki tanrıların ateşli iman edenleri ve insanlara aracılık edenleri gibi, Piyasa da kendi aracıları üzerinden iş görür. Onlar güdüleyici araştırmacılardır. Uzun zamandan beri teolojinin yerini ruhun gerçek bilimi olarak almış olan psikoloji alanında yetişmiş olan ve ortaçağ itirafçılarının modern mirasçıları konumundaki bu araştırmacılar halkın gizli fantazilerini, kendine güvensizlikleri ve ümitlerini bulup çıkarmak için her şeyi didik didik ederler.
Bazen bu Piyasa dini döneminde kuşkucuların ya da özgür düşüncenin nereye gittiğini merak ediyorum. Örneğin bir zamanların Voltaire’i ya da H.L. Menckens’leri neden bugün yok? Bugünkü ortodoksinin kavrayışı şudur: Piyasanın bilgeliğini sorgulamak Tanrının tartışılamaz bilgeliğini sorgulamaktır. Metafizik ilke çok açıktır: Eğer bir şeyin gerçek olduğunu söylerseniz o gerçek olmak zorundadır. İlk Hıristiyan teologlarından Tertullian’ın söylediği gibi: “Anlamsız, saçma olduğu için İnanıyorum” (Credo quia absurdum est)”.
Son olarak her dinin temel öğrettiği gibi Tanrı her yerdedir (omnipresent).Yeni din de bir istisna değildir. İktisat teorisinde son trend piyasa hesaplamalarının daha önce dışarıda tutulan örneğin, arkadaşlık ilişkisi, aile yaşamı, evlilik ve çocuk yetiştirme gibi her alana sokulmasıdır. Nitekim bir küreselleşme savunucusu Henri Lepage şimdi “toplam piyasa”dan söz etmektedir. Aziz Paul’un Atinalılara seslendiği gibi : “Tanrının içinde yaşarız, onunla eyleriz ve onunla var oluruz”. Tıpkı bunun gibi Piyasa sadece etrafımızda değil, içimizde, duyularımızı ve duygularımızı yönlendiriyor. Bu bıktırıcı misafirden azade hiçbir yerimiz kalmadı. Cennetin av köpekleri gibi bizi evden alış veriş merkezlerine kreşlere ve yatak odamıza kadar izliyor.
Eskiden, biraz da yanlı bir biçimde, iç dünyamızın ya da ruhani dünyamızın Piyasaya karşı dirençli olduğumuzu düşünürdük. Maddi ürünler için piyasa giderek dolup taştıkça, daha önce pazarlamaz dediğimiz, huzur, sükûn gibi şeyler de artık kataloglarda yer almaya başladı bile. Coşku ve ruhaniyet şimdi uygun jenerik biçimlerde sunulmaktadır. Öyle ki piyasa şimdi bizlere dinsel yararları eskiden olduğu gibi dua etmeye, oruç tutmaya ya da kendisine ulaşılabilmesi zor bir disipline sahip bir tür cemaatlerin taahhütlerine bağlı kalmaya gerek bırakmaksızın sunmaktadır. Huysuz ve kendini inzivaya çekmiş bir din adamına gerek duymaksızın, bir hafta sonu bu dinsel faydayı bir psikolog danışmandan alabilirsiniz.
Piyasanın din haline gelmesi ama bunun farkında olunmaması dinler arasındaki savaşın da aslında gereğinden fazla abartılmasına neden oluyor ve dinler arasındaki savaş gazete başlıklarında yer alırken asıl savaş alanı olan Piyasa dini gözden kaçırılıyor. Mevcut dinler, aralarındaki fark ne olursa olsun, en zorlu rakip Piyasa gibi gözüküyor, zira piyasa bir din olarak görülmüyor. Geleneksel dinler ile küresel piyasa dini arasında doğa ve insan konusunda radikal farklılıklar var. Hıristiyanlık ve Musevilikte örneğin yeryüzü tanrınındır. Tanrı insanı ona bir hizmetkâr ya da bahçıvan olarak atar ve onlar toprağın hizmetindedir. Diğer inançlar da aşağı yukarı böyledir. Ancak Piyasa dininde özellikle de parası olan insanlar istedikleri her şeyi satın alırlar, ona sahip olurlar ve onu elden çıkartabilirler. İnsan bedeni, toplumun doğası ve yaşamın amacı konusunda da çatışmalar söz konusudur. Eski dinler özelliği olan yerlere modası geçmiş anlamlar yüklerler. Ama Piyasanın gözünde her yer değiş tokuş edilebilir. Piyasa olabildiğince az sayıda rahatsız edici özelliği olan homojen bir dünya kültürünü tercih eder.
Piyasa dini ile olan temel farklılıkları göz önüne alındığında geleneksel dinler arasındaki çatışma önemsiz gibi gözükmektedir. Ancak bunun yeni bir cihada ya da haçlı seferine yol açması olası gözükmüyor. Geleneksel dinlerin, yeni dinin doktrinlerine karşı çıkmaları olasılık dâhilinde değil, çoğu onun havarisi olmaya hazır ya da eski Nordik tanrılar dönemindeki Hıristiyan Azizlerin statüleri azalsa da korumaya razı olmaları gibi, onun tapınağında soğrulmaya razı durumundalar.
Mamafih, geleneksel dinler ile Piyasa arasında aşılması mümkün olmayan bir sorun var. Tüm geleneksel dinler “insanın sonlu bir yaratık olduğunu” ve “dünyevi her girişimin sınırları olduğunu” öğretirlerken, Piyasanın ilk emri “asla yeter diye bir şey yoktur” biçimindedir.
“The Market as God, Living in the new dispensation”, Harvey Cox, http://www.theatlantic.com/ magazine/archive/1999/03) adlı makaleden Türkçe’ye Mustafa Durmuş tarafından kısaltılarak çevrilmiştir.
Harvey Cox: Harvard Üniversitesi’nde ilahiyat profesörü.