Sonsuza dek kalacak fotoğraflar vardır: Örneğin, 1972’de bir napalm saldırısının kurbanı olan Vietnamlı kızın fotoğrafı; küçük kız çocuğunu yanan vücudunun üzerindeki kıyafetlerini yırtarak ve fotoğrafçıya doğru çıplak bir şekilde koşarken gösteren fotoğraf. Bu Vietnamlı kız (Kim Phuc) hayatta kalır ve sayısız ameliyattan sonra dünyanın her yerinde barış mücadelesi için düzenlenen etkinliklere katılıp savaşın dehşetini anlatır ve bu çerçevede İstanbul’a da gelir.

Sözünü ettiğim fotoğraf Vietnam savaşının simgesi olur. Ancak başka bir savaşın, Varşova Gettosu Ayaklanmasının simgesi olan fotoğraftaki küçük çocuk ise yaşadıklarını hiçbir zaman anlatamayacaktır ‒ onun akıbetinin ne olduğu bugüne kadar bilinmiyor. Büyük olasılıkla teslim alındığı o gün öldürüldüğü tahmin edilen çocuğun fotoğrafı ise, işgal altındaki Polonya’da ve 80 yıl önce bugünlerde gerçekleşen 1943 Varşova Gettosu Ayaklanması sırasında Nazi terörünün insanlık dışı olduğunun kanıtı olarak bu güne kadar tüm dünyayı dolaşmaktadır.
Fotoğrafa yakından bakılınca fotoğraftaki çocuk şort, diz altı çorap ve sağlam ayakkabılar giyiyor. Ellerini kaldırıp, SS askerlerine teslim oluyor. Kasketinin altındaki çocuk yüzü korku, dehşet, üzüntü ve çaresizliği gösteriyor. Masum yüz hatları, Nasyonal Sosyalist işgalcilerin çocuklara karşı bile yapabilecekleri tüm insanlık dışı davranışları yansıtmaktadır. Portre dehşet vericidir ve ortaya çıkışından 80 yıl sonra bile etkisinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Heinrich Himmler’in SS’lerinin ve “Polonya Kasabı” Hans Frank’ın İkinci Dünya Savaşı sırasında tiranlıklarını kurdukları ve “Genel Valilik” (“Generalgouvernement) denilen yönetimde özellikle Yahudi nüfusun başına gelen dehşetin bir kanıtıdır. Mevcut bilgilere göre fotoğraf Nisan ya da Mayıs 1943’te Varşova Gettosu Ayaklanması sırasında çekilmiştir.

Almanya’nın Eylül 1939’da Polonya’yı işgalinden sadece dört hafta sonra Alman ordusu (Wehrmacht ) Varşova’yı işgal etmişti ‒ o dönemde buradaki Yahudi cemaati Avrupa’nın en büyük cemaatiydi. Kısa bir süre sonra, Nasyonal Sosyalistler Yahudi nüfusunu gettolaştırmak için ilk girişimlerde bulundular ve 1940 yılında halk, şehrin geri kalanından kilometrelerce uzunluğundaki duvarlarla çevrilmiş, boşaltılmış bir kentsel alana taşınmaya zorlandı. Dışarıda Alman ve Polonyalı güvenlik güçleri nöbet tutarken, içeride Almanlar tarafından kurulan bir “Yahudi Konseyi”(“Judenrat” ) düzeni, en azından işgalcilerin dikte ettiği düzeni sağlıyordu.

Savaşın üçüncü yılında Naziler, “ Reinhardt Harekâtı” kapsamında işgal altındaki Polonya’da yaşayan iki milyondan fazla Yahudi’ye yönelik geniş çaplı bir katliam kampanyası için hazırlıklara başladı. Varşova Gettosu da dağıtılacaktı, her gün binlerce kişi imha kamplarına sürülüyordu ve Treblinka’daki gaz odaları ve toplu katliamlar hakkında söylentiler yayılmaya başlamıştı. Gerginlik arttı, birçok direnişçi arkadaşlarını ve aile üyelerini çoktan kaybetmişti. Gettoya doğru ilerleyen SS askerleri saldırıya uğradı. 19 Nisan 1943’te SS-Grup Komutanı Jürgen Stroop komutasındaki işgal kuvvetleri bölgeyi kuşattı ve içeri girdi. Getto’daki direnişçiler bu birliklere ateş açarken, zırhlı araçlara molotof kokteylleri atıldı. Böylece ünlü Varşova Gettosu ayaklanması başlamış oluyordu.
Sokak ve ev çatışmaları Mayıs ortasına kadar sürdü; başlangıçta Yahudilerin tarafında yaklaşık 800 kişi savaşırken Almanların tarafında ise 2000 asker ve polis çatışıyordu. 16 Mayıs’ta Stroop’un o günün akşamı kentteki Büyük Sinagog’u havaya uçurması, Nazi egemenliğine silahlı bir direniş olan bu ayaklanmanın sonu olarak kabul edilir. 1951’de Polonya’da tutukluyken idam edilen bu acımasız Nasyonal Sosyalist sanki büyük bir zafer kazanmışçasına, amiri SS-Üst Grup Komutanı Friedrich-Wilhelm Krüger’e şu telgrafı çekiyordu: “Varşova’nın eski Yahudi yerleşim bölgesi artık yok.” Binlerce Yahudi ölmüş, kurşuna dizilmiş ya da sürgün edilmişti. Varşova ayaklanmasında 50 binden fazla insanın öldürülmüş olduğu tahmin ediliyor. Muhtemelen fotoğraftaki küçük çocuk da bu katledilen kurbanların arasındaydı. Çocuğun kimliği hiçbir zaman açıklığa kavuşturulamadı. Savaş sonrası dönemde birkaç kişi çocuğun kendisi olduğunu iddia etmiş ve başkalarına da atıfta bulunulmuş olsa da, tarihçiler çocuğa ne olduğu konusunda hâlâ kesin bir görüşe sahip değiller. Kesin olan tek şey, bu fotoğrafın gerek Nürnberg duruşmalarında gerek yıllar sonra Kudüs’te görülen ünlü Eichmann davasında savcılarca çocuklara karşı suçlar bağlamında kanıt olarak değerlendirilmiş olmasının yanı sıra sayısız kitap ve filmde kullanılmış olmasıdır.