Bülent TEKİN yazı: Köpekte itaat ve sadakat vardır. Benzetim (analoji) yapılırsa halkın (insanların) bir
kısmı da yazgısına ve inandığına sorgusuz itaat gösterir. Kediye fazla güvenilmez,
şartlara göre davranabilir. Tıpkı bir kesim halk (insan) gibi sorgular, özgürlüğünden
pek taviz vermez. Ancak benim de bir gözlemim var bu öykünün tersine. Genelde kediler daha ufak olmalarına karşın
köpekleri dövebiliyorlar. Tabii ki birkaç köpek cinsi hariç… Öyle köpek kediyi kovalar
efsanesi geçmişte kaldı, haberiniz olsun. Kedi deyip geçmeyin!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “nankör” ve “şükür etmeme”
konusundaki söylemleri ve son okuduğum iki kitapta kedi ile ilgili anlatılanlar aklıma
kedi’yi getirdi. “Birileri iş yok diyor. Nankör nankör bunlar. Yan gelip yatarak para
kazanmak istiyorlar. İşte bak Ercan Bey eleman arıyoruz bulamıyoruz diyor. İş, aş
arayana ekmek var. Yan gelip yatarak parayı istersen kusura bakma.” (1) “Maalesef
ülkemizde bazı kesimlerde bir şükürsüzlük, tatminsizlik, karamsarlık hali aldı başını
gidiyor. Hâlbuki önce elimizdekilere şükredeceğiz. Bunu en iyi siz işçi kardeşlerimiz
bilir.” (2) Bu sözler bende özellikle kedinin özellikleri konusunda çağrışımlar yaptı. Bu
makaleyi yazmama neden olan son okuduğum iki kitap Alphonse Daudet’den “Sapho”
ve Jack London’dan “Kızıl Veba”dır. Yıllar önce GIRGIR’da yazdığım makalelerde
(fabl’larda) bazı hayvanları anlatır ve konuştururdum. Bu iki kitapta beni merak
ettiren ve etkileyen kedi ile ilgili anlatılanlardan bahsetmek istiyorum.
Alphonse Daudet’in (1840-1897) “Sapho”da anlattığı bir masalda kedi ile aynı
çuvala konma vardır: “Bir Doğu kenti varmış, burada bir kadın kocasını aldatınca, bir
kediyle birlikte canlı canlı, taptaze bir hayvan postunun içine koyup dikerlermiş,
uluyan, sıçrayan çıkını alana, güneşin altına koyarlarmış. Kadın haykırır, kedi
tırmalarmış, birbirlerini yerlermiş postun içinde, post da son hırıltıya, son kıpırtıya dek
sertleşip daralırmış.” Masal bir Doğu kentinde geçmiş ya? Böylesine işkencelerin hep
Doğu’da mı yapıldığı sorusuna mutlaka yanıt aranmalıdır. Aklımda kaldığı kadarıyla,
12 Eylül darbesi yıllarında bir arkadaşım, hamile eşinin sorgulamada bir kedi ile
birlikte bir çuvala konduğunu bana anlatmıştı. Evet, yanılmıyorsam bana bu şekilde
anlatmışı. Demek ki kedinin başarılarını işkenceciler de bilmiş olmalıydılar.
Kedi hiçbir zaman arkadaş canlısı bir hayvan olmamıştır. Ne kadar iyi
davranırsanız davranın, onun mutlaka sizi yalnız bırakacağı ya da farklı davranacağı
zamanlar vardır. Nankörlük kedilerden beklenen bir davranıştır. Daima başına
buyruktur. Jack London (1876-1016) “Kızıl Veba”da “Başına Buyruk Kedi” öyküsünü
yazan 1907 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İngiliz yazar ve şair Rudyard Kipling’den
(1865-1936) bahseder. Kipling bu öyküde ilkel çağlarda insanların bazı hayvanları nasıl
evcilleştirdiklerini hikâye eder. Köpeği, atı ve ineği evcilleştiren kadın, başına buyruk
olan kediyi evcilleştirememiş ve onunla bir anlaşma yapmıştır. Buna göre kedi fareleri
öldürecek, evin çocuğunu oyalayacak, kadın da kediye süt verip onu mağarasına, ateşin
yanına alacaktır. Ancak at, köpek ve ineğin aksine kedi bağımsızlığını tam olarak
kaybetmez, çünkü anlaşmaya belli zamanlarda özgürce dışarı çıkıp sonra geri
geleceğine ilişkin bir madde koydurmuştur.
Öykünün en azından sonunu Türkçe çevirisi olarak dinleyelim: “Köpek dedi ki: ‘Bir
dakika. O, benimle bir anlaşma yapmadı.’ ve oturdu ve korkutucu bir şekilde hırladı ve
bütün dişlerini gösterdi ve dedi ki: ‘Eğer ben mağaradayken, bebek’e karşı sevecen
olmazsan, nazik davranmazsan, şimdi, sonra ve sonsuza dek, seni yakalayana kadar
kovalayacağım ve yakaladığımda seni ısıracağım ve benden sonraki bütün köpekler de
aynı şeyi yapacaklar.’ ‘Ooo!’ dedi kadın, dinleyerek, ‘bu çok zeki bir kedi ama köpek
kadar zeki değil.’ Kedi, köpek’in dişlerini saydı (ve çok sivri uçlu görünüyorlardı) ve
dedi ki: ‘Mağaradayken, bebek’e nazik olacağım, şimdi, sonra ve sonsuza kadar. Ama
ben hâlâ başına buyruk kedi’yim ve benim için her yer aynı.’ ‘Benim yanımda değil.’
dedi köpek. ‘Eğer bunu söylememiş olsaydın, ağzımı kapatacaktım, şimdi, sonra ve
sonsuza kadar, ama şimdi, seninle her karşılaştığımızda, seni bir ağacın tepesine
kovalayacağım ve benden sonraki bütün köpekler de aynı şeyi yapacaklar.’ Ondan
sonra, erkek, iki botunu ve küçük taş baltasını (üç ediyor) kedi’ye fırlattı ve kedi,
mağaradan dışarı kaçtı ve köpek onu bir ağacın tepesine kovaladı ve o günden bugüne,
canımın içi, her beş erkek’ten üçü, bir kedi ile karşılaşınca, her zaman ona bir şeyler
fırlatır ve bütün köpekler onu bir ağaca kovalarlar. Ama kedi, anlaşmanın kendi
tarafını yerine getirir. Evin içindeyken fareleri öldürür ve kuyruğunu çok sert
çekmedikleri sürece, bebeklere karşı nazik davranır. Ama bunları yaparken ve
dışarıdaki zamanlarda, o, başına buyruk kedi’dir ve ona göre her yer aynıdır ve eğer
geceleri dışarı bakarsanız, kuyruğunu salladığını ve tek başına vahşice yürüdüğünü-
tıpkı eskiden olduğu gibi-görebilirsiniz.” (3)
Köpekte itaat ve sadakat vardır. Benzetim (analoji) yapılırsa halkın (insanların) bir
kısmı da yazgısına ve inandığına sorgusuz itaat gösterir. Kediye fazla güvenilmez,
şartlara göre davranabilir. Tıpkı bir kesim halk (insan) gibi sorgular, özgürlüğünden
pek taviz vermez. Bir kısım insan gibi de bazen de son beklentisi (idealleri)
gerçekleşmeyince ters tepki verir. Nankör derler o zaman. Ancak benim de bir
gözlemim var bu öykünün tersine. Genelde kediler daha ufak olmalarına karşın
köpekleri dövebiliyorlar. Tabii ki birkaç köpek cinsi hariç… Öyle köpek kediyi kovalar
efsanesi geçmişte kaldı, haberiniz olsun. Kedi deyip geçmeyin!
(1) https://haber.sol.org.tr/haber/erdogan-birileri-yok-diyor-nankor-nankor-bunlar-
321655
(2) https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhurbaskani-erdogandan-sukursuzluk-
aciklamasi-537669h.htm
(3) https://eksisozluk.com/the-cat-that-walked-by-himself–3187632