Günden malûm Anayasa, Anayasa Mahkemesi’nin geleceği, AYM- Yargıtay arasında oluş(turulan)şan krizin nasıl çözüleceği. Siyasal İktidarın bir kanadı özetle, ‘Anayasa Mahkemesi bir yargı organı değil, TBMM’nin çıkardığı yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleyen bir organ’ deyip AYM’nin kapatılmasına kadar varan değerlendirmeler yapıyorlar. Halkımız her gün, her TV kanalındaki açık oturumlardan ve ‘Her konunun uzmanı(!)’ kişilerden AYM’nin işlevlerini öğrendi. Ben AYM’nin güncel konuyla ilgili yanlarına değineceğim.
Öncelikle belirtelim, ‘Türk Milletinin iradesini temsil eden hiçbir kurum kaynağını Anayasadan almayan yetki kullanamaz.’ Kısaca tüm kurumların temeli Anayasa. Bu Anayasaya göre Kurumlar Hiyerarşisinde tepede Anayasa Mahkemesi var. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Ben, bu krizde taraf değilim, hakem rolündeyim’ sözü Anayasaya göre geçerli değil. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri doğrudan ya da dolaylı olarak Cumhurbaşkanı seçse de Anayasa Mahkemesi madde.148’e göre Cumhurbaşkanı ‘Yüce Divan’ sıfatıyla yargılama yetkisi AYM’nindir. Ayrıca Anayasaya göre CB Yürütmenin başıdır. Anayasaya göre de Cumhurbaşkanı, kurumlar arasındaki ilişkileri de düzenlemekle yükümlüdür. Somut olayda Yargıtay Hatay’dan TİP Milletvekili olarak seçilen Can Atalay’ın yargılamasını durdurup, dosyayı ayırması gerekirken alelacele karar vermesi teamüllere aykırıdır. AYM ‘Hak ihlâli kararı’ verdikten sonra kararı Resmi Gazete’de yayınlanmış ve kesinleşmiştir. Bu kararı uygulaması için gönderdiği ilk derece Mahkemesi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı uygulamak yerine dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne göndermesi Anayasal bir suçtur. Yargıtay’ın son olayda görevli olmamasına karşın, ‘AYM kararına uymuyorum’ demesi, ‘Hak ihlâli kararı’ veren 9 AYM üyesi hakkında suç duyurusu yapması, TBMM Başkanlığı’na kararı neden uygulamadınız diyerek adeta ayar vermesi ciddi bir Anayasa ihlâlidir.
Gelelim Adalet Bakanı’nın konuya ilişkin sözlerine. Sayın Bakan AYM’ye referandumla verilen ‘Bireysel Başvuru Hakkı’nı içeren taleplere ilişkin bu bir Hukuk Devrimi’dir, sessiz bir devrimdir belirlemelerini yaptıktan sonra AYM’nin önünde bu konuda 150 bin dosyanın olduğunu ve 15 yargıcın bu işin üstesinden gelemeyeceğini beyan etmiştir. Bu yorum bana Osmanlıca bir deyişi anımsattı: ‘Merd-i kıpti, şecaat arzedeyim derken sirkatin söyler.’ AYM’nin önünde bu kadar dosyanın olması, ülkemizde yargılamaların ‘Adil, hakkaniyete uygun, kamu vicdanını rahatlatacak düzeyde’ olmadığını ve bu nedenle insanların haklarını üst yargı organlarında özellikle de AYM’de aradığını gösterir. Çözüm basit: Yargılamaları adil, hakkaniyete uygun yaptığınız anda insanlar ne AYM’ye ne de AİHM’e giderler. Ne yazık ki bugün bile iç hukukumuzda AYM bu başvuların bir bölümünü çözümlemeye çalışsa da AİHM’de Türkiye’den giden 25.000 başvuru vardır. Bu da 47 üyeli AİHM’nin dosya sayısının %31’dir.
Ortada TİP Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay hakkında verilmiş bir AYM kararı vardır. Karar Resmi Gazete’de yayınlanıp kesinleşmiştir. İster AYM’nin yapısı değiştirilsin, isterse AYM ortadan kaldırılsın, bu karar uygulanmak zorundadır. Ayrıca AYM’nin ‘Bireysel Başvuru’ konusunda vereceği kararları ‘Tazminat Ödeme’ ile sınırlamak, ‘Hak İhlâli’ sorununu çözmeyecektir. Örneğin Osman Kavala’ya milyon, milyar, trilyon tutarında tazminat ödense bu durum onun ‘Adil yargılanmadığı için hak ihlâline uğradığı’ yönündeki mağduriyeti ortadan kaldırmayacaktır. Konuyu bağlarken kimi hukukçuların altını çizdiği şu saptamayı paylaşmak isterim: Aslında ortada bir kriz yok; Siyasal İktidar Anayasa Değişikliğini kamuoyunun gündemine almak için bu olayda yaşanan, kimi de ciddi biçimde ‘Anayasa Suçu’ oluşturan konuları tartıştırmak istemektedir. Unutmamak gerekir ki, Demokrasinin temeli hukuktur, hukukun üstünlüğüdür.”