Asya ERDAL yazdı: Ekim Devrimi’ne giden süreçte kadınların öncülük ettiği pek çok grev, direniş ve bir dizi eylemin Çarlık rejiminde önemli gedikler açtığı ve devrimin kabarışında birçok tarihi anın mayası olduğu, bugünden bakıldığında açıklığıyla önümüzde durmaktadır.
Fatma Nudiye ve görünmez kılınan bütün kadınlardan aldığım cesaret ve saygıyla..
Hayır!
Bir daha ki sefer kimse kazandıklarımızı bizden koparamayacak
ve tarih bu defa mutlaka hikayelerimizi anlatacak.
Tarihimizle Yüzleşmek ve Hesaplaşmak
Bugün tarihimizin karanlıkta kalmış puslu taraflarıyla yüzleşmenin ve yenilgiye uğramış devrimlerden öğrenmenin, 21. Yüzyılın Bolşevizm’i ve Bolşevikleri için hayati bir önem taşıdığı bütün sarihliğiyle ortadadır. Fakat biz komünistler bütün dünya ezilenleri ve halkları için karanlıkta bir deniz feneri gibi parlamış olan Ekim Devrimi’nin zengin ve yol gösterici mirasına haksızlık etmeksizin kendi gerçekliğimizle yüzleşmek zorundayız. Birçok farklı noktadan ele alınabilecek bir dizi yüzleşmede ısrarlı olmanın yükü ise elbette kadükleşmiş, yüzü geçmişe dönük ve ekonomist-dogmatik sosyalizm okumalarından beslenenlerden daha çok, “mızrağın sapıyla çöken” sosyalizm deneyiminin pratiklerine ve öğretilerine içerden darbeler indirmek isteyenlerin omuzlarında duruyor. 21. Yüzyılın Bolşevizmini yaratmak iddiasını taşıyanlar olarak bizler biliyoruz ki “insanlık 20. yüzyıl sona ererken yitirir gibi olduğu bilincine yeniden kavuşmak arzusuyla bir kez daha güçlerini harekete geçiriyor; belleğini yokluyor; yaratıcılığını sınıyor.” İşte bu bilinç ve kavrayışla, “reel sosyalizmin eleştirisi olmadan geleceğin toplumsal ve siyasal bir inşasının olamayacağı fikrinden yola çıkarak,” SSCB deneyimimizdeki bozulma ve çarpıtmaları eleştiri süzgecinden geçirmeye mecburuz.
Reel sosyalizm eleştirisinin çok geniş kapsamlı ve çok yüzlü bir sorunsal olduğu açıktır. Fakat bu yazı; bu sorunsalların en yakıcı yönlerinden biri olan “kadınlar ve farklı cinsel yönelim sahipleri üzerinde patriyarkal egemenliğin sürdürülmesi” bahsine odaklanmak niyetiyle kaleme alınmıştır. Bu bağlamda, yazı boyunca esasen kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından Ekim Devrimi ile kazanılan, çağın onlarca yıl ilerisindeki kazanımları ve bunların gasp edilişini, bu gaspların teorik ve politik sebeplerini izah etmeye çalışacağız. Çünkü tarih, bu izahın “yeryüzündeki cenneti” yaratabilmemiz için zorunlu olduğunu halihazırda doğrulamıştır. Fakat Ekim Devrimi’ne giden süreçte devrimin öznesi olan kadınların; nasıl olup da bir bir silikleştiği/silikleştirildiği, nasıl birilerinin eşi/sevgilisi olarak tarif edilip gölgelere itildiği ve “feminist sapma” suçlamaları altında nasıl kendi renklerini bulamaz hale getirildiği bahsini anlamak için, Sovyetlerdeki kadın hareketinin tarihine ve devrimi hazırlayan süreçteki kadın eylemliliklerine daha derinlemesine bakmamız gerekmektedir. Fakat bu bahse girmeden önce Bolşevik kadınların birçoğuyla aynı kaderi paylaşmış Türkiyeli devrimci Fatma Nudiye Yalçı’yı da hatırlatmayı Türkiye devrimci hareketi içinde siyaset yapan bir genç kadın olarak kendime görev biliyorum. Zira patriyarka lağvedilmediği için SSCB’nin kadınlara son tahlilde vadettiği analık madalyası kadar Fatma Nudiye’nin[1] tasfiye edilişi ve yok sayılışı da yüzleşmek zorunda olduğumuz meselelerdir.
Ekim İhtilali’ne giderken yükselen kadın direnişleri
Ekim Devrimi’ne giden süreçte kadınların öncülük ettiği pek çok grev, direniş ve bir dizi eylemin Çarlık rejiminde önemli gedikler açtığı ve devrimin kabarışında birçok tarihi anın mayası olduğu, bugünden bakıldığında açıklığıyla önümüzde durmaktadır. Fakat bunu örnekleriyle izah etmeden evvel nesnel koşulları tarif etmek gerekirse; devrime giden süreçte Çarlık Rusya’sında ücretli işlerde çalışan kadın sayısı 5 milyon civarında olup, bunların çoğunluğu tarımda ve ev işlerinin uzantısı sayılabilecek iş kollarında çalışmaktaydı. Kadınların ev işlerinin uzantısı olan işlerde çalışma oranı ise %55’ti. Sanayide çalışan kadınların oranı ise %13 civarında olmakla beraber; kadınlar başta tekstil ve konfeksiyon olmak üzere mütemadiyen güvencesiz, vasıfsız, düşük ücretli ve ağır çalışma koşulları altında çalışıyorlardı. Özellikle tekstil fabrikalarındaki kadınların direnişleri bu tarihsel eşikte Çarlık rejimini köşeye sıkıştırmakta önemli pay sahibiydi. Sonuç olarak bu maddi koşullar içerisinde Rusya’da kadınların kurtuluşu ile Çarlık rejimin tasfiyesi arasında kuvvetli bağlar mevzubahisti.
İşte bu sebeplerden mütevellit, 1872’den 1917 Ekim Devrimi’ne uzanan süreçte Rusya coğrafyasında kadınların öncülük ettiği ve yoğun katılımlar sağladığı pek çok direniş patlak verdi. Bunlardan ilk halkayı 1872’de Moskova’da, 1874’te ise Petersburg’ta gerçekleşen ve kadınların yoğun olarak katıldığı işçi direnişleri teşkil etmekteydi. Bu direnişlerin ardını 1895’te Petersburg’daki sigara fabrikasındaki kadınların örgütlediği büyük grev izledi. Elbette bu direnişlerdeki kadın varlığının politik temsiliyetler noktasında da yansımaları olacaktı. Sigara fabrikası grevinin damgasını vurduğu 1895 yılında “Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği” kuruldu ve örgüt yönetiminde kadınlar da yer aldılar. Bu yılı izleyen 1896’da ise Ekim Devrimi’ne giden süreçte tarihsel bir anı teşkil eden, Büyük Tekstil Grevi patlak verdi. Bolşeviklerin tarihinde önemli bir yer tutan ve o yılların en önemli eylemlerinden olan bu grev, kadın işçilerin öncülüğünde gerçekleşmişti. Kadınların öncülüğünde gerçekleşen bu grev, Çarlığa geri adım attırdı ve çalışma saatlerinin 11,5 saatle kısıtlanmasını sağladı. Bu, işgününde ve çalışma saatlerinde hiçbir sınırlamanın olmadığı o yıllarda oldukça görkemli bir kazanımdı. Bu grev, aynı zamanda Rusya Marksistlerinin de yüzünü kadınlara dönmesini tetikleyen bir dizi direnişin son örneklerinden birisi olarak ayrı bir tarihsel öneme sahipti. Akabinde, 1900’e gelindiğinde artık kadın işçiler, yerel örgütlerde varlık göstermeye başladılar.
İşte 1872’den 1900’lerin başına değin gerçekleşen bir dizi kadın işçi direnişi Bolşeviklerin de konuya yönelişini başlattı. Özellikle 1890’dan itibaren gelişen ve kadınların öncülük ettiği bir dizi büyüklü küçüklü grev deneyiminin bir sonucu olarak 20. asrın ilk yıllarında Bolşevikler, konuya ilişkin ilk siyasal tutum belgeleri olan ve Krupskaya’nın kaleme aldığı, “İşçi Olarak Kadın” broşürünü yayınladılar. Bunu Kollantay’ın 1908 tarihli, “Kadın Sorununun Sosyal Temelleri” metni izledi.
1903 yılına gelindiğinde ise Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin bu yıl gerçekleşen kongresinde “kadınlarla erkelerin tam eşitliği” ilkesi parti programına dahil oldu. Tarihsel olarak bu kongre; hem kadınların taleplerinin ilk kez programatik bir düzlemde yer bulması açısından hem de devrime giden süreçte kritik bir rol oynayacak olan, Menşevik-Bolşevik ayrışmasının patlak vermesi noktasında büyük bir öneme sahipti. Zaten 1905 ile 1917 arasındaki tarihsel eşikte kadınların mücadeleye sundukları yadsınamaz katkı, devrimin ayak seslerini her geçen gün gürleştirmekteydi. Ve bu durum, 1903 Kongresi’nde olduğu kadar daha evvelinde artan kadın örgütlülüğüyle de kendini göstermişti. Öyle ki, 1905’te RSDİP’deki kadınların oranı %15’i bulmuştu. Yine 1905’te kurulan “Kadın Hak Eşitliği Birliği”nin içinden filizlenecek siyasi kadın kulüpleri de kadın mücadelesi için bir başka eşik teşkil ediyordu. Bütün bu süreci, “Tekstil İşçileri Birliği” ve Kollantay’ın büyük çaba ve emeğini içeren, “Kadın İşçiler Yardımlaşma Derneği” deneyimleri izledi. Tarih henüz 1907 senesiydi.
1913 yılı ise 8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak ilan edilişinden dolayı da tarihsel bir öneme sahipti. 1913’ün 8 Mart’ında Rusya’da kadınların taleplerinin oldukça güçlü bir biçimde vücut bulduğu çeşitli kitlesel toplanmalar, yürüyüşler ve eylemler gerçekleşti. Biliyoruz ki, 1913’ten başlayarak 8 Mart eylemlilikleri devrime giden süreçte büyük bir pay sahibi olduğu gibi toplumsal bir kabarışı da temsil etmekteydi. İşte kadın mücadelesinin bütün bu deneyimleri ve muhtevası ekseninde 1913’ün 8 Mart’ında Bolşeviklerin gazetesi Pravda, 8 Mart’ta özel bir kadın sayısı çıkardı. Bu özel Pravda sayısında pek çok Bolşevik kadın önder, kadın direnişlerinin siyasal ve teorik temelleri üzerine bir dizi yazı yayınlamışlardı. Bunların arasında Kollantay, Krupskaya, Ulyanova, Armand gibi oldukça önemli Bolşevik aktörler vardı. Özel sayı kadınlar arasında öyle büyük bir karşılık buldu ki, Pravda’ya yüzlerce mektup gönderildi. İşte bu tepkiler ışığında 1914 yılının 8 Mart’ında Rabotnitsa’nın (İşçi Kadın) ilk sayısı Petrograd’ta çıktı. 1914 yılında gerçekleşen büyük 8 Mart kadın yürüyüşünün de etkisiyle bu tarihte toplumsal kabarış zirve yapmıştı. Buzun kırılıp da yolun açılması yakındı. Her geçen gün devrimin ayak sesleri daha çok yükseliyordu. Fakat bu toplumsal kabarış, Rabotnitsa çıkmaya başlayalı henüz oldukça kısa bir süre olmuşken, 1914’te, Birinci Paylaşım Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte sekteye uğrayacaktı.
Bu yeni gelişmeyle bütün muhalif yayınlar yasaklanıp, gazeteler kapatılırken elbette Bolşeviklerin birçok yayınıyla beraber Rabotnitsa da kapatıldı. Fakat kısa süren bir durgunluktan sonra, toplumsal kabarışlar Rusya coğrafyasında yeniden uç vermeye başlayacaktı. Bu tarihlerde bir yandan savaşla beraber yükselen milliyetçiliğin karşısında büyük bir yoksullaşma ve kriz gerçeği gün geçtikçe ağırlaşıyorken; savaş karşıtı ve ekonomik krize yönelik itirazları içeren eylemler, yeniden tarih sahnesindeki yerlerini almaya başladılar. Savaş ve yoksulluk karşıtı toplumsal mücadele dinamiklerinin öncüleri ve en geniş özneleri yine kadınlardı. Rusya solu ise tarihsel bir sınav veriyordu. Sonuç olarak birçok sol odak sağ sapmalar yaşayıp, Menşevikler ise anavatan savunuculuğuna savrulurken Bolşevikler ise savaş karşıtı ve enternasyonalist duruşlarını korumayı başardılar. Ve bunun sonucunda barışın safında dizilmiş olan oldukça büyük işçi ve köylü kadın kitleleri, Bolşevik saflarına yöneldiler. 1917’ye kadar olan süreçte verilecek olan yaklaşık 2 milyon kayıp ve pek çok yenilgiyle birlikte, önü alınamayan derin yoksulluk ve buna karşı tepkili olan geniş kitlelerin azımsanmayacak bir kısmının Bolşeviklere yönelmiş olması da eklenince kadınların başını çektiği savaş ve yoksulluk karşıtı eylemler, siyasal talepleri de içeren bir mahiyete kavuştu. Artık buzun kırılıp yolun açılacağı o vakit, egemenlerin devrimin soluğunu enselerinde hissedebilecekleri kadar yakındı.
1917 yılının eski Rus takvimine göre 23 Şubat’tına gelindiğinde ise bu tarihte gerçekleşen 8 Mart eylemleri, devrimin ilk kıvılcımını çaktı ve büyük mücadelelerle Şubat Devrimi muvaffak oldu. Devrimin işaret fişeği olan ve binlerce kadının katıldığı bu tarihi 8 Mart, Bolşeviklerin Petrograd Komitesi’nin çağrısıyla gerçekleşmişti. Sonuç olarak Şubat Devrimi’yle beraber toplumsal kabarışların daha da zirve yaptığı ve pek çok tarihsel anda kadınların tıpkı Paris Komünü’nde olduğu gibi en ön safta vuruştuğu Şubat-Ekim arasındaki tarihsel süreç bütün görkemiyle akmaya başladı. Devrimle beraber Rusya coğrafyasında ikili iktidar gerçekliği baş gösterdi. Bir yanda Kerenski’nin geçici hükümeti diğer bir yanda ise işçi ve köylülerin Sovyetleri vardı. Ve geçici hükümetin kitlelere vadettiği neredeyse hiçbir şeyi yerine getirememesi üzerine Şubat Devrimi’nin muvaffak olmasıyla beraber sürgünden geri dönen Lenin’in “Bütün İktidar Sovyetlere!” şiarı gittikçe yükseliyor ve her geçen gün devrime yürüyordu.
Rusya coğrafyasında Şubat-Ekim arasında geçen çılgın zamanlar yaşanırken devrime giden süreçte olduğu gibi kadınların başını çektiği bir dizi eylem ve grev de tarih sahnesine çıkmayı sürdürüyordu. 1917 Mart’ında Bolşevik kadın önder Slutskaya’nın inisiyatifiye Petrograd’ta işçi kadınlara yönelik bir ajitasyon-propaganda çalışma bürosu kurulmuştu. Bu büro, hem çeşitli eylemlilikler örgütleyerek Kerenski iktidarının gövdesinde gedikler açıyor hem de kadınları Duma seçimlerinde Sovyetleri ve Bolşevikleri desteklemeye örgütlüyordu. Moskova’da ise benzer çalışmalar Armand’ın önderliğinde sürerken, hem Rabotnitsa yeniden yayınlanmaya başlamış hem de Slisu Rabotnitsa gibi yeni kadın gazeteleri çıkarılmaya başlanmıştı. İşte bu atmosferde Mayıs 1917’de Pedrograd’ta başlayan büyük çamaşırhane grevi, binlerce kadının örgütlü iradesiyle zafere yürüdü. Bu grev ve zafer Ekim Devrimi’ne giden süreçte bir diğer mihenk taşlarındandı ve grevin önderleri, ajitatörleri büyük oranda Bolşevik kadınlardı. Bir ay süren grev zaferle sonuçlandığında tarih, 1917 Haziran’dı.
Bütün bunlara ek olarak Ekim Devrimi yaklaşırken Rabotnitsa’nın tirajındaki artışlar da aslında devrimdeki örgütlü kadın gücünü belli ediyordu. Ve nihayet takvimler 1917 Ekim’ini gösterdiğinde Kerenski hükümeti devrildi ve “Bütün İktidar Sovyetlere!” şiarı muvaffak oldu.
Bütün bir tarihsel süreç içinde izah ettiğimiz üzere Ekim Devrimi; büyük bir örgütlü kadın dinamiği ve devrime giden süreçte kadınların burjuvazinin gövdesinde açtıkları nice gediğin üzerinden yükselmişti. 1917’ye gelene değin Bolşevik kadın ve erkek devrimciler, tıpkı “göğü fethe çıkan” 1871 Paris Komünü deneyimindeki gibi birlikte mücadele etmişler ve devrimi yaratarak “gerçek” tarihe ilk adımı atmayı başarmışlardı. Devrim kadın ve erkek devrimcilerin emeğiyle ve proleteryanın ortak mayasında kabarmış ve zafere yürümüştü. Hem devrimde hem de devrime giden süreçte bütün renkleriyle güçlü bir kadın mayasının oluşu devrim sonrasında kadınların birçok hakkını geri almasını da beraberinde getirecekti. Fakat tarihin derinliklerinden beri kök salmış patriyarka ve erkeklik, devrimi yaratan kadınları ve devrimi hızla kuşatırken, kadınların devrime sundukları katkılar da bir bir görünmezleşecek ve en nihayetinde 1930’lu yıllara gelindiğinde kadınlar yeniden anneliğe hapsedilecekti. Öyle ki yirmi yıl içinde kadınların geri aldıkları ne kadar kazanım var ise gasp edilecek, bütün bu anlattığımız süreçteki devrimin yaratıcısı olmuş kadın devrimciler ise bir anda birilerinin karısı/sevgilisi oluverip görünmezleşeceklerdi. Kadınlar için adeta ateş böceği tarlaları gibi aydınlıkta başlayan 20. asır geriye doğru akacaktı ve ensemizde bekleyen tanıdık bir karanlık vardı.
[1]1904-1969 yılları arasında yaşamış, Marx’ın eserlerinin Türkçeye çevirilmesi için Doktor Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte çalışmış, Vatan Partisi’nin kadrolarından olan Marksist, yazar ve çevirmen. Doktor Hikmet Kıvılcımlı ile “Marksizm Bibliyoteki” kitapevini kurmuş ve “Kıvılcımlı Kütüphanesi’nde” Marksizme dair birçok yayın yapmıştır. Donanma Davası’nda yargılananlar arasında da olan Fatma Nudiye, davada hüküm giymiş ve ömrünün on yılını Sinop Cezaevi’nde geçirmiştir. Ardından bizzat Doktor Hikmet Kıvılcımlı tarafından partinin başkanlığına geçmesi talep edilmiştir. Fakat bu süreç Fatma Nudiye Yalçı’nın partiden tasviye edilmesi ile sonuçlanmıştır. Ayrıntılı bilgi, kaynakçada bulunan Hikmet Sarıoğlu’nun yazısında mevcuttur.
KAYNAKÇA:
- -Burcu Özdemir, Sovyetler Birliği’nde Komünist Kadın Hareketi, Yordam Kitap, 2021
- -Mahir Sayın, Komün’den Ekim’e, Ekim’den Bugüne Sosyalist Demokrasi, Devinim Yayınları,1993
- -Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, Program ve Tüzük, 2015 (https://sykp.org.tr/program/)
- 21. Yüzyılın Bolşevizmini Yaratmak, SYKP Parti Okulu Belgeleri, 2016 (https://sykp.org.tr/21-yuzyilin-bolsevizmini-yaratmak/)
- -Sosyalist Yeniden Kuruluş Kavramı, SYKP Parti Okulu Belgeleri, 2016 (https://sykp.org.tr/sosyalist-yeniden-kurulus-kavrami/)
- -Mahir Sayın, 1938 Moskova Yargılamaları: “Boş ver Vicdanını!”, 2021 (https://siyasihaber7.org/1938-moskova-yargilamalari-bos-ver-vicdanini)
- -Perihan Koca, Diyalektik Bir Feminizm İçin Geçmiş Deneyimlere Odaklanmak: 1917 Ekim Devrimi, Rabotnitsa, Jenotyel, 2020 (https://elyazmalari.com/2020/03/20/diyalektik-bir-feminizm-icin-gecmis-deneyimlere-odaklanmak-1917-ekim-devrimi-rabotnitsa-jenotyel/)
- -Hikmet Sarıoğlu, Sosyalist Mücadele Tarihinde Kadınların Görünmeyen Emeği, 2013 (https://m.bianet.org/biamag/kadin/144561-sosyalist-mucadele-tarihinde-kadinlarin-gorunmeyen-emegi)
- -Başlangıç Dergi, Kadınlar Ve Bolşevik Devrimi (Goldman röportaj çevirisi), 2017 (https://baslangicdergi.org/kadinlar-bolsevik-devrimi/)
- -Girayalp Karakuş, Sovyetler Birliğinde Kadının Konumuna Genel Bakış, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2019
- -Hülya Osmanağaoğlu, Ekim Devrimi Kadınları Kurtarabilir Miydi? 2017