Arap isyanlarının yıl dönümü vesilesiyle sizler için derledik… Siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, olağanüstü hal uygulamaları, kötü yaşam koşullarına karşı başlayan Arap İsyanı, birçok diktatörün devrilmesine yol açtı ancak köklü değişimler yaratamadı. Bölgede yapısal değişim için öne sürülen talepler hâlâ geçerliliğini koruyor. Kürtler bu dönemin sıra dışı aktörü olarak kendi hikâyelerini yazdılar.
Arap İsyanı’nın üzerinden 12 yıl geçti. Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin yaşanan baskıları protesto etmek için kendisini yakması, kimilerinin “Arap Baharı” kimilerinin “Arap İsyanları” olarak nitelendirdikleri, mevcut hükümetlere yönelik protesto ve isyan hareketine yol açtı. İsyan hareketi, bölgede adeta bir domino etkisi yarattı. İşsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü, usulsüzlükler ve kötü yaşam koşulları gibi pek çok sorunun yaşandığı Tunus’ta başlayan demokrasi ve özgürlük hareketi, hızla benzer sorunların yaşandığı Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta olmak üzere tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayıldı. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleriyle ortaya çıkan hareket, birçok diktatörün devirip onlarca yıllık iktidarları yerinden ederken, bazı ülkelerde çatışmalar savaşa dönüştü.
Siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, olağanüstü hal uygulamaları, polis şiddeti, işsizlik, yiyecek sıkıntısı, barınma eksikliği gibi kötü yaşam koşullarına karşı başlatılan ayaklanmalar sonucunda;
Tunus’ta 23 yıldır yönetimde olan Zeynel Abidin Bin Ali yönetimindeki hükümet devrildi, siyasi suçlular serbest bırakıldı.
Cezayir’de 19 yıllık olağanüstü hal kaldırıldı.
Ürdün’de Kral Abdullah bin Abdül Aziz, başbakan Rifai ve kabinesini dağıttı, hükümet yenilendi.
Sudan’da Başkan Bashir, 2015 seçimlerinde aday olmayacağını açıkladı.
Umman’da hükümet yenilendi.
Yemen’de Devlet başkanı Salih 23 Mayıs’ta dokunulmazlık verilmesi şartı ile istifa etmeyi kabul etti. Hükümet yenilendi.
Mısır’da Hükümet devrildi. 30 yıllık yönetici Hüsnü Mübarek görevini bıraktı. Devlet Güvenlik Soruşturma Servisi kapatıldı. İktidar partisi dağıtıldı.
Suriye‘de olağanüstü hâl sona erdi. Siyasi suçlular serbest bırakıldı. Bölgesel valiler kovuldu. Hükûmetten istifalar oldu ve iç savaş çıktı.
Cibuti’de muhalif liderler tutuklandı, uluslararası gözlemciler sınır dışı edildi.
Fas’ta, Kral Muhammet VI tarafından ekonomik imtiyazlar verildi. Referandum kararlaştırıldı. Yolsuzluğu önlemek için adımlar atıldı.
Irak’ta Başbakan Maliki seçimlerde aday olmayacağını açıkladı. Valiler ve yerel yöneticiler istifa etti.
Bahreyn’de Kral Hamad ibn Isa Al Khalifa tarafından ekonomik imtiyazlar verildi. Politik suçlular serbest bırakıldı. Bazı başkanlar kovuldu.
İran’da muhalif liderler tutuklandı.
Libya’da muhalifler ülkenin yönetimini ele geçirdi. Geçici Ulusal Konsey kuruldu. Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi, memleketi Sirte’de yakalanarak öldürüldü.
Kuveyt’te kabine istifa etti.
Suudi Arabistan’da Kral Abdullah tarafından ekonomik imtiyazlar verildi.
Bölgede radikal yapısal bir değişim için öne sürülen talepler hâlâ geçerliliğini koruyor
Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Yakın Doğu halklarını etkisi altına isyan hareketinin, belli değişimler yarattığından söz etmek mümkün ancak yaşanan 12 yılın ardından köklü değişimler yaratmadığı, isyanların örgütsüz oluşu, teşkilatlanıp var olan siyasi rüzgarı devam ettirememeleri sonucunda mevcut statükonun bütün despotik formlarıyla geriye dönmüş olması da bir başka gerçeklik.
Oluşan boşluğu bir dönem, Tunus’ta Müslüman Kardeşler, Suriye ve Irak’ta Cihatçı Selefi türevleriyle, siyasal İslam doldurdu.
İsyanın sonucunda ortaya çıkan bir başka gerçeklik de, ölümden kaçan mültecilerin oluşturduğu göç dalgalarının tüm Avrupa’ya yayılmış olması idi.
Kürtler bu dönemin sıra dışı aktörü olarak kendi hikâyelerini yazdılar
Fahim Taştekin, “Arap Baharı’nın 10 yılında 10 ülkenin hikâyesi: Ekmek, özgürlük ve onur kavgasından geriye ne kaldı?” başlıklı yazısında isyan hareketinin ardından ülkelerin durumlarını ortaya koyarken hareketin Orta Doğu’da yarattığı yeni siyasi gerçeklikleri sıralıyor;
Her şeyden önce bu coğrafyada tarihsel köklere sahip mezhepçi hesaplaşmaları canlandırdı.
Şiddeti reddeden muhalif damarları bastıran radikalleşme süreçleri yaşandı. El Kaide çizgisindeki silahlı gruplar palazlandı.
Özellikle Suriye ve Libya savaş ağalarını doğurdu. Üçüncü aktörler için farklı coğrafyalarda kullanılabilecek bir milis havuzu oluştu.
Bir tarafta Müslüman Kardeşler’i himaye eden Türkiye ve Katar, diğer tarafta Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi ülkelerin yer aldığı eksen savaşları kızıştı. Değişim süreçleri bu eksen kavgaları arasında boğuldu.
Arap Baharı Türkiye’nin klasik dış politikasında sapmalara yol açtı. Müdahaleci bir çizgi öne çıkarken dış politika giderek askerileşti. Milis kullanımı da yeni bir enstrüman olarak devreye girdi.
Çatışma süreçleri İran’ın daha fazla nüfuz kazanmasına yol açtı. Fakat bu, ABD’nin İran’ı kuşatma siyasetini de tetikledi.
Rusya, Orta Doğu’ya döndü. Belli çatışma-çözüm süreçlerinde Rus diplomasisi Amerikan diplomasisinin önüne geçti.
İsrail durumdan en fazla fayda sağlayan güç oldu. İşgal altındaki Golan’da hidrokarbon arama çalışmalarını hızlandırdı. Filistin davasının gerilediği bir süreç yaşanırken ABD’nin koşulları İsrail lehine değiştirme siyaseti yansı buldu. İran’ın düşman olarak resmedildiği ara fonda İsrail-Arap normalleşmesinin öne açıldı.
Kürtler bu dönemin sıra dışı aktörü olarak kendi hikâyelerini yazdı. ABD’nin YPG ile ortaklığı Türkiye ile ittifakı sarstı.
Avrupa’nın etki kapasitesi geriledi. Mülteci baskısı Avrupa iç siyasetini şekillendiren temel faktör oldu.
Çifte standartlar daha görünür hale geldi. Bazı diktatörlerin Orta Doğu’ya demokrasi vaat eden ‘insani müdahaleci’ cephenin gözünde daha kıymetli olduğu görüldü.
Türkiye İslamcı örgütlere destek sağlıyor
Arap İsyanı sonucunda mülteci akınına uğrayan Türkiye, Suriye’de Kürtlerin özerk yönetim oluşturmasını bir tehdit olarak değerlendirdi, politikalarını da buna göre belirledi. İslamcı örgütlere her tür desteği sağlarken, oluşturduğu milis güçleri paralı askerler olarak kullanmaya başladı.
Türkiye, Kürtlerin Afrin, Cezire ve Kobani’de kanton sistemiyle özerklik ilan etmesi üzerine Kürt karşıtı bir cephe oluşturmak üzere sınır kapılarını o zaman Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) etiketini kullanan İslamcı örgütlere bıraktı. İdlib, Türkiye’nin koruması altında büyük bir cihatçı havuzuna dönüştü.
Türkiye Suriye’de olduğu gibi Libya’da da yaşanan iç savaşın bir parçası olmayı seçti. “Doğu Akdeniz’deki enerji savaşında Türkiye’ye karşı oyunu bozmak için Libya’daki müttefik güçlerin galip gelmesi şart.” mantığıyla İslamcı örgütlere destek verdi. Yapılan silah sevkiyatları, silah yüklü gemilerin yakalanmasıyla ortaya çıktı. Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya militan taşıdığı suçlamasının yanı sıra insansız hava aracı temin ettiği iddiaları da gündeme geldi.