Alev Alatlı 2000’li yılların ortalarına kadar akademik kariyerine, yurt dışında edindiği eğitime ve yazdığı kitaplara denk bir değer bulamamanın ızdırabı ile yaşadı. YAZKO başkan yardımcılığı, Cumhuriyet gazetesinde çalışması, başbakanlığı döneminde Mesut Yılmaz’ın danışmanlığını yapmış olması da ona, girmeyi arzuladığı kapıları aralayamadı.
Alev Alatlı uzun yıllar, Türkiye basınında ve edebiyat dergilerinde, adı konmamış bir ambargo ve tecrit yaşadı. Sağda da solda da kabul görmeyen haliyle biraz Cemil Meriç’e benziyordu.
Tekellerin ve iktidar odaklarının tecriti ve ambargosu, Alev Alatlı’ya bir saygınlık ve prestij de kazandırıyordu. Alatlı geçen hafta bu “ayrıcalığını” bitirdiğini, kamuoyu önünde ilan etti.
Erdoğan’ın huzurunda, birazdan kendisine verilecek ödül öncesi konuşmasında, “Orwell yaşasaydı sizi alkışlardı” deyiverdi. Yavuz Bingöl de tanısaydı eğer, o da Erdoğan’ı Aldous Huxley’e alkışlatır, Berkin Elvan’ın ailesini işin içine karıştırmaz, kendi başına bu kadar iş açmazdı belki de.
Peki Orwell alkışlamak için bula bula Erdoğan’ı mı bulurdu?
George Orwell, Franco faşizmine karşı savaşmış, iktidar sahiplerine burun kıvıran bir aydındır. 1936 yılında, İspanya’daki Uluslararası Tugaylar’a katılan ve o savaşta yaralanan devrimci bir yazardır.
Kitaplarında insanları eşitsizliğe ve haksızlığa karşı uyanık olmaya ve egemenlere karşı mücadeleye çağıran bir yazara, Erdoğan’ı alkışlatmak kimin aklına gelirdi?
Orwell kitaplarında, diktatörlük ve baskı rejimlerinin, halkın umarsızlığı ve koyun sessizliği sayesinde inşa edildiklerini anlatır. Despot yöneticilerin acımasızlığını, vicdansızlığını ve yarattıkları korku ortamını yazar. İradesizleşen bireyin ve korku içinde yaşayan toplumun “ilerleme” ve “gelişme” yalanı ile hayvanlaşmaya alıştırıldığını; kendisini doğrudan ilgilendiren konularda dahi umarsız ve ilgisiz hale getirilen insanlığın acınası hallerini anlatır.
Kömür madeninde karın tokluğuna çalışan işçinin babasına sağlam bir lastik ayakkabı alamadan ölmesine vicdanı sızlamayan ama ihtişam için bin yüz odalı saray yapan Erdoğan’ı eleştirir George Orwell. Sonra onu alkışlayan Alev Alatlı ve Yavuz Bingöl tipi dalkavuk aydınları alaya alır.
Orwell, 1949’da yazdığı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört isimli kitabında, 1980 sonrasında, çelik ve beton yığınlarının kentleri ve doğayı bitireceğini; iktidar sahiplerinin bu tahribatı “uygarlık” diye sunacaklarını anlatır. Dahası Orwell, 1949 yılında toplumun bugünkü hallerini görür. Tek sıra olmuş, uygun adım yürüyen, hep aynı şeyleri düşünen, aynı sloganları atan, tüketici, teşhirci, savaş isteyen, yüzleri birbirine benzeyen milyonlarca insandan oluşmuş bağnazlar ulusundan söz eder.
İktidar sahiplerinin övgüyle söz ettiği bu uyur gezer topluluğun spor, cinayet haberleri ve astroloji haberleri yazan beş para etmez gazeteler dışında okumadığını, asla kendi sorunlarının farkında olmadıklarını anlatır.
Orwell’in tasvir ettiği yaşam, bugünün akrepler ve çayanlar dünyasıdır. Tam da Tayyip Erdoğan’ın adım adım inşa etmek istediği, Alev Alatlıların zebanisi olmaya aday olduğu “Yeni Türkiye”dir.
Aydın ve sanatçının devletle ilişkileri ne kadar zayıf ise halkla ilişkileri o kadar güçlüdür. İktidarla çıkar ilişkileri yoksa eğer, toplumla ilişkileri güçlü ve sağlıklıdır. Bu basit denklem, yolculuğun bir aşamasında bozulursa eğer Alev Alatlı’nın ve Yavuz Bingöl’ün akıbeti kaçınılmaz olur. Bu yaman çelişkiyi, Yavuz Bingöl’ün annesi Aşık Şahsenem Bacı anlatır: “Ben gerçeğin safında durmak zorundayım, çünkü halk ozanıyım. Ama oğlum para için işini yapan bir sanatçıdır.”
Bizim tarafta da bir zamanlar devrimcilik, yurtseverlik yapmış; ama devran döndüğünde “Benden bu kadar” diyerek rüzgarın yönüne yelken açan epey Alev Alatlı ve bol miktarda Yavuz Bingöl var.
ROJ TV’de yaptığı müzik programını bırakarak Fethullah Gülen için methiye şiirleri yazan, sonra bunları besteleyen Kürt sanatçı Bilal Ercan’ı hatırlayıverdik mesela. Sonra AKP-Fethullah Gülen ortaklığının balayı günlerinde, “Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki tek engel PKK’dir” diyen, Zaman’ın Kürt-Alevi-Kadın yazarı Bejan Matur’u. Sonra, Medya TV’ye telefonla katılımı istenince, “Kardeşim kaç kez söyledim, beni aramayın, ben sizin televizyonunuza katılmam” diyen Faik Bulut’u. TRT Şeş’e balıklama atlarken yaptığı işin kötülüğünün de farkında olan Nilüfer Akbal’ı hatırladık. “TRT6’da çalışmak için PKK’nin değil annemin sözünü dinledim ” diyen Rojin’in sözlerini de.
Sözün kısası, Kürtlerin de hatırı sayılır fırıldağı, epey Alev Alatlı çocuğu, bol miktarda Yavuz Bingöl karikatürü var. Hepsini yazsak Y.Özgür Politika editörleri isyan eder.
(Yeni Özgür Politika – 09 Aralık 2014 – Ferda Çetin)