AKP ve Tayyip Erdoğan ile ilgili özellikle son yıllarda iktidarın olanaklarını tükettiklerine dair pek çok söz söylendi, yazıldı, çizildi. Bugün AKP’nin aldığı tüm darbelere karşı hala iktidarı elinde tutuyor olması bu konuda bir yanılsama yaratabilir ancak AKP için artık deniz bitti.
AKP, 13 yıllık iktidarını kaybetmesinin ardından zorlamalarla iktidarını devam ettirmeye çalışıyor. Devlet içerisindeki bütün güçleri kendisine bağlamış olması sayesinde bu zorla iktidar etme işini bir süre devam ettirebildi. Ancak kendisi dışında hiç kimse bu durumu meşru görmedi. AKP’nin zoraki iktidarına meşruiyet kazandırmak için Kürt halkına yönelik bir savaşla yaratmayı planladığı saflaşma ise gerçekleşmedi.
24 Temmuz tarihi AKP için de Türkiye için de kritik bir tarihtir. 2015 yılının Ekim ayında yapılan MGK toplantısında HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde barajı geçmesi ile birlikte oluşacak yeni siyasi tablonun AKP için iktidar üretmemesi öngörüsü üzerinden Kürt halkına yönelik topyekûn savaş kararı alındığı Kürt Özgürlük Hareketi tarafından sıkça dile getirildi. O zamanlar çatışmasızlık süreci hala devam ettiği ve görüşmeler sürdüğü için pek çoğumuz buna kulak asmadı. Ancak 7 Haziran seçimlerinden HDP’nin ciddi bir başarıyla çıkması ve Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin, AKP’nin ise tek başına iktidarının suya düşmesi ile birlikte bu plan daha seçim gecesi uygulanmaya koyuldu. Hatta seçim öncesi Ağrı provokasyonu ve HDP’ye yönelik katliam boyutuna varan saldırılar da bu plan kapsamında ele alınmalıdır. Bu provokasyon ve saldırıların hiç birisinin faillerinin ortaya çıkarılmaması ve itinayla saklanması da akıllardan çıkarılmamalı. Daha seçim gecesi Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Burhan Kuzu’nun “erken seçim kaçınılmaz, halkımız kaosu seçti” açıklamaları ve yine Yalçın Akdoğan’ın “HDP artık çözüm sürecinin filmini çeker” açıklamaları savaş planının devreye sokulduğunun ipuçlarını veren itiraflardır aslında.
Tayyip Erdoğan’ın bir erken seçimle AKP iktidarını yeniden tanzim etme ve Başkanlık davasını sürdürmek için başvurduğu bu kanlı plan büyük bir gayretle ilmek ilmek işlendi. Suruç Katliamı ve sonrasında 24 Temmuz’da başlatılan savaş süreci erken seçimin kanla kazanılması planının en önemli parçasıydı.
24 Temmuz: Hayaller 400 vekil, gerçekler büyük çöküş
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin erken seçim öncesi siyasi dengeleri değiştirmek için son radikal hamleleri 24 Temmuz’dan itibaren gerçekleşti. 23 Temmuz’u 24 Temmuz’a bağlayan gece ‘tüm terör örgütlerine karşı savaş’ adı altında aslında Kürt halkına yönelik topyekûn bir savaşın hamleleri yapıldı. Kandil’e tarihteki en yoğun hava saldırıları gerçekleştirildi. Şehirlerde ‘terör operasyonu’ adı altında hukuksuz şekilde binlerce HDP’li gözaltına alındı ve yüzlercesi tutuklandı. HDP’ye yönelik kapatma ve vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmaları yeniden gündeme getirildi. Savaş hamlesine dış destek güç olarak görülen NATO acil toplantıya çağrıldı ve uluslararası kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı. İçeride muhalif her türden sesi kısmak için basına ve medyaya yönelik ağır bir sansür devreye sokuldu. AKP daha önce güçlü dönemlerinde gerçekleştirdiği Ergenekon, Balyoz ve yine KCK operasyonlarında kullandığı araçları yeniden devreye sokarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni Tamil Kaplanları gibi tamamen tasfiye etmek istedi ve Kürt halkını bir yok oluşla karşı karşıya getirmeye çalıştı. Bu şekilde uzun zamandır bel bağladığı milliyetçi kitleler ve HDP dışındaki siyasi partiler AKP’nin bu ‘milli’ savaşında aynı safta yer alacaklar ve gayrı milli HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilecekti. Millet AKP’nin bu büyük mücadelesine canhıraş katılıp 400 vekili ve hatta 550 vekili Tayyip Erdoğan’a armağan edecekti çünkü AKP, teröre karşı milli bir savaş veren partiydi. Ancak AKP’ye kağıt üzerinde kusursuz görünen bu plan hayatın gerçekliğinde daha ilk hamlelerden tökezledi.
Bir kere en başta HDP, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı her alanda topyekûn bir direnişe geçti. AKP, son seçimlerde kendisini hüsrana uğratıp ‘milli’ bir seçim yapan Kürt halkına Türk’ün gücünü gösterecekti ama Kürtlerin direnişi karşısında ilk tökezlemeyi yaşadı. Bir kere devletin o kadar da güçlü olmadığı Kürdistan coğrafyasında açıkça ortaya çıktı. Halkın kendi iradesiyle öz yönetimlerini ilan etmesi ve öz savunmaya geçmesi devlet güçlerini sokağa çıkamaz noktaya getirdi. Cizre halkı 10 gün insanüstü bir direnişle devletin silahlı, tanklı, toplu gücüne teslim olmadı ve hala Cizre sokaklarında öz yönetimin barikatları var. Öz yönetimlerin daha da yayılacağı ve geliştirileceği de öngörülebilir. Yine gerilla eylemlerinde çok ciddi kayıpların verilmesi, ölüme gönderilen askerlerinin cenazelerinin dahi alınamaması ya da alınmaması AKP’nin yaratmaya çalıştığı güçlü devlet imajının aksine aslında zaafiyet sahibi devlet gerçekliğinin olduğunu ortaya çıkardı. CHP ve MHP başlatılan bu savaşta beklenildiği gibi AKP’nin arkasında hizaya geçmediler. AKP, burada toplumda biriken Tayyip Erdoğan karşıtı öfkenin bu ‘milli’ saflaşmayı imkansız hale getirdiğini göremedi. Her iki parti de toplumun büyük bir kesimi de savaşı sarayın savaşı olarak gördüler. Özellikle asker cenazelerinden yükselen isyan çığlıkları bunun en açık göstergesi oldu. ABD ve NATO, İncirlik Üssü karşılığında AKP’nin Kürt halkına karşı savaşına belli bir kredi açsa da bu kredi çok çabuk tükendi. AKP istediği dış desteği de bulamadı. Aksine HDP’nin diplomatik hamleleri AKP’yi zora soktu. Dolayısıyla beklenenin aksine anketlerde AKP’nin oyu düşüşe geçti. Ülkede ekonominin alarm vermesine rağmen krizi daha da derinleştirecek bir erken seçimin tek sorumlusunun AKP ve Tayyip Erdoğan olduğu da toplumda yerleşik kanı oldu. Yine 2011’den bu yana AKP’nin en büyük fiyaskoları yaşadığı Suriye’deki yeni gelişmeler yeni fiyaskoları gündeme getirdi.
AKP, DAİŞ’e karşı hiçbir mücadeleye katılmadı. Tayyip Erdoğan’ın ısrarla düşmanlık ettiği Esad’ın konumu gittikçe güçleniyor. Rusya’nın bölgede çok daha aktif bir politikaya geçmesi ve Suriye’deki askeri varlığını güçlendirmesi bunun yanında PYD ile Rusya arasında gerçekleşen diplomatik yakınlık ABD’yi bir kâbus ile karşı karşıya getirdi. ABD ve NATO yetkilileri PYD ile olan ilişkilerini Rusya’ya kaptırmamak için AKP’nin Kürtlere karşı savaşına daha çok ses çıkarmaya başladı. Suriye’de final hamleleri yapılırken AKP’nin tamamen denklem dışı kaldığını ve Kürtlerin denklemin merkezine oturduğunu herkes görüyor. Bu da AKP’nin Türkiye’de Kürtlere karşı yürüttüğü savaşı daha da zorlaştırıyor. Önümüzdeki süreçte YPG güçlerinin uluslararası koalisyonun desteği ile Cerablus’a yönelik bir operasyona girişmesi 1 Kasım seçimleri ile birlikte AKP’ye son darbeyi vuracak gelişme olacaktır. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın 24 Temmuz’da tek başına iktidar, 400 vekil ve başkanlık uğruna başlattıkları kanlı savaş hamlesi bumerang gibi dönerek AKP’yi vurdu ve büyük çöküşün tarihi oldu. AKP için artık deniz bitti. Bundan sonra AKP ve Tayyip Erdoğan için son birkaç yıldır büyük bir gayret ve özenle kaçtıkları ‘hesap verme’ zamanı başlıyor.