Bülent TEKİN yazdı: “Hazine ve Maliye Bakanı’nın, yaptığı açıklamada, “Dolar kurunun 25-30 olacağını bekliyorlar. Niye olsun? Türk Lirası en zayıf durumunda. Gideceği bir yer yok. Vatandaş rahat etsin.” sözü nasıl bir ekonomi tanımıdır? Acayip cümleler acayip durumlar yaratıyor.”
Dostoyevski’nin anlattığı bir şapa oturma hikâyesi vardır. Hikâyenin kahramanı (varlıklı bir kişi olan Albay Yegor İlyiç Rostanev) herkesin suçunu, potunu, hatasını üstlenen çok iyi yürekli bir adamdır. Kimsenin üzülmesini istemeyen biridir. Onu aldatan, sömüren ve hatta her şeyini almak isteyen, ona pusu, düzen kuranları dahi üzmek istemeyen, onların tüm yaptıklarının aslında kendi hatası, kendisinden kaynaklandığını söyleyen ve böylece suçu üstlenen dünyalar iyisi bir kişidir. İşte bu kişi yine kırılan bir potu tamir edip, kendine yüklemek isterken başından geçen bir şapa oturma (büyük pot) hikâyesini (kendisine hâkimiyet kuran, sömüren Foma’ya) şöyle anlatır:
“Oraya varır varmaz, ilk işim tiyatroya gitmek oldu. Kuropatkina adında mükemmel bir aktris vardı… Bir gün piyesi yarıda bırakıp Binbaşı Zverkov’la kaçmıştı. Piyes bitmeden perdeyi indirmek zorunda kaldılar… Ne hınzır herif o Zverkov! İçki mi isterseniz, kumar mı, hepsi vardı onda. Hem öyle gece gündüz sarhoş dolaşan ayyaşlardan değildi. Arkadaşlarıyla içerdi; maksat zaman hoş geçsin… Ama bir kere de içmeye başladı mı, artık dünyayı, nerede olduğunu, kendi adını, kısaca her şeyi unuturdu. Neyse genellikle son derece iyi çocuktu! Neyse…
Tiyatroda idim. Perde arkasında eski bir arkadaşımla, Kornouhov’la karşılaştım. Bu Kornouhov da eşi bulunmaz bir çocuktu. Birbirimizi görmeyeli altı yıl olmuştu. Savaşa girip çıkmıştı, göğsü nişanlarla doluydu… Şimdi, bu yakınlarda kulağıma çalındığına göre, beşinci dereceye yükselmiş. Sivil hayata atılmış, büyük rütbeler elde etmiş… Elbette sevindik. Şundan bundan konuşmaya başladık. O aralık yanımızdaki locada oturan üç kadın dikkatimi çekti. Soldaki, dünyada bir eşine daha rastlanamayacak gudubetin biriydi… Bununla birlikte, sonradan öğrendiğime göre, mükemmel bir kadınmış, birkaç çocuk anası, iyi bir eşmiş… Ben de, efendime söyleyeyim, enayi gibi, Kornouhov’a:
‘Aman, şu suratsız karıya bak, kimdir acaba?’ demeyeyim mi?
‘Hangisi?’
‘Şu işte.’
‘Onunla kardeş çocuğu oluruz…’ dedi.
Hay aksi şeytan!.. Durumumu düşünün, işi düzeltmek için:
‘Hayır canım, o değil,’ dedim. ‘Gözlerinden rahatsız mısın yoksa?.. Şu tarafta, şu tarafta oturanı soruyorum…’
‘O da kız kardeşim,’ demesin mi? Hay Tanrı belasını versin! Kardeşi de, aksi gibi, bir içim su, gül goncası gibi, sevimli mi sevimli, süsü de yerinde: broşlar, eldivenler, bilezikler… Melekler gibi oturuyordu. Sonraları Pıhtin adında biriyle evlendi. Çok iyi adamdı. Kız ona kaçmıştı; izinsiz evlendi. Ama şimdi her şey yoluna girdi. Gayet iyi, zengin bir hayat sürüyorlar, babaları onlara bakmaya doyamıyor. Neyse… Bu sefer de, ‘Değil canım!’ diye bağırdım, ama yerin dibine de geçtim hani… ‘Bu değil,’ dedim. ‘Ortada duranı söylüyorum.’
‘Ortadaki mi?.. O da karım, birader…’
Aramızda kalsın, enfes bir hayvancıktı! Çiğ çiğ yiyesim geldi, o kadar hoşuma gitmişti!
‘Eh,’ dedim, ‘sen hiç ahmak gördün mü?.. Görmedinse, işte önünde, başını uzatmış biri duruyor… Hiç acımadan kopar gitsin!’
Güldü. Temsil bitince bizi tanıştırdı. Kâfir, galiba anlatmıştı da, bayanlar kıkır kıkır gülüp duruyorlardı, itiraf edeyim ki, hiçbir zaman o geceki gibi hoş zaman geçirmedim. İşte gördün mü Foma kardeşim, insan bazen nasıl şapa oturuveriyor! Kah-kah-kah…”
Türkiye’de de büyük rütbeler almış adamlar zaman zaman onarılamayacak söylemlerde bulunur ve adeta pot kırarlar. Tabii ki bu tür davranışlar sadece demokratik yaşam umanlara ve isteyenlere olumsuz etki etmez, her kesim ve düşünceden insanlara da olumsuz etki yapar. Basına düşen haberlere göre Hazine ve Maliye Bakanı’nın Fransa’nın Cannes kentinde düzenlen konferansta yabancı yatırımcılara söylediği sözler oldukça sorunludur: “Bir problem mi yaşadınız… Rahat olun. Bize hemen ulaşırsınız. Bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var, rahat olun. Mevzuatı da değiştiririz.” Ayrıca basına göre “Bu ülkeye yatırım yaparsanız malınız da canınız da güven altındadır,” şeklindeki sözleri bir teminat olarak anlaşılabilir mi? Bu sözler yatırımcının isteğine göre mevzuatı değiştirme garantisi anlamına mı geliyor? Bu sözlerden güven ortamı mı çıkar? Bu sözlerden siz ne isterseniz hukuku ona göre düzenleriz anlamı çıkmaz mı? Hazine ve Maliye Bakanı’nın, memleketinde yaptığı açıklamada, “Dolar kurunun 25-30 olacağını bekliyorlar. Niye olsun? Türk Lirası en zayıf durumunda. Gideceği bir yer yok. Vatandaş rahat etsin.” sözü nasıl bir ekonomi tanımıdır? Acayip cümleler acayip durumlar yaratıyor.