Değişik bir durum, çünkü bugüne kadar Avrupa ya da buna büyük oranda Avrupa Birliği de denilebilir, Avrupa dışından gelenlere kapanırdı. İltica yasaları sürekli değişir, oturma izni almak ya da alınmış olanı uzatmak sürekli zorlaştırılırdı. AB ülkelerinden birisinde yaşayan ve çalışan bir kişinin Avrupa dışındaki bir ülkeden –diyelim Türkiye’den- eşini getirmesi büyük bir maceraydı. Vize almak zaten ayrı bir dertti. AB ülkeleri arasında ise bu tür sorunlar olmazdı.
Kısa süre önce İsviçre’de yapılan halk oylaması ile göçün sınırlandırılmasını savunanlar az da olsa çoğunluğu kazandılar. Burada sınırlandırılması söz konusu olan AB ülkelerinden İsviçre’ye olan göçtür, diğer göç zaten büyük oranda sınırlandırılmış durumdadır.
İsviçre AB üyesi olmamasına karşın birçok konuda AB yasalarıyla uyum içinde hareket eder. Almanya’dan artan sayıda kalifiye elemanın İsviçre’ye yerleşmesi ya da sınıra yakın yerde oturup bu ülkede çalışmaya başlaması bir süreden beri sorun oluşturuyordu. Referandumla kalifiye eleman göçüne kota uygulanmasına karar verildi. Tabii ülkede yaşayan yabancılar da sınır dışı edilmenin kolaylaştırılmasıyla bu referandumdan paylarına düşeni aldılar.
AB ise buna karşılık İsviçre ile yürütülen bazı ortak projeleri iptal ederek cevap verdi.
İsviçre, AB ülkeleri içinde serbest dolaşımı öngören Schengen Antlaşması’nı kabul etmiş bir ülke olarak böyle bir karar alamazdı, alırsa da sonuçlarına katlanırdı.
Benzeri bir uygulama İngiltere’de ama daha farklı bir şekilde uygulamaya sokuldu. Burada da asıl amaç AB’den gelen göçü engellemektir.
Bulgaristan ve Romanya’nın AB üyesi olmaları ve bir süre geçtikten sonra da serbest dolaşım hakkını kazanmaları, bu ülkelerdeki insanların artan sayıda bazı AB ülkelerine göç etmelerine neden oldu.
Sorun bu değil… Göç edenler bir süre sonra geldikleri ülkenin sosyal güvenlik sisteminden yararlanmaya başlıyorlar. İşsizlik parası, asgari geçim parası, hastalık sigortası gibi uygulamalar, yeni gelenler için, miktar olarak az bile olsa yine de bir gelir sunuyor.
İngiltere doğrudan doğruya göçü önlemiyor ama sosyal yardımlardan yararlanmak için yeni kısıtlamalar getiriyor. AB ülkelerinden gelenlerin belirli bir süre çalışmalarını, vergi ödemelerini, sosyal yardımlardan yararlanabilmek için şart koşuyor. İngiliz vatandaşlığına geçişi zorlaştırıyor. Başka bir deyişle, AB ülkelerinden gelecek olanlar iş bulamayacaklarsa gelmesinler, çünkü kendilerine hiçbir destek verilmeyecektir.
Bu durum zaten var olan kaçak işçi piyasasını biraz daha geliştirecektir.
Doğu Avrupa ülkelerinden gelenler ve özellikle de Polonyalılar, Bulgarlar ve Romenler oldukça düşük ücrete kaçak işlerde çalışıyorlar. Hükümetler de bu durumu biliyor ve belirli bir dereceye kadar göz yumuyor.
AB içinde büyük göç var. Ekonomik krizin ağır olduğu ülkelerden (özellikle İtalya ve İspanya’dan) ekonomik durumun görece iyi olduğu ülkelere (özellikle Almanya’ya) çok sayıda insan geliyor. Almanca kursları “Avrupa Birliği yabancıları” ile dolu… Yunanistan’dan da gelenler olabilir ama dikkat çekecek kadar fazla değil…
Önceki yıllarda AB ülkelerinde nüfusun yaşlandığından ve genç nüfusa sahip Türkiye’ye muhtaç olunacağından söz edilirdi. Durum hiç de öyle göstermiyor. AB ülkeleri arasında özellikle genç insan göçü yoğunlaşmış durumda ve bunu açık veya gizli belirli kotalar dahilinde düzenlemeye çalışıyorlar.
Türkiye’nin AB üyeliği ufukta bile görünmüyor. Tersine Hıristiyan Demokrat Parti yönetimi yeni internet yasasının kabul edilmesinin ardından Türkiye ile üyelik görüşmelerinin dondurulmasını bile istedi. Taraftar bulmadı. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da “çok önemli bir ülke, AB’nin ona ihtiyacı var” diyerek kapıda bekletmeyi sürdürecekler…