Alevi kurumları, ‘Devlet, bir inancın safiyetine dokunamaz, tarif edemez, o inancın mensuplarını çeşitli maddi ve manevi baskılarla tehdit edemez’ dedi.
Alevi Dernekleri Federasyonu ve çok sayıda Alevi kurumu, Cemevlerine gelen elektrik faturalarının diğer ibadethaneler gibi devlet tarafından ödenmemesine tepki amaçlı Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
Yağmur Kaya’nın Artı Gerçek’te yer alan haberine göre: Cemevlerine gelen yüksek elektrik faturalarını ödememe kararı alan Alevi Dernekleri Federasyonu’na bağlı kurumlar konuya ilişkin dava açtı.
Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Celal Fırat, fahiş elektrik faturalarının Türkiye’de tüm yurttaşların mesele olduğunu belirterek, “Faturalar nedeniyle her evde bir yangın var. Bu yangını hepimiz hissediyoruz” dedi.
‘Türkiye Cumhuriyeti bizi ikinci sınıf vatandaş olarak görmekten vazgeçmeli’
Cemevlerine gelen faturaların “Bizim yüreğimizi yakıyor” diyen Fırat, “2022 yılında yaşarken bu sorunların dillendirilmesi, bu konuya dair dava açmamız bize zul geliyor” diye konuştu. Alevilerin eşit yurttaşlık istediğini kaydeden Fırat, “Türkiye’nin her yerinde eşit yurttaşlık hizmeti adı altında bizden her türlü vergi alınıyor. Ama gelin görün ki Cemevlerimize ibadethane statüsü verilmiyor, tanınmıyor. Türkiye Cumhuriyeti artık bizi ikinci sınıf bir vatandaş olarak görmekten vazgeçmelidir” dedi.
‘Alevi kurumları bundan sonra fatura ödemeyecek’
Alevilerin bu ülkenin asli unsuru olduğunu vurgulayan Fırat, devletin üzerine düşün yükümlülüğünü yerine getirmesini söyledi. Türkiye’de bulunan tüm Alevi kurumlarının faturalarını bundan sonra ödemeyeceğini aktaran Fırat, “Devlet sorumluluktan kaçmamalı, sorumluluğunu yerine getirmelidir” çağrısını yineledi.
‘Cemevlerimizin ibadethane sayılmasını talep ediyoruz’
“Aleviler zimmetli vatandaşınız değildir” başlıklı basın metnini okuyan Müzisyen Tolga Sağ, “Mecliste demokrasi gereği bir Anayasa uzlaşma komisyonu kurulmuş, siyasi partilerden eşit sayıda temsilci ‘Yeni Anayasa’ yapım çalışmaları için yıllarca çalışmışlardır. Bizleri temsil eden bu siyasi partilerin uzlaşma komisyonuna sunduğu anayasa taslaklarında vatandaşın siyasi kimliği, hukuki statüsü, hak sahipliği, inancı, sosyal ve kültürel kimliği katılımcılık boyutuyla ele alınmıştır. Alevilerin haklarını da kapsayan bu çalışmaların Anayasa komisyonu tarafından tekrar değerlendirilmesini eşit yurttaşlık bağlamında cemevlerimizin ibadethane sayılmasını talep ediyoruz” dedi.
‘Devlet Alevilerin ibadethanelerini ticarethane olarak görüyor’
Alevilerden vergi adı altında “karşılıksız para” alan devlet bu parayı gelir dağılımını kontrol etmek amacıyla aldığını beyan etmekte olduğunu vurgulayan Sağ, “ancak harcamaları ve finansı taraflı yaparak, vergilerimizi Sünni vatandaşların dini gereksinimleri için rahatça ve helalmiş gibi kullanmaktadır” diye konuştu.
Alevi toplumunun siyasallaşmasının dinamiklerinde, kimlik ve tanınma taleplerinin merkezinde cemevlerinin inançsal haklarının mücadelesi olduğunu söyleyen Sağ, devletin cemevlerini yok sayarak devletin kendisine ideolojik açıdan bağımlı bir toplum yaratma özlemi içinde olduğunu belirtti.
Sağ, devletin, bu nedenle Alevilerin ibadet merkezlerini ticarethane olarak gördüğünü ve Alevileri mali sıkıntılarla yıldırmaya çalıştığını söyledi.
‘Milyarlık faturalar bizleri yıldıramaz’
Sağ, “Ancak denetim ve özgüven kazanan Alevi örgütleri, devletten mali kolaylık yerine Alevi toplumun haklarını istiyor; yani eşit vatandaşlık mücadelesi veriyor ve bundan asla vazgeçmeyeceklerdir. Cemevlerimize dayatılan milyarlık elektrik, doğalgaz ve su faturaları bizleri yıldırmayacaktır.
‘Devlet bir inancın sahipliğine dokunamaz’
Bizler yüzyıllardır ibadetimizin cem olduğunu, bunun yerinin de cemevi olduğunu, orucumuzun Hızır ve Muharrem orucu olduğunu, kendi inançsal ilkelerimizin Sünnilik veya Şiilikle hiçbir bağının olmadığını vurguluyoruz. Devletin bir inancın safiyetine, gerçekliğine ve sahihliğine dokunamaz, onu tarif edemez, o inancın mensuplarını çeşitli maddi ve manevi baskılarla tehdit edemez çünkü aynı havayı, suyu ve aynı toprağı kardeşçe paylaşan bir toplumu tehdit etmek, aslında özünü tehdit etmek demektir” ifadelerini kullandı.