SEÇTİKLERİMİZ – Pelin Cengiz’in Artı Gerçek’te yer alan yazısı: “Yıkılan ve yıkılması planlanan milyonlarca binanın neredeyse tamamı, başta akciğer kanseri olmak üzere birçok solunum hastalığına neden olan asbest içeriyor.”
Türkiye'de beton ekonomisi politikaları kapsamında 2012'de yürürlüğe giren 6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun" uyarınca riskli yapılar ve 1985'te yürürlüğe giren 3194 sayılı "İmar Kanunu" uyarınca yenilenmesi planlanan mevcut yapıların yıkımı ve yeniden inşası gerçekleştiriliyor.
Anayasa Mahkemesi, kritik bir kararla ocak ayında önce riskli yapılar dışında kalanlardan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından gerekli görülenlerin de "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun" hükümlerine tabi olmasına ilişkin düzenlemeyi iptal etti.
Yani, bu kararla riskli olmayan yapıların kentsel dönüşüme dahil edilmesinin önü – şimdilik – kapandı. Ancak, bu karar İstanbul için süregelen dev kentsel dönüşüm hamlesinin hızını kesecek nitelikte değil. İstanbul'da iktidarın rant ve talan politikalarıyla ilerleyen kentsel dönüşüm kapsamında hala milyonlarca binanın yıkılması planlanıyor.
Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'un kıymetinin bilinmediğinden dem vurarak, "Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum" sözleriyle mevcut duruma dikkat çekmişti.
O zamandan bu yana süregelen açıklamalara bakacak olursak, 'ihanet' tam gaz sürüyor.
Yine yakın zaman önce Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul'da Avrupa ve Anadolu Yakası olmak üzere iki yeni dev bölge için çalışma başlattıklarını belirtmiş, "Kentsel dönüşümü depreme dayanaklı bu iki bölge üzerinden yürüteceğiz. Avrupa Yakası'nda belirlediğimiz bölge içine 10-12 ilçeyi alacak büyüklükte ve nüfusu 1 milyon olacak. İlk etapta Esenler, Güngören, Bağcılar, Eyüp ve Sultangazi'yi buraya taşıyacağız" demişti.
Yıkılan binalar, dönüştürülen semtler hatta taşınan ilçeler… İktidar açısından politik olarak araçsallaştırılması normal ama ne uğruna?
İnşaat, yapılaşma ve ekolojik yıkım giderek daha büyük bir insan hakları ihlaline dönüşüyor.
Yıkılan ve yıkılması planlanan milyonlarca binanın neredeyse tamamı, başta akciğer kanseri olmak üzere birçok solunum hastalığına neden olan asbest içeriyor.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İl Koordinasyon Kurulu tarafından hazırlanan İstanbul Asbest Raporu'na göre, İstanbullular kansere sebebiyet veren tehlikesiyle bilinen asbest tehdidiyle ciddi şekilde karşı karşıya…
Binaların yapımında kullanılan bazı malzemeler, inşaat ve yıkıntı atıkları, asbest, boya, floresan, civa, asit ve benzeri tehlikeli atıkları muhteva ediyor. Bu atıkların kontrollü ayrışımının, uzaklaştırılmasının ve bertarafının sağlanmaması ciddi sağlık problemleri yaratıyor. Mesela, tavan kaplamaları, yalıtım malzemeleri, çatı kaplama malzemeleri, zemin döşemeleri, duvar kaplamaları asbest içeriyor.
Asbest, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı'nın her yıl dünyada kanser yapıcı maddeleri düzenli olarak belirlediği listede "kesin kanserojen" tanımlanması ile I. grupta sınıflandırılıyor.
Rapor, Türkiye'deki mevcut binalarla ilgili maalesef bir envanter çalışması olmasa da, 30 – 40 yıllık binaların büyük bir bölümünde asbest olduğuna dikkat çekiyor.
Örneğin, İstanbul'un en merkezi yerinde Taksim çölünün ortasında şubat ayından bu yana Atatürk Kültür Merkezi'nin yıkımı sürüyor. AKM'nin büyük sahne kısmında asbest tespit edilince, bir ara yıkım durmuştu. Ancak, yıkım devam ediyor. Çok tehlikeli dendi, asbest temizlenmeden yıkım devam etmeyecekti, ne ara temizlendi?
Asbestli bir binada söküm sırasında inşaat alanının karantinaya alınması gerekiyor. AKM binasındaki asbest ile ilgili ne gibi tedbirler alındı, açığa çıkan asbest nasıl taşınıyor, nasıl bertaraf ediyor, her gün binlerce insanın gelip geçtiği bir lokasyonla ilgili yurttaş nasıl bilgilendiriliyor, hepsi muamma…
Hesap sorma ve hesap verme mekanizmaları işletilmediğinde olan bu. En basitinden ufaçık bir asbest parçacığı bile rüzgarla uçuyor, giysilere, eşyalara, gıdalara konuyor. Kimin umurundaki?
Geçen yıl, Ankara'da asbestli Maltepe Havagazı Fabrikası'nın yıkım işleminin durdurulması için yürütmeyi durdurma kararı aldıran Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Tabip Odası, dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında, Türk Ceza Kanunu'nun çevrenin kasten kirletilmesi ve görevin kötüye kullanılması sebebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
Ankara Valiliği ise Havagazı Fabrikası'nın yıkımı sırasında, asbest yayıldığı haberlerine ilişkin, "Havagazı Fabrika binası çevresinden ve tesis içerisinden, havadan ve topraktan alınan numunelerin analiz sonuçları değerlendirilmiş, henüz yıkımı yapılamamış binada asbest varlığı görülmüş ancak havada asbest yayılımının söz konusu olmadığı belirlenmiştir. Elde edilen veriler ışığında, halk sağlığını tehdit edecek bir durum olmadığı anlaşılmıştır" açıklaması yapmıştı.
Önlem alınacağına sorumsuzca açıklamalar gelmiş, alenen asbestin havada yayılmadığı söylenmişti.
Oysa, asbest, binaların yıkımları sırasında solunum yoluyla vücuda girerek başta akciğer, gırtlak ve sindirim sistemi kanserleri olmak üzere bir çok hastalığa yol açıyor. Bunlar içinde en yaygını uzun vadeli yüksek seviyeli maruz kalmalara sonucu akciğer kanseri.
Asbest, kentsel dönüşümle yıkılan yapıların atıklarıyla asbest liflerinin çevreye dağılması sonucu gelecek en az 20 yılın önemli bir sağlık ve çevre sorununu oluşturuyor.
Tüm İstanbul halkı, böylesi bir tehlikeyle iç içeyken, rapor İstanbul'da yıkım öncesi asbest denetimi yapan sadece yedi ilçe belediyesi bulunduğunu ortaya koyuyor. Bağcılar, Şişli, Kadıköy, Beşiktaş, Ataşehir, Kadıköy, Maltepe, Tuzla ilçeleri dışında yıkım öncesi asbest denetimi yapılmadığı için, bakım, onarım, güçlendirme ve yıkım işlerinde çalışanlar, bu bölgelerde oturanlar farkında bile olmadan ciddi boyutta asbeste maruz kalıyor.
Bu yedi ilçede de ölçüm ve denetimlerin ne kadar sağlıklı ve düzenli yapıldığı ise aslında belirsiz.
Zira, Türk Toraks Derneği, geçen yıl yaptığı bir çalışmada, "Asbest için kanser riski arttırmayacak güvenli bir sınır yoktur" diyor.
Asbestin yarattığı sağlık sorunlarının boyutları ortada.
Raporla birlikte Türkiye'de her türlü asbest kullanımı ve ticareti 2010 yılında yasaklanmasına rağmen, son 10 yılda 130 bin ton asbest ithal edildiği de ortaya çıkmıştı.
2008'den itibaren asbest kullanımı kontrol altına alındı, Aralık 2010'da her türlü asbest kullanımı ve ticareti yasaklandı.
Ancak eski sanayi ürünleri ile çalışan ortamlarda, mesela gemi tamir, araba tamir-fren balata, inşaat yıkım, kaynakçılık, izolasyon, yangın önleme, jeneratör çalışanlarında ve belki de kayıt dışı olarak küçük sanayi alanlarında asbest teması halen devam ediyor.
Raporun gösterdiği tüm bu veriler doğrultusunda, İstanbul'un yönetiminde söz sahibi olanlardan her bir yurttaşın beklentisi şu olmalı:
İstanbul'da bugüne kadar gerçekleştirilen ve gelecekte de gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm yenilemeleri kapsamında ne kadar bin yıkıldı? Ne kadarı kontrol edildi? Ne kadar asbest ortaya çıktı? Bunların yarattığı sağlık sorunları tespit ve takip edildi mi?