ADİL OKAY yazdı: “Oysa korsana karşı başka ‘korsan’lardan medet ummak aydınların,sanatçıların tavrı olamaz. Olmamalıdır. Sözüm ona sanata, kültüre destek sunan ama diğer yandan çevre tahribatının, iş cinayetlerinin, savaşların ve mülteci trajedilerinin dolaylı, dolaysız sorumlusu olan holdingler de ‘cd ve kitap korsanlarından’ daha masum değildir.”
ADİL OKAY
“Praksis” adlı bir müzik grubu var. Son 5 yılda adlarını duyurdular. Gece gündüz demeden enstrümanları ile toplumsal etkinliklerde yer aldılar. “Birkaç Ağaç Kervanı” adını verdikleri oluşum ile Anadolu’yu dolaşıp, çevre konusunda duyarlılık yarattılar. Alternatif çocuk şarkıları bestelediler. Ülkenin dört bir yanında atölyeler kurdular. Çok dilli çalışmalar yaptılar.
Praksis Müzik Kolektifi içinde gruplar da yer alıyor. Örneğin bu gruplardan biri Şubadap Çocuk. Bir diğeri Praksis Müzik Grubu. Terane Film Müzikleri Orkestrası ve Deliler Teknesi. Her grup farklı bir alanda üretimde. Şimdi de karşımıza “Kavga Devam Ediyor” adlı “Hayır”lı bir albüm ile çıktılar: Yeni albümlerini ücretsiz olarak internet üzerinden dinleyicilere sunan Praksis Müzik Kolektifi, bu çalışmayla “Umuttan ötesi başucumuzda, kazanacağımız kocaman bir özgürlük. Ha gayret!” diye çağrı yaptı. Sermayeden ve devletten bağımsız olduklarının altını çizen, “Halk Sponsorluğu” kavramını türeten Grup; “copyright” düzenine karşı olduklarını ve şarkılarının özgürce paylaşılabileceğini açıkladı.
Zaten ilgiyle izlediğim bu grubun “Halk Sponsorluğu” açıklaması ilgimi çekti. Bu konu geçtiğimiz yıllarda beni meşgul etmişti. Hatta araştırmalarım sonucu “Telif Hakkı ve Korsanlar” başlıklı bir makale kaleme almıştım. 7-8 yıl önce yazdığım ve Birgün gazetesinde yayınlanan o makalemden bir bölüm aktarayım:
“Bir sanatçı beste veya resim yaparken, heykel yontup, fotoğraf çekerken, aşkına şiir yazarken; parayı veya aynı anlama gelecek telif hakkını düşünmez. Sanatçı öncelikle egosunu tatmin için eser yaratır. Paylaşılmak, izlenmek, onanmak, ego tatmini zaten yaratılan eser için bir ödüldür. Karşılıktır. Telif Hakkı yasası ise, kültürün endüstrileştirildiği, sanatın metalaştırıldığı dünyada sanatçıların da eserleriyle birlikte alınıp satılabileceği, kirli banka sermayesiyle kurulan yayınevleri arasında ‘transfer’ edilebileceği anlamına gelmektedir. Bir zamanlar idolümüz olan, aşkla sevdiğimiz yazarların banka yayınevlerine ‘transfer’ oluşunu dehşetle izlemekteyiz. Oysa çok değil yüzyıl önce, bu gün hala başucu kitaplarımız olan eserlerin yaratıcıları, örneğin Stendhal, Voltaire, Cahit Sıtkı, Ömer Hayyam ve diğerleri telif hakkı almamışlar, buna rağmen üretmeye devam etmişlerdir.
Çağrı Öztürk’ün Hakk-ı Telif’ adlı yazısında ifade ettiği gibi, “Bir yandan Türkiye’de kimse kitap okumuyor diye ahkam kesip, diğer yandan da korsanla savaş kampanyasında fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklarından bahs ile bayrak açmak bu çelişkili tavrın en göz önündeki örneğidir. (…) Kaldı ki düşününce sanatın ve fikrin maddi bir karşılığı olmasını düşünmek bile sakattır. Çünkü sanata ve fikre atfedilen kutsallığı kirletir maddiyat. (…) Bugün telif hakkının işlevi, fikri metalaştırıp, onu da ekonomik açıdan güçlü olanın tekeline almaktır. Böylece ‘fikir’ kendisini üretenden de, üretilme sebebi olan hedef kitleden yani toplumdan da gerektiğinde soyutlanabilir. Ve sadece onu satın almış kimsenin arzuları doğrultusunda kullanılacak bir araç haline getirebilir.’’
Öztürk’e katılıyorum. Özellikle altını çizmeli ki, dünyada korsan yayına-üretime savaş açan, ‘kurallı kapitalizm istiyoruz, sömürü yasal çerçevede olmalı’ diye ağlaşan “ulusal” ve çok uluslu tekellerin sorunu, işçilerin yaşam standartları, insan hakları, sanatçı hakları falan değil. Onların derdi kâr, daha çok kâr. Korsanların da bu şirketlerin kâr paylarından çalmaları, domuzdan kıl koparmaları üzüyor onları. Bazı “tuzu kuru” sanatçılar da Devlet-i Ali’lerinden “korsana” karşı çare bulmalarını istiyorlar.
Geçtiğimiz yıllarda İbrahim Tatlıses, Yılmaz Erdoğan ve benzeri sanatçıların dönemin başbakanı Erdoğan’a gidip yalvarmaları gibi. Oysa korsana karşı başka ‘korsan’lardan medet ummak aydınların, sanatçıların tavrı olamaz. Olmamalıdır. Sözüm ona sanata, kültüre destek sunan ama diğer yandan çevre tahribatının, savaşların, iş cinayetlerinin ve mülteci trajedilerinin dolaylı, dolaysız sorumlusu olan holdingler de “cd ve kitap korsanlarından” daha masum değildir.
Praksis Müzik Kolektifi’ni kutluyorum. Bu yazıyı sonuna kadar okuyabilenlere de ödül olarak Praksis’in son albümünü armağan ediyorum. (Ücretsiz indirmek için bağlantı: https://drive.google.com/file/d/0B9eJAtc78LzmZjBQUWkxdzZLajA/view )
Bir aforizmamla bitireyim diyeceklerimi:
“Devletten ya da tekellerden nemalanmak için ruhlarını şeytana satan ‘sanatçılar’ın çok tutulduğu bir ülkede, az okunmak, dinlenmek evlâdır.“
11/3/2017