HDK-Münih tarafından Münih’e davet edilen HDP İzmir Milletvekili ve HDK eski eş sözcüsü Ertuğrul Kürkçü, Avrupa’da 3 gün süren ziyareti, yaptığı görüşmeler ve referanduma ilişkin soruları cevapladı. AKP’nin devlet imkanlarını kullanarak ‘evet’ çalışması yaptığını belirten Kürkçü, referandumun üçüncü bir göz tarafından izlenmesi gerektiğini söyledi.
Röportaj: Zehra Göçmen / Avrupa Forum
– HDK Münih Halk Toplantısı için Münih’tesiniz. Bununla beraber diğer kurum veya kuruluşlarla da görüşmeleriniz oldu mu?
Münih’e HDK-A Münih‘in davetlisi olarak geldim. Bunun için de bu daveti gerçekleştiren arkadaşlara teşekkür ediyorum. Ayın dördünde HDK-A Münih’in düzenlediği genel halk toplantısında hem Türkiye’deki genel siyasi durum, hem HDK-A’nın Avrupa örgütlenmesi, hem de referandumda Avrupa’daki seçmenlerin tutumları üzerine geniş bir görüş alışverişi gerçekleştireceğiz.
Ancak bu vesileyle buraya gelmişken Münih’teki çeşitli kuruluşlarla özellikle siyasi partilerle ve yerel yönetimlerle, buralarda çalışan Türkiyeli milletvekilleri ve belediye meclis üyeleri ile görüşmeyi de istemiştik. Bunları gerçekleştiriyoruz, bu görüşmelerle ilgili hazırlık süresi için çok kısa bir zaman kaldığından istediğimiz kadar geniş bir görüşme trafiği gerçekleştirememiş olabiliriz. Çünkü burada şimdi karnaval zamanı aynı zamanda, o nedenle çok geniş bir görüşme olmadı. Fakat yine de bugün özellikle yaptığımız görüşmeler çok faydalı ve verimli geçti. Hem Sosyal Demokrat Parti Bavyera Meclis Grup Başkanı ile hem de Yeşiller Grubu’nun eski başkanı ve belediye meclis üyelerinden biriyle görüşme fırsatı bulduk.
Bavyera parlamentosu SPD Grup Başkanı Markus Rinderspacher ile Yeşiller Grup eski başkanı Margarete Bause ve Münih Belediye Meclis üyesi Gülseren Demirel ile buluştuk, iki görüşme de çok olumlu ve yapıcı geçti.
– Görüşmelerinizde Türkiye’deki gelişmelerden, ayrıca muhalefet olarak yaşadığınız sorunlardan da bahsettiniz mi?
Bence Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi hem Türkiye’de uyguladıkları politikalar, hem bu politikalar çerçevesinde Avrupa’daki siyasi partiler ve hükümetler, kamu alanındaki şahsiyetlerle kurdukları olumsuz ilişkiler dolayısı ile çok büyük bir eleştiri altındalar. O nedenle bizim muhalefet olarak karşı karşıya kaldığımız sorunları anlamak eskisine göre daha kolay Avrupalı yerli politikacılar için. Bavyera parlamentosundakiler, hem bu partilerin merkez organları hem de çeşitli uluslararası kurumlarda birlikte çalıştığımız politik temsilciler vasıtası ile, Türkiye’de olup bitenler ve bunun Avrupa’daki yankıları konusunda oldukça geniş bir bilgiye sahipler. Yani aydınlanmak ve fikir sahibi olmak için bizimle görüşmeleri de şart değil, Türkiye’de olup biteni herkes biliyor.
Ama bizimle görüşmelerinde bizim en çok yaymak istediğimiz şey, karşılıklı neler yapabileceğimize dair somut programlar hakkında görüş alışverişinde bulunmaktı, bugün her iki görüşmede de bunları gerçekleştirdik, aşağı yukarı aynı şeyleri iki grupla da hem Yeşiller hem sosyal demokratlarla konuştuk.
– Peki görüşmelerinizden beklentileriniz nelerdir?
Birincisi, özellikle referandum sürecinin üçüncü bir göz tarafından izlenmesini istiyoruz. Gerçi Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Türkiye Cumhuriyeti ile olan karşılıklı anlaşmaları çerçevesinde gözlemci heyetler gönderecekler. Ancak biz bu partilerin sivil toplum örgütlerinde Türkiye’deki süreci yakından izlemesini istiyoruz çünkü çok kritik bir oylama olacak referanduma yüz yüzeyiz. Türkiye’nin geleceği bakımından bu tarihe tanıklık etmelerini, sadece bizim ya da Tayyip Erdoğan’ın sözü değil aynı zamanda onların da gözü sözü olmasını istiyoruz.
İnsanlık, olan ve olacakları unutmasın, bir hatadan dönülecekse bir an önce dönülebilsin diye referandum öncesinde de Türkiye’de referandumu izlemek için bir heyet oluşmasını hem Yeşiller’den hem sosyal demokratlardan istedik. Bununla ilgili olumlu karşılık aldık, hem Bavyera Parlamentosu düzeyinde hem de Berlin’deki Federal Parlamento düzeyinde, bu yönde adımlar atmayı düşündüklerini temsilciler bizlere söylediler.
İkinci bir gözlemci heyetini de cezaevindeki vekillerimizin durumlarının tespit edilmesi için istiyoruz. Çünkü bizlerin HDP milletvekilleri olarak adalet bakanlığı tarafından cezaevlerine girişimiz, eş başkanlar ve vekillerimizle görüşmemiş engellenmiş durumda. Bizim yerimize birer parlamenter olarak buralardaki meslektaşlarımızın gözlemci olmalarını, cezaevlerine gitmelerini ve görüşmelerini istiyoruz. Her seferinde bu engelleniyor, bu sefer de engellenecektir. Ancak önemli olan zaten onların görüşmelerinden çok, görüşmek istemiş olmaları ve hükümetin bu görüşmeyi engellemiş olduğunun bilinmesi. Bu bizim için önemli, hem içerideki arkadaşlarımız dünyanın, dünyadaki dostlarının, meslektaşlarının gözlerinin üzerlerinde olduğunu bilecekler, hem de hükümet bunu bilecek. İçerdekiler kendilerinin unutulmadığını, esirgendiğini, özlendiğini bilecekler, hükümet de bu insanları hapsetmekle dünyanın onları unutmasını sağlayamadığını görecek, bilecek, böylelikle sürekli olarak cezaevindeki parlamenterler saçmalığının gündemde durmasını ve bunun gerilmesini sağlamak için bunlar birer imkan olacak.
İkinci görüştüğümüz konu, Türkiye’de görevlerinden alınan ve mesleklerini icra etmeleri engellenen çeşitli meslek gruplarından insanların hayatlarını kolaylaştırmasına ilişkin bazı iş birlikleri olup olamayacağı idi.
Bu konu aslında daha geniş bir hazırlığı gerektirir ama prensip olarak bu konuda hem fikir olduk. Özellikle emekli maaşları, emekli ikramiyeleri, bugüne kadar edinmiş oldukları bütün mesleki hak ve imkanlardan bir günde yoksun bırakılan aileleri ile birlikte kolektif olarak cezalandırılan üniversitelerden kovulan bilim insanlarının durumlarını konuştuk. Bu bilim insanlarına hem bilimsel akademik hayatlarını sürdürmeleri için buralarda imkanlar açılıp açılmayacağını, hem de bu kolektif cezalandırmaya karşı onların da bir nebze desteklenip desteklenmeyeceğini öğrenmek istedik. Buna da çok olumlu karşılık aldık, hem Sosyal Demokrat Parti Sözcüsü Grup Başkanı hem de Yeşiller’in Türkiyeli ve Alman temsilcileri talebimizi olumlu karşıladılar. Özellikle Baden-Württemberg eyaletinde bu yönde gerçekleştirilmiş bir proje olduğunu da göz önünde tutarak, aslında kendilerinin de Bavyera’da böyle bir adım atabileceklerini düşündüklerini söylediler.
Bunu şimdiden bir programa bağlamak konusunda bir hazırlık yapacaklar. Hatta bizimle görüşürken bile bu hazırlıkların bir bölümünü yaptılar. Özetle bu gelişimizden ötürü karşılıklı olarak memnuniyet duyduk, birbirimizi yüz yüze daha kolaylıkla anladık ve somut işlere dönüşebilen adımlar attık.
– Avrupa’daki partilerle görüşmeleriniz hangi düzeyde?
Tabi Türkiye’de genel olarak partilerin işleyişi merkezidir. Ancak burada yerel parlamentolar, partilerin yerel birimleri, kendi başlarına kararlar verebiliyorlar. Bu açıdan die Linke ile Sosyal Demokrat Parti’nin yanı sıra bunların da üyesi oldukları Avrupa Sosyalist Partisi ile ilişkilerimiz var. Ya da Avrupa Sol Partisi ile ilişkilerimiz var ama bunlar yerel ya da eyalet düzeyindeki işbirliklerinin önünde engel değil, dolayısıyla bu işbirliklerine yerel ve Avrupa geneli düzeyinde devam etmekte.
Sosyal demokratlar ile görüşmelerimizde özellikle bunun üzerinde durduk. Bizim Avrupa’daki kardeş partilerden ya da dostlarımızdan beklediğimiz şey, Tayyip Erdoğan’ın ne kadar fena bir politikacı olduğunun Avrupa kamuoyuna anlatılması, sabahtan akşama kadar Tayyip Erdoğan karikatürü çizilmesi değil. Bu kamuoyunun bileceği iş, böyle yapar ya da yapmaz. Bizim için önemli olan Türkiye’deki demokratik ve sosyal muhalefetin desteklenip desteklenmeyeceği, burada bir ortaklık kurulup kurulmayacağı. Bu nedenle biz öneriyoruz ki, öğretmenler öğretmenlerle, akademisyenler akademisyenlerle, bilim insanları bilim insanları ile, gazeteciler gazetecilerle tabi ki politikacılar politikacılarla temasa gelsinler. Dolayısıyla aşağıdan bir dayanışmanın kapısını açabilelim, bu konuda öncülük edebilirler diye düşünüyoruz. Bu konuda somut temasların ya da işbirliklerinin bugünden tezi yok başlayabileceğini de karşılıklı konuştuk ama tabi şimdi her şey referanduma kitlenmiş durumda.
– Referandum dolayısıyla Türkiyeli seçmenlerin oy kullanmaları ve oy kullanma yollarının kolaylaşması konusundaki düşünceleriniz neler?
Referandum dolayısıyla ortaya çıkan iki konu var, birincisi buradaki Türkiyeli seçmenlerin oy kullanmaları ve oy kullanma yollarının kolaylaşması, bu bakımdan buradaki partilerin belki doğrudan doğruya yapabilecekleri bir şey yok. Ama örneğin bizim burada sürdürdüğümüz HDP / HDK-A olarak faaliyetlerin kolaylaştırılması ya da bunlara yeni kanallar açılması bakımından eğer buradaki partiler imkanlarını sunabilirlerse bu önemli bir destek olacaktır.
İkincisi, burada Adalet ve Kalkınma Partisi’nin haksız rekabetinin önlenmesi mümkün çünkü buraya gelen bakanlar, devlet görevlileri aslında bizim de bakanımız. Adalet bakanı AKP’nin adalet bakanı değil, Adalet Bakanı Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı. Ama bizim vergilerimizle benim de ödediğim, sizlerin de ailelerinizin de ödediği vergilerle buraya gelip buraya adalet bakanlığı forsu ile AKP kampanyası yürütmeyi biz kabul etmiyoruz. Bekir Bozdağ buraya politikacı olarak gelebilir, benimle eşit haklara sahip olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile Türk olsun Kürt olsun, Arap, Çerkez, erkek – kadın olsun şu memleketten ya da bu memleketten olsun, görüşebilir, görüşmek anasının ak sütü gibi hakkı, bu konuda hiçbir kısıtlamadan yana değiliz. Ama buraya bakanlık görüşmesi yapmaya gelip ondan sonra uyduruk gerekçelerle başka toplantılar düzenlemeye başladığında ben o zaman isterim ki AKP versin Bekir Bozdağ’ın parasını. Bekir Bozdağ buradaki arkadaşların yaptığı gibi bilet parasını arasında toplayan AKP’lilerin yarattığı imkanlarla burada gelsin konuşsun.
Alman yetkililer onlara izin vermezse o zaman biz Bekir Bozdağ için mücadele ederiz. O bizim için hiçbir zaman etmeyecektir ama. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının haklarını ve onların yarattıkları olanakları, kaynakları AKP propagandası için burada kullanmak üzere yapılan hastalıklı girişimler karşısında alınan önlemleri, ortaya çıkartılan eleştirileri paylaştığımızı söylemek isterim. Ben burada bir problem görmüyorum. Yani CHP’li Gürsel Tekin’in yaptığı gibi “bunu kınıyorum” diye ortaya çıkmanın bir anlamı yok, çünkü Bekir Bozdağ yanlış yaptı.
Bekir Bozdağ adalet bakanı olarak geldiği yerde bizim kaynaklarımızı kendi propagandası için kullandı. Gerçi onun toplantısını engelleyenin bununla fazla bir ilgisi yok ama belli ki orada da ikinci bir hata yapıldı, olmayacak bir yerde olmayacak bir şey için toplantı düzenlenince bu sefer yasaklandı. Biz bütün bu konulara itina göstermelerini istiyoruz.
– Hayır seçeneğini işaret edecek yurttaşlar üzerinde, herhangi bir baskı olduğunu düşünüyor musunuz?
Referandumda AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hayır seçeneğini işaret edecek yurttaşlar üzerinde çok büyük bir baskısı var. Anti Demokratik saldırgan devlet imkanlarını Tayyip Erdoğan’ın reisliğini tescil etmek için kullanan bu kampanyada eşit olmayan silahlarla mücadele edildiğini görmelerini ve göstermelerini istiyoruz. Zaten onun için talep ettik heyetleri. Bu konuda da bu partilerden, uluslararası kurumlarda hükümetlerinin uyguladıkları AKP Hükümetini yatıştırmaya ya da onun suyuna gitme siyasetine son verilmesi için doğru politik tutum almalarını istedik. Bu konuda da yaptığımız eleştiriler kabul gördü.
Yaptırımlar konusunda mahir olmalarını istedik. Bizim talep ettiğimiz yaptırımlar Türkiye’de halkın iktisadi yaşamını, gündelik yaşamını olumsuz etkileyecek cinsten yaptırımlar değil. Örneğin turizm boykotu ya da ithalat ihracat boykotunun biz işe yarayacak şeyler olduğunu düşünmüyoruz. Ancak AKP’yle bu kadar ihlallerle dolu bir arka plan üzerinden hala demokratik bir devletmiş, demokratik hükümetmiş gibi müzakerelerin sürdürülmesinin doğru olmayacağını, bunun askıya alınabilineceğini, Avrupa Parlamentosu’nun bu yöndeki kararının doğru olduğunu düşündüğümüzü söyledik. Fakat ben gerek Yeşiller’in gerekse Sosyal Demokratlar’ın bu konuda bizim kadar net olmadıklarını görüyorum. Hükümet politikalarının etkisi altındalar. Fakat biz de yanıp tutuşuyor değiliz, yani bir an önce bunlar durdurulsun fakat etkili bir yaptırım ne olabilir? O zaman onların bir formül bulmaları lazım, onların formüllerini biz bulamayız. Onlar daha iyi bileceklerdir.
– Bu şartlar altında Türkiye’nin, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin kılavuz ilkelerini ihlal ettiği söylenebilir mi?
Evet biz diyoruz ki, bu şartlar altında Türkiye Avrupa Birliği’nin ve Avrupa Konseyi’nin kılavuz ilkelerini ihlal ediyor. Bu şartlar altında eşit haklı demokratik partnermiş gibi muamele göremez. Çünkü böyle muamele gördükçe içerde baskısını artırmaya ve uluslararası ortaklarına karşı da saldırgan bir siyaseti izlemeye devam ediyor. O nedenle, bütün bunları onun anladığı dilden kendisine ifade edebilecek uluslararası tutum pekala geliştirilebilir, mümkündür.
Yerel yönetimlerin karşı karşıya kaldıkları sorunların apayrı bir kategori oluşturduğunu, Türkiye’de yerle bir edilen yerel yönetimler, görevlerinden alınan ve kayyumlarla ikame edilen belediye başkanları, hapisteki belediye meclis üyelerine karşı girişilmiş olan bastırma, yıldırma, çökertme harekatına ilişkin seslerini yükseltmelerini istedik.
Bunların hiçbirisinde anlaşmadığımız bir husus yok. Genel olarak bu konularda ortak yaklaşıma sahibiz fakat şu an somutlaşan, somut adımlar olarak görmek istediğimiz hususların birincisi, referandum sürecinin yakından izlenmesi; İkincisi ise cezaevlerini ziyaret için heyetler oluşturulması ve işlerinden ve mesleklerinden edilen ayrılmış bilim insanlarının akademik faaliyetlerini sürdürebilmeleri için burada kaynak ve imkan yaratılması konusunda daha somut adımlar atılması. Bu adımların kısa vadede atılacağını gördük. Bu açıdan bugünkü görüşmelerimiz memnuniyet verici geçti. Yarınki HDK-A Halk toplantısında bu konuları enine boyuna buradaki arkadaşlarımızla görüşeceğiz.
– HDK-A’nın herkesi kapsayan örgütlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben doğrusu HDK- A Avrupa’da bu dönemde ayaklarının üzerine dikilmiş olmasını çok önemli görüyorum. Çünkü biz HDK-A’nın sadece HDP’lileri kapsayan değil, HDP’li olsun olmasın herkesi kapsayan bütün demokratları bütün yurtseverleri, bütün hak mücadelesi yürütenleri hangi milletten olursa olsun, burada yaşayan, doğrudan doğruya Almanya yurttaşı olanlar da dahil olmak üzere kapsayan bir örgüt olması, bir örgütler toplamı olmasını istiyoruz.
Bu referandum süreci bunun için denk geldi. Tayyip Erdoğan tabiriyle konuşursak, Allah’ın bir lütfu olarak denk geldi. Bu referandumda hayır kampanyasını sürdürürken HDK-A aslında çok çeşitli sebeplerle çok çeşitli arka planlardan hayır diyen binlerce insanla doğrudan doğruya temas etmek, onlarla empati kurabilmek bakımından paha biçilmez bir imkana sahip olacak.
Yani bu şartlarda HDK-A kendi birinci halkasının dışına çıkmayı başarabilirse çok önemli bir aşamaya girecek. Kendi içimize döner her zamanki konuştuğumuz insanlarla konuşmaya devam edersek, bu fırsatı heba etmiş olabiliriz. O yüzden bizim hakikatten sadece taktik olarak değil, stratejik olarak da kurucu, kapsayıcı bir dille insanlarla ilişki ve iletişim kurmamız, bu dilin sahiciliğinde ısrar etmemiz gerekiyor. Biz AKP’li yurttaşların da aslında tarihi çıkarlarına karşı hareket ettiklerinin bilinciyle hareket etmeliyiz. Siyaseten onların AKP’li olmasına yol açan sebeplerin aslında eşitlik, adalet, demokrasi, kendi geleceklerini ve kendi inançlarını bildikleri gibi yaşama arzusundan kaynaklandığını açığa çıkarmalıyız. Şayet bunun tamamen tersine bir tutum içerisinde olduklarını görüyorsak o zaman onları içeren bir dil kurmak mecburiyetindeyiz.
Bu seçimlik bize hayıra katılsınlar, ne halleri varsa görsünler yaklaşımı bize yakışmaz, sahici de olmaz. Aynı şeyi bir demokrat müslümanı olduğu gibi bir demokrat aleviyi de kucaklayan ve onun hassasiyetlerini, onun değerlerini hesaba katan bir yerden konuşmayı öğrenmemiz lazım. Umarım bu referandum döneminde bunları başarabiliriz. Çünkü burada yapılacak olan referandum bu dönem çok önemli. Çok küçük farklarla evet ya da hayır bu referandumdan çıkabilir. Sonra çok üzülürüz 500 oyla ya da 5 bin oyla evet olursa, hayır elimizden kaçarsa, bu bizi üzer. O yüzden biz hem katılımı maksimize etmek, hem de burada hayırı maksimize etmek zorundayız.
Ve hatırlatmak istiyorum, bundan önceki referandum Özal döneminde siyasi yasaklıların kaldırılıp kaldırılmaması yönünde idi. Özal o zaman hayır kampanyası sürdürüyordu. Evet 100 bin oyla geldi. Yani Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve diğerleri siyasete 100 bin oy farkla döndüler. O zaman Turgut Özal çok üzülmüştür daha fazla çalışsaydım, 101 bin oy çıkarsaydım diye. Aynı durumda kalma ihtimalimiz olabilir, bence o yüzden kolları sıvamamız lazım.
– Almanya’da esen havayı nasıl yorumladığınızı öğrenebilir miyiz?
Ben genel olarak Almanya’da, Almanya toplumunda esen havanın bizden yana olduğunu görüyorum. Buradaki Türkiyeli toplum bundan nasıl etkileniyor dikkatlice izlememiz ve çözmemiz lazım. Belki de Almanya’da esen bu hava kendiliğinden bir milliyetçiliğe de yol açabilir. “Bizi hiçbir zaman içermeyen Almanlar şimdi bizim hükümetimize karşı pozisyon alıyorlarsa o zaman ben de onlara inat evet diyorum” diyebilecek tepkiler olabilir. Bizim burada bunları da hesaba katan, evet doğrudan doğruya aslında kendi olduğumuz yerden bu tartışmayı kuran bir dile yaklaşıma da ihtiyacımız var. Bunu unutmayalım, o yüzden yani bizim için her bir hayır oyu stratejiktir. HDK-A bu açıdan bütün Almanya’yı tarayan, Avrupa’yı tarayan önemli bir süpürge görevi görmeli, çünkü daha etkili başka bir şey yok. Şu an HDK-A stratejik role sahip.
Buranın yerel gazetelerinden “Süddeutsche Zeitung” ile bir görüşmemiz olacaktı. Muhabir hastalandığı için bunu yapamadık, bunu yarın yapabileceğimizi düşünüyoruz. Ondan sonra ben Türkiye’ye döneceğim, buradan iyi izlenimlerle ayrılacağımdan nerdeyse emin gibiyim. İki gündür arkadaşlarımızın Bavyera Parlementosu’ndaki saygınlıklarını gözümle gördüm, oradaki Türkiyeli belediye meclis üyelerimizin pratik ve becerikli sonuç alıcı çalışmalarını görüyorum ve hissediyorum.
– HDK-A Münih çalışmalarını ilişkin önerileriniz alabilir miyiz?
Münih’de böyle marifetlerimiz olduğunu bilmiyordum, şimdi bunları öğrenmiş olarak gideceğim, döndükten sonrada ilişkileri sürdürebiliriz. Tabi burada önemli bir noktanın da altını çizeyim. Hem buradaki HDK-A, ve her yerdeki HDK-A, hem de buradaki yerel parlamentoda çalışan partiler ile Türkiye’de yerel çalışmalarla ilişkiler kurulabileceğine dair bir fikir ile buradan ayrılacağım, bunu da net olarak söylemek isterim.
Mesela Münih’teki HDK-A pekala Türkiye’de herhangi bir şehir ya da bölge ile kendi başına bir ilişkiye girebilir. İlla yukarı merkeze çıkıp ondan sonra tekrar HDK merkezine geri dönüp oradan geri yerele gelmesine gerek yok. Zaten şimdiki bütün yenilik yatay ilişkilerin ve özerkliklerin önünü açıyor olmamız, o nedenle bence hiç çekinmeden Türkiye’de gözünüze kestirdiğiniz kendinize göre ilişkilerinizin anlamlı olduğunu düşündüğünüz HDK yapıları ile, HDP yapıları ile ya da HDK – A içindeki yapıların Türkiye ve Kürdistan’daki çalışmalarıyla ilişkiler geliştirmesinin önünü açabilirsiniz. Bu vesile ile bu tür projeksiyonlar yapmanın da önü açılmış olsun diyorum, size gelecekteki çabalarınızda başarılar diliyorum. Umarım yarın iyi bir Konferans olur bende gözüm arkada kalmadan buradan giderim.
Hepinize başarılar diliyorum
Serkeftin Hevalno
Not: İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile bu röportaj, 4 Mart’ta Münih’te yapılan Halk Toplantısı öncesi gerçekleştirildi.