HDP Milletvekili Tuğba Hezer ile, 10 günlük sokağa çıkma yasağının yeni sona erdiği Nusaybin’de süreç hakkında konuştuk.
Siyasi Haber olarak, HDP Milletvekili Tuğba Hezer ile, 10 günlük sokağa çıkma yasağının yeni sona erdiği Nusaybin'de süreç hakkında konuştuk. Hezer, Kürt illerinde yaşananların bir an önce sona ermesi için bütün demokrasi güçlerini harekete geçmeye çağırdı.
-Şu anda 10 günlük resmi sokağa çıkma yasağının uygulandığı bir kent olan Nusaybin’desiniz. Bize bu 10 gün içinde Nusaybin halkının yaşadıklarını aktarır mısınız?
-
Buraya ilk geldiğim zaman, Nusaybin’in 4 mahallesi yasak altındaydı. Aslında 4 mahalle resmi yasak altında olsa da bütün şehirde fiili sokağa çıkma yasağı ve abluka uygulanıyordu. Daha sonra bütün kentte resmi yasak ilan edildi. Biz de zaten içeride olduğumuz için halkı yalnız bırakmamak adına şehirden çıkmadık. Devlet burada bir halka karşı savaş ilan etmiş ve halkın yaşadığı bölgeyi işgal atına almıştır. Yani, devlet kendi halkına karşı savaş açmıştır. Bütün devlet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda burada sivil halkın olmadığını, polis ve özel harekatın ise “halkın can ve mal güvenliğini korumak” amacı ile burada bulunduğunu söylüyor. Bütün havuz medyası da aynı şekilde yansıtıyor. Ama biz bütün bu süreç boyunca burada olduğumuz için gerçekleri görüyoruz. Medya ve hükümet tarafından buradaki gerçekler çarpıtılıyor. Burada yaşayan halk günler boyunca evlerinde hapsedilmiş, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakılmıştır.
-Biliyorsunuz sokağa çıkma yasakları ve ablukalar başladığından beri en çok tartışılan konulardan biri hendekler..Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-
Medya buradaki halkın neler yaşadığını göstermiyor ya da çarpıtıyor. Sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. İnsanlar evlerine hapsediliyor. Halkın hemen hemen bütün temel özgürlükleri zapt altına alınıyor. Medya brada yaşananları göstermiyor ya da çarpıtıyor. Yani asıl hendeği kendileri kazıyorlar. Burada bir halkın özyönetim talebi var. Hendekler ülkeyi bölmek için yapıldı diye bir algı yaratılıyor. Halbuki ülkeyi bölmek için kurulmadı. Fiili bir saldırı bir savaş vardı, bir savaşa karşı kuruldu o hendekler. Buradaki halkın sesine kulak tıkayıp sorunu bir “hendek sorunu” na indirgemek istiyorlar. Halkın siyasi ve haklı talepleri var. Kendi ülkesinde bir devlet bir ilçesinde tanklarla toplarla 10 bin askeriyle, generaliyle giriyor. İsrail devletinin Filistin’e yaptığını Türk Devleti burada kendi halkına yapıyor.
-Özyönetimler, HDP’nin uzun süredir konuştuğu ve yerellerde hayata geçirmeye başladığı uygulamalar ancak devlet ve medya tarafından yasa dışı olarak değerlendiriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-
Diktatörlük uğruna siz bir ülkeyi uçuruma sürüklerseniz bu halkın susmasını beklemeyezsiniz. Sanki özyönetim ilk defa ortaya çıkmış, uzaydan inmiş gibi davranıyorlar. Hayır! Biz yerel seçimlerde de bunu savunduk. Anayasa komisyonundaki arkadaşlar anayasa komisyonuna demokratik özerklik ile ilgili bir önerge gönderdiler. Parti tüzüğümüzde var bu. Parti tüzüğü Yargıtay’dan geçer. Yargıtay’dan geçmiş, tamamen yasal olan bir şeyi bugün illegalize ediyorlar.
-Bu sorunların çözümüne dair somut öneriniz nedir?
- Bir an önce Dolmabahçe mutakabatına dönülmelidir. Dolmabahçe mutabakatı sadece Kürt halkını kapsamaz. Türkiye’de yaşayan tüm halkları kapsar. Ekolojiyi , toplumsal cinsiyet eşitliğini, demokrasiyi hedef alan bir mutabakattır. AKP 1 Kasım öncesi “iktidar olmazsam kaos başlar” diyordu. İktidar oldu. Katliamlar gerçekleşiyor. Kadınlar çocuklar ölünce PKK yaptı diyorlar, gençler katledilince onlar teröristti diyorlar. Anne karnında bebek katledildi burada. Katliama ses çıkaran Mersin’deki İstanbul’daki insanları da susturmaya başladılar. 100 yıldır bu sorun devam ediyor. Gelen tüm hükümetler aynı uygulamayı devam ettirdiler ama hepsi tarihe gömüldü. Ama Kürt halkının gerçeği ortada duruyor. Katletmekle bu durum değişmeyecek. Rojava’da da bu gerçeklik vardır. IŞİD ile işbirliği yapmak Kürt halkının kendi özyönetimini kurmasından daha sıcak geliyor onlara.
-Nusaybin’de yasaklar başladığından beri yaşananlara dair izlenimleriniz neler?
- Benim bulunduğum süre içerisinde 2 kişi hayatını kaybetti. 39 yaşındaki Medeni orak keskin nişancılar tarafından katledildi. Taybet İnan 56 yaşında bir kadın, cenazesi sokak ortasında bekliyor. Emine Gök 39 yaşında yasağın bulunmadığı bir mahallede polis tarafından öldürüldü. Bu bir insanlık suçu. Meclise götürdüğümüzde ise ısrarla “hendekler var” diyorlar. Mesele sadece hendek mi? Kürtlerin 100 yıllık insani taleplerini hendeğe sıkıştırdılar.
-Sokağa çıkma yasağının geri geleceğini düşünüyor musunuz?
- Fiili bir yasak var şuan zaten. Her yerde emniyet güçleri, asker ve polis bekliyor, akrep denilen araçlar devriye geziyor şehirde. Dün kaldırıldı ama ne zaman geleceği belli değil. Halk kendini gelecek yasağa karşı hazırlamaya çalışıyor. Evlerine erzak stokluyor. Sürekli bu gerilim altında yaşatmak da ayrı bir şiddet. Etnik temizlik yapmak istiyorlar. Biz Türkiye’deki bütün demokrasi çevrelerine sesleniyoruz. Barış için, çözüm için çok geç olmadan herkes harekete geçmeli. (dy/ica)